Yıldıray OĞUR
6 Ocak 2021 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı bir yönerge yayınladı: Diyanet İşleri Başkanlığı Reisü’l-Kurralık Yönergesi.
Yönergeden okuyalım:
“Reisü’l-Kurra; takrib kıraatinden mucâz, mucîz, icazette akdem ve müdebbir vasfına sahip, Türkiye’deki bütün hafız ve kurra hafızların başıdır.
Reisü’l-Kurra; sayılan nitelikleri haiz olanların bir sıraya konulması suretiyle belirlendiği ve Kurul tarafından oluşturulan icazet defterinde yer alanlar arasından, Kurul kararı ve Başkan onayı ile seçilir.
Takrib icazet tarihi aynı olan birden fazla kişi bulunması halinde yaşça büyük olan tercih edilir.
Reisü’l-Kurralık için İstanbul’da ikamet ediyor olmak ve uluslararası platformlarda temsil yeteneğine sahip olmak tercih sebebidir.
Reisü’l-Kurra’nın görevleri şunlardır:
a) Kıraat ilmi ile ilgili uygulamaları mütalaa etmek için yılda en az bir defa Kurul koordinesinde kurra hafızlarla istişare toplantıları yapmak
…
c) Merasimlere başkanlık etmek,
d) Hafızlık merasimlerinde kısa surelerin; kıraat icazet merasimlerinde ise hatim tertibi ile icazetnamenin okunmasının ardından dua etmek”
Resmi Gazete’de yayınlanan bir yönergede alışık olmadığımız bir üslup ve literatür bu.
Reîsü’l-kurrâ tüm ülkedeki hafızlık eğitiminin ve hafızların başı sayılıyor. Yani hafızların üstadı da denebilir.
Çünkü Kur’an hafızlığı bir üstattan icazet alarak edinilen bir sıfat.
O yüzden hafızlık törenlerine “icazet merasimi” deniyor.
Bu icazeti verebilecek Reîsü’l-kurrâ’nın vasıfları yönergede sayılmış. Vasıflar arasında Osmanlıca, İstanbul’da yaşamak gibi güncel kanunlarda karşılığı pek görülmemiş özellikler aranıyor.
Çünkü aslında ihya edilen bir makamdan bahsediyoruz.
Reîsü’l-kurrâlık, Osmanlı’nın son dönemlerinde ortaya çıkmış bir makam.
1887’de İstanbul’da Meşihat’a bağlı “Meclis-i Huffâz” kurulunca 1891’de başına Şeyhülkurrâ getirilmiş. Diyanet yönergesindeki şartların pek çoğu da bugünlerden kalma.
Cumhuriyet ile birlikte Diyanet İşleri Başkanlığı kurulunca Reîsü’l-kurrâlık İstanbul Müftülüğü içinde başka bir adla devam etmiş ama 1950’lerden sonra resmiyetini kaybetmiş.
Gayri resmi olarak Diyanet bünyesinde yer almadan Reîsü’l-kurrâlık pozisyonu sürmüş.
Taa 2020 yılına kadar.
24 Aralık 2020’de yapılan bir düzenleme ve 5 Ocak 2021’de yayınlanan yönerge ile Reîsü’l-kurrâlık makamı geri döndü.
Yani Diyanet içinde olan resmi bir makamdan bahsediyoruz.
Peki kim şu anda Reîsü’l-kurrâ?
1999’da Beyazıt Camii Başimamı Hendekli Abdurrahman Gürses Efendi vefat edince onun yerine bu makama Eyüp Camii emekli imamlarından Ahmet Arslanlar oturdu.
Kayıtlarda 1911 doğumlu görünen Arslanlar, 110 yaşında.
Yani artık yaşı nedeniyle icazet törenleriyle katılamıyor.
Peki onun yerine kim katılıyor?
Reîsü’l-kurrâ vekili Mustafa Demirkan. Bir sonraki reîsü’l-kurrâ da o olacak.
En son geçen Cuma günü, Ayasofya Camisi’ndeki icazet merasimini yönetti ve sonunda da yine yönergede de yazdığı gibi merasim duasını etti.
O günden beri de gündemden düşmüyor.
Demirkan, 1955 Rize Güneysu doğumlu. Yani Cumhurbaşkanı’nın tam olarak hemşehrisi.
Yine Cumhurbaşkanı gibi İstanbul’da büyümüş. Küçük yaşlarda İstanbul’a gelmiş, Fatih İmam Hatip Lisesi’nden mezun olmuş,
1973’den itibaren Çengelköy ve Üsküdar’daki camilerde imamlık yapmış. Bu sırada Mekke’ye gidip Ümmül Kurra Üniversitesi’nde Kabe imamlarının hocası Şeyh Kubeysi’nin öğrencisi olmuş.
