Mehmet ALTAN
Türkiye neden özgür ve zengin bir ülke olamıyor? Ve galiba hiç bir zaman da olamayacak.
Daron Acemoğlu, James A. Robinson ile birlikte kaleme aldığı kült kitabı Ulusların Düşüşü’nde soruya devlet ve toplumların kurumsallaşma kabiliyeti üzerinden cevap arıyor:
Bir ulus ne kadar kapsayıcı kurumlara sahipse, yani toplumu oluşturan farklı çıkar gruplarının, seslerin, renklerin, katmanların güçlü temsiline ne kadar açıksa o kadar ileri gider.
Gücün tek elde ya da küçük bir zümrede toplandığı, dışlayıcı ve sömürücü kurumlara sahipse geride kalır.
Demokrat Parti Dönemi'ni yeniden gözden geçirirken buranın hiçbir kurumsallaşma bilincinin olmadığını, egemen olanın keyfî yönetiminde çalkalanıp durduğunu bir kez daha hayret ve şaşkınlık içinde görüyorsunuz.
Keyfî yönetim de toplumu kapsayan bir yaklaşımdan çok uzakta düşmanlaştırma siyaseti üzerinden seyrederek gelişmenin önünü tamamen tıkıyor.
***
Birkaç hafta önce yeniden üstünde durduğum "İspat Hakkı" skandalını düşünün...
Siyasal iktidar yolsuzluk ve hırsızlıklar ayyuka çıkınca hukuk devletinin omurgalarından biri olan "ispat hakkını" yasaklayabiliyor. İddialarını ispatlayamıyorsun çünkü yasak…
“Böyle bir yasa çıkaran bir hükümet, buna bigâne kalan hukuk kurumları ve kuzuların sessizliğine bürünen bir toplum” diye yazmıştım…
Bu, üzerinde çok düşünülmesi gereken bir çıldırma hâli...
Kurumlar ve toplum, siyasal iktidarın çıldırmasını önleyecek bir caydırıcılığa sahip değilse o ülkenin de fazla şansı olamıyor...
Evet Türkiye, gazetecilerin yaptıkları haberlerin doğruluğunu ispatlama hakkının yasayla yasaklanabildiği bir ülke...
Çok eski bir geçmişten söz etmiyorum, 1950 ila 1960 arasından söz ediyorum.
Böyle bir yerde yaşıyoruz...
***
Sağlıklı bir ülkede akla gelmeyecek, söz konusu olmayacak akıl dışı işler, toplumsal ve siyasal damarlarda tıkanma yaratabiliyor. Demokrat Parti de demokrasiden körleşerek uzaklaşınca parti çatlıyor… İspat hakkının yasaklanması son damla oluyor. Ortaya Hürriyet Partisi çıkıyor.
Ansiklopediler bu gelişmeyi şöyle anlatıyor:
1954 genel seçimlerinden sonra DP içinde, partinin ekonomik politikaları ve muhalefete karşı izlenen tutum nedeniyle önemli bir muhalefet baş göstermişti.
6-7 Eylül Olayları'ndan sonra Fuad Köprülü, Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu, Fethi Çelikbaş, Feridun Ergin ve Mükerrem Sarol gibi DP'nin önde gelenleri parti yönetimini çok sert bir biçimde eleştirdiler.
Bazı milletvekillerinin ceza yasasına ‘ispat hakkı’ getirilmesini istemesi parti içinde kargaşaya neden oldu.
Karaosmanoğlu ve Çelikbaş Ekim 1955'te yapılan Genel İdare Kurulu'nda partinin basına baskı uyguladığını belirterek ispat hakkını savundular.
DP içindeki muhalefetin büyümesi üzerine, parti yönetimi 19 milletvekilini Haysiyet Divanı'na verdi.
12 Ekim 1955'te toplanan Haysiyet Divanı bu milletvekillerinden dokuzunun ihracına karar verince, öteki 10 milletvekili de istifa etti.
Bu milletvekilleri birbiri ardına toplantılar düzenleyerek izlenecek stratejiyi tartıştılar.
7 Kasım 1955'te ayrı bir parti olarak örgütlenmeye karar veren Ondokuzlar, 20 Aralık 1955'te partiyi kurdular.
Genel başkanlığa başlangıçta Ekrem Hayri Üstündağ getirilse de, kısa süre sonra rahatsızlanınca yerini Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu'na bıraktı.
Genel sekreterliğini İbrahim Öktem'in üstlendiği partinin kurucuları arasında Turan Güneş, Ekrem Alican ve Fethi Çelikbaş gibi isimler de vardı.
