Halil BERKTAY
[2 Ekim 2015] Durumun fecaatini ve belirli bir seviye düşüklüğünü anlamak için, belki en iyisi Aziz Yıldırım’ın şişinmeleriyle başlamak. Hazret basın toplantısı yapıyor: “Van Persie - Pereira haberleriyle kıyameti kopardınız. Basından rahatsızım… Samandıra’da başkanın da, yönetimin de odası vardır. İstediğimiz zaman gereğini yaparız. Sakın ha sakın, bir daha bu haberleri görmek istemiyorum. Maaş verdiğim çalışan mı bizi Samandıra’ya sokmayacak? Öyle bir şey olur mu? Kulağından tuttuğum gibi atarım. Karar bizim...” (Hürriyet, 27 Eylül 2015; iki yerin altını ben çizdim.) Ne demek, bir kulüp başkanının basına şunu yazacak bunu yazmayacaksınız diye talimat vermesi? Doğrusu bilemiyorum.
Bu “kültür” göstergesinden bir diğerine, Cem Küçük’e geçelim ve iki buçuk hafta geriye dönelim. Malûm; Ahmet Hakan’a şöyle hitap ediyor: “Şizofreni hastaları gibi hâlâ kendini Hürriyet'in Türkiye’yi yönettiği günlerde zannediyorsun. İstersek seni sinek gibi ezeriz. Bugüne kadar merhamet ettik de hâlâ hayatta kalabiliyorsun.” (Star, 9 Eylül; gene son iki cümlenin altını ben çizdim.) Ne demek, bir gazetecinin bir başka gazeteciyi “sinek gibi ezmek”le tehdit etmesi? Hangi güçle, kime dayanarak? “Hâlâ hayatta” kalmanı “merhamet”imize borçlusun ne demek? “Biz” kim? Hangi grup, çevre veya örgüt? Ne gibi yöntemlerle ezecek ve/ya hayatta bırakmayacakmış? İster rakip medyalar, ister rakip gazeteler, ister rakip köşe yazarları arasında böyle bir lâfız, böyle bir dil nerede görülmüş? Doğrusu bilemiyorum.
Kaldı ki, sırf köşe yazarı da değil. Aynı Cem Küçük, Ersoy Dede’yle birlikte bir televizyon programı da yapıyor. Arada gözüm ilişiyor; biraz bakıyor ve pek dayanamıyor, hızla başkasına geçiyorum. Hemen tamamen, olabilecek en bireysel düzeyde, ad hominem sataşma, küfür ve hakaret. “Nankör, sen varlığını kime borçlusun, şimdiye kadar kimden para aldın, kimin sayesinde yükseldin? Haddini bil.” Fikir düzeyi, hitap tarzı aşağı yukarı böyle. Buradan hareketle de talep, mutlak sadakat ve daha fazla sadakat ve daha daha fazla sadakat. Özellikle son zamanlardaki hedefleri de ilginç: Akif Beki, Abdülkadir Selvi, Mustafa Karaalioğlu, Mehmet Ocaktan... Kim bunlar? Hemen hepsi AKP’ye yakın; geçmişte ve bugün hükümet taraftarı medyada yer almış, almaya devam eden isimler. Özetle, son tahlilde Küçük ve Dede ile aynı safta olan insanlar. Hani, başka partilerde yer alsalar dahi böyle bir kin ve nefreti mazur görmek mümkün değil, ama hele bu kadar “içeriye” yönelince adamakıllı garabet niteliği kazanıyor. Ve hiç ama hiç iyi benzetmeler çağrıştırmıyor. İster istemez, 1960 ve 70’lerin sol fraksiyonlarının, kendine en yakın olana en çok düşman kesilmesini; “doğru çizgi”den milim sapanı en revizyonist, en gerici, en burjuva ilân etmesini hatırlatıyor. Evet, şimdi vereceğim örneklere kıyasla, ortam farklı, rejim farklı, enstrümanlar farklı. Türkiye’de, bütün kriz çıkarma ve kaos yaratma gayretlerine karşın şöyle böyle bir parlamenter demokrasi var. Cem Küçük’lerin elinde ise giyotin, sehpa, tabanca veya Gulag yok. Ama kafa yapısı aynı: hiçbir vicdanî sınır tanımayan, aşırı mütecaviz