Ahmet ALTAN
Tuhaf bir gündü dün.
İtalya’nın kredi notunun düşürüldüğü sırada, Türkiye’nin yerel para cinsinden kredi notu yükseltilmişti.
Amerika’nın bile kredi notunun düşürüldüğü bir kriz ortamında Türkiye yeryüzünde olağanüstü bir ekonomik başarının temsilcisi olarak duruyordu.
Böylesine zor bir zamanda böylesine müthiş bir başarı gösteren ülkenin başkentinde, üstelik de o başarının tescil edildiği gün bir bomba patladı.
Üç ölü, otuzdan fazla yaralı.
Parçalanmış gencecik insanlar.
Bütün dünya ajanslarının birinci haber olarak geçtiği bir felaket.
Henüz bu alçaklığı kimin yaptığı, bir okulun tam karşısına ve şehrin göbeğine kimin bomba koyduğu bilinmiyor.
Şimdilik bilinen, patlayan aracı oraya üç kişinin park ettiği ve uzaktan patlattığı.
İlk ve “olağan” şüpheli elbette PKK.
Ama PKK’nın basın sorumlusu, İngilizce yayın yapan bir internet sitesine, “bombayı biz koymadık” dedi.
Daha önce de benzer bazı saldırılarda PKK “biz yapmadık” demiş, ardından TAK denen örgüt “ben yaptım” diye ortaya çıkmıştı.
TAK’ın PKK’dan başka bir şey olduğuna inanan biri var mı bilmiyorum ama varsa da ben onlardan biri değilim.
Üstlenilmeyecek kadar rezilce saldırılarda TAK, PKK’nın kullandığı bir maske.
Saldırının PKK’nın eseri olduğu anlaşılırsa sanırım bu rezillik PKK’nın bundan sonraki geleceğini derinden etkiler.
Bir hata yapmamak için olayın netleşmesini beklemek daha akıllıca bence.
Biz, şimdilik “dünyanın ekonomide parlayan yıldızının” neden böyle bir şiddet kıskacına düştüğüne bakalım.
Ekonomide, üreten, ürettiğini satan, disiplinden uzaklaşmayan, bütçesini sağlam tutan, Çin’den Latin Amerika’ya, Afrika’dan Avrupa’ya neredeyse bütün dünyayı kucaklayan bir anlayışa sahibiz.
Çok sistemli ve akılcı adımlar atıyoruz.
Hamaset, ekonomiye hiç bulaşmıyor.
Akıl ne gerektiriyorsa ekonomide onu yapmaya uğraşıyoruz.
Sonucunu da alıyoruz.
Siyasetteki yaklaşımımız ise ekonomideki yaklaşımımıza hiç benzemiyor.
Özellikle son zamanlarda “silahı ve gücü” neredeyse kutsallaştıran bir tavrımız var.
İsrail’le dövüştük dövüşeceğiz, hadi diyelim İsrail gerçekten de çağın çok gerilerinde kalmış bir siyasetçi grubu tarafından yönetiliyor, dünyanın gerçeklerini kavramıyor, gittikçe yalnızlaşıyor, yalnızlaşırken de hem kendisine hem çevresine bela çıkarıyor.
Suriye ile gerginliğimiz de anlaşılır bir şey, kendi halkını öldüren bir diktatörü destekleyecek halimiz yok.
Ama Kıbrıs’la neden aniden petrol kavgasına girip “savaş gemilerimizi göndeririz” diye bağırıyoruz?
Ne bizim Kıbrıs’la ilişkimiz, ne KKTC’nin varlığı dünya tarafından kabul ediliyor, biz “başkasının memleketinde” hâlâ binlerce asker bulunduran bir ülke durumundayız, bu şartlarda dünyada nasıl taraftar bulup, nasıl “oralarda petrol aramanın bizim hakkımız” olduğunu kabul ettireceğiz?
Doğu Akdeniz’de hem İsrail’le, hem Kıbrıs’la, hem Yunanistan’la savaşa mı gireceğiz, girersek bu bizim ekonomimizi ve siyasetimizi nasıl etkileyecek, sivilleşme nasıl gelişecek, yeniden militaristleşmenin yolu açılmayacak mı, o yol bizi yeni Balyozlara sürüklemeyecek mi?
Kürt meselesinde de aynı durumla karşı karşıyayız.
Her türlü müzakereye sırt çeviren Kandil’i boşverin ama Kürtlerin temel haklarını neden hâlâ bu devlet kabul etmiyor, neden “gizli müzakerelerde” konuşulanları hayata geçirmiyor, neden bunların yapılması için PKK’nın “oluru” bekleniyor, neden koskoca toplum PKK’nın yöneticilerinin keyfine bırakılıyor?
Ekonomide bu kadar güçlü olan bir ülkenin bütün siyasi çözümleri böylesine “askerîleşmemeli” bence, ekonomide nasıl sivilleşip başarılı oluyorsak, siyasette de aynı sivilleşmeyi ve başarıyı yakalamak mümkün.
Ne yaparsan yap daha uzun bir süre masum insanları öldüren alçaklar çıkacaktır ama Türkiye “sivilleştikçe” alçakların alçak olduğu da daha çok anlaşılacak, taraftarları daha azalacaktır.
Zavallı genç kızları parçalayan, günahsız insanları öldüren ödlek bir psikopat grubunu lanetlemek ve yakalayıp cezasını vermek gerekir ama bunu yaparken “ekonomideki aklı siyasette de gösteriyor muyuz” diye sormak da gerekir bence.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları







































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
26.05.2020
21.01.2020
6.02.2019
28.11.2019
23.11.2019
11.11.2019
21.03.2020
25.09.2018
19.09.2018
26.08.2018