Yıldıray OĞUR
Türkiye siyasi tarihinin en Frank Underwoodvari (House of Cards adlı dizisinin siyasi entrikaları Machievelli’ye mezarında mutluluk taklaları attıran baş karakteri) işini yapan siyasetçinin Bülent Ecevit olduğuna inanmak gerçekten zor.
Aslında çaresizdi. Bugünlerde her fırsatını bulduğunda “Hiç bu kadar kutuplaşmamıştık” diyenleri utandıracak günlerdi. 1977 seçimleri kampanyası sırasında çatışmalarda 140 insan ölmüştü. Taksim’de kanlı 1 Mayıs yaşanmıştı. Ecevit İzmir’de suikasttan kurtulmuştu. Silahlı gruplar şehirlerde açık açık çatışıyordu. Liderler birbirlerini Moskova’nın uşaklığını yapmakla, faşistlikle, cinayetleri azmettirmekle suçluyordu.
Seçimlerden Ecevit’in CHP’si hâlâ aşılmamış bir rekor oyla çıktı; %41. (65 yıllık çok partili demokrasi tarihinde CHP, bir 1957’de bir de 1977’de yüzde 40’ı aşmayı başardı) CHP’lilerin seçim zaferi kutlamalarında kendilerini iyice kaybedip, Demirel’in Güniz Sokak’taki evinin önünden “Nazmiye pabucu yarım çık dışarıya oynayalım” diye bağırarak geçtiği bile iddia edilir.
213 vekil çıkaran Ecevit, 450 vekil olan parlamentodan ancak bir azınlık hükümeti çıkarabildi. Güvenoyu alamadı. Sonra görev verilen Adalet Partisi lideri Demirel, MSP ve MHP ile azınlık hükümeti kurdu. İşte tam o sırada Ecevit ve adamları devreye girdiler. Florya Güneş Motel’inin 12 nolu odasında yapılan pazarlıklarla 11 AP’li vekil bakanlık vaadiyle istifa ettirilip hükümet düşürüldü. (Şerafettin Elçi’nin ve Meteroloji’den sorumlu bakanlığa getirilen ama meteoroloji diyememesiyle akıllarda kalan Ali Rıza Septioğlu’nun da aralarında olduğu.)
22 ay dayandı bu hükümet, sonra devrildi. Yerine kerhen MC diye bilinen Demirel’in MSP-MHP’nin dışardan desteklediği hükümet kuruldu. Sonra darbe geldi.
Neyse ki Türkiye şu anda o kadar çaresiz değil. Zaten Güneş Motel’in bir kısmı da yıkılmış.
7 Haziran sonrası matematikte Meclis’te bulunan dört partiden sadece son ikisinin yan yana geldiği formüller dışındaki kombinasyonlara kimse “hayatta olmaz” demiyor. Hatta HDP ve MHP’nin dışardan, içerden, birbirini görmeden, burunlarını kapatarak yan yana geldiği seçeneklerle hayaller kuranlara bile kimse hayalperest demiyor.
Buna kısaca “sandıktan çıkan zorunlu matematiksel demokratik uzlaşma kültürü” diyoruz. Kısaca parlamenter demokrasi diyenler de var. Tek parti iktidarları siyasi manevra, taktik savaşları, uzlaşma arayışları için elverişli ortamlar değildir.
Son Meclis matematiği ise tam Frank Underwood’a göre.
Ama eğer Hiroo Onoda’lar ona izin verirse. Hiroo Onoda, 2. Dünya Savaşı sırasında gönderildiği ıssız adada savaşın bittiğinden habersiz 29 yıl daha ormanda teyakkuz halinde beklerken bulunmuş ünlü Japon teğmen.
Seçimin üzerinden bir hafta geçmesine rağmen eski halin muhal olduğunu anlamamakta ısrar edenler akla getiriyor onu, özellikle de hâlâ cephesini terk etmeden teyakkuz halini koruyanlar..