bir süper-militanlık. Bu yüzden, maalesef, daha gerilere gittiğimizde, faraza (1) Fransız Devriminin Jakobenlerini ve onların egemenliğindeki Terör safhasında (1792-94), herkesin “en devrimci” gözükebilmek için başkalarını karşı-devrimcilikle suçlayıp ihbar ederek Kamu Selâmeti Komitesi’nin pençesine teslim etmesini hatırlatıyor. (2) Maalesef Teşkilât-ı Mahsusa’nın tetikçilerini hatırlatıyor (Kemal Tahir’in Kurt Kanunu’nda -- ki “kurtlukta düşeni yemek kanundur” diye başlar -- fiktif de olsa, Yakup Cemil’in Sarı Paşa’yı [Mustafa Kemal] ha vurdu ha vuracak olduğu sahneyi tekrar okuyun). (3) Maalesef 1925-27 Takrir-i Sükûn dönemindeki İstiklâl Mahkemelerinin (Kel ve Kılıç) “Aliler”ini hatırlatıyor. (4) Maalesef 1930’lardaki Sovyetler Birliği’nin doğrudan doğruya eski Bolşevikleri hedef alan tafiyelerinde, (Yagoda ve Yezhov’ları değilse bile) en azından Başsavcı Vişinsky’yi hatırlatıyor. (5) Maalesef Çin Kültür Devrimi’nin ultra-solculuk yarışında çığrından çıkmış Kızıl Muhafızlarının, “burjuva yolcuları” diye gene parti içinde herkese ve herşeye saldırmasını, kırıp dökmesini, yakıp yıkmasını hatırlatıyor. Bugün Türkiye’nin bir Saint-Just’ü, bir Enver’i, bir Atatürk’ü, bir Stalin’i, bir Mao’su yok. İyi ki yok. Ama sanki varmış gibi davranan ya da olmasını isteyen kraldan fazla kralcıları, kapıkulları, apparatçik’leri var. Bunlardan AKP’ye, hükümete, Başbakan Davutoğlu’na, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yarar mı gelir, zarar ve hem de çok büyük zarar mı? Doğrusu bilemiyorum.
Yok, bilemiyorum demem, lâfın gelişi; pekâlâ biliyorum ve biliyoruz aslında. Bu tırmanış ve kutuplaşma, kaybedecek bir şeyi olmayan (en azından öyle sanan) muhalefetten ve muhalefet medyasından çok, kaybedecek çok şeyi olan AKP’nin ve hükümetin aleyhine. Çünkü AKP Türkiye’yi demokrasi içinde yönetmeye çalışırken, muhalefet (ya da en azından bir kesimi) Türkiye’yi yönettirmemeye; hiç olmazsa dünyaya yönetilemiyor ve yönetilemediği için de ya şimdiden diktatörlüğe dönüşmüş veya diktatörlüğe gidiyor gibi göstermeye çalışıyor. PKK’nın durup dururken başlatıp sürdürdüğü savaş da buna hizmet ediyor (ve ben bu yüzden bu savaşa “devrimci” değil karşı-devrimci diyorum). HDP’nin, seçim beyannamesine ve Demirtaş’ın o gerçekten kritik önemdeki, hiç yabana atmadığım, PKK’ya örtük biçimde teşekkür ederken “Ama yolun bundan sonrasına HDP ile devam edeceğiz” diyen cümlesine rağmen, hâlâ ortadan kalkmadığını düşündüğüm boykot tehdidi buna hizmet ediyor. Marjinalliği içinde kekremiş, giderek habisleşen bir solun, “bu seçimlerle de gitmezse, başka hangi değişik, şık ve güzel yöntemlerle götürelim -- sonu kötü olacak -- ama yok, sakın bize darbeci demeyin” seslenişleri buna hizmet ediyor. Hükümeti ve cumhurbaşkanını hedef aldığında kimsenin ses çıkarmadığı, nefret suçu demediği en galiz nefret söylemleri, AKP’yi aşırı reaksiyonlara çekme çabaları olarak buna hizmet ediyor. Ve pusuda bekleyen BBC’si, Le Monde’u,New York Times’ı, Guardian’ı, Libération’u, Wall Street Journal’ıyla bir grup Batı basını da Oryantalist, İslamofobik önyargılarıyla gene buna hizmet ediyor.
