Halil BERKTAY
28 Ocak 2018] Tarih, demişti E. H. Carr, geçmiş ile bugün arasında sürekli bir diyalogdur. Anlamı şuydu: Şimdiki zamanda yaşananlar, yeni gelişmeler, önümüze gelen farklı sorunlar, geçmişe dair de yeni yeni sorular sormamıza yol açar. Veya, önümüzde bizi nelerin beklediğini ister istemez geride kalan tecrübelerimizden hareketle anlamaya, “yeni” için “eski”yi bir metafor olarak kullanmaya çalışırız. (Örneğin 1960’ların kitle hareketleri Eski Yunan ve Roma tarihine bakışta köle ayaklanmalarının; komünizmin çöküsü ise [ne kadar sınırlı da olmuş olsa] Antik demokrasinin değerinin tekrar keşfedilmesi ve öne çıkarılmasını beraberinde getirir. Türkiye’de Kemalizm, ancak 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askerî rejimlerinin resmî Atatürkçülük söylemi herkesi iyice bıktırdıktan sonra, doğru dürüst sorgulanır oldu. Yaşamakta olduğumuz çağ dönümü [veya Yakınçağ ile sonrası arasındaki belirsizlik aşaması], İlkçağ - Ortaçağ geçişindeki Germen-Slav istilâları Karanlık Çağı’ndan [the Dark Ages] hareketle yeni bir “karanlık çağ” [a new dark age) olarak niteleniyor.) Dolayısıyla tarih sonlu değil sonsuz aslında. Sonsuz, çünkü olmuş bitmiş, artık değişmeyen bir olgular yığını gibi gözükse de, biz, yani zamanın son noktasında, bugünde yaşayan insanlar tarafından sürekli kurcalanmak ve yeniden yorumlanmaktan kurtulamaz.
Buna iki şey eklemek, daha doğrusu iki noktanın altını iyice çizmek istiyorum. Birincisi, bu hem tarihçiler hem tarihçi olmayanlar (yani meselâ politikacılar) için de geçerlidir. Herkes, halen yaşananlardan hareketle geçmişe tekrar bakabilir ve/ya geçmişte neyi beğendiği, neyi beğenmediğini değiştirebilir; kendine yeni bir geçmiş seçebilir. İkincisi, artık âşikâr olsa gerek ama gene de belirteceğim; geçmiş ile bugün arasındaki ilişki daima bugündenkurulur. Geçmiş bugünü yüzde yüz belirlemez, bize illâ şunu yapacaksınız, bunu yapmayacaksınız demez. Bugün yaşayan insanlardır ki mevcut konumları, düşünceleri, çıkarları, zihniyet yapıları temelinde, geçmişi didikler, ayıklar, parçalar; hangi unsurlarını sevip sevmediklerine, ya da kendileri için hangi geçmişi/geçmişleri daha yararlı ve kullanışlı bulduklarına karar verirler. Bunu bir kaçınılmazlık veya mümkün olan biricik tercih gibi göstermek; “tarihimiz bize şunu emrediyor, kültürümüz bize bunu emrediyor” türü kitaplar yazmak veya nutuklar atmak ise bir sonraki ideolojik ameliyedir.
Bütün bunları somutlamak için şu anda fevkalâde bir örnek var önümde: Rusya’da Putin’in Stalin’le ve Stalin’in mirasıyla yeniden ilişki kurma biçimi.
Yakın zamanda çevrilmiş bir film var, The Death of Stalin diye (Stalin’in Ölümü). İngiliz-Fransız ortak yapımı. Ekim 2017’de vizyona girdi. Siyasi bir hicviye. Stalin’in felç geçirmesinin ardından, son günlerinde ve ölümünden sonra Merkez Komitesi’nde patlak veren iktidar mücadelesini; bir tarafta Beria ve Malenkov’un, diğer tarafta Kruşçev ile Kaganoviç’in, Molotv ve Zukov’un desteğini sağlama çabalarını; ordu ile NKVD arasındaki çatışmayı; sonunda Beria’nın tasfiye ve yargısız infaz edilmesiyle Kruşçev’in duruma nasıl hâkim olduğunu, bir komedi üslûbunda anlatıyor. Ama içeriği aslında çok gerçekçi. Hem kurgu benim az buçuk âşinâ olduğum bütün siyasî ve akademik literatüre uyuyor. Hem de bu Komünist Partisi lider kadrosunun, neredeyse monarşik diyebileceğimiz bir rejimin doruğundaki bu “saray darbesi” ânındaki davranışları, korkuları, Stalin’den yılmışlıkları, ihtirasları, açgözlülükleri, entrikacılıkları, hayatta kalma içgüdüleri, kalleşlik ve yalancılıkları, bir “kapalı toplum” türü olarak Sovyet rejiminin içyüzü ve ürettiği insan davranışları hakkında bildiğimiz her şeyi doğruluyor.
