Ayşe HÜR
Yalova, 1930. Fethi Okyar, kızıyla birlikte Mustafa Kemal i ziyarete gittiğinde yeni partiyi konuşurlar.
27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Şark hizmeti için bulundukları Urfa’dan Batı vilayetlerine tayinlerini isteyen öğretmen ana-babamdan biri Nazilli’ye, diğeri Menemen’e tayin edildiğinde, önce şaşırmış, sonra Milli Eğitim Bakanlığı’nın seçim hakkı vermesi üzerine annemin atandığı Nazilli’ye gitmeye karar vermiştik. Annem seçimin nedenini şöyle açıklamıştı: “Yıllar önce orada gerici halk Atatürkçü bir öğretmenin kafasını kesmişti.”
Nazilli’deki 5 Eylül İlkokulu’nda hikâyenin resmi tarih versiyonunu öğrendim ve benim yaşımdaki pek çok Kemalist öğretmen çocuğu gibi, Menemen’i ‘irtica’, ‘devrim düşmanlığı’ ve ‘vahşilik’ ile özdeşleştirdim. Yıllar içinde, resmi tarihe eleştirel bakmayı öğrenirken, 23 Aralık 1930’da meydana gelen Menemen Olayı benim için daha anlaşılır olmuştu ama yılbaşı kutlamalarının arifesine rast gelen kronolojisi yüzünden gazete yazılarıma konu etmeyi uygun bulmadım. Bu sene okurlardan gelen yoğun istek üzerine, perhizi bozuyorum. Ancak, bu hafta olayın perde arkasını ve sonrasındaki hükümet tepkisini anlamayı kolaylaştırmak için dönemin siyasi atmosferini özetleyeceğim, haftaya da Menemen Olayı’nın hikâyesini anlatacağım. Bu zorunlu “takdim tehir”i anlayışla karşılayacağınızı umuyorum.
1929 Dünya Büyük Buhranı
1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması uyarınca, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya’dan alınacak gümrük vergilerini 1916 Osmanlı tarifeleri düzeyinde tutmaya mecbur bırakılan Türkiye, kısıtlamanın biteceği 1929 yılını iple çekiyordu. Gümrük gelirleriyle Osmanlı borçlarının ilk taksiti ödenecek, Ankara’nın imarına, demiryollarına bütçe ayrılacak, memur maaşları arttırılacaktı. Ticaret erbabı ise ileride kısıtlanacakları düşüncesiyle ithal ürünleri stoklamaya başlamıştı. Tam bu sırada ABD’de tarihe Dünya Büyük Buhranı diye geçecek olan kriz patlak verdi. 1930 yılının ilk yarısında ekonominin belkemiğini oluşturan fındık, haşhaş, üzüm, tütün, incir, zeytin, pamuk, buğday ve yulaf fiyatları neredeyse üçte bir düzeyine gerilerken, bütçeyi denkleştirmek için konulan ağır vergiler kırsal bölgelerde durumu kötüleştirdi. Şehirlerde tüccar ve sanayiciler stokladıkları malları satamadıkça, iflaslar başladı. İflaslar işsizliği arttırdı. Gazetelerde ruhsal bunalım, intihar hikayeleri boy gösterdi.
Ali Fethi Bey Yalova’da
Böylesi bir ortamda, 1925’teki Şeyh Said İsyanı’nı bahane ederek çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu görüşmeleri sırasında ‘pasif bulunduğu’ için güvensizlik oyu verilerek başbakanlıktan istifaya zorlanan, ardından Paris Büyükelçiliği’ne gönderilen Ali Fethi (Okyar) Bey iki aylığına İstanbul’a gelmişti. Tarih 22 Temmuz 1930’du. Ali Fethi Bey, Yalova’da Mustafa Kemal’i ziyarete giderken arkadaşı Rize mebusu Fuat (Bulca) Bey “Sana bir muhalif fırka teşkili teklif olunacaktır. Sakın bu teklife kapılma. (...) Sana yazık olur” demişti. Halbuki, bazı emarelere bakılırsa, Fethi Bey’in bu plandan haberi vardı.