Siyasal açıdan liberal bir merkez partisi görünümünde olan parti, demokratik ve dengeli bir meclis çalışmasına olanak verecek ölçüde anayasal değişiklikler yapılmasını, yargı bağımsızlığını, özgür ve bağımsız sendikaların kurulmasına olanak verilmesini, yönetimin yansızlığının sağlanmasını, üniversite özerkliğini, basın özgürlüğünü ve temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasını savunmaktaydı.
***
Hıfzı Topuz, DP iktidarı tarafından yasaklanan İspat Hakkı’nın geri dönüşü hakkında şunları yazıyor:
Millî Birlik Hükümetleri döneminde basın alanında yapılan en önemli işlerden biri de ispat hakkının tanınması olmuştur. DP döneminde bu hakkın tanınmamış olması büyük tartışmalara konu oluyordu. Yazdığı bir yazıdaki suçlamaları ispat edebilecek durumda olan bir gazeteciye bu hak tanınmadığı için gazeteci hapse atılıyordu. örneğin bir genel müdürün veya bir milletvekilinin dalavereli işini açıklıyordunuz, işadamının yolsuzluk veya sahtekârlık yaptığı anlaşılıyordu. Ama kimseye ‘sahtekâr’ demeye hakkınız olmadığı için hapse giriyordunuz. Mahkeme size bu sahtekârlığı ispat hakkını tanımıyordu çünkü.
1 Aralık 1960’da ceza kanununun 481’inci maddesinde yapılan bir değişiklikle gazeteciye birçok durumlarda iddiasını ispat hakkı da tanındı. Kanundaki değişiklik şöyle özetlenebilir:
‘Sanık beraat etmek için isnat ettiği fiilin doğruluğunu ispat etmek isterse bu iddia kabul olunmaz.
Ancak:
— Saldırıya uğrayan kişi bir memur veya kamu hizmeti gören bir kimse ise, isnad edilen fiil o kişinin memuriyetiyle veya gördüğü kamu hizmetiyle ilgili ise,
— isnat olunan bu fiilden dolayı zaten kovuşturmaya başlanmışsa,
— isnat edilen fiilin ispatında kamu yaran bulunduğuna mahkemece karar verilirse... ispat hakkı kabul edilir.
İsnat ispat olunur ve saldırıya uğramış olan kişi mahkûm olursa sanık hakkındaki dava ve ceza düşer.
Ama isnat ispat olunamazsa sanığın cezası yarısı ölçüsünde artırılır. Gazete veya dergi sahibine de 10 bin liradan 25 bin liraya kadar para cezası verilir.’
İspat hakkının tanınması bir başarı olmuştur gazeteciler için.
***
Tanıdığım bir bakan Türkiye’de en vahim gelişmelerin bile 23 günde unuttuğunu, bunun güvenilir bir çalışma sonunda ortaya çıktığını söylemişti…
İspat Hakkı’nın yasaklanması…
Hürriyet Partisi’nin ortaya çıkış şartları…
Bunlar anımsansa ürkütücü bir tipide kaybolmuş gibi debelenmeyeceğiz, sağlıklı şekilde yol alabileceğiz ama daha dün diyebileceğimiz bu yakın geçmiş maalesef 23 günlük zaman dilimini epeyce aşıyor.
Her şey unutuluyor.
Biz de hep aynı saçmalığın içinde yuvarlanıp duruyoruz.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNETürkler, Kürtler şimdi de Araplar ve sonra yeryüzünün bütün halkları 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol15 Temmuz ve OHAL 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKendini gerçekleştirebilecek kehanet: DEM-Cumhur İttifakı 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSürecin en büyük riski 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘AK Parti+MHP+DEM’ yetmedi, muhalefet de cepheye çağrılıyor 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALU“Beraber yürüyeceğiz” ama nereye doğru Payidar! 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHükümet harcadıkça ülkenin refahı azalıyor 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluErdoğan, bir anda neden sürecin önüne geçti? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENTürk – Kürt – Arap söylemi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBizim Hayırlı Cumamız 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Türkiyeli değil, Türk!” 11.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın silah bırakması ve feshi: Siyasetin gerekleri, toplumsal beklentiler 11.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Palalı hukuk… 11.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuVahim ama ciddi değil… 11.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİÖcalan’ın 7 dakikası 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERDenizli teleferiğindeki kayıt dışı 25 milyon nerede? 9.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.07.2025
26.06.2025
20.06.2025
15.06.2025
29.05.2025
23.05.2025
10.05.2025
25.04.2025
4.04.2025
20.03.2025