Hal böyleyken, Putin yönetiminin reaksiyonu ne? Tahmin edebileceğiniz gibi... filmin Rusya’da gösterilmesini yasaklamak! Kararın kaynağı, Kültür Bakanlığı. Gerekçe, ülkenin geçmişini karalamak. Kültür Bakanı Vladimir Medinsky’ye göre, yasak kararı sansür demek değil (ya ne?); daha ziyade bir ahlâk sorunu. “Yaşlı kuşaktan pek çok insan,” diyor Medinsky, “bu filmde Sovyet döneminin hakaretâmiz bir karikatürünü bulacak.” Acaba? Batı basınında çıkan haberlere göre, yasak kararına Moskova sinemaları arasında bir tek Pioneer Cinema uymamış. 25 Ocak Perşembe günkü ilk gösterim kapalı gişe gerçekleşmiş; dahası, 3 Şubat’a kadarki bütün biletler de hemen satılıp bitmiş. O birinci seanstan çıkanlar pek de Kültür Bakanı gibi konuşmamış doğrusu. BBC’nin Rusça kanalı genellikle olumlu reaksiyonlar toplamış. Adamın biri kendinizi hakarete uğramış gibi hissediyor musunuz diye sorulduğunda “ne münasebet” demiş. Stalin öldüğünde öğrenci olan iki yaşlı kadın (Dina Voronova ve Ella Katz) Reuters muhabirine filmi beğendiklerini söylemiş. Başka bir kadın “bu filmi mutlaka görmek gerektiğini” savunmuş; bir dördüncüsü “böyle bir filmi yasaklamanın gerçekten çok aşırı kaçtığını” dile getirmiş. Putin’in Kültür Bakanı, kendi kanaatlerini halkın görüşünün yerine mi geçiriyor dersiniz? Fakat hal böyleyken, sonucu iktidarın alışılmış “bilek bükme” yöntemleri belirlemiş. Giderek artan sayıda polis yığılmış, Pioneer Cinema’nın fuayesine. Ardından sinema yönetimi “ellerinde olmayan nedenlerle” filmi artık göstermiyeceklerini ve bütün bilet paralarının iade edileceğini duyurmuş.
Şimdi bir düşünün; Sovyetlerin resmen sona erdiği 1991 sonunu değil de Gorbaçev’in liderliği alıp glasnost ve perestroika sloganları altında demokratikleşmeyi başlatmasını esas alırsak, 1917-1985 arasında neredeyse yetmiş yıl bir tek parti diktatörlüğü altında yaşamış bu toplum. O diktatörlüğün en feci, en kanlı dönemi de Stalin’in parti genel sekreterliğinde gerçekleşmiş. Lenin 1922-24 arasında hastayken ipleri elinde toplamış. Lenin öldükten sonra, 1924-29 arasında bütün rakip ve muhaliflerini tasfiye etmiş. 1929-53 arasında ise Sovyetler Birliği’nin tek hâkimi olmuş. Bir hesapla 31, bir hesapla 29, bir hesapla 24 yıllık bir diktatörlük söz konusu. Tarımın zorla kollektifleştirilmesi ve hızlandırılmış sanayileşme bu yıllarda gerçekleşmiş. Ülkeye yukarıdan empoze edilen bu cebrî yürüyüşün bedeli çok ağır olmuş. Kollektif çiftliklerin kurulmasına eşlik eden müsadereler köylünün belini kırmış. Sovyetler Birliği çapındaki 1932-33 kıtlığı çerçevesinde, sadece Ukrayna’daki Holodomor’da 7 ilâ 10 milyon insan açlıktan can vermiş. Her türlü itiraz ve muhalefeti ezmek için, Sibirya’daki zorunlu çalışma kamplarından oluşan alternatif bir toplum, itaatkâr Sovyet vatandaşlarını barındıran “cennet”e paralel bir “cehennem” yaratılmış. Tam adı olan Glavnoye Upravleniye Lagerej’den kısaltma yoluyla Gulag diye adlandırılan bu cehenneme, sadece 1929-53 arasında 14 milyon insan tıkılmış ve 1993’te Sovyet arşivlerinden derlenen verilere göre, sırf 