Mümtazer TÜRKÖNE
Gündemin kararsız ve geçici havasından çıkıp dağın zirvesinden görünen manzaraya bakalım. Hangi yoldan çıkarsanız çıkın zirveden görünenler değişmez, ancak bu sefer durum farklı. Manzara dediğim önümüzde uzanan ve bu sefer köklü bir şekilde değişmeyi bekleyen geleceğimiz.
Ne kadar ileriyi görebilirsiniz?
30 yıl sonra tarih 2050’leri gösterirken, bugünlerde doğanlar nasıl bir dünyada hayat mücadelesi verecekler? Türkiye’nin değişmeyen gündemleri bugünden yarına nasıl değişecek?
Türkiye’yi yeni bir siyasetçi sınıfı yönetecek. Aşık Ruhsati “Çok yaşayan yüze kadar yaşıyor” diyerek, gündelik telaşın arasında unuttuğumuz ölüm gerçeğini hatırlatıyor. İnsanlar da iktidarlar da ölümlü. Çağlar açılıyor ve çağlar kapanıyor. Öncelikler, hayat biçimi, sorunlar ve hedefler değişiyor. Sadece siyasetçi kuşağı değil, sanatından edebiyatına, girişimcisinden bürokratına toplumun seçkinleri arasında hep bugünkü kafanın etrafa hâkim olacağını söyleyemeyiz. Yer sofrasında karnını doyuran, yamalı çorapla ergenliğe adım atan, hayal dünyası gecekonduların ötesine uzanmaktan ibaret kalan bir kuşak, tıpkı kendisinden önce seferberlik, yani yokluk görmüş kuşağın başına geldiği gibi tarihe gömülüyor. Merakı korkularına galip, daha fazla birey, daha fazla özgüvenli ve çok fena biçimde ben merkezli hatta narsist bir kuşak yapay zekayı hizmetine alarak önceki kuşaklara küçümseyerek, hatta aşağılayarak bakıyor; kutsallık halesi bürünmüş her türlü otoriteye ve hiyerarşiye mesafeli duruyor.
Hukuk ve temel haklar, dolayısıyla anayasa askıya alındı, ama Türkiye’yi yönetenler bir dikta rejimi, kalıcı bir otokrasi inşa etmeyi beceremediler. Sosyal medyada trol ordularına, kurumsal dev medya araçlarına, devletin egemenlik yetkilerinin nalıncı keseri gibi hep iktidarı kalıcı hale getirecek şekilde tek taraflı yontulmasına rağmen seçim sandığı önüne çıkan her türlü gücü ezip geçiyor. Yeni bir iktidarın inşaat faaliyetinin kazma-çekiç sesleri yükseliyor. Tarih umutla sarıldığımız denemelerin tükenişine şahitlik ediyor. Bir nehirde iki kere yıkanılmaz; aktörler yer değiştirip kaldıkları yerden oyuna devam edemez. Ne laiklik ne Atatürkçülük ne İslâmcılık ne milliyetçilik ne de solculuk eskimiş esvaplarıyla avdet etmez. Kendini yenilemeyi beceremeyenler, sadece tarihçilerin ilgisini çeken müzelik nesnelere dönüşürler.
Yepyeni laik bir dalga geliyor. Eskisi gibi dini, dindarlığı, muhafazakarlığı düşman belleyen laiklik -daha doğrusu laikçilik- yerine bu sefer dinin istismarına, dindarlar adına da engel olmak için muharebe meydanında at koşturan ve kendi kutsallarını dayatmayan özgür tercihlere saygılı bir laikliğin önü sonuna kadar açık. Laikliğin temel kavga alanı din eğitimi idi. Son 20 yıl, devlet eliyle dayatılan din eğitiminin dindarlığı nasıl buharlaştırdığını, arka bahçesini nasıl tarumar ettiğini gösterdi. Laikliğin üzerindeki yük azaldı. Sadece din eğitimi değil, dinî hayatın bütün alanları devletin buyurgan tahakkümü altına girdi ve dindarlık algısı sevimsizleşti. Kendini tanrı gibi gören devlet, kurumsal dinin tezahürlerine yetişkinlerin çocukça oyunu gibi bakar ve bu oyunu devlete ait çocuk parkları gibi sınırlandırır. Dindarlığın samimi ve sıcak havası, sahiciliği iktidarların ihtiyaçlarına göre şekillenen bu yapay dünyalarda bütün cazibesini kaybeder. Öyleyse yeni bir cami cemaati ve dayanışma motivasyonu ile dindarlığın devlet tekelinden çıkıp özgürleşeceği bir süreç bizi bekliyor.
Din gibi milliyetçilik de devlet tekeline girdi. Kültüre ve tarihe yaslanan sivil milliyetçiliğin yerini, iktidarın çıkarlarına göre sürekli şekil değiştiren bir devlet milliyetçiliği aldı. Bırakın milliyetçiliği, doğrudan devletçilik bir milliyetçiliğe dönüştü. Devletin bekası ile milletin bekası arasındaki tarihsel çelişkiyi kavramaktan aciz, geçici iktidarlara “devlet” payesi vererek, iktidarın çıkar dünyasını milliyetçilik olarak takdim eden kısır anlayışın kendini tüketmesi iktidarı da tüketti. Ulus devletler çağında ve ulus devletlere dayanan uluslararası düzende elbette milliyetçilik hükmünü sürdürmeye devam edecek; ancak kaçınılmaz biçimde daha sivil ve devletçilikten daha uzakta duracak. Kürt sorunu da bu sivil milliyetçiliğin temel ilgi alanı olarak muhtemelen muhteva değiştirecek.
Çin’in merkezde olduğu yeni bir dünya kuruluyor. Şımarık Amerikalıların gösterişçi hegemonyası hızla yerini, hançerini gülüşünde saklayan sabırlı ve arı gibi çalışkan kalabalık Çin ile dengelenecek. Türkiye’nin yeri belli, Rusya mecburen hızla Batı bloğuna kayacak. II. Dünya savaşından bu yana tam 80 yıldır, yıkıcı bir savaş görmeyen dünyanın temel dengeleri değişiyor. Yeni nesil, savaş riskinin ve bu riski fasit bir daire içinde tırmandıran savunma harcamalarının ortasında hep diken üstünde hayatını sürdürecek.
Belirsizliklerle dolu yeni bir çağ başlıyor. Bütünüyle kavrayıp çözemeyiz, ama dikkatimizi de esirgeyemeyiz.
Birkaç yazıda ana hatlarıyla Türkiye’nin yönünü anlamaya kafa yoracağım.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
19.07.2025
16.07.2025
10.07.2025
4.07.2025
1.07.2025
24.06.2025
21.06.2025
17.06.2025
1.06.2025