Dolayısıyla AKP’den gelecek en küçük baskı, otoriterleşme, basına müdahale, muhalefete karşı yargıyı harekete geçirme belirtisi, objektif ölçüler içinde demokrasi ve demokratik kültür ihlâli demek olmanın ötesinde, kendileri açısından taktik bakımdan da hatâlı, çünkü pusuda bekleyen anti-AKP cephenin değirmenine su taşımakta. Kabul ederim ki bu tuzağa düşmemek her zaman kolay olmayabilir, ama AKP ve hükümet ne olursa olsun sürüklenmemek ve düşmemek zorunda. Onun için (a) Nokta’nın Erdoğan’ı şehit tabutları önünde güşlümseyerek selfie çektirirken gösteren kapağı elbette iğrenç, ama bir sindirme yöntemi olarak derginin basılması ve hakkında soruşturma açılması kabul edilemez. (b) Yüz aydının imzaladığı bir HDP’ye destek çağrısı veya bildirisini AKP Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ tabii eleştirebilir ama “PKK’ya kim destek veriyorsa, ister siyasal uzantı ister medya uzantısı olsun, hepsi bir gün hukuk önünde yargılanacaklardır” dediği anda bu, siyasî mücadele alanından çıkıyor ve hukukî tehdide uzanıyor.
(c) Hürriyet’e yapılan iki saldırı tam bir rezalet ve felâket olduğu gibi, bu saldırıyı orasından burasından hafifletmeye çalışan söz ve yazılar da çok hatâlı. AKP Gençlik Kolları Başkanı ve İstanbul milletvekili Abdürrahim Boynukalın’ın bu olaylardaki rolü ve tavrı vahim. “Hatâmız bunlara zamanında dayak atmamak oldu” sözleri, Cem Küçük’le aynı havalarda ve tek kelimeyle korkunç. Başbakan Davutoğlu ise (16 Eylül’de) buna karşı asla “böyle bir kasıtla söylenmiş ifadeler değil; biraz da gençler arasında dost ortamında ifade edilmiş hususlar” gibi yumuşak bir tavır göstermemeli; çok daha müsamahasız konuşmalıydı. Aynı doğrultuda, Boynukalın’ın AKP Kongresinde başkanlık divanında yer alması yanlış, 1 Kasım seçimlerinde aday gösterilmemesi ise doğruydu. Bu bağlamda, Melih Altınok’un Sabah’ta yazdığı ve Serbestiyet’e aktarılan iki yazısına da çok hayret ettim. Altınok önce şöyle yazdı: “Neymiş, Abdurrahim Boynukalın ve birkaç arkadaşı Hürriyet önüne gidip protesto yapmış ve gazetenin (kimin yaptığı da belli değil) kapısının camı çatlamış. Başka? Gençler sohbetinde bazı Hürriyet yazarlarına küfrediyormuş.” Bu önemsizleştirme denemesinin devamında ise Altınok, hem pireyi deve yapmaktan söz ediyor, hem de dikkati Hürriyet’in (benim de karşı olduğum) siyasî çizgisine kaydırmaya çalışarak, satır aralarında saldırıya hak verdirtmeye çalışıyor (19 Eylül). Aynı tavır, Altınok’un ertesi günkü yazısında da mevcut; Hürriyet’e saldırıyı en masumane bir protesto gibi sunarken, daha çok güya haklı gerekçesini vurguluyor: “Boynukalın Dağlıca'dan şehit haberinin geldiği gece bir grup arkadaşıyla Hürriyet’in önüne gitmişti. Gençler, bu acı gelişme henüz sıcaklığını korurken, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ATV'de yaptığım söyleşideki sözlerini halkı galeyana getirmek için çarpıtan gazeteyi protesto etmişlerdi.” Ne kadar ayıp! Ne kadar çifte standartlı! Fakat Altınok bununla kalmıyor; AKP’nin bu konuda yaptığı en doğru şey olan Boynukalın’ı adaylıktan