Kendi ifadesine göre Fethi Bey, Mustafa Kemal’in “Bugünkü manzaramız aşağı yukarı bir diktatüre manzarasıdır (…) Halbuki ben cumhuriyeti şahsi menfaatim için yapmadım. Hepimiz faniyiz. Ben öldükten sonra arkamda kalacak müessese, bir istibdat müessesesidir. Ben ise millete miras olarak bir istibdat müessesesi bırakmak ve tarihe o suretle geçmek istemiyorum” sözleri üzerine “Rica ederim, beni İsmet Paşa ile karşı karşıya getirmeyiniz” demişti. Mustafa Kemal ise İsmet Bey’le Fethi Bey’i yüz yüze getirerek bu direnişi kırmıştı. Bu toplantıda İsmet Bey, kurulacak yeni partiye 40-50 milletvekili vermeyi vaat etmiş, Fethi Bey, 120 milletvekili istemiş, sonunda 70 milletvekilinde anlaşılmıştı. Fethi Bey ardından Mustafa Kemal’e tarafsız kalıp kalmayacağını sormuş, Mustafa Kemal “Tabii, ben bitaraf [tarafsız] olacağım” diye söz vermişti.
Mustafa Kemal’in bu partiyle hem halkın yaşadığı ekonomik ve toplumsal sıkıntılar yüzünden kızgın olduğu CHF iktidarına bir nefes aldırmak hem de bir süredir başına buyruk davranan İsmet İnönü’ye gözdağı vermek istediğini, bu arada gizli muhaliflerini ortaya çıkarmayı da hedeflediğini düşünmek mümkündü. Ancak o günlerde ABD’nin Türkiye Büyükelçisi olan Joseph C. Grew’e göre “Gazi yavaş yavaş şu görüşe varmıştır ki, tek parti sistemi Avrupa ve Batı ile karşılaştırılınca Türkiye için bir aşağılık işaretidir. Amerikalı ve Avrupalı yazarlar son günlerde çoğunlukla şekil bakımından Batılı, fakat gerçekte Doğulu olarak tasvir ettikleri Türk diktatörlüğünden çok söz etmişlerdir. Türkiye’nin bu şekilde gösterilmesi Gazi’nin gözüne çarpmış ve hiç hoşuna gitmemiştir.”
Batı’ya hoş görünmenin altbaşlığı olarak, Fransız bankacılık sektörü tarafından tanınan ve sevilen bir kişi olan Fethi Bey sayesinde, ihtiyaç duyulması halinde, Lozan’la yüklenilen Osmanlı borçlarının ertelenmesi ya da Fransa’dan kredi alınmasının kolay olacağı da düşünülmüş olabilirdi. Bütün bunların bir bileşkesi olarak, merkezin kontrolünde bir ‘muhalefet partisi’ iyi fikir gibi görünmüşe benziyordu.
Mustafa Kemal, kamuoyunun tepkisini ölçmek için yeni partiye ilişkin birkaç haberin yayımlanmasını istemişti. Bu amaçla Vakit gazetesinden Asım Us, Yalova’ya çağrıldı ve ne tip haberler yayımlanacağı üzerinde anlaşıldı. Fethi Bey, 1924’teki 6,5 aylık Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası deneyiminin doğurduğu ihtiyatla, ileride ‘vatana ihanet’le suçlanmaktan korktuğunu ima edince Mustafa Kemal “Bana fırka teşkili arzusunda bulunduğunuzu bir mektupla bildirir ve bunu nasıl telakki edeceğimi sorarsınız. Ben de cevaben hüsnü telakki edeceğimi bildirdikten sonra ise başlarsınız” demişti. 7 Ağustos’ta Fethi Bey ‘danışıklı’ mektubu yolladı. Mustafa Kemal 10 Ağustos’ta Cumhuriyet gazetesi aracılığıyla olumlu cevabını verdi. Başbakan İsmet Paşa ve Meclis Başkanı Kazım (Özalp) Paşa’dan da olumlu mesajlar gelince Fethi Bey’in içi iyice rahatlamıştı.
