Mehmet ALTAN
2007 yılını tararken en önemli olaylardan birinin de “e-muhtıra” olduğunu görüyorsunuz.
Haliyle “e-muhtıra” basın tarihinin de çok önemli olaylarından biri oldu.
“E-muhtıra” nın ne olduğunu, muhtırayı veren Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın ölümü ertesinde bir portresini yayınlayan BBC Türkçe şöyle özetliyordu:
“Ancak AKP, Gül'de ısrarcı oldu ve TBMM'de 27 Nisan 2007'de cumhurbaşkanlığı seçimi için ilk tur oylama yapıldı. AKP'nin aday gösterdiği Abdullah Gül'e 361 oy çıktı.
CHP, cumhurbaşkanı seçilmek için TBMM üye tam sayısının üçte iki çoğunluğunu oluşturan 367 oy alması gerektiğini belirterek, Anayasa Mahkemesi'ne başvuru kararı alırken, asıl sürpriz gece yarısına doğru geldi.
Genelkurmay Başkanlığı internet sitesine gece 23.30'da konulan bildiride, ‘Türkiye Cumhuriyeti devletinin, başta laiklik olmak üzere, temel değerlerinin aşındırılması için bitmez tükenmez gayret gösterildiği, hatta milli bayramlara alternatif kutlamalar yapıldığı’ belirtiliyordu. Siyasi tarihe ‘27 Nisan e-muhtırası’ olarak geçen bildiri, şu uyarıyla bitiyordu:
‘Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Atatürk'ün, ‘Ne mutlu Türküm diyene!’ anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti'nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır. Türk Silahlı Kuvvetleri, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir."
xxxxxxxx
O dönemi incelerken, 2007 AB İlerleme Raporu’nun “değerlendirmesini” de merak ettim.
AB İlerleme Raporu, “Güvenlik güçlerinin sivil denetimi” bölümünde şunları yazıyordu:
“Silahlı Kuvvetler, önemli ölçüde siyasi etkinlik göstermeye devam etmiştir. Silahlı Kuvvetlerin üst düzey mensupları, Kıbrıs, laiklik ve Kürt meseleleri dahil olmak üzere, iç ve dış politika konularında kamuya yönelik açıklamalarını artırmışlardır.
Genelkurmay Başkanlığı, birkaç kez Hükümetin beyan ve kararlarına kamusal alanda tepki göstermiştir.
Genelkurmay Başkanlığı, iddia edildiği şekilde laikliğin güç kaybetmekte olduğu endişesini dile getiren bir muhtırayı web sitesinde yayınlamak suretiyle Nisan 2007 Cumhurbaşkanı seçimi sürecine doğrudan müdahale etmiştir.
Silahlı Kuvvetlerin üst düzey mensuplarının, özellikle güvenlik ve azınlık haklarına ilişkin konularda bilimsel araştırma ve kamuya yönelik tartışmaları sınırlamak için çeşitli girişimleri olmuştur.
Öte yandan ordu çeşitli vesilelerle basını hedef almıştır. (bkz. İfade Özgürlüğü bölümü) Güvenlik, Kamu Düzeni ve Takviye Birliklerine ilişkin 1997 EMASYA gizli Protokolü yürürlüktedir.
Genelkurmay Başkanlığı ve İçişleri Bakanlığı arasında imzalanan protokol iç güvenlik konularında, belirli şartlara bağlı olarak, sivil makamların talebi olmaksızın askeri operasyon yürütülmesine imkân tanımaktadır.”
“….Genel olarak, askeri makamlar üzerinde tam bir sivil denetim ile savunma harcamalarının Parlamento tarafından denetimi konularında ilerleme sağlanmamıştır. “
xxxxxxx
AKP, rejimi demokratikleştirme sözü vermesine rağmen bunu yapmadı. Onun yerine bu rejimi kendi çıkarları için kullanmayı tercih etti.
Örneğin YÖK’ü kaldırmak yerine bu kurumu ele geçirmeyi hedefledi…Ve üniversiteleri yok etti.
Dünyanın saygın üniversiteleri arasında yer alan hiçbir üniversite kalmadı.
Özellikle 2011 sonrasında Türkiye askeri vesayetten uzaklaştıkça sivil otoriterliğe yol aldı.
Askeri vesayetten sivil vesayete, “kışla parfümlü” zihniyetten “camii parfümlü” otoriter rejime geçildi.
Demokrasi, birbirlerine karşıtmış gibi görünen vesayet yanlıları tarafından hep dışlandığı için egemen güç değişti ama otoriterlik ve baskı artarak devam etti.
Hukuk ve anayasal düzen göstermelik olarak bile kalmadı.
xxxxxxx
2022 İlerleme Raporu’na da baktım.
Bakın son rapor, ülkenin nasıl tuz buz olduğunu raporun özet kısmında nasıl anlatıyor:
“Türkiye'deki demokratik kurumların işleyişinde ciddi eksiklikler bulunmaktadır. Rapor döneminde, demokratik gerileme devam etmiştir.