çıkarmayı da yanlış buluyor. Neden? Çünkü bu Ahmet Hakan’ın da talebiymiş ve dolayısıyla karşı tarafa bir tâviz anlamına geliyormuş. Oysa başbakan boyun eğmemeli ve Boynukalın’da ısrar etmeliymiş; “böylece günlerdir Gülen Çetesi’nin, Aydın Doğan'ın tasmalılarının ve solcu faşistlerin Boynukalın hakkında yürüttüğü lince hakkaniyetli bir cevap verilmiş olur”muş (20 Eylül). Bir, dile bakın (örn. “tasmalılar”). İki, temeldeki zihniyete bakın: Yanlış-doğru demeden, esas kural santim gerilememek; dişe diş, kısasa kısas, bizim takım ve onların takımı. Sadece ve sadece kuyruğu dik tutmaya indirgenmiş bu siyaset anlayışı, demokrasinin olmazsa olması olan ara zeminin korunması ve genişletilmesine nasıl katkıda bulunabilir? 19 Eylül makalesinin bir yerinde Altınok şöyle de demiş: “Tamam, bu eylemi eleştirenler arasında ‘bizim onlardan farkımız olsun, ince eleyip sık dokuyalım’ diyenler de olabilir.” Yani işte, var böyle aşırı centilmen akılsızlar… Fakat galiba ben de onlardan biriyim ve buradan Altınok’u ahlâken, vicdanen kınıyorum.
(d) “Bizim taraf” faul yaptığında hemen daha yüksek sesle “karşı taraf”ın gelmiş geçmiş bütün faullerini sayıp dökme refleksi, yaygın bir hastalık. Bana, gidip Chiellini’nin omuzunu ısırdıktan sonra sanki Chiellini ağzına omuz atmış gibi çenesini tutarak yakınma hallerine giren Luis Suarez’i düşündürüyor. Daha vahimi, Ermeni soykırımı tartışmalarındaki “sizden şu kadar öldü, ama bizden de bu kadar öldü” hesaplarını düşündürüyor. Örneğin Yıldıray Oğur, Hürriyet köşe yazarlarının Temmuz’dan bu yana YDG-H’yi 7, Boynukalın’ı ise 15 kere yazdığını; gene aynı dönemde, içinde YDG-H geçen 41, Boynukalın geçen 28 haber çıktığını saptamış (20 Eylül). Bana göre bu tartı da hatâlı. En son, Ahmet Hakan saldırısı meydana geldi. Bu da ayrı bir felâket ve rezalet. Ve ister yukarıdan birileri doğrudan emir vermiş, ister aşağıdan birileri “vaziyetten vazife” çıkarmış olsun, aşikâr ki çok gerilen ortamın ürünü. Neyse ki bu sefer AKP liderliği çok hızlı reaksiyon gösterdi; hem başbakandan başlayarak çok çeşitli ağızlardan, amasız, fakatsız, sert ve kesin bir şekilde kınadı, hem de saldırganlardan partili çıkan üçünün derhal ihracı sürecini başlattı. Buna karşılık Kurtuluş Tayiz tepkilere tepki göstermekten kendini alamamış: Bir gazetecinin yediği yumruk, kaç şehide bedel? (2 Ekim 2015). Üstelik Tayiz bu başlık altında, Altınok’unkini andıran bir asgarileştirme ve hafifseme denemesinde bulunuyor: “… bir gazetecinin karıştığı mahalle kavgası…” Yok, olmaz, Öyle değil. Bir gazeteciye vahşi ve zalim, muhtemelen siyaset kaynaklı bir saldırı. Ayrıca bunun ne kadar kınandığını, terör saldırılarının ne kadar kınanmadığının karşısına dikmek, bir kere daha abes. En basiti, biri de çıkar der ki terör saldırıları tek tek kınamakla başa çıkılacak gibi değil ve zaten toptan kınıyoruz; kaldı ki, basın özgürlüğü evrensel ve kurumsal bir mesele. Bütün basına düşen de bunu bir kere daha amasız ve fakatsız kınamak, bu noktada Hürriyet’in ve Ahmet Hakan’ın yanında yer almak olmalı.
