Fehmi KORU
Önce bir itiraf: Bazı yazıları başkalarından geri kalmamak veya başka bir ifadeyle koroya katılmak üzere yazıyorum.
“Bir elin nesi var, iki elin sesi var” sözü var ya, işte o ikinci ses olmak üzere yazılıyor bazı yazılar…
Özellikle yanlışlıklar söz konusu olduğunda… Yanlışa birkaç yazar birden itiraz edersek.. belki o yanlışı yapanlar.. yaptıklarının üzerinde yeniden düşünür.. ve ne bileyim.. hani belki yanlışlarından dönerler…
Hüsnü kuruntu sizin anlayacağınız; özellikle de günümüz için…
Ülkemizde, yakın sayılabilecek bir döneme kadar, hüsnü kuruntu değildi; koro halinde güçlü itirazlar basbayağı sonuç getirirdi. ‘Kamuoyu’ diye bir şey vardı ve onu yoğurmada ‘kanaat önderi’ denilen kişiler belirleyici rol oynarlardı.
Geçmiş olsun, artık öyle bir ‘kamuoyu’ da yok, onu etkileyecek ‘kanaat önderi’ sıfatını hak eden kişi/ler de kalmadı; olduğunu varsaysak bile kamuoyunu etkilemek için koro halinde itiraz gelmiyor ‘kanaat önderi’ saymamız gereken insanlardan…
Son örnek olay, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile görevlerinden uzaklaştırılan, başka bir kamu kuruluşunda çalışması da yasaklanan akademisyenlerin durumu.
Dün birkaç kuru sıkı atış yapılmadı değil, fakat bugün ‘merkez medya’ adını artık hak etmeyen gazetelerde konuya dair bir-iki cılız yazıdan başka bir itiraz yok.
Zaten ilk gün YÖK’ün verdiği cevapta konunun komisyona havale edilmesiyle işin bu noktaya varacağı belliydi.
Komisyon.. yani, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (PACE) ile Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu’nun hazırlayacağı ‘Türkiye’ raporlarının şiddetini azaltmak için 685 sayılı KHK ile kurulacağı bildirilen ‘Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu’…
YÖK’ün tavsiyesi, kovulan akademisyenlerin 7 kişiden oluşan o komisyona başvurması; sayılarının 50 bini aştığı duyulan kendilerini ‘mağdur’ hisseden diğer insanlarla birlikte…
Uzun, ince bir yoldur akademisyenlik
Bir insanın ‘akademisyen’ unvanını kazanmasının nasıl yıpratıcı bir süreç olduğunu, onların bağlı olduğu üst kuruluşta (YÖK) görev yapanlar da galiba hatırlamıyor.
Doktora dersleri.. ardından yeterlilik sınavı.. tez hazırlayıp kabul ettirme.. 5 yılı bulan bir süreç…
O süre içerisinde araştırma görevlisi olarak bir üniversiteyle irtibatlanmayı nasılsa başarabilmiş olanların çoğu bile, içinde yaşadıkları çetin şartlara, ya evlenip çifte maaşlı bir hayatla veya anne-baba desteğiyle direnebiliyor.
‘Ar-Gö’ olamamışların işi daha zor.
Son bir-iki yıldır bir parça düzeltilmiş olsa da, akademik hayatta yer alan profesör, doçent, doktor unvanlı insanların temsil ettiği beyin gücü ile o insanlara ödenen maaşlar pek mütenasip değildir.
Aynı beyin gücü seviyesinde başka bir meslekte kazanabileceklerinin çok altında bir gelire talim eder akademisyenler…
Zaten akademisyenlik paranın câzibesine kapılanların tercih edeceği bir uğraş alanı değildir.
Devlet yatırım yapar akademisyene, anne-babalar ve yakınlar yapar, o alanı tercih etmiş insanlar da fedakârlıkla yürütürler mesleklerini…
“Kovdum seni” denildiğinde, akademisyenlerin “İyi ben de şu işi yaparım” diyebileceği bir alternatifleri pek yoktur. Sudan çıkmış balığa döner işinden ayrılmak zorunda bırakılmış bir akademisyen…
Ona “Seni kovdum” diyen devlet de, uzun yıllar kendisine yatırım yaptığı bir bilim erinden vazgeçmekle zarara uğratılmış olur.
Üniversiteye atılan her tırpan, ülkenin geleceğini de etkiler.
Devletler akademisyenleri sevmez
Biliyoruz, dünyanın pek çok devleti, düşünen ve fikir üreten insanları pek sevmez, onları ‘baş ağrısı’ olarak görür ve “Keşke olmasalar” düşüncesi eşliğinde onları değerlendirir.
Ancak, ülkeleri başka ülkelerle yarışında öne geçirecek veya arkada bırakacak olanlar da.. pek çoğu akademik hayat içerisinde bulunan.. düşünce üreten ve düşünce üretecekleri yetiştiren insanlardır.
Neden sevilmez akademik hayatın içinden insanlar?
Basit bir sebepten: Okudukları kitaplar, tartışma ortamları, her gün karşılaştıkları istikballeri belirsiz öğrencilerin varlığı, herbirinin içine muhalefet virüsü girmesine yol açar da ondan…
O virüs var ya, o virüs
En uysalında, en uyumlusunda bile o muhalif virüsün etkisi fark edilir.
Kovmalarla üstesinden gelinebilseydi.. akademik kadrolar şimdiye kadar her fırsatta tırpanlandığı için.. muhalif tek bir kişinin üniversitelerde kalmamış olması gerekirdi.
Üniversitelerimizin tarihi, aynı zamanda üniversitelerde tasfiyelerin de tarihidir çünkü.
Yine de son KHK’ya kadar üçer-beşer kişiyle, 27 Mayıs’ta 147 kişiyle, 12 Eylül’de 220 kişiyle sınırlı kalmıştı önceki tasfiyeler; ilk kez dün bir hamlede 330 akademisyenin üniversitelerle ilişkisi kesiliverdi.
Herbiri birer değer olduğu için büyük bir kayba yol açacak bu tasfiye; zaten kör-topal ilerleyen akademik başarılar darbe yemiş olacak ve bu da yeni yetişecek üniversite gençliğine de yansıyacak…
Ayrıca ‘akademisyen’ konumunda veya hedefini ‘akademisyen olmak’ diye belirlemiş gençleri caydırma sonucunu da doğurabilecek…
Tarih bir göstergeyse, o ‘virüsü’ yine de vücuttan söküp atmaya yaramayacak…
Düşünen adamın doğasında vardır muhaliflik çünkü…
Yazarlar
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayReel sosyalizm neden çöktü? 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Boraİhtiyatlı İyimserlik 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımının toplumsal meşruiyeti nasıl artar? 21.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.07.2025
24.07.2025
23.07.2025
21.07.2025
19.07.2025
17.07.2025
15.07.2025
13.07.2025
11.07.2025
10.07.2025