….Seçimler, seçmenlere gerçek siyasi alternatifler arasında seçim yapma imkânı sunmuş ve seçmen katılımı yine yüksek olmuştur ancak medyanın yayınlarındaki taraflı tutumu ve eşit şartların sağlandığı bir ortamın bulunmaması iktidara haksız avantaj sağlamıştır.
…. Anayasal yapı, yetkileri, Cumhurbaşkanlığı düzeyinde merkezileştirmeye devam etmiştir ve bu yapı yürütme, yasama ve yargı arasında sağlam ve etkili bir kuvvetler ayrılığı temin etmemektedir. Etkisiz bir denge ve denetleme mekanizması, yürütmenin sadece seçimler vasıtasıyla demokratik olarak hesap verebilir olduğu anlamına gelmektedir.
Siyasi çoğulculuk, muhalefet partilerinin ve münferit olarak milletvekillerinin hedef alınması ile zarar görmeye devam etmiştir.
Hükûmetin, muhalefet partilerinin belediye başkanları üzerindeki baskısı yerel demokrasiyi zayıflatmaya devam etmiştir.
Düzenleyici kurumların çoğu hâlâ doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlıdır.”
Bu, aslında çürümenin resmidir.
xxxxxxx
Türkiye neden çürüdü?
Bunun herhalde derinlemesine araştırılması gereken birçok nedeni var.
Üç askeri darbe görmüş, yıllarca askeri bir vesayetin hukuksuz uygulamaları altında ezilmiş, Mussolini’den ödünç alınmış faşist ceza yasalarıyla her türlü fikirsel gelişme yolları kesilmiş, entelektüellerini hapislere doldurmuş hatta öldürmüş, eğitimi bir propaganda aracına çevirmiş bir rejimin toplumu çürütmemesi mümkün değildi.
Çoğunluk oylarına sahip AKP, arkasındaki çoğunluğa güvenerek bu çürümeyi pervasızca ortaya serdi.
Bir azınlık tarafından desteklenen askeri vesayetin ortaya koyduğu devlet makyajını da sildi attı.
Makyaj da silinince ortada hiçbir sınır kalmadı. Anayasayı açıkça çiğneyen bir yargı mekanizması oluştu. Yargısız devlet olamayacağı için devlet de çöktü.
Toplum ise bir nefret histerisi içinde akıldan iyice koptu gitti.
xxxxxxx
Bu, acıklı ve ürkütücü bir tablo.
Ama bu tablonun bütün sorumluluğunu siyasetçilerin üstüne yüklemek fazlaca kolaycılık olur sanıyorum.
Asıl soru, bu toplum niçin bu çürümeye, fakirleşmeye, baskıya hiç ses çıkarmadı?
Bunun da araştırılması gereken birçok cevabı olabilir.
Cumhuriyetin Osmanlı’dan bir köylü toplumu devralmasından, üretimsizliğin çaresizliğine, toplum olarak ürettiğinden fazlasını harcamasından eğitimin taa baştan itibaren iğdiş edilmesine kadar birçok neden söylenebilir.
xxxxxxx
Türkiye, bu gittikçe hızlanan çürümeden ve fakirleşmeden kurtulabilir mi?
Toplumda güçlü bir kurtulma isteği gözükmüyor.
Daha ziyade bu çürümeden bir pay koparma yarışı var gibi…
Sanki Türkiye nereye doğru gittiğini fark edemiyor.
Gene de çok ümitsiz olmamak gerekiyor.
Belki toplum bu yaşanan acılara dayanamayıp bir demokratikleşme ve barış dönemi talep edebilir…
Neticede bu ülkede ne yaşanacağına, kendi geleceğine bu toplum karar verecek.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNETürkler, Kürtler şimdi de Araplar ve sonra yeryüzünün bütün halkları 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol15 Temmuz ve OHAL 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKendini gerçekleştirebilecek kehanet: DEM-Cumhur İttifakı 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSürecin en büyük riski 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘AK Parti+MHP+DEM’ yetmedi, muhalefet de cepheye çağrılıyor 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALU“Beraber yürüyeceğiz” ama nereye doğru Payidar! 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHükümet harcadıkça ülkenin refahı azalıyor 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluErdoğan, bir anda neden sürecin önüne geçti? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENTürk – Kürt – Arap söylemi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBizim Hayırlı Cumamız 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Türkiyeli değil, Türk!” 11.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın silah bırakması ve feshi: Siyasetin gerekleri, toplumsal beklentiler 11.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Palalı hukuk… 11.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuVahim ama ciddi değil… 11.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİÖcalan’ın 7 dakikası 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERDenizli teleferiğindeki kayıt dışı 25 milyon nerede? 9.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.07.2025
26.06.2025
20.06.2025
15.06.2025
29.05.2025
23.05.2025
10.05.2025
25.04.2025
4.04.2025
20.03.2025