(2017’de şeyh hastalanınca Cumhurbaşkanı onu tedavi için İstanbul’a getirmiş, burada vefat etmişti.)
1986’dan bu yana ise Çengelköy Yıldırım Beyazıt Camii’nin imamı. Cami artık onun camisi olarak biliniyor.
Demirkan, aynı zamanda bir önceki Reîsü’l-kurrâ Abdurrahman Gürses’in de talebesi.
Demirkan’ın Kuran talebelerinden biri de Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Yani hem hemşehrisi hem de hocası.
Cumhurbaşkanı’nın onun bilgisine, fetva ve görüşlerine çok değer verdiği biliniyor. Ankara’da Demirkan hocanın referansının gücü herkesin malumu.
Mustafa Demirkan, aynı zamanda yine Cumhurbaşkanı’nın çok kıymet verdiği hocalardan Şubat ayında vefat eden Emin Saraç’ın da dünürü.
Yani Demirkan, YÖK başkanı Yekta Saraç’ın da kayınpederi. Zaten Saraç’ın cenaze namazını da Demirkan kıldırmıştı.
Yani o gün Ayasofya Camisi’nde resmi görevi nedeniyle, muhtemelen Cumhurbaşkanı’nın da özel davetiyle icazet törenini Reîsü’l-kurrâ vekili olarak yönetmek üzere bulunuyordu.
Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı da o gün Ayasofya’dalardı.
Çünkü Cumhurbaşkanı’nın torunu da, TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un oğlu da hafızlık icazeti alan 107 hafız arasındaydı.
Hatta o gün icazet merasimi nedeniyle Ayasofya’ya Cuma namazı için dışarından cemaat alınmadı.
Mustafa Demirkan, icazet merasiminin sonunda dua ederken şöyle dedi:
“Devletimiz ve hükümetimiz üzerine iç ve dış düşmanlar tarafından kurulmuş olan hile ve mekirlerini kendilerinin üzerine makus eyle ya Rab. Bu ve bu gibi mabetler, mabet olarak inşa edilmiş, hediye edilmiş. Öyle bir zaman geldi ki bu mabet-i şerife içinden ezan-ı Muhammediye, namaz, her şey yasak olarak müze haline çevrildi. Kitab-ı Ezel’inde buyuruyorsun: (Arapça olarak Bakara Suresi’nin 114. ayetini okudu: “Allah’ın mescidlerinde O’nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olması için çalışandan daha zalim kim olabilir? Aslında bunların oralara ancak korka korka girmeleri gerekir. Böyleleri için dünyada rezillik var, âhirette de onlar için büyük azap vardır.”) Evet, onlardan daha zalim, daha kafir kim olabilir? Ya Rabbi, o zihniyetin bir daha bu ümmetin başına gelmesini mukadder buyurma ya Rab. Bizlere rahmetinle muamele edip, bizleri sana secde eden, senin emri ilahine tabi olan kullarınla sevk-i idareyi ila yevmil kıyame daim eyle. İkinci bir sefer tekrar bu mabedi ümmet-i Muhammed’e hediye etme şerefine mazhar olan Reis-i Cumhurumuz ve ekibi, ya Rabbi, Aleyhissalatu Vesselam Efendimiz’in hadis-i şeriflerinde beyan buyurduğu o methiyeye onları da nail-i mazhar eyle Ya rab. Ya rabbi memleketimizi ve bilad-i İslamiyeyi sevkü idare eden idarecilerimizi istikamet üzerine daim eyle.”
Bu dua nedeniyle Reisü’l-Kurra vekili Demirkan günlerdir okların hedefinde.
Dün Kılıçdaroğlu ve Akşener parti gruplarında Demirkan’ı ve ona sessiz kaldığını söyledikleri Erdoğan’ı sert biçimde eleştirdiler.
Ama en dikkat çekici tepki MHP Lideri Bahçeli’den geldi.
Bahçeli şöyle dedi:
“Atatürk bizim börkümüzdür, birliğimizdir, simgemizdir, ona laf yoktur. Baş giderse, börk gider. Börk giderse il gider, iffet gider. Allah muhafaza bir daha da geri gelmez. Gazi Mustafa Kemal’e tahammülsüzlük, lafı cimi yok Türkiye Cumhuriyeti’ne tahammülsüzlüktür. Ayasofya Camii açılmışken, Taksim Camii’nin manevi hayatımıza kazandırılması, Müslümanlar ile buluşturulması sağlanmışken nükseden Atatürk alerjisinin esas gerekçesini nasıl okumalıyız? Ortalığı karıştıran, bunu da Müslüman kisvesi altında yapan kişilerin Türkiye’nin huzuru ile oynamaları provokasyondur, bunlar iyi araştırılmalıdır. Gizli FETÖ’cü olup olmadıkları mutlaka incelenmelidir. Tarihi kişiliklerimizi kötülemeye hiç kimse cüret etmemelidir. Özellikle bugünkü AK Parti hükümetini töhmet altında bırakmak, temiz bir mizacın sonucu değildir. Herkes uyanık olmak zorundadır. Atatürk’e dil uzatanlar daha iyi Müslüman olduklarını mı sanıyorlar? Türk milletinin ruhunu okşadıklarını mı düşünüyorlar?”