Partilerin mevcut matematik üzerinden siyaset ve pazarlık yürütmesi önündeki en büyük engel de parlamenter demokrasinin olağan işlerini midesi kaldırmayan bu şahinler.
Canı “17 Aralık yargılamaları”, “postmodern İstiklal Mahkemeleri” çekenler, listeler yapıp, mal varlıklarına el konulsun çağrıları yapanlar, gazeteci olduğunu unutup dediğini yapmayacak gibi yapınca partilere “ne haliniz varsa görün” diye küsenler, “Saray’a gidecek misin, söyle” diye evin önünde olay çıkaran sarhoş misali nara kıvamında yazılar döşeyen amcalar, teyzeler…
Üzerinde en çok mahalle baskısı olan iki parti şüphesiz HDP ve CHP. En tuhafı da bu baskının kaynağı bu iki partinin doğal ve klasik tabanları değil.
Hâlâ direniş kelimesinin büyüsünden çıkamamış Geziciler, hâlâ intikam için geriye dönüş hayali kuran cemaatçiler, bütün ütopyalarına memur ettikleri HDP’yle ilişkileri harflerinden akrostiş yazacak liseli âşık düzeyinde sürdüren sol gruplar, medya ve entelijansiya ve bu gruplarla dirsek teması içinde AK Parti ve Erdoğan’la artık kişisel hale gelmiş meselelerini yeni kurulacak iktidara gördürme derdindeki emekli liberal-sol kanaat önderleri…
Kendi işleri görülsün diye seçmenlerinin rızası, çıkarları umurlarında olmadan HDP ile MHP’yi bile yan yana getirmenin telaşına düşmüş bu rövanşist grupların yeni açılan dönemde işleri zor.
Çünkü eskiden yukarıda, muktedir, düşman şeytan bir AK Parti vardı. Ona temas etmeden direnmek, muhalefet etmek, sövmek mümkündü. Artık o AK Parti temas, konuşma, uzlaşma mesafesine inmiş durumda. AK Parti’ye karşı oy verdikleri partileri, şimdi AK Parti’nin en büyük ve vazgeçilmez aktör olduğu bir siyasi matematikte şeytan AK Parti ile konuşacak, müzakere edecek hatta Allah kahretsin belki de anlaşacak.
Bu saatten sonra AK Parti’yle Erdoğan’la temas eden herkesi şeytanlaştırma siyasetleri sadece bu şahin grupların mevzi, müttefik kaybetmesine marjinalleşmesine, karşılarındaki cephenin büyümesine sebep olur.
AK Parti’den çıkardıkları miting bombalatan, JITEM’i hortlatıp Kürdü Kürde kırdıran, IŞİD’e destek veren bir şeytanı bir tarafa bırakıp onunla düşmanlıklarını bir parlamenter demokrasinin sınırları içine çekemezlerse tabii…
Ayrıca bu mahalle baskısına devam ederlerse karşılarında ilk önce yoldaşları olan partilerin orijinal tabanlarını ve klasik aktörlerini bulacaklar. Klasik CHP'liliği temsil eden Deniz Baykal’ın alana geri dönüşü, kavga gürültüden hoşlanmayan burjuva CHP’liliğin hayallerindeki Başbakan adayı Kemal Derviş’in CHP-AKP ittifakı önerisi, Gezicilerle birlikte yürümüş iş dünyasının büyük koalisyon arzusu bunun ilk işaretleri.
Her ne kadar CHP’nin yeni Meclis kadrosunda barikatlardan devşirilmiş şahinler çok olsa da yine de siyasetin içinde direnişçi ruhu sürdürmek hele iktidara olan mesafenin kilometrelerden metrelere düştüğü bir tabloda sürdürülebilir değil.
