Abdurrahman Dilipak
Kıbrıslı, Sidney’de moda ile bir alanda eğitim almış. Daha önce İyi Partiden milletvekili adayı olmuş. Vekil olamamış. Şimdi İyi Parti, Fatih’e bula bula bu hatun kişiyi bulmuş.
Hatun kişi de, seçim kampanyasını Suriyeli göçmenler üzerinden sürdürme gayretinde..
Bu hatun kişinin sanırım ciddi bir vicdan sorunu var. Ayrıca dini konulardan ve tarihten de bîhaber olsa gerek..
Bu talihsiz açıklamanın tam da batıda İslam, Türk-yabancı düşmanlığının tavan yaptığı bir zamana rastlaması da ilginç. Hem de Yeni Zelanda saldırısı ile aynı zamanda yaşanması konuyu daha da önemli bir hale getiriyor.
Önce olayla ilgili kısa bir bilgi: Biz 100 yıl önce Suriye denilen ülke ile tek devlettik. 100 yıl önce Suriye diye bir devlet yoktu. Yani benim babam doğduğunda biz tek devlettik. Nüfus, tapu kayıtlarımız Halep’teydi. Burası nasıl Bilad-ı Rum ise, orası da Bilad-ı Şam’dı. Adana, Mersin, Osmaniye, Urfa, Hatay, Antep, Maraş, Kilis Halep’e bağlı idi. Bilad-ı Şam da bugünkü Syria yani Asirian’dan, Asurların ülkesinden ibaret değildi. Asurlar MÖ 2500-MÖ 609 yılları arasında yaşamış bir Mezopotamya devleti idi. Bilad-ı Şam’ın sınırları içinde, Suriye’den başka Filistin, İsrail, bugünkü Ürdün, Lübnan da bulunuyordu. Hatta Mısır, Suudi Arabistan, Irak ve Türkiye’nin bir bölümü de Bilad-ı Şam’ın sınırları içindeydi. En son Hatay Türkiye’ye bağlandı.
Bilad-ı Şam’ın çok önemli bir bölümü, yani Nil ile Fırat arası “Arz-ı Mev’ud”dur. Yani bizim ilk kıblemiz olan, namazın bize farz kılındığı ve İsra’nın gerçekleştiği makam, mukaddes Tur-u Sina ve mukaddes Tuva’yı da içinde bulunduran, vahyin coğrafyasının tam merkezinde bulunan bir mekândan söz ediyoruz.
Son zamanlarda bu gerçeklerden mahrum utanç verici mesajlar dolaşıyor “sosyal” medyada. “Bunların burada ne işi var”mış, “bizim orada ne işimiz var”mış. “Esed çok akıllı adammış, ülkesinin işsiz-güçsüz takımını Türkiye’ye yollayıp bizim başımıza sarmış”. Dinden, tarihten, vicdandan nasipsiz birileri ağzına geleni söylüyor. İlay hanım “yanlı yayın” yapıyor zaten. Provokasyon yapıyor. Türkiye ile Suriye arasındaki o sınırları çizenler, Suriye’yi paramparça edenler İngilizler ve Fransızlar. Bu ülkelerin adlarını, sınırlarını, rejimlerini, yönetici kadrolarını işgal kuvvetleri komutanları tayin etti. Çanakkale’nin devamı olan Filistin cephesinde savaştığımız İngiliz ve Fransızlarla işbirliği yapan Osmanlı düşmanı Arap aşiretlerinin çocuklarını iktidar yaptılar. Bugün yurtlarından çıkarılıp ülkemize misafir olan kardeşlerimiz, bu ihanet çetesi Haçlı uşaklarının bitmeyen kin ve Osmanlının mirasına sahip çıkanlara karşı bitmeyen öfke ve düşmanlıklarının bir yansıması sonucu bugün buradalar. Bunları aşağılayıp, onlara düşman olanlar da içimizdeki “İngiliz ve Fransız muhibleri”nden farksızdır.
Hz. Davud’a peygamberliğe giden yolda zafer kazandıran Talud-Calud (Tanrı Kral Goliath) savaşında, mabedi inşa eden Hz. Süleyman’ın babası, Zebur’u bize getiren peygamberin öldürdüğü Goliath 1914’de Çanakkale’de bizim karşımıza çıktı. Muavenet-i Milliye (Milli Dayanışma) gemimiz Goliath’ı batırdı. Daha sonra bu Muavenet adını deniz kuvvetlerindeki bir gemimize verdik. Ama bu defa da, yakın geçmişte, Ege’deki bir NATO tatbikatında ABD’nin Saratoğa uçak gemisinden fırlatılan füzelerle Muavenet “Bir kaza” sonucu batırıldı.
