Mehmet ALTAN
Ahmet Rıza Bey Silivri’de (2)
9.02.2018
1731
“Nasıl oldu da Hünkâr ondan eskisi gibi hoşlanmaz oldu; bunun açıklaması pek kolaydır… Bu adamın bir kusuru vardı: Doğruluk”
Sultan II. Abdülhamid Kanun-u Esasi’nin uygulanmasını kabul eder; her yerde sevinç gösterileri yapılır, sürgünde bulunanlar saltanat başkentine döner. Yıl 1908, 2. Meşrutiyet dönemidir.
Rıza Bey’in ittihatçı arkadaşları Abdülhamid’e güvenmedikleri için, tüm olasılıklara karşı, Ahmet Rıza’nın yurt dışında kalmasına karar verirler.
51 yaşındaki Ahmet Rıza kısa bir süre sonra kendisinin tedbir olarak Paris’te bırakılmasından şikâyetçi olur:
“Paris’te kalmakla yanlış yaptığımı sonraları anladım. Meğer kimilerinin amacı, benim dışarıda kalmamdan yararlanarak yurt içinde fırıldaklar çevirmek imiş; üç beş kişi, kendi baskıcı ellerine almışlar; hükümet işlerine karışıyorlar.
İki ay sonra yurda döner.
***
İki ay sonra yurda döner ama ne eleştirileri ne de çığlıkları diner.
Ülke kötü yönetilmektedir ve eğik bir düzlemde günden güne aşağı doğru yuvarlanmaktadır.
Yönetemedikçe de baskı ve zorbalık artmaktadır.
Osmanlı’nın İttihat ve Terakki iktidarında yok olmaya doğru gidişinin son duraklarından biri Balkan Savaşları’dır.
Ahmed Rıza çaresizce sağı solu mektuplarla uyarmaya devam eder :
“Acaba Hükümetimiz, hatalarını ve bu hatalar, inatçı ve başına buyruk kararlar yüzünden Devlet-i Osmaniye’nin birçok tehlikeye uğradığını; ulusun yaslar, yoksunluklar içinde, baskı ve zorlamayla darmadağın olduğunu görüyor mu? Görüyor ve anlıyorsa, bu karanlık yolda ne için devam edip gidiyor?”
***
Bu eleştiriler, Ahmed Rıza’nın önce uyarılmasına, sonra tehdit edilmesine, en sonunda da tutuklanmasına neden olur.
Bu süreci özetlemeden önce, Ahmed Rıza’nın anılarında kadınlarla ilgili, örneği fazlaca olmayan çok olumlu bir görüşünü ve bu doğrultudaki faaliyetlerini anımsamanın bir vefa borcu olduğunu düşünüyorum.
Ahmet Rıza yaşamı boyunca kadınların sürekli öne çıkması için uğraşmış, bizlere ciddi ve istikrarlı bir çaba sonucu Adile Sultan Sarayı bünyesindeki Kandilli Kız Lisesi’ni armağan etmiştir.
Kadınlarla ilgili olarak anılarında şunları yazar :
“Ülkenin en büyük gereksinimi, aile örgütü, aile düzenidir. Bu da kadınların öğretimi ve eğitimiyle olacaktır. Ben bu gerçeğe, daha Paris’te Milli Kütüphane’de çalışırken varmıştım. 31 Mart olayı bu konudaki girişimlerime ilk darbeyi vurdu. Softaların saldırısını pek doğal buldum. Kadını tutsak gibi kullanmak isteyenler, kızların öğretim ve eğitimine, özgürlüğüne razı olmazlar; girişimlerin lehinde söz söyleyen, makale yazan pek azdı. Kadınlar içinde bile lehte yazanlar bulunmadı.”
***
Ahmed Rıza anılarında padişah değişimlerini, ülkenin hâlini, kötü yönetim nedeniyle peşpeşe gelen felaketleri ayrıntılarıyla ve eleştirisel bir dille anlatır.
Ancak eleştiri bu topraktaki yönetimlerin bir türlü hazmedemediği, faydalanmayı öğrenmek istemediği bir konudur. Her şeyi eleştir ama kötü yönetim tarzını eleştirme; yönetenler hep ama hep “mağdur” konumunda olsun; ne ki Ahmed Rıza Bey bunu hem beceremez hem de böyle ahlaksız ve sahte bir oyuna yanaşmaz.
***
Bir gün Balık Pazarı’ndaki bir bakkal dükkânına girerken sağında ve solunda birer kişi belirir, onu göz altına alırlar.
Karakola, Ayasofya Adliyesi’ne, Harbiye Nezareti’ne götürürler. Saatler sonra Harbiye Nâzırı çıkagelir, özür diler, serbest olduğunu söyler.
Sonrasını Ahmed Rıza Bey şöyle anlatır:
“Ertesi günü haber aldım ki Sadrazam Ferid Paşa’yla Şeyhülislam Sabri Efendi’nin emirleri üzerine tutuklanmışım. Nâzırlardan hiçbirinin haberi yokmuş, tutuklanmam Babı-Âli’ye (Hükümet) kötü etki yapmış. Ferid Paşa korkmuş, emrini geri almış dediler. Gazetelere bir şey yazdırılmadı.”