HDP, bu grupların doğrudan etkileyebildiği bir aktör olarak seçimin ardından gelen ilk muzaffer 5 günü bu yüzden iniş çıkışlarla geçirdi. Bir taraftan bu kesimlerin alkış seslerinin kesilmemesi için seçimin ardından hemen “asmayıp yargılamaktan” bahseden Demirtaş, sonraki günler siyaset oyununun dışında kaldığını hissedince söylemini esnetti. (Söz konusu olan HDP olunca şöyle bir ihtimal daha var kuşkusuz; 0224’le ya da 00964’ke başlayan telefonlardan aranmış olmak…)
HDP’yle imkânsız, zamansız, zeminsiz bütün siyasi hayallerini gerçekleştirmek isteyen gruplarla, HDP’ye oy veren ve esas olarak barış ve çözüm isteyen Kürt seçmenin beklentileri arasındaki çelişkiler zamanla daha büyüyebilir. Şimdilik “Kürtler bize insanlığı öğretiyor”, “Kürtlere biz akıl veremeyiz ancak özür dileriz” çizgisinde milliyetçi fırça darbeleri ve “PKK mı asla o yapmamıştır, miki yapmıştır” düzeyindeki bir goygoyculukla makyajlansa da sonunda karar anlarında bu çelişkiler patlayacaktır.
Demirtaş’ı sürekli AKP’ye, Erdoğan’a atarlı lider olarak görmek isteyenler, onun elindeki siyaset yapma alanını da daraltmaktalar. Bu herkesten en önde sebebi belirsiz Erdoğan düşmanlığı, yargılatacağım diye kement sallayan kasabanın yeni şerifi halleri HDP’nin örneğin AK Parti ile koalisyon için masaya oturmasını şimdiden engelledi. Bundan sonra muhtemelen ittifakların da önünde bir psikolojik baraj olarak duruyor. Halbuki iki partinin ortak noktaları diğer iki partiyle olan ortak noktalarından daha fazla. Yoksa bu mahalle baskıları HDP’yi Meclis’te sadece CHP’nin bir yardımcı aktörü konumuna düşürecektir.
MHP de uzun yıllar iktidardan uzak olduğu için kendine hainler, bölücülerden kurulu bir alternatif dünya oluşturup orada siyaset yaptı uzun süre. Sadece MHP’ye yakın gazetecileri ve köşe yazarlarını okuduğunuzda bile bu hepsi hain ve bölücü olan ama karşılarında nedense siyaset yapmaktan başka da bir şey de yapılamayan aktörlerle artık yan yana gelmenin zor olacağı anlaşılabilir. Ama MHP çevrelerinde hem lideri hem de devleti önceleyen bakış işi kolaylaştıracaktır ve çok da etli butlu olmayan o aşırı sert muhalif dil ilk krize kadar çekmecelere sokulacaktır.
Her ne kadar yeni döneme uyum konusunda diğer partilerden daha hızlı bir performans sergilemiş olsa da AK Parti’nin de kendi içindeki şahini dizginlemesi gerekir. Artık alan boş değil. Millet iradesi de artık sadece AK Parti’nin istediği şeyleri meşrulaştıran bir kavram olarak iş görmüyor. Muhalefeti Haçlı Orduları gibi çizmenin, kendi siyasi duruşunu kutsal dava ilan etmenin daha göze batacağı, bütün dünya bize karşı birleşti diskurunun olası ilk koalisyon sonrası çökeceği bir vasat açılıyor. Kurulduktan 1 sene sonra hep tek başına iktidar olmuş AK Parti için iktidarı paylaşmak, ayıp olmasın diye ya da jest olsun diye değil sahiden ihtiyacı olduğu için müzakere etmek yeni ve zor bir deneyim olacak. 2071’e kadar partilerini kesintisiz iktidarda düşünen seçmenlerin buna alışması da… Nankör seçmen, ne haliniz varsa görün, bak şimdiden ekonomi çöktü, koalisyon olmaz seçime gidip, güçlenip gelelim tepkileri buna işaret. Ama yine de baskın görüşler bunlar değil. En zor sınav AK Partinin tek başına iktidarına alışmış medyayı bekliyor. Artık iktidarda daha uzun süre kalacak olmanın rahatlığıyla köşelerinden, ekranlardan devlet adına racon kesen yazarlar için atış serbest değil. Bu dilin epey bir ton daha aşağıya düşürüleceği, gazeteciliğin, mesafeleri korumanın yükseleceği bir dönem bu. (AK Parti eğer kendi medyasında eleştirilmeyi göze alsaydı, belki bunları da duymak isteyen seçmenlerini evin içinde tutacaktı ve onların seslerini sandıktan duyurmasına gerek kalmayacaktı.)