Bu savaş devam ediyor ve bugün bu süreçte hâlâ birileri, devam eden bu savaşta kendilerine mevzi kazmaya devam ediyor. Kimi siyaset adına, kimi hendek kazarak, kimi bağımsızlık savaşı görüntüsü altında Selahaddin’in torununu Haçlı ordusuna asker yapma çabaları ile ve sosyalist geçinip bu çocukları Emperyalizmin tetikçisi yapma çabaları ile Lawrance’in açtığı kapıdan geçerek kendilerine gösterilen yönde yürüyüşlerini sürdürüyorlar.
KKTC’de, Türkiye’den ayrılıp Kıbrıs Rum Kesimi ile birleşerek Avrupalı olma hayalleri kuranların içimizde de uzantılarının olması herhalde bizim için sürpriz olmayacaktır. İçimizde siyasi emellerini müstevlilerin siyasi çıkarları, şahsi çıkarlarını milletlerarası derin çetelerin çıkarları ile tevhid eden aramızda o kadar çok sayıda kişi ve kuruluş var ki!..
Bilad-ı Şam’ın dini ve tarihi boyutunu minik bir özet şeklinde sunmaya çalıştım. Biz aynı topun kumaşıyız. Biz bu insanlarla aynı kökten geliyoruz. Yüzümüz aynı yöne bakıyor.
Dünyadaki en yaygın Müslüman diasporası Filistin ve Suriye diasporasıdır. Ve bu Diaspora bugün ülkemizin dünyadaki en büyük lobi gücüdür ve yarın Türkiye’yi dünyaya taşıyacak olanlar da bunlardır. Bunlar dil biliyor, ticaretle uğraşıyor, çok iyi örgütlüler. Bulundukları yerlerde STK ve basın ile yakın ilişkileri var yerel Müslüman topluluklarla çok yakın ve sıkı temas içindeler.
Esed rejimi ve ailesi emperyalizmin içimizdeki Truva atıdır. Bu aile gerek anlam da solcu da değildir, aslında Şii de değildir.
Bakın bu insanlar Müslüman da olmasalardı. Bizim insan olarak “yurtlarından çıkarılan” bu insanlara sahip çıkmak bir insanlık borcu idi. Biz bu insanlara yardım ettiğimiz için Allah da bize yardım ediyor. Bunları horlamak, aşağılamak, geri gitmeye zorlayan ölüme göndermek ya da yüzlerine kapıları kapatarak veya sınırları kapatanlar ahlaksız, aşağılık, insanlık düşmanı zalimlerdir. Onlar, Yeni Zelanda saldırganının zihniyet ikizleridir.
Allah; yurtlarından çıkarılan muhacirlere ensarlık görevini yapanlara, yaptığı iyiliğin karşılığını on katı, yüz katı, hatta 700 katı ile geri vereceğini ve onları Cennete göndereceğini söylüyor.
Bizim yanımızda Rachel Corie’ler, karşımızda İlay Aksoy hanımlar da olabiliyor!?. İyi! Herkes kendi yoluna. İyi insan olmak için İyi Partili olmak yetmiyor, örnekte görüldüğü gibi.
Fatih’i “Fatih’i Suriyeliler’e teslim etmeyeceğim” diyen İlay’a ve onun gibilere bırakmaz bu millet. Bu kafanın Neofaşistlerin, “Türkler” yahut “Müslümanlar dışarı!” afişlerinden hiçbir farkı yok. İlay “ülkenin parlağı”, “biriciği” anlamında kız adı imiş, İl ve Ay, Nilay ya da İlayda Nil ve Ay ilişkisini kuran da var. Hanımefendi bir anda ülkede “parladı” yani “ünlendi” ama bu ününe sebep olan parlaması, yani öfkeli bir şekilde Arapça’ya, Araplara, göçmenlere karşı öfkelenmesi idi.
Kendine de, partisine de yazık etti. İnşallah akleder, aklını başına toplar, edeplenir ve özür diler. Değilse kendine yazık eder. Kendi bilir. Sonuçta kendi düşen ağlamaz.
Selam ve dua ile.
Yazarlar
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
26.08.2024
5.08.2024
4.06.2024
27.05.2024
20.05.2024
5.05.2024
29.04.2024
22.04.2024
2.06.2022
7.03.2022