Halkın büyük ilgisi
12 Ağustos 1930’da Mustafa Kemal’in önerdiği resmi adıyla- ‘Serbest Layık, Cumhuriyet Fırkası’ (SCF veya ‘Serbest Fırka’) kurulduğunda halk durumu yorumlamakta evvela güçlük çekti. Hele partide Mustafa Kemal’e yakın kişilerin (aralarında kızkardeşi Makbule Hanım da vardı) olduğu görülünce şaşkınlık iyice arttı. Ancak partinin 11 maddelik programından yedisinin iktisadi konulara ayrılması ve Fethi Bey’in“Her şeyden evvel müzmin hale gelen iktisat buhranına çare bulacağız, Meclis’te hükümeti açıkça tenkit edeceğiz” şeklindeki açıklamalarıyla ortalık hareketlenmeye başladı. Mustafa Kemal’in nezaretinde yazılan parti programının hem ticaret burjuvazisine, hem büyük toprak sahiplerine hem de çalışan kesimlere aynı anda seslenmesi bile garipsenmemiş hatta bu kapsayıcılık herkesi sevindirmişti. Bir süre sonra şu veya bu nedenle iktidardan memnun olmayanlar partinin etrafında kümelenmeye başladı.
Ağustos sonlarına doğru, partiye 13 bine yakın üye kaydı yapılmıştı. İlgi arttıkça Fethi Bey işi daha çok ciddiye almaya başlamıştı. Her gün, CHF’yi köşeye sıkıştıran yeni eleştiriler yapıyordu. Bu bağlamda CHF’nin demiryolları, memur maaşları, şeker tekeli politikaları mercek altına alınmıştı. Ancak bu durum doğal olarak CHF’de rahatsızlık yaratmaya başladı. Zaten ‘transferi’ söz verilen 70 milletvekili, 14’te kalmıştı. Ardından SCF üyelerinin niteliklerini karalayıcı yayınlar başladı. Gazetelerde SCF’nin irticaya açık kapı bıraktığı iddiaları boy gösteriyordu.
Fethi Bey’in olaylı Ege gezisi
Fethi Bey’in eylül ayındaki Ege seyahati ipleri iyice gerdi. 4 Eylül’de Serbest Fırka’nın kalesi olan İzmir ziyareti büyük bir coşkuya neden oldu. İzmir Valisi Kazım (Dirik) Paşa’nın emriyle heyetin şehre girmesi geciktirilirken, limandaki ameleler grev yaparak Fethi Bey’e hoş geldin demiş, hapishanelerde bile olaylar çıkmıştı. Heyet şehre girdi ama bu sefer de Fethi Bey’in halka hitap etmesi engellenmeye çalışıldı. Ertesi gün Fethi Bey’in kaldığı otelin önünde toplanan halk, bir süredir Serbest Fırka aleyhine yazılar yazan Anadolu gazetesinin matbaasını taşlayınca, polis olaylara müdahale etti, polisin ateşiyle 10 yaşında bir çocuk öldü. Ancak bütün engellemelere rağmen 7 Eylül günü Fethi Bey 50 bin kişiye yaklaşan bir topluluğa seslenmeyi başardı.
Benzer bir coşku Aydın, Manisa, Menemen, Akhisar ve Balıkesir’de de yaşanınca başta tarafsızlık sözü veren Mustafa Kemal, 10 Eylül’de Anadolu gazetesine “Ben Halk Fırkası ile beraberim ve o fırkanın başıyım!” şeklinde bir beyanat verdi. Cumhurbaşkanı, adeta SCF’ye destek verenlere aslında kime muhalefet ettiklerini hatırlatıyordu.
Listelerde azınlık adayları
Fırkanın kaderini belirleyen ikinci konu, o yıla rastlayan belediye seçimleri oldu. SCF’nin İstanbul’daki 117 adayının 13’ü azınlıklardandı. Buna karşılık CHF listelerinde hiç azınlık temsilcisi yoktu. İki parti arasında kıran kırana bir propaganda savaşı yaşandı. CHF’ye göre SCF kazanırsa azınlıklara 1915 Ermeni Kırımı ve 1923-1924 Mübadelesi sırasında bırakmak zorunda kaldıkları mülkleri geri verilecekti. CHF Kırşehir Milletvekili Yahya Galip Bey’in SCF’yi ‘Apostollar Fırkası’ ilan etmesi gayrimüslimlere karşı propagandanın zirvesini oluşturdu.