***
“Ulusun en büyük birer makamında yıllarca görev yapmış” bir adamın böyle “câni” gibi sokak ortasında tutuklanması “pek gücüne” gider. İstanbul’da duramaz olur. Birkaç gün sonra Roma yoluyla Paris’e gider.
Halbuki Ahmed Rıza Bey’in yaşadıkları buralarda tüm muhaliflerin başına gelen sıradan bir senaryodur.
***
Ahmed Rıza Bey’i iyi tanıyan ünlü yazar Halit Ziya Uşaklıgil bu olup biteni onun kimliği ve kişiliği üzerinden kestirmeden anlatıverir:
“Uzun, yaratılışının dayanıklılığına bir kanıt gibi duran bir boyu, başını taç gibi kaplayan güzel saçları, yüzüne ağırbaşlı bir ek gibi görünen uzunca bir sakalı, maviliğinde sıcak bir bir sevgi anlamı uçan gözleri vardı.
Hünkâr onu kazanmaya gerek görürdü.
Sonraları nasıl oldu da Hünkâr ondan eskisi gibi hoşlanmaz oldu; bunun açıklaması pek kolaydır.
Bütün insanlar gibi, bu adamın da bir kusuru vardı: Doğruluk…
Ya da daha açık bir değişle, doğruculuk; yani doğru olarak bulduğu bir şeyi, hiçbir sakınmaya, hiçbir ön hazırlığa gerek görmeksizin hemen püskürmek.”
***
Yakın tarihimizin önemli figürlerinden biri olan Ahmed Rıza Bey 27 Şubat 1930’da öldü.
Ama yakındığı her şey aynen devam ediyor; öyle devam ediyor ki; bu kez de Anılar’ını anlattığı kitabı benimle birlikte tutuklu.
Üzerinde de “Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, Görülmüştür, 23 Eylül 2016” damgası var.
***
Tutuklandıktan sonra on iki günlük tecritteki yazdığım ilk yazı buydu. Ama o da tecrite uğradı, yayınlanamadı. Benimle birlikte tahliye olunca şimdi gün ışığına çıkıyor.
Rıza Bey’in ittihatçı arkadaşları Abdülhamid’e güvenmedikleri için, tüm olasılıklara karşı, Ahmet Rıza’nın yurt dışında kalmasına karar verirler.
51 yaşındaki Ahmet Rıza kısa bir süre sonra kendisinin tedbir olarak Paris’te bırakılmasından şikâyetçi olur:
“Paris’te kalmakla yanlış yaptığımı sonraları anladım. Meğer kimilerinin amacı, benim dışarıda kalmamdan yararlanarak yurt içinde fırıldaklar çevirmek imiş; üç beş kişi, kendi baskıcı ellerine almışlar; hükümet işlerine karışıyorlar.
İki ay sonra yurda döner.
***
İki ay sonra yurda döner ama ne eleştirileri ne de çığlıkları diner.
Ülke kötü yönetilmektedir ve eğik bir düzlemde günden güne aşağı doğru yuvarlanmaktadır.
Yönetemedikçe de baskı ve zorbalık artmaktadır.
Osmanlı’nın İttihat ve Terakki iktidarında yok olmaya doğru gidişinin son duraklarından biri Balkan Savaşları’dır.
Ahmed Rıza çaresizce sağı solu mektuplarla uyarmaya devam eder :
“Acaba Hükümetimiz, hatalarını ve bu hatalar, inatçı ve başına buyruk kararlar yüzünden Devlet-i Osmaniye’nin birçok tehlikeye uğradığını; ulusun yaslar, yoksunluklar içinde, baskı ve zorlamayla darmadağın olduğunu görüyor mu? Görüyor ve anlıyorsa, bu karanlık yolda ne için devam edip gidiyor?”
***
Bu eleştiriler, Ahmed Rıza’nın önce uyarılmasına, sonra tehdit edilmesine, en sonunda da tutuklanmasına neden olur.
Bu süreci özetlemeden önce, Ahmed Rıza’nın anılarında kadınlarla ilgili, örneği fazlaca olmayan çok olumlu bir görüşünü ve bu doğrultudaki faaliyetlerini anımsamanın bir vefa borcu olduğunu düşünüyorum.
Ahmet Rıza yaşamı boyunca kadınların sürekli öne çıkması için uğraşmış, bizlere ciddi ve istikrarlı bir çaba sonucu Adile Sultan Sarayı bünyesindeki Kandilli Kız Lisesi’ni armağan etmiştir.
Kadınlarla ilgili olarak anılarında şunları yazar :
“Ülkenin en büyük gereksinimi, aile örgütü, aile düzenidir. Bu da kadınların öğretimi ve eğitimiyle olacaktır. Ben bu gerçeğe, daha Paris’te Milli Kütüphane’de çalışırken varmıştım. 31 Mart olayı bu konudaki girişimlerime ilk darbeyi vurdu. Softaların saldırısını pek doğal buldum. Kadını tutsak gibi kullanmak isteyenler, kızların öğretim ve eğitimine, özgürlüğüne razı olmazlar; girişimlerin lehinde söz söyleyen, makale yazan pek azdı. Kadınlar içinde bile lehte yazanlar bulunmadı.”