1934-53 arasında 1,053,829 kişi kamplarda can vermiş (1919-34 arası hiç kayda geçmemiş). Stalin döneminin toplam kurbanları ise 20 milyon civarında. Dolayısıyla salt nicelik, ölü sayısı açısından tarihin ikinci en korkunç diktatörü (birincisi Mao, asgari 18 azami 45 milyon kayıp). İkinci Dünya Savaşı’nda da, ilk başta gafil avlanmış üstelik. Hitler’e inanmış; 1939’daki Molotov-Ribbentrop paktına fazla güvenmiş; Doğu Avrupa üzerinde egemenliği Nazizmle paylaşabileceğini hayal etmiş. 22 Haziran 1941’de Barbarossa Harekâtı başladığında şok geçirmiş ve günlerce Kremlin’deki odasından çıkamamış. Paranoyası yüzünden yüksek komuta kademesinde yapmış olduğu tasfiyeler çok pahalıya patlamış. Sovyet orduları Alman blitzkrieg taktikleri karşısında uzun süre çok kötü yönetilmiş. Örneğin resmî Sovyet tarihlerinin göklere çıkardığı şanlı Leningrad savunmasında, şehri zamanında boşaltamamanın ve yiyecek stoklarını dağıtıp bombardıman hedefi olmaktan kurtaramamanın yol açtığı, aynı resmî tarihlerde itinayla hasıraltı edilen korkunç kıtlık, 800,000’i sivil halktan olmak üzere toplam 1.6 - 2 milyon vatandaşın canını almış. İlginç bir detay da şu: sıradan halkın yüzde 40’ı, parti üyelerinin ise sadece yüzde 15’i açlıktan ölürken, nomenklatura denen parti ve devlet üst kademelerinden tek bir kişi bile bu yüzden hayatını kaybetmemiş. Sovyetler Birliği’nin 1941-45 arasındaki İkinci Dünya Savaşı kayıpları (ölü sayısı) en az 25.6 milyon. İnanılmaz bir rakam. Evet, Nazizme karşı mücadelenin en ağır yükünü Doğu Cephesi ve SSCB taşımış. Ama bunun da kolay hesaplanamayacak bir bölümü, Stalin’in hatâları yüzünden yitirilmiş. Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin 1956’daki 20. Kongre’sinin kapalı bir oturumunda Kruşçev’in yaptığı Gizli Konuşma (Secret Speech), “Stalin’in suçları, kişiye tapma kültü ve sosyalist yasallığın çiğnenmesi” konusundaki gerçeklerin ancak bir bölümünü dile getirebilmiş.
Stalin pekâlâ farkındaymış aslında ne yaptığının. Geri bir toplumu ancak müthiş bir cebir ve şiddet uygulamasıyla toparlayıp birleştiren ve disiplin altına alan başka büyük Rus reformatörlerine benzetmiş kendini. Özellikle Korkunç İvan’ın (1530-1584; hükümdarlık dönemi 1547-1584) ve Büyük Petro’nun (1672-1725; hükümdarlık dönemi 1682/1696 - 1725) devamı gibi görmüş. Zaten bu yüzden, Sergey Eisenstein’a Korkunç İvan filmleri siparişini vermiş. İlki 1944’te vizyona girmiş; ikincisi ise ancak Stalin öldükten sonra, 1958’de gösterilebilmiş.
Sonra… Sonra Kruşçev’in kısmî destalinizasyon denemesi yarım kalmış. 1964’de devrilmiş ve sonraki 19 yıl boyunca bu sefer Brejnev (1964-1983) Sovyetler Birliği’nin resmî çehresi haline gelmiş. Onun da ‘83’te ölümüyle Sovyetler artık tamamen can çekişme sürecine girmiş. 1989-91’de büyük kitle hareketleri yaşanmış bütün Doğu Avrupa’da. Bütün o polis devletleri peşpeşe yıkılmış. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği de Aralık 1991’de kendi kendini feshetmiş. İnsanlığın 19. yüzyıl ortalarında başlayan sosyalizm denemesi böylece sona ermiş.