6 Ekim’de başlayan seçimler, İttihatçıların 1912’deki ‘Sopalı Seçimleri’ni andıran bir sertlikte geçti. SCF’li seçmenler adlarını çoğu zaman listede göremiyorlardı. Kimlik kartları ile resmi kayıtlardaki en ufak bir farklılık SCF’li seçmenleri seçim dışı bırakmak için kullanılıyordu. Yurdun dört bir yanından seçim sandıklarının kaybolduğu, çalındığı ya da hükümet görevlileri tarafından alıkonduğu haberleri geliyordu. Mersin, Salihli, Trabzon ve Ödemiş’te bazı SCF’liler ‘seçim kanununu ihlal etmek’ suçundan tutuklanmıştı. Adalar ve Kadıköy’de eli sopalı adamlar SCF’li seçmenleri dövmüşlerdi. Yahudilerin yoğun olduğu Hasköy, Halıcıoğlu ve Balat’ta; Ermeni ve Rumların oturduğu Kumkapı’da azınlık mensubu seçmenler taciz edilmişti.
Seçmenin cevabı
Seçimler kasım ayı boyunca sürdü. Tüm sonuçlar hiç bir zaman tam olarak öğrenilemedi ancak açıklanan yerler itibariyle, bütün baskılara rağmen SCF’nin 502 belediyeden 42’sini kazandığı anlaşıldı. Bu sayı aslında yüksekti, çünkü SCF zaten 37 ilde seçime katılabilmişti. SCF en büyük başarıyı burjuvazinin güçlü olduğu bölgelerde kazanmıştı. Ege’de İzmir, Aydın; Trakya’da Pınarhisar, Vize, Keşan, Lüleburgaz, Kırklareli ve Malkara; Marmara’da Biga, Armutlu, Bandırma ve Susurluk ile Balıkesir’in bazı beldeleri; İstanbul’da Burgazada ve Maltepe; Karadeniz’de Samsun, Merzifon ve Ladik’te SCF başarılı olmuştu. İstanbul’da CHF’nin 36 bin, SCF’nin 13 bin oy alması bir yana, 250 bini aşkın seçmenin (toplam seçmenlerin yüzde 83’ünün) oy kullanmaması ise halkın rejimi bir anlamda protesto ettiğini düşündürüyordu. Öte yandan bu rakamlar azınlıkların büyük bir bölümünün CHF’yi tercih ettiğini gösteriyordu.
Ve ‘demokrasi müsameresi’ bitiyor
Sonunda beklenen oldu ve ‘particilik oyunu’nun hesaplandığı gibi gelişmediğini gören Ankara duruma el koydu. 6 Kasım’da TBMM’de Fethi Bey, belediye seçimlerinde uygulanan zorbalıklar için Dahiliye Vekili Şükrü (Kaya) Bey hakkında gensoru açılmasını istedi. Gensoru 15 Kasım’da görüşülmeye başladı, hükümetin yönlendirmesiyle 18 milletvekili kürsüye çıkarak Şükrü Bey’e değil, Fethi Bey’e ağır saldırılarda bulundular.
TBMM oturumunda özetle rejim düşmanlığıyla suçlanan Fethi Bey kendisinden bekleneni anladı ve Mustafa Kemal ve İsmet Paşa ile birlikte hazırladığı fesih dilekçesini 17 Kasım 1930’da Dahiliye Vekâleti’ne verdi. Böylece 98 günlük ‘müsamere’ bitirilmiş, güvenli totaliter rejime dönülmüş, herkes rahat bir nefes almıştı.
Haftaya Menemen Olayı ile devam etmek üzere, herkese iyi pazarlar…
Özet Kaynakça: Atatürk, Okyar ve Çok Partili Türkiye, Fethi Okyar’ın Anıları, Yayına Hazırlayanlar: Osman Okyar, Mehmet Seyitdanlıoğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1997; Ahmet Ağaoğlu, Serbest Fırka Hatıraları, İletişim Yayınları, 1994; Cem Emrence, 99 Günlük Muhalefet: Serbest Cumhuriyet Fırkası, İletişim Yayınları, 2006; Joseph C. Grew, Gazi ve İsmet Paşa: Çalkantılı Dönem: 1922-1932, Örgün Yayınları, 2005; Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetimi’nin Kurulması, 1923-1931, Tarih Vakfı Yayınları, 2005; Rıfat N. Bali, "1930 Yılı Belediye Seçimleri ve Serbest Fırkanın Azınlık Adayları", Tarih Ve Toplum, S. 167, Kasım 1997, s. 25-34.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Boraİhtiyatlı İyimserlik 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayReel sosyalizm neden çöktü? 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımının toplumsal meşruiyeti nasıl artar? 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.09.2024
9.09.2024
17.11.2022
6.11.2022
7.06.2019
26.12.2017
21.03.2016
13.03.2016
6.02.2016
28.02.2016