***
Ahmed Rıza anılarında padişah değişimlerini, ülkenin hâlini, kötü yönetim nedeniyle peşpeşe gelen felaketleri ayrıntılarıyla ve eleştirisel bir dille anlatır.
Ancak eleştiri bu topraktaki yönetimlerin bir türlü hazmedemediği, faydalanmayı öğrenmek istemediği bir konudur. Her şeyi eleştir ama kötü yönetim tarzını eleştirme; yönetenler hep ama hep “mağdur” konumunda olsun; ne ki Ahmed Rıza Bey bunu hem beceremez hem de böyle ahlaksız ve sahte bir oyuna yanaşmaz.
***
Bir gün Balık Pazarı’ndaki bir bakkal dükkânına girerken sağında ve solunda birer kişi belirir, onu göz altına alırlar.
Karakola, Ayasofya Adliyesi’ne, Harbiye Nezareti’ne götürürler. Saatler sonra Harbiye Nâzırı çıkagelir, özür diler, serbest olduğunu söyler.
Sonrasını Ahmed Rıza Bey şöyle anlatır:
“Ertesi günü haber aldım ki Sadrazam Ferid Paşa’yla Şeyhülislam Sabri Efendi’nin emirleri üzerine tutuklanmışım. Nâzırlardan hiçbirinin haberi yokmuş, tutuklanmam Babı-Âli’ye (Hükümet) kötü etki yapmış. Ferid Paşa korkmuş, emrini geri almış dediler. Gazetelere bir şey yazdırılmadı.”
***
“Ulusun en büyük birer makamında yıllarca görev yapmış” bir adamın böyle “câni” gibi sokak ortasında tutuklanması “pek gücüne” gider. İstanbul’da duramaz olur. Birkaç gün sonra Roma yoluyla Paris’e gider.
Halbuki Ahmed Rıza Bey’in yaşadıkları buralarda tüm muhaliflerin başına gelen sıradan bir senaryodur.
***
Ahmed Rıza Bey’i iyi tanıyan ünlü yazar Halit Ziya Uşaklıgil bu olup biteni onun kimliği ve kişiliği üzerinden kestirmeden anlatıverir:
“Uzun, yaratılışının dayanıklılığına bir kanıt gibi duran bir boyu, başını taç gibi kaplayan güzel saçları, yüzüne ağırbaşlı bir ek gibi görünen uzunca bir sakalı, maviliğinde sıcak bir bir sevgi anlamı uçan gözleri vardı.
Hünkâr onu kazanmaya gerek görürdü.
Sonraları nasıl oldu da Hünkâr ondan eskisi gibi hoşlanmaz oldu; bunun açıklaması pek kolaydır.
Bütün insanlar gibi, bu adamın da bir kusuru vardı: Doğruluk…
Ya da daha açık bir değişle, doğruculuk; yani doğru olarak bulduğu bir şeyi, hiçbir sakınmaya, hiçbir ön hazırlığa gerek görmeksizin hemen püskürmek.”
***
Yakın tarihimizin önemli figürlerinden biri olan Ahmed Rıza Bey 27 Şubat 1930’da öldü.
Ama yakındığı her şey aynen devam ediyor; öyle devam ediyor ki; bu kez de Anılar’ını anlattığı kitabı benimle birlikte tutuklu.
Üzerinde de “Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, Görülmüştür, 23 Eylül 2016” damgası var.
***
Tutuklandıktan sonra on iki günlük tecritteki yazdığım ilk yazı buydu. Ama o da tecrite uğradı, yayınlanamadı. Benimle birlikte tahliye olunca şimdi gün ışığına çıkıyor.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNETürkler, Kürtler şimdi de Araplar ve sonra yeryüzünün bütün halkları 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol15 Temmuz ve OHAL 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKendini gerçekleştirebilecek kehanet: DEM-Cumhur İttifakı 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSürecin en büyük riski 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘AK Parti+MHP+DEM’ yetmedi, muhalefet de cepheye çağrılıyor 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALU“Beraber yürüyeceğiz” ama nereye doğru Payidar! 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHükümet harcadıkça ülkenin refahı azalıyor 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluErdoğan, bir anda neden sürecin önüne geçti? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENTürk – Kürt – Arap söylemi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBizim Hayırlı Cumamız 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Türkiyeli değil, Türk!” 11.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın silah bırakması ve feshi: Siyasetin gerekleri, toplumsal beklentiler 11.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Palalı hukuk… 11.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuVahim ama ciddi değil… 11.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİÖcalan’ın 7 dakikası 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERDenizli teleferiğindeki kayıt dışı 25 milyon nerede? 9.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.07.2025
26.06.2025
20.06.2025
15.06.2025
29.05.2025
23.05.2025
10.05.2025
25.04.2025
4.04.2025
20.03.2025