Herhalde bu konuşmayı duyunca Cumhurbaşkanı epey kızmıştır.
Özellikle de değer verdiği, 50 senedir İstanbul camilerinde imamlık yapan hocasının bile “gizli FETÖ’cülükle” suçlandığını öğrenince.
Bugün grup toplantısında bu konuya girip girmeyeceğini göreceğiz.
Ama böyle bir ismin bile gizli FETÖ’cülük suçlamasına muhatap olabilmesi ülkedeki iklim hakkında çok şey söylüyor.
Muhtemelen Bahçeli, Demirkan hocanın Cumhurbaşkanı için ne anlam ifade ettiğini tam bilmiyor. Bilseydi herhalde böyle konuşmazdı.
Herhalde o da hocanın gizli FETÖ’cü olmadığını biliyordur. Bir gizli FETÖ’cü niye Ayasofya’da böyle bir konuşma yapıp kendini deşifre etsin ki?
Ama bu suçlama artık hem bir milli spor hem de sorunları çözme yöntemi.
Eğer biri hoşunuza gitmeyen, ortalığı bulandırdığını düşündüğünüz bir şey yapıyorsa, bununla yüzleşmek de (bu örnekte olduğu gibi mesela Cumhurbaşkanı’nı suçlamak) işinize gelmiyorsa, en pratik çözüm suçu FETÖ’ye atmak.
Böyle durumlarda 30’larda suçlar mürtecilere, 40’larda, 50’lerde, 60’larda komünistlere, 80’lerde 90’larda bölücülere atılırdı. 2000’lerin sonunda açıklanamaz her olayı Ergenekon’a bağlamak da modaydı.
Şimdi aynı işi FETÖ görüyor. Nasıl olsa gizli karanlık işler çevirmiş, gizliliği bir yöntem olarak kullanmış bir yapı.
Türkiye’de gizli FETÖ’cü lafının yapıştırılamayacağı muhafazakar sayısı da az.
Mustafa Demirkan’a bile yapıştırıldıysa herkese yapışır.
Eğer Cumhurbaşkanı da izin verse, Demirkan hocanın zamanında Fethullah Gülen ile ilgili ettiği bir cümlesi, KHK’yla ihraç edilmiş, FETÖ’den yargılanmış bir akrabası, cemaat okullarında gitmiş bir torunu bunu delillendirmeye yeter.
Diyanet hızlıca vaziyet alır, savcılığa ihbarda bile bulunur.
Aynen yine hoşa gitmeyen bir çıkış yapan Anadolu Ajansı muhabirine yapıldığı gibi.
Onun AK Parti Sultanbeyli örgütünü kuran Milli Görüşçü babası, KHK’yla ihraç edilmiş polis abisini nötrlemeye yetmedi ve FETÖ’cü damgası vuruluverdi.
2011’de girdiği AA’da 17-25 Aralık, 15 Temmuz’u aşıp, bakanların dibine kadar sokulmuş bir kripto FETÖ’cünün muhaliflerin bile ayıpladığı bir soruyla kendini deşifre etmiş olabileceğine nasıl olsa inanan çok.
AK Partili bir AA çalışanının bile olan bitene isyan etmesine inanmaktan daha faydalı bir yalan bu.
Halbuki soru sormaya başladığı anda, kardeşi KHK’yla ihraç edilmiş AA muhabiri ile soruya muhatap olan (kardeşi FETÖ’den hapiste olan) bakan arasında, FETÖ’ye daha yakın olan bakandı.
Schrödinger’in kedisi deneyi gibi.
AA muhabiri ağzını açtığı anda hem FETÖ’cüydü hem değil.
İşte bu muğlaklık bugün hem pek çok hukuksuzluğun sebebi, hem de Sedat Peker’in haftalardır verdiği pek çok örnekte görüldüğü gibi, üzerinden maddi kazanç elde edilen, şantaj olarak kullanılan etkili bir sopa.
O sopayla tasfiye edilmesi gereken Mübariz Mansimov’u FETÖ’cü diye hapse atıp, imzası kritik bir bürokratı, tepesinde kendisi ve eşi için FETÖ soruşturması kılıcını sallayarak esir alabiliyorsunuz.
O bürokratlar onlardan istenenleri yapmasa, FETÖ’cü diye hapse atılsa, kim ne diyebilir ki? Kim onları dinler?