Biraz daha tarih, bu sefer Ortaçağ tarihi. Yukarıda, Ahmet Hakan’ı döven dört kişi “vaziyetten vazife” çıkarmış da olsa bunun habire nefret dili kullananların hukukî olmasa da vicdanî sorumluluğunu hafifletmeyeceğine işaret ettim. 12. yüzyılda bunun müthiş bir örneği var. İngiltere’de Taht ve Tâc ile Kilise arasındaki çatışma derinleşmekte. Kral II. Henry, çocukluk arkadaşı Thomas à Becket’i Canterbury Başpiskoposu atamış. Otoritesine itaat edeceğini ummuş, ama Thomas giderek daha fazla kendi kafası ve ilkelerine göre hareket ediyor. Kasım 1170’de, Becket’in böyle son bir özerk uygulaması, o sırada Manş’ın ötesinde, Normandiya’da bulunan krala ulaştığında, II. Henry çok öfkelenir ve bir popüler rivayete göre, “Kim beni bu her işe burnunu sokan papazdan kurtaracak?” der (Who will rid me of this meddlesome priest; bir diğer varyantında troublesome priest). Ünlü tarihçi Simon Schama ise, Edward Grim’in Becket biyografisindeki ifadeyi doğru kabul eder: “Kapımda ne sefil asalaklar ve hainler besleyip yetiştirmiş olmalıyım ki, ayak takımından bir papazın efendilerini bu kadar utanç verici ölçüde hiçe saymasına izin veriyorlar?" (What miserable drones and traitors have I nourished and brought up in my household, who let their lord be treated with such shameful contempt by a low-born cleric). Bunun üzerine dört şövalye (kim olduklarını da biliyoruz: Reginald fitzUrse, Hugh de Morville, William de Tracy ve Richard le Breton; tutun ki Ahmet Güler, Kamuran Ergin, Fuat Elmas ve Uğur Adıyaman) atlarına atlayıp gider, denizi geçer ve 29 Ekim 1170’te vardıkları Canterbury’de, başpiskoposu dört büyük kılıç darbesiyle doğrayıp öldürürler. Fakat II. Henry’ye yaranamazlar; kral derhal elini çeker onlardan; gidip bir yıl Morville’in İskoçya’daki şatosunda saklanır, bu arada Papa tarafından aforoz edilir ve Roma’ya gidip af dilemekten, ardından 14 yıl Kutsal Diyarlar hizmetiyle cezalandırılmaktan kurtulamazlar. Buna karşılık Thomas à Becket 1173’te Katolik Kilisesi tarafından aziz ilân edilir; St. Thomas olur. Bu arada II. Henry de aforoz edilmiştir ve ancak çilesini doldurmak suretiyle bağışlanır. Papanın empoze ettiği bu çile, üzerine giysi niyetine bir çuval geçirip küllere bulanmayı ve sonra Canterbury Katedrali’ne yürüyerek gidip (12 Temmuz 1174’te) Becket’in mezarı önünde keşişler tarafından sopalarla dövülmek suretiyle alenen aşağılanmayı kapsar.
