Ahmet ALTAN
Geçmişte bir yere anılarınızdan olan bir nokta koyup oradan bugüne bir çizgi çizdiğinizde hayat biraz anlamsız gözükür.
Uzun yılların içinde yaşananları siz tek bir ânın içine sıkıştırarak hatırladığınızda, geniş yıllara yayılan hayatınız minicik bir ânın içinde sıkışır, zamanın darlığı yüzünüze çarpar.
Müşfik Kenter’i gördüğüm ilk ânı hatırlıyorum.
Başında bir beyzbol şapkasıyla sahneye girip elindeki patlak topu yere vurmuştu.
Daha otuzunda yoktu herhalde.
Ben de sekiz dokuz yaşlarında olmalıyım.
Babamın “Çemberler” piyesinin galasıydı.
Nasıl parlak bir ışığı varsa, sahneye girişi çocuk zihnime çakılıp kalmıştı.
Ankara Devlet Tiyatroları’nda oynanıyordu oyun.
Sonra biz İstanbul’a göç ettik, onlar da abla kardeş İstanbul’a gelip ünlü Kenterler Tiyatrosu’nu kurdular.
Babama gelen davetiyeleri çalıp hemen hemen her oyunlarını izlerdim.
Yıldız Hanım’a âşık olmuştum.
Neden bilmiyorum, Yıldız Hanım benim zihnimde hep bir ışık huzmesinin içinden süzülerek inen beyaz bir tüy gibi şekillenirdi.
Martı piyesini hiç unutmuyorum.
Ne anlattığını pek anlamamıştım ama piyesten çok sarsılmış olarak çıktığımı iyi hatırlıyorum, babama piyesin ne anlattığını sormuştum, bana uzun uzun piyesi anlatmıştı.
Şükran Bey’in oynadığı ünlü yazarla genç yazarın ilişkilerini, kararsız genç kızın “ben bir martıyım, hayır hayır, ben bir martı değilim” sözlerini hiç aklımdan çıkaramamıştım.
O kadar çok ve o kadar farklı duygu o tek cümlede defalarca, defalarca canlanmıştı ki zihnimde, aşkı, sevgiyi, terk edilişi, yalnızlığı, çaresizliği, hüznü, yenilgiyi, insafsızlığı, gücü ve güçsüzlüğü o cümlenin kelimelerinde görmüştüm.
O cümle içimi yakmıştı.
Bazen bize gelirlerdi, iki kardeşin benzersiz sesleriyle konuşmalarını dinlerdim.
Müşfik Bey çok fazla konuşmazdı diye hatırlıyorum.
Marcel Achard’ın Aptal Kız’ını gördüğüm gece de zihnime yerleşen gecelerden biriydi.
Genco Erkal, küçük bir kâtip rolündeydi, masanın altına eğilişini, iç çamaşırı giymeyen hizmetçi kız için“matmazel mendil gibi küçük eşyalar kullanmıyor” deyişini unutmak mümkün değildi.
O zamandan bu zamana çok yıllar geçti.
Hayat biçimden biçime girerek değişip durdu.
Müşfik Bey öldü.
Yıldız Hanım’ın cenazedeki sözlerini okudum.
Bütün çocukluğumu etkileyen, zarafetle dişiliğin kendilerini hiç açıkça belli etmeden ama hep kendilerini hissettirerek birleşmesinin yarattığı o muhteşem duygu kasırgasının bir kardeş cenazesinde saf bir acıya dönüşünün resimlerini gördüm.
Çemberler piyesinin genç delikanlısını düşündüm.
Piyesin içinde büyüyüp yaşlanmasını.
Finalde, karısı yukarda doğum yaparken karartılmış bir sahnede tek başına duruşunu, yeni bebeğin ilk ağlamasının duyulmasıyla kendi kendine, “yeryüzüne bir mahkûm daha geldi” deyişini.
Genç delikanlının “baba” oluşuyla hayatın çemberlerinin dönüşünü.
İnsan olmanın acısının kuşaktan kuşağa kendini tekrar edişini.
Müşfik Bey’in “Kim Korkar Hain Kurt’tan” piyesindeki başka bir bekleyiş sahnesi canlandı aklımda, karısının yukarıda başka bir adamla oluşunu bilerek bekleyişi.
Okuduğu Latince dua.
Aşağıya inen karısına “Oğlumuz ölmüş” deyişi.
Benim çocukluktan gençliğe geçişimin hemen hemen her merhalesinde onların oynadığı bir piyes vardı.
Bir sihirbaz çifti oynamışlardı, adı “Büyük İsfendiyarlar” gibi kalmış aklımda, Müşfik Bey seyircilerin arasına inmişti, saçları dökülmüş Turgut Boralı’nın başına elini koyarak “şu anda ne tutuyorum” demişti, gözleri bağlı Yıldız Hanım “bilardo topu” deyince bir kahkaha patlamıştı salonda.
Benim görmediğim ama bir efsane gibi anlatılan sahne vardı sonra, Müşfik Bey III. Richard’ı oynarken o ünlü “bir ata krallığımı veririm” cümlesini söyleyince, seyircilerin arasından bir densiz “eşek olmaz mı” diye bağırmış, anlattıklarına göre Müşfik Bey adama bakıp “olur” demiş, “buyurun gelin”