Şahinlerin yerini güvercinlerin, ideallerin yerini üzerinde anlaşılmış olanların alacağı herkesin bir ton aşağıya bir adım geriye çekileceği yeni bir dönem bu.
Ve tabii House of Cards izleyenlerin bir adım önde olacağı...
Yazarlar
-
İsmet BerkanHukuk devletinden uzaklaşmak boşuna değildi, tam da bugünler içindi 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNYargı İstanbul Yönetimini Görevden Alınca CHP Direniş Kararı Aldı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolSuriye’de haberler kötü 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVer elini kayyumokrasi 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURErbil’deki tartışma: Zor yakalanan mı zor olan mı? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNYıkıcı korku değil kurucu cesaret 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ1 Eylül Dünya Barış Günü ve toplumsal sorumluluk 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciPiyasaları kim hazırladı? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERGeri Çağırma Hakkı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAUmut Hakkı, Özgürlük ve Demokratik Gelecek: Toplumun Vicdanına, İktidara ve Halklara Çağrı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUMerkeziyetçilik bütün kötülüklerin anasıdır! 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRT20 Yılda Ne Değişti? 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilMillî mi, Evrensel mi? Muhafazakâr Savunma Sözlüğünün Anatomisi 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBarış Umudu 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞAnayasa Madde 66: Türk vatandaşlığı 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: İtalya-Güney Tirol Özerk Bölgesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluKim demiş İslam ülkeleri bir araya gelemiyor diye 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNLevant’taki İsrail düşü Türkiye için kâbus mu? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Kusursuz fırtına’nın tam ortasında: Türkiye krizler kavşağında hangi yola sapacak? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBir Demokrasi Kurultayı hikâyesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞDİYANET NE ZAMAN ”KENTLİ” OLACAK? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMalazgirt ruhu: Sultan Alpaslan ve Cevdet Sunay yeni Türkiye’ye el sallıyordu 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazRüşvetçileri merak eden bir savcı var mı? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİPlazma Toplumu: Bir sinyal okyanusunda yüzen balıklar gibiyiz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAktaş serbest, Özer niye tutuklu? İşte skandalın kanıtı 3 rapor 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasLiderleri neden ‘insan üstü’ gibi görüyoruz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan çok beğenmiştir… 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKızışan Ortadoğu ve Amerikan sağında ihtilaflar 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYATürk futbolunun acı gerçeği: Kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuAnkara neden huzursuz? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANSiyaset kulislerinde konuşulan baskın seçim senaryosu… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBüyük hesaplaşmaya doğru 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCezaevinden yükselen çığlık: Yaşamak istiyorum! 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunBarışın kaçınılmazlığı… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİR"KILIÇ KININDAN ÇIKARSA!" 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Baba Evi’nde Yarenlik… 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluGerçekten “adrese teslim” kadro ilanı, memurken başka yerde okuma rahatlığı ve yandaş medyanın “ezbe 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgünİsrail hedefine ulaşırken… 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİslam ülkelerinin liderleri de acaba bir gün utanır mı? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelTek adama alışmış bir ülkede CHP'de ‘çift lider’ stratejisi ne kadar çalışır? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİran yeniden menzilde 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava Tümseği 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKalıcı toplumsal barış: Engeller, imkanlar 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKardeşlik 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMutlak kötülüğün mutlak zaferine doğru mu? 22.08.2025 Tüm Yazıları


















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
2.09.2025
30.08.2025
27.08.2025
23.08.2025
20.08.2025
18.08.2025
16.08.2025
13.08.2025
11.08.2025
9.08.2025