Kıssadan hisse: Hürriyet’e ve Ahmet Hakan’a saldırılar için de bir tür çile doldurması, en azından dürüstçe ortaya çıkıp alenen özür dilemesi gerekenler vardır şüphesiz. Muhtemelen yapmazlar; kendileri bilir ve bu, onların tiyneti hakkında bir fikir vermeye devam eder. Ama bundan önemlisi, (i) çifte standartlılığa sıfır tolerans göstermek; (ii) çamura yatmayıp, kendi takımımızın faullerine ânında sarı veya kırmızı kart çıkarabilmek; (iii) düşünce ve ifade özgürlüğünü John Stuart Mill gibi tutkuyla, coşkuyla savunabilmek; (iv) karşı olduğumuz düşüncelere dahi Voltaire gibi kol kanat gerebilmektir. Neden bahsediyorum? On Liberty’sinde (1859; Özgürlük Üzerine) Mill’e göre, insanların diledikleri gibi konuşup yazabilmesi, düşünsel ve toplumsal gelişmenin zorunlu şartlarındandır. Susturulmuş bir fikrin de bir gerçek payı taşımadığına asla emin olamayız. Diyelim ki bazıları yanlış şeyler söyleyecek -- bu dahi iki açıdan yararlıdır. Birincisi, açık ve serbest tartışma hatâlı fikirlerden vazgeçmeyi kolaylaştırır. İkincisi, tartışma sırasında insanların görüşlerini habire sınamaya, gözden geçirmeye zorlanması, bu görüşlerin dogmalaşmasını önleyici bir rol oynar. Mill (Tanrının yanılmazlığı dahil) her türlü yanılmazlık iddiasına şüpheyle bakar. Kimse kendi mutlak doğrularını başkasına dayatamaz. Eğer karşındakinin görüşlerini savunmasını engelliyorsan, kendini yanılmaz farzediyorsun demektir. Hele bunu, (o günün koşullarında) muhatabını dinsizlik veya ahlâksızlıkla (veya bugün, başka büyük ideolojik isnatlarla)suçlayarak yapıyorsan, özgürlük için daha ölümcül bir durum tasavvur olunamaz. Voltaire’in ise (1694-1778), Mill’den yaklaşık doksan yıl önce, Helvétius’a hitaben yazdığı bir mektupta, bir varyanta göre “Söylediklerinize katılmıyorum, ama bunları söyleme hakkınızı hayatım pahasına savunacağım,” başka bir varyanta göre “Yazdıklarınızdan nefret ediyorum, ama yazmayı sürdürmenizi mümkün kılmak uğruna canımı veririm” dediği rivayet edilir.
Ne acı; eski Taraf’ta yedi yıl önce, 5 Temmuz 2008’de yazmışım bunları. Sonra da Özgürlük Dersleriderlememin ikinci sırasına almışım (bkz “Voltaire ve Mill’den özgürlük dersleri”). Şöyle bitirmişim:
“Bu Türkiye’nin, çok yüksek dozda bir Voltaire-Mill tedavisine ihtiyacı var, hem de âcilen. Dahası, gayet net söylüyorum, şu anda Marx’tan fazla Voltaire ve Mill’e ihtiyacı var. Zira Marx’ın ‘burjuva’ diye sırt çevirdiği, geliştirmekle ilgilenmediği, devrimle aşılacağını sandığı olağan demokrasi ve özgürlük standartlarına, o horlanan liberal-demokratik düşünce çok daha fazla ışık tutuyor. Kâh Atatürkçü kâh Solcu yasakçılara, çoğulculuk ve tolerans adına, Marx’tan hareketle söylenecek çok şey yok, ama Voltaire ve Mill’den hareketle söylenecek çok şey var. En azından şu örnekte, John Stuart Mill zamanın sınavına Karl Marx’tan daha iyi dayanıyor.”
Bugün bu uyarı, son tahlilde benim de demokrasi ve parlamenter meşruiyet uğruna desteklemeye devam ettiğim AKP ve (herhalde benden farklı) bazı taraftarları için de aynen geçerli.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024