Ahmet ALTAN
Kaşı yaparken gözü lobuyla beraber çıkartıp almışım.
Aferin bana.
Dün Alaattin Kaya’nın Fethullah Gülen’le ilgili anlattığı anekdotu aktarırken, “Ergenekon sanıklarından biri için üzüldüğünü söylemişti ama müdahale etmedi” diye yazmıştım.
Kaya aradı, dedi ki “Ben müdahale etmedi diye bir şey söylemedim ki, bunu söylemek Gülen’in müdahale edebileceğini söylemek olur, hiç öyle şey olur mu, nasıl müdahale edecek”.
İnsanın en kızdığı şey nedir biliyorsunuz?
Karşınızdakinin haklı olması.
Ve, Kaya haklıydı.
Şimdi şu çıkarttığım gözü yerine takayım.
Gerçekten de Kaya bana “Ergenekon sanıklarından biri için üzüldüğünü söylemişti” dedi ve cümleyi kesti, gerisini de yazarken ben aklımdan tamamladım.
Ben, Gülen’in sevdiği ve üzüldüğü insanlar için bile hukuksuz bir iş yapmayacağını söylediğini düşündüm, herhalde Kaya’nın amacı da bunu söylemekti ama ben cümleyi “müdahale etmedi” diye tamamlayınca Fethullah Gülen’i yargı sürecine müdahale edebilecek bir yere yerleştirmiş oluyordum.
Bu da haliyle Kaya’nın söylemek istediğinin tam tersi bir sonuç çıkartıyordu ortaya.
O, insani bir duygunun altını çizerken, tartışmaları alevlendirecek bir mana yaratılmış oluyordu.
Öyle günlerden geçiyoruz ki her kelime artık inanılmaz bir önem taşıyor.
Genellikle böyle durumlarda söylenen her lafı olduğu gibi yazarım ama bu sefer o “yarım cümle”kafamda eksik kalmış demek ki, sonunu da ben tamamlamışım.
Mahcup oldum.
Ki mahcubiyet de çok harika bir duygu değildir.
Netice-i kelam, gözü çıkarttık, şimdi yerine takıyoruz.
Ama bu hatadan dolayı onlara borçlandım, bu dünyada ödeyebileceğim kefaret özür dilemek oluyor ama ahrette ayrı ayrı bölümlerde ikamet edecek olsak da ben onları kabul ederlerse Sırat Köprüsü’nde sırtımda taşırım.
Umarım böylece ödeşiriz.
Aslında gazete sütunlarındaki kelimelerin bile böyle kuyumcu terazisiyle tartıldığı, böylesine büyük önemler kazandığı bir ortamda yaşamak biraz bunaltıcı.
İnsanda her şey fazlasıyla saçmalaşıyormuş duygusu uyanıyor.
Bu duyguyu kuvvetlendirecek tuhaflıklara da sık sık rastlıyoruz zaten.
Önceki akşam bir televizyon programında benden “liberallerin önderi” diye söz edildiğini duydum.
Bir gün benden herhangi bir şeyin “önderi” olarak söz edilebileceğini hayatımın hiç bir döneminde hayal edemezdim.
Başıma bu da geldi.
Eski İstanbul’un ünlü berduşlarından Bekri Mustafa ile ilgili çok fıkra vardır.
Bekri Mustafa nasıl olduysa Sultanahmet Camii’ne imam olmuş.
Bir cenaze getirmişler.
Bekri Mustafa, cenazenin kulağına eğilmiş, “Öbür tarafta dünyada işler nasıl diye sorarlarsa, Bekri Mustafa imam oldu dersin, onlar anlarlar” demiş.
“Türkiye’de işler nasıl” diye soran biri olursa, “Ahmet önder olmuş” deyin onlar anlarlar.
İnsanı utandıracak kadar sıradan şeyler yazıyorum, “demokrasi” diyorum, “adalet” diyorum,“eşitlik” diyorum, “özgürlük” diyorum, bu kelimelerin en tazesi iki bin yıllık.
İki bin yıllık kelimelerle “önemli adam” olunabilen bir yerde yaşıyoruz.
Artık kimsenin böylesine sıradan laflarla önemli olmayacağı bir ülke yaratsak, biri böyle şeyler söylediğinde komik duruma düşse.
Bu laflara hiç ihtiyacımız kalmasa.
İnsanlar rahatlasa, benim gibiler de “önemli” sanılmanın ağırlığından kurtulsa.
Bunu görebilecek miyim bilmiyorum.
Ama böyle giderse, bir gün bir apartmanın tepesine tırmanıp “önemli biri değilim ulan, önemli biri değilim” diye bas bas bağıracağım.
Sanırım delirmek, bir şeyin önderi diye bahsedilmekten daha çok memnun edecek beni.
Akıllılara uygun bir yer değil çünkü burası.
Altı yüz Osmanlı, seksen küsur da Cumhuriyet, bunca zamanda tek bir gün insanların özgür ve eşit olduğu bir huzuru yaşayamadık, istediğimiz şeyin nasıl bir şey olduğunu, nasıl bir duygu yarattığını bile bilmiyoruz.
Böyle söylenip duruyorum işte.
Gözü yerine taktık, şimdi kulağa geçtik diye de korktum bir an.
Yarın, “bu da kestiğim kulak, şimdi yerine takıyorum” diye de yazmak istemem.
Netice de bir gazete yazısıdır bu, mikro cerrahi değil.
Ama ben size daha acıklı bir şey söyleyeyim mi?
Fulyaların mevsimi geldi geçiyor, daha şöyle bir demet fulyayı kucaklayıp koklayamadım.
Büyük teyzemin dediği gibi, “varmış bir günahım ki taksiratını ödüyorum”.
Çok günahlarım var da taksiratı bu olmamalı.
Ben cehennemde yanmayı bekliyordum, Türkiye’de sıradan yazılar yazıp herhangi bir şeyin önderi olarak anılmayı değil.
Doğrusu ya Allah’ım, günahlarımın cezası biraz ağır kaçtı. [email protected]
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
26.05.2020
21.01.2020
6.02.2019
28.11.2019
23.11.2019
11.11.2019
21.03.2020
25.09.2018
19.09.2018
26.08.2018