Yıldıray OĞUR
Edirne’yi Bulgarlardan geri almak için harekete geçen Enver Paşa için İttihat ve Terakkimuhaliflerinin bu cümleyi söylemesinin üzerinden tam 100 yıl geçti. Ama bu cümlenin Türkiye siyasetinde son kullanma tarihi hâlâ geçmiş değil.
Aynı cümle 100 yıl sonra bugün şu hâle gelmiş durumda: Barışı AKP getireceğine, savaş sürsün.Bunu açıkça söylemeye cesaretini gösteren henüz çıkmadı. Şu âna kadar elimizde en yaklaşanı şu:
“Öcalan istedi diye siyasallaşmış Kürtlerin bugüne kadar uğruna öldürdükleri değerler ve hedefler bütününü bir kalemde gömmeyeceği inancındayım.”
Birinin fikri deyip geçilebilir. Ama o kadar basit değil. Bu savaş neden 30 yıldır bitmedi sorularının cevabı biraz da bu ayrıntılarda saklı.
Önce şunu okuyalım. Murat Karayılan’ın iki yıl önce Avrupa’da basılan Bir Savaşın Anatomisikitabından bir bölüm. Baştan söyleyeyim. İçinde ağır iddialar, gününüzü zehir edecek tasvirler var:
“...yiğitçe bir başarı değildir. Çok alçakça ve tarihte eşi benzeri görülmeyen vahşi uygulamalarla gölgelenmiş bir çatışmadır. ...Ancak çatışma sonrası iki-üç gün boyunca orada kalan Osman Pamukoğlu ve askerlerinin gerilla cenazeleri üzerinde yaptıkları uygulamaları çok vahşi ve iğrençtir. Burada şehit düşen birçok gerillanın kafaları kesilmiş, iç organları taşların üzerine sırayla dizilmişti. Bağırsakları metrelerce uzatılarak, askı yapar gibi taştan taşa bağlanmışlardı. İnsan kalpleri, ciğerleri her biri bir taraf dizilerek sadistçe geometrik şekiller oluşturulmuştu.”
Karayılan’ın anlattığı operasyon 1994’te Kato Dağı’ndaki Osman Pamukoğlu’nun ünlü operasyonu. “Askerime leş toplatmam” sözünü söylediği operasyon. Peki, niye ünlü bu operasyon?
Çünkü bu operasyonun belgeselini milyonlarca insan televizyondan izledi. Hem de bir kahramanlık destanı olarak.
Gerçekten ne olduğunu bilmiyoruz. Karayılan’ın söylediği doğru mu onu da bilmiyoruz. Bu iddialar gerçekse umarım sorumluları adalet önüne çıkar. Ama şu an için bunun bizim tartışmamız için bir önemi yok.
Tuhaf olan Karayılan’ın böyle hatırladığı o operasyonun destansı belgeselini yapan Türk ulusalcısından yukarıdaki sözlerin sahibi PKK’ya silah bırakma diyen bir Kürt milliyetçisi yaratan karanlık.
İnsanlar değişebilir. Ama daha kötüsü ya hiç değişmemişlerse?
“Genelkurmay hepinizi mahvedecek pis AKP’liler ve cemaatçiler” yazıları yazan bir ulusalcıdan PKK’nın Oslo sürecini ve Öcalan’ı silip Devrimci Halk Savaşı ilan ettiği geçen yaz Kandil’de belgesel izni alan, KCK yöneticileriyle üst üste AKP’ye bindiren röportajlar yapan, uluslararası basının giremediği Suriye’ye karavanıyla girip PYD’nin zafer şarkılarını Türkiye’ye aktaran, Twitter’dan Şemdinli düştü düşüyor haberleri yapan bir gazeteci yaratan şeye ancak karanlık denebilir. Onu son olarak Kürt cephesinde büyüttüğü şöhretiyle birkaç ay önce Brüksel’deki Kürt Konferansı’nda konuşmacı olarak bile gördük.
Şimdi de Öcalan’ın ve Karayılan’ın ikna olduğu barışa karşı bugün Kürt milliyetçilerinden bile duymadığımız bu cümleyle karşımızda: “Öcalan istedi diye siyasallaşmış Kürtlerin bugüne kadar uğruna öldürdükleri değerler ve hedefler bütününü bir kalemde gömmeyeceği inancındayım.”
Neyse ki bunun inancı değil, temennisi olduğunu 140 karakterde saklamayı başaramamış.
“Edirne’ye Enver gireceğine Bulgar girsin” in daha masum versiyonları da yok değil.
Brüksel’de Kürt siyasetinin geleneksel olarak düzenlediği Kürt Konferansı’na davetli diğer Kürt dostu Türklerin de son çözüm süreci karşısında takındıkları tavır ise Kürt siyasetinin ya insan sarrafı olmadığını ya da yanlış arkadaş kurbanı olduğunu söylüyor.
O isimlerden biri PKK’nın kör şiddetine bile Kürtlerin hassasiyeti diye kılıf bulmaktan, AKP ile anlaşan“ne yaptığının farkında olmayan” Kürtlere parmak sallayan bir Beyaz Türk başöğretmen olmaya doğru evrim geçirdi.
Aynı konferansta yer alan başka bir isimse, herkesten daha iyi bildiği Kürt meselesinde, birikimini, tecrübelerini kronik bir Erdoğan karşıtlığına kurban edip, Fenerbahçeliliği gibi “Hep destek tam destek” mesafesizliğindeki Kürtseverlikten Öcalan ve Karayılan’dan daha Kürtsever ve endişeli bir yere doğru savruldu ve kötümserliğine Amerikan Akademik Indexlerindeki doktora tezlerinden referanslar bulmaya çalıştı.