Nihayetinde “FETÖ’cülük” hoşa gitmeyen cümleler kurduğu için Cumhurbaşkanı’nın hocasının tepesinde bile ittifak ortağı tarafından sallanabilen bir kılıç artık.
Bu kılıcın tepesinde sallandırıldığı son kişi olan Demirkan hoca, “Devletimiz ve hükümetimiz üzerine hile ve mekirler”in sadece “iç ve dış düşmanlar”dan gelmediğini herhalde anlamıştır.
Ülkemizde bugün esas cesaret gerektirenin, dün hakkında suç duyurusunda bulunan Muharrem İnce’nin bile katıldığı bir Cuma namazıyla, kimseden itiraz gelmeden açılmış Ayasofya’da, Cumhurbaşkanı’nın torununun, Meclis Başkanı’nın oğlunun icazet merasimini yönetirken hâlâ Atatürk’e laf etmek olmadığını da…
Böyle bir Türkiye’de, bir alimin, karşısında ülkeyi “sevk-i idare” edenleri görünce cesaretle söylemesi gereken başka sözler, Kuran’dan hatırlatması gereken başka ayetler muhakkak vardır.
O ayetleri bir ‘Reîsü’l-kurrâ’dan daha iyi kim hatırlayabilir…
Yazarlar
-
İbrahim KahveciBüyük Buhran… 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: İtalya-Güney Tirol Özerk Bölgesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Kusursuz fırtına’nın tam ortasında: Türkiye krizler kavşağında hangi yola sapacak? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluKim demiş İslam ülkeleri bir araya gelemiyor diye 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMalazgirt ruhu: Sultan Alpaslan ve Cevdet Sunay yeni Türkiye’ye el sallıyordu 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanBeslenmenin farklı yollarından kaçış yok 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞAnayasa Madde 66: Türk vatandaşlığı 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞDİYANET NE ZAMAN ”KENTLİ” OLACAK? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNLevant’taki İsrail düşü Türkiye için kâbus mu? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazRüşvetçileri merak eden bir savcı var mı? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEİslâmcıların iki yüzü, Türkçülerin devleti ve Kürt sorununun çözümü 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBir Demokrasi Kurultayı hikâyesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış, Demokratik Toplum ve Demokratik Sosyalizmin İnşası.. 31.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSurvivor entelektüel! 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasLiderleri neden ‘insan üstü’ gibi görüyoruz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAktaş serbest, Özer niye tutuklu? İşte skandalın kanıtı 3 rapor 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUBir uğraktır sevgili… Bir durak olsa bile! 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan çok beğenmiştir… 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKızışan Ortadoğu ve Amerikan sağında ihtilaflar 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİPlazma Toplumu: Bir sinyal okyanusunda yüzen balıklar gibiyiz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYATürk futbolunun acı gerçeği: Kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokratların çilesi 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİTasarruf edilecek makam aracı bulunamamış mı yani? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuAnkara neden huzursuz? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANSiyaset kulislerinde konuşulan baskın seçim senaryosu… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBüyük hesaplaşmaya doğru 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunBarışın kaçınılmazlığı… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCezaevinden yükselen çığlık: Yaşamak istiyorum! 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon yol temizliği için harekete geçmeli 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Baba Evi’nde Yarenlik… 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluGerçekten “adrese teslim” kadro ilanı, memurken başka yerde okuma rahatlığı ve yandaş medyanın “ezbe 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİR"KILIÇ KININDAN ÇIKARSA!" 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNHepimize Yetecek Evrensel Bir Utanç 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgünİsrail hedefine ulaşırken… 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden çürüyor ve çürüme neden durdurulamıyor? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİslam ülkelerinin liderleri de acaba bir gün utanır mı? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUAKP+MHP ‘koalisyonu’ da bozuluyor mu? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyolİslam düşüncesi nereye? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİran yeniden menzilde 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelTek adama alışmış bir ülkede CHP'de ‘çift lider’ stratejisi ne kadar çalışır? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTKelbaşa Şimşir Tarak… 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava Tümseği 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKalıcı toplumsal barış: Engeller, imkanlar 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKardeşlik 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNAK Parti’den yeni tarzı siyaset: seçmeni kazanamıyorsan seçileni kazan 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİller Bankası Genel Müdürü Recep Türk: Listemizde sadece Aydın yok 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMutlak kötülüğün mutlak zaferine doğru mu? 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANBitmeyen CHP tartışmaları (II): Yelin kayadan toz koparması 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçDiyanet anayasaya aykırı bir hukuk rejimi öğütleyemez! 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayEnflasyon raporu: Faiz, fiyatlar, sofradan eksilen tabaklar 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.08.2025
23.08.2025
20.08.2025
18.08.2025
16.08.2025
13.08.2025
11.08.2025
9.08.2025
4.08.2025
2.08.2025