Bir karışıklık ve istikrarsızlık aşaması yaşanmış, sonraki yıllarda. Çarlık döneminde de, Sovyet döneminde de demokrasiyi hemen hiç tanımayan Rusya halkları, yönetememiş demokrasiyi açıkçası. Ekonomide sosyalizmde kapitalizme geçiş, sağlıklı bir kurumlaşma ve piyasalaşmayla değil, mafyalaşmayla, muazzam yolsuzluklarla ve mülti-milyarder “oligark”ların fırsatçı yükselişiyle; politikada tek partiden çok partiye geçiş, düzgün bir demokratik işleyişle değil, keza mafyalaşma, dağılma ve istikrarsızlıkla özdeşleşmiş. İnsanlar geçmişi ne çabuk unutur! İstikrar olsun da ne olursa olsun özlemleri kabarmış. Güçlü lider arayışlarına yönelmiş ve eski bir KGB yarbayını, “buzdan adam” Putin’i iktidara getirmiş. O da yakın ve sadık adamı Medvedev’le kısmî dönüşüm içinde, 1999’dan beri adım adım pekiştirmiş tek adamlığını. 1999-2000 arasında başbakan, 2000-2008 arasında cumhurbaşkanı, 2008-2012 arasında başbakan, 2012’den bu yana tekrar cumhurbaşkanı olmuş. Çeşitli rakip ve muhalifleri kaybolmuş birer birer. Kimisi yolsuzluk gerekçesiyle (ve uzun yıllar çıkmamacasına) hapse atılmış. Kimisi yurt içi ve yurt dışında esrarengiz suikastlere kurban gitmiş. Gizli polis tekrar ve çok güçlenmiş. Ordu toparlanmış; Rusya’ya bitişik kuşağa, Ukrayna’ya ve Suriye’ye derece derece ağırlığını koyabilmiş. Hemen bütün özgürlüklere, basına, kültür ve sanat hayatına adım adım kısıtlamalar gelmiş.
Putin halen Birleşik Rusya partisinin mutlak hâkimi. Bizatihî partisinin adı çok şey söylüyor zaten. Sosyalizmin yerini ulusal birlik ve büyüklük almış. Vladimir Vladimiroviç Putin, katıksız bir Büyük Rus milliyetçisi. Komünistliği bir yana (veya belki komünistliğiyle birlikte), Stalin de Putin için Rusya’yı büyük ve güçlü kılan tarihî şahsiyetlerden biri, belki en önemlisi. Demokrasi ve özgürlük de neymiş? Önemli olan otorite, kuvvet, istikrar, birlik ve beraberlik. Stalin’in şahsında (yakında 75’inci yıldönümü kutlanacak olan) 1942-43 Stalingrad zaferi öne çıkıyor (Atatürk de Millî Mücadele’den mi ibaretti?); başka herşey ise bilinçli bir tercihle unutuluveriyor. Yirmi milyon ölü? Moskova Duruşmaları (bizdeki İstiklâl Mahkemeleri’ne paralel)? Bütün eski Bolşeviklerin düzmece suçlamalarla itlâfı? Parti çizgisinden (gerçek veya hayalî) en küçük sapmanın “hain”liğe dönüşmesi? Olur böyle şeyler. Yumurtaları kırmadan omlet yapamazsınız. Veya: kurunun yanında yaş da yanar. Hepsi, bu tür klişe apolojilerle, devrimin, modernizasyonun ve büyük devlet olmanın zorunlu bedellerine yazılıyor.
İşte böyle, bugünden ve millî gurur üzerinden kuruluyor, Putin - Stalin ilişkisi. Onyılların Stalinizmi, Putin’lerin fideliğini hazırlamış bir bakıma. Stalin Korkunç İvan’ı seçmiş, benimsemiş. Putin de Stalin’i benimsiyor; böyle bir tarih seçiyor kendine. Kaygım şu: Acaba bu daha büyük bir tablonun bir parçası mı? Genel bir trend mi? Batı sönmeye yüz tutarken Rusya ve (Zi’nin Putin’e taş çıkartan bir yol izlediği) Çin gibi otoriter yönetimlerin yükselişine mi tanık olacağız? Bir yönüyle insanların kanıksadığı, soğuduğu ve yabancılaştığı (Batıda seçimlere katılma oranlarına bakın), bir yönüyle ise toplumları yönetilemez hale getirmekle suçlanan “mevcut demokrasi”nin yerini, hiç olmazsa bir süre, geçmiş imparatorlukları andıran otoriter rejim ve sistemler mi alacak?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024