Geçenlerde bir televizyonda İmralı’dan ayağının tozula gelip, çözüm için ümit dolu sözler söyleyenAltan Tan karşısında yine Kürt siyasetinin seçtiği âkil adamlardan birinin hayal kırıklığı ise gerçekten görülmeye değerdi. Bugüne kadar içinde barış geçen bir milyon işte adını duyduğumuz bu âkil adam, Tan’ın anlattığı demokratik çözüm isteyen Öcalan’ın önce hadislerine, sonra Ortadoğu’da güçlü Türkiye vurgularına takıldı. Öcalan’ın hayallerindeki gibi laik ve antiemperyalist olup olmadığını test eden sorular sordu. Ama çözüm konusundaki endişelerine bakılırsa Öcalan’ı, Karayılan’ı, BDP’lileri ikna eden devlet, âkil adamı ikna edememişti. Çatışan taraflar arasında arabulucu olması beklenen âkil adamların barıştan sonra çözüme ikna edildiği ilk çözüm modeli bize nasip olacak demek ki.
Dün bizim gazetede okuduğum başka bir yazıda ise Kürt sorunu çözülürken demokrasiden olmayalım denmekteydi. Nedense bu da bana statükocuların ünlü “Kürt sorunu çözün diye diye Türkiye’yi parçalayacaklar” jargonunun demokrat bir versiyonu gibi geldi. Muhafazakâr Başbakan“çözüm için zehir olsa içeriz” derken bir solcu barışsevere “bal bal demekle ağız tatlanmaz”demek düşmesi de bizim trajedimiz olsun.
Barış gönülsüzlüğünün şapkadan çıkan son tesellisi “AKP seçimler için çözüm istiyor, Erdoğan Başkanlık sistemi için barış istiyor”. Seçim için bir siyasetçinin barış istemesinin nesi tuhaf anlamak zor. Hele 30 yıl seçim için savaş isteyen başbakanlar gördükten sonra. Zaten seçimlerde barış vaat etmeden yüzde 50 oy cebinde olan, barışla ancak büyük bir siyasi risk almakta olan bir liderden bahsettiğimizin farkındayız değil mi? Şayet kastedilen “Başbakan seçilmeyi garantilemek için çözüm diye kandırıyor” ise bu herhalde “dış güçler tarafından kandırılan” Kürtlerin kuzeni olmalı.
Portakal çiçeğinde vitamin olan başkanlık tartışmasının 30 yıldır 40 bin kişinin öldüğü bir savaşın bitme yoluna çıkarılması fazla AKPfobiden mülhem bir kötü niyet değilse ancak basiretsizlik olabilir... Kürt sorunu çözülmeden, isterseniz İngiliz demokrasisi olalım gerçekten demokratik olur muyuz sorusunu bir an için unuttuk diyelim, Öcalan ve devletin Türkiye’nin demokratikleşmesiyle sorunu çözme perspektifinde anlaştıklarını da takip edemedik diyelim, velev ki savaşı bitiren anlaşmanın bir parçası da başkanlık sistemi oldu, buna karşı çıkıp “savaşın, yeter ki parlamenter demokrasi olarak kalalım” mı diyeceğiz?
AKPfobi, sönmekte olan bir savaşın ateşine kömür atmanın, bir kova su dökmek için bin naz yapmanın gerekçesi olabilir mi? Değer mi buna?
Bunları okuyunca “Edirne’ye Enver gireceğine, Bulgar girsin”in üzerinden 100 yıl geçtiğine kim inanır?
Yazarlar
-
Fehim TAŞTEKİNLevant’taki İsrail düşü Türkiye için kâbus mu? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanBeslenmenin farklı yollarından kaçış yok 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBir Demokrasi Kurultayı hikâyesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞAnayasa Madde 66: Türk vatandaşlığı 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMalazgirt ruhu: Sultan Alpaslan ve Cevdet Sunay yeni Türkiye’ye el sallıyordu 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluKim demiş İslam ülkeleri bir araya gelemiyor diye 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBüyük Buhran… 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: İtalya-Güney Tirol Özerk Bölgesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Kusursuz fırtına’nın tam ortasında: Türkiye krizler kavşağında hangi yola sapacak? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞDİYANET NE ZAMAN ”KENTLİ” OLACAK? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazRüşvetçileri merak eden bir savcı var mı? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEİslâmcıların iki yüzü, Türkçülerin devleti ve Kürt sorununun çözümü 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış, Demokratik Toplum ve Demokratik Sosyalizmin İnşası.. 31.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİPlazma Toplumu: Bir sinyal okyanusunda yüzen balıklar gibiyiz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKızışan Ortadoğu ve Amerikan sağında ihtilaflar 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAktaş serbest, Özer niye tutuklu? İşte skandalın kanıtı 3 rapor 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan çok beğenmiştir… 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasLiderleri neden ‘insan üstü’ gibi görüyoruz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSurvivor entelektüel! 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUBir uğraktır sevgili… Bir durak olsa bile! 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYATürk futbolunun acı gerçeği: Kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCezaevinden yükselen çığlık: Yaşamak istiyorum! 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİTasarruf edilecek makam aracı bulunamamış mı yani? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon yol temizliği için harekete geçmeli 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokratların çilesi 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunBarışın kaçınılmazlığı… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBüyük hesaplaşmaya doğru 29.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.08.2025
23.08.2025
20.08.2025
18.08.2025
16.08.2025
13.08.2025
11.08.2025
9.08.2025
4.08.2025
2.08.2025