Halil BERKTAY
Abdülhamid’in saltanatı gibi, biraz başka bir çağa ait, biraz da sıradan bir despotizm, birtakım konuları toptan yasaklar, geçip gider, kendini “demokratik,” kararlarını “bilimsel” göstermek diye bir derdi olmadığı için. Ne ki, 20. yüzyılın Birinci Dünya Savaşı sonrası ana gövdesine ve cumhuriyet rejimlerine gelince iş değişir; farklı meşruiyet kaygıları ortaya çıkar. Yönetenler yeni normlara uymaya (uyuyormuş gibi yapmaya): faraza bir yandan çok özgürlük yanlısı olmaya ama diğer yandan bu özgürlüğe sınır koymaya kendilerini mecbur hisseder.
Atatürk’ün 16-17 Ağustos ’31 mektubuna bir de bu açıdan bakmayı öğretici buluyorum.
Metinde ilk bakışta bilimsel bir yaklaşımı, titizlik ve şüpheciliği savunan pasajlar dikkat çekiyor. Atatürk gerçekten değer veriyor bu özelliklere. İsa ve havarilerine atıfta bulunarak “Apotr yaratmaya kalkmayalım” ve “biz tarih yazarken Apotr değil; bizzat fiiller ve hadiseler sahibi arayan adamlarız” diyor (elle ve hızla yazılmış, redaksiyon görmemiş bir mektuptaki ilginç ifade bozukluklarına dokunmuyorum). “İlim sahasında vesveseli olmak” gerektiğini vurguluyor. Birkaç yerde, yazılacak her şeyin “vesikalara müstenid” olmasına; Batı’da hep “tarih vesikalarına” dayanıldığına; TTK’nın da “her şeyden evvel... vesikalara dayan”ması gerektiğine işaret ediyor. Ortalarda o çarpıcı cümle geliyor : “Biz daima hakikat arayan ve onu buldukça; ve bulduğumuza kani oldukça ifadeye cüret gösteren adamlar olmalıyız !”
Aslını hiçbir zaman yayımlamadıkları bu mektuptan gene de yapmayı uygun buldukları iki alıntıdan biri olarak bu ifade, bugün de TTK duvarlarına kazınmış duruyor.
İyi de, acaba tam ne diyor ? Sadece ve sadece gerçeğe bağlılığı mı dile getiriyor ? Ya da, yalnız belirli bir tür “yanlış”la karşıtlık içinde tanımlanmış bir “hakikat” anlayışına mı yer veriyor ? Bugün de TTK, bütün hakikatleri, sınırsız ve eksiksiz olarak hakikatin tamamını mı kucaklıyor ? Yoksa kapılarını hakikatin bir kısmına açık, bir kısmına kapalı mı tutuyor ?
Bunu çözümlemek ve cevaplamak için, mektubun bütünsel bağlamını hatırda tutmak gerek. Atatürk burada gerek Türk, gerek İslâm tarihinin İslamist-Arabist yorumlarıyla kavga ediyor. Tekrar tekrar, Zakir Kadirî’nin şahsında sırf bu “Camii Ezher kaçkını”na değil, bizatihî “Camii Ezher mevcudiyeti ve prensipleri”ne çatıyor. Bir adım ötesinde, (hep özel, mahrem ölçüler içinde de olsa) Hira’daki vahiy inancını “safsata,” halifeliği “maskaralık” diye tarif etmesiyle birlikte düşünüldüğünde, dünyanın ve tarihin dinî yorumuyla, açıkçası din ve İslâmiyet ile mücadele, hem de çok sert bir mücadele içinde olduğu apaçık görülüyor.
Dolayısıyla Atatürk’ün “hakikat” hakkında söyledikleri, Aydınlanma’dan tevarüs edilmiş bir din-bilim karşıtlığı ve 19. yüzyıldan tevarüs edilmiş bir pozitivizm çerçevesine oturmakta. Bu konudaki asıl ünlü açıklaması, biliyoruz, “en hakiki mürşit” deyişidir; tam şekliyle :
“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir fendir, ilim ve fenden başka yol gösterici aramak gaflettir, dalâlettir, cehalettir.” Bu “başka yol gösterici” ile tabii dini kastediyor. Hakikati aramak ve “bulduğumuza kani oldukça ifadeye cüret” göstermek çağrısı da dine karşı bilime sarılma, dinî “safsata”lara karşı çıkmaktan çekinmeme anlamına geliyor. Özetle, Atatürk TTK’ya (Türk ve İslâm tarihinin alışılmış anlatımını bozma konusunda) İslâmiyet’ten korkmama talimatını veriyor.
Peki, bunu her durumda ve mutlak surette gerçekten yana tavır almak diye yorumlayabilir miyiz ? Atatürk bilimin başka her şeye karşı da net ve kesin üstünlüğünden mi yana ? Bilimin hakikati dinin üstünde diyor; olabilir (bundan agresif bir din düşmanlığını anlamayacaksak). Ama kritik soru şu : hakikat ile ulus-devlet ve millî ihtiyaçlar karşı karşıya gelirse ne olacak ? Bilimin hakikati ulus-devletin de üzerinde mi ? T.C’nin de üzerinde mi ? Bizzat Atatürk’ün de üzerinde mi ? Herhangi bir TTK toplantısında, biri çıksa dese örneğin : “Sizin şu Türk Tarih Teziniz yanlıştır, Güneş-Dil Teoriniz yanlıştır, ‘cihanşümul Türk medeniyeti’ diye bir şey hiç olmadı, Araplar yüksek bir Türk medeniyetini bütün vesikalarıyla birlikte imha etmediler, vesika vesika diyip duruyorsunuz ama bu konularda en küçük bir vesikanız olmadan konuşuyorsunuz, ayrıca köle orduları da köle ordularıdır; bana gelince, şimdi bütün yaptığım huzurunuzda bu hakikatleri ifadeye cüret etme hakkımı kullanmaktan ibarettir.” Ne olurdu sanıyorsunuz ?
Buna geçen hafta verdiğim genel cevaba (6 ağustos : Lider direktifiyle tarih), şimdi bazı özel gözlemleri de ekleyebilirim. Atatürk’ün 16-17 Ağustos 1931 mektubu, emrediciliğinin yanı sıra, gerçeği arayayım derken çok ileri gitmeme konusunda bazı uyarıları da içeriyor. Bir kere, gördük ki Atatürk öyle her tarihî gerçeğin, vesikalı bile olsa söylenmesinden yana değil. Dahası, ihtiyatla karşılanacak bazı vesikalar olabileceğinin de farkında. Tevfik Bıyıklıoğlu’nu uyarıyor : “kendinizin dikkatle ve itina ile seçeceğiniz” vesikalar olmalı. Ayrıca, diyor, “Bu vesikalar üzerinde yapacağınız tetkikte... ince millî süzgecinizi kullanınız !”
Hımm. Bu “ince millî süzgeç” de ne ola ki ? Deliklerinden neyi geçiriyor, neyi geçirmiyor ? Eh, bunu da gelecek sefere bırakalım.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYADevlet, Komün ve Demokratik Sosyalizmin İnşası; Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu... 14.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları






















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024