Ahmet ALTAN
Bizim ülkede eğitim sistemi, insanları donanımlı, çağdaşlarıyla rekabet edebilecek düzeyde bireyler hâline getirmek için değil, bilinçaltlarına zehir enjekte edip sakatlamak için kurulmuştur.
Evrensel gerçekler değil, yerel yalanlar öğretilir.
Çünkü yönetimde kim varsa, o, insanları kendine itaat edecek kullar olarak biçimlendirmek ister.
Çocukların bütün yaratıcılıklarını, özgürce düşünebilme yeteneklerini kırarak onları dar kalıpların içine tıkıştırır.
On dokuzuncu yüzyılda küçük ayakları olsun diye “ayaklarına dar gelen” ayakkabılar giydirilen Çinli kadınların ayakları gibi insanların beyinleri de sakat ve küçük bırakılır, o Çinli kadınlar nasıl yürüyemezse bizim eğitim sisteminden geçenler de özgürce düşünemezler.
Bu sistemli sakatlama çabaları ilkokuldan başlar ve üniversiteye kadar sürer.
Düşünün ki zaten kendisi bir “köleleştirme” kurumu olan YÖK’ün kanununda çocukları “Atatürk milliyetçiliğine bağlı olarak” yetiştirmek gibi bir amaç vurgulanmıştır.
“Atatürk milliyetçiliği” Kenan Evren gibi darbecilerin hayalindeki ülkenin insanlarını kalıplara dökmek için uydurulmuş bir klişe.
Ne demek Atatürk milliyetçiliği?
Bu Atatürk milliyetçiliğinin diğer “milliyetçiliklerden” nasıl bir farkı bulunuyor?
Başına hangi insanın adını koyarsanız koyun milliyetçilik milliyetçiliktir ve üniversite eğitimiyle hiçbir alakası yoktur.
Kimya fakültesinde nasıl bir Atatürk milliyetçisi yetiştireceksiniz?
Atatürk’ün bulduğu kimya formülleri mi var?
Ya da Türklere ait, bizim gezegenin ve evrenin yasalarından farklı yasaları bulunan bir kimya bilimi mi bulunuyor?
Peki, doktorları nasıl Atatürk milliyetçisi yapacaksınız?
Atatürk’ün tıptaki yeri ne?
Böbrek transplantasyonunun Atatürk milliyetçiliğine uygun bir ameliyat biçimi mi bulunuyor?
Hipokrat’ı, Kopernik’i, Edison’u, Madam Curie’yi hangi “milliyetçilik” kriterlerine uygun olarak okutacaksınız?
Üniversitelerde bütün insanlığın birikimi öğretilir çocuklara, onlar bu birikime bir katkıda bulunabilecek düzeye gelsinler diye yetiştirilirler.
Üniversite milliyetçilikle taban tabana zıt bir yerdir.
Adına ister Atatürk milliyetçiliği deyin, ister Nehru milliyetçiliği deyin, ister Mao milliyetçiliği deyin, ister Hitler milliyetçiliği deyin, ister Tito milliyetçiliği deyin, milliyetçilik oldu mu üniversite olmaz.
Milliyetçilik yereldir.
Üniversite evrenseldir.
Buranın bütün yöneticileri de evrensel değerlerden, bu değerleri kavrayacak, bunlara yenilerini ekleyecek özgür beyinlerden korktukları için çocukları içine dökecekleri bir demir döküm fırını gibi kullanmak isterler eğitimi.
Kenan Evren YÖK denen saçmalığı kurdu ama otuz yıl boyunca hiçbir yönetici de bu kurumu değiştirmedi.
Hâlâ da olduğu yerde duruyor.
Yöneticiler çocukları kalıba dökme fikrine hiç karşı çıkmadılar, sadece kalıbın şeklini değiştirmek isteyenler çıktı.
İnsan beynini bir kalıba göre şekillendirmek istediğinde, onun yaratıcılığını örselersin, düşünme yeteneğini iğdiş edersin.
Amaç da zaten budur.
İnsanlar düşünmesinler, bir kalıbın biçimini alsınlar ve kendilerine ezberletilenleri tekrar etsinler.
Zaten elindeki insan malzemesini bu kadar kötü kullandığı için Türkiye “gelişmişlik” düzeyine hiç ulaşamadı, yaratıcılıkları, yeni düşünceleri, özgürlükleri olmayan insanlarla bir toplum nasıl gelişecek?
Niye dünyanın en iyi üniversiteleri, çocuklarını herhangi bir “milliyetçiliğe” bağlı olmadan yetiştiren ülkelerden çıkıyor da, “Atatürk milliyetçiliğine” göre insan yetiştiren Türk üniversiteleri bu kadar geri kalıyor?
Niye “Atatürk milliyetçiliğine” göre adam yetiştiren üniversitelerimize Amerika’dan akın akın çocuk gelmiyor da, Türkiye’den “Atatürk milliyetçiliğini hiç duymamış” Amerikan üniversitelerine akın akın çocuk gidiyor?
Ve, bu gerçek böylesine açık biçimde önümüzde dururken niye hiçbir hükümet YÖK’ü kaldırmıyor?
Bir ülkenin insanları Atatürkçü olur, dindar olur, sağcı olur, solcu olur, faşist olur, demokrat olur, bütün gerçekleri özgür bir ortamda öğrendikten sonra ne olacağına kendi karar verir.
İnsanların “nasıl” olacağına bir otorite karar verdi mi o Ortaçağ olur, tek bir inançla kalıplaştırılmış, yeniliklere bakması yasaklanan, yaratıcılıkları cezalandırılan bir dönem demektir bu.
Zaten bu yüzden, en gelişmiş teknolojik aletleri kullanırken bile zihinsel bir Ortaçağ’ın bütün geriliklerine sahip sıkıntılı bir ülkede yaşıyoruz.
Düşünce dünyamız o yüzden böylesine sığ.
Şimdi YÖK, üniversitede Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi derslerini kaldırmayı düşünüyormuş, dünyanın başka hiçbir üniversitesinde okutulmayan, okutulmayacak, okutulması düşünülemeyecek bir dersi kaldırmayı “düşünmek” bile bu ülke için önemli bir adım olarak gözüküyor.
Ortaçağ’dan kurtulmak için küçük bir kıpırtı.
Ne yazık ki buna bile şükredecek kadar geri bir düzende yaşıyoruz.
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
26.05.2020
21.01.2020
6.02.2019
28.11.2019
23.11.2019
11.11.2019
21.03.2020
25.09.2018
19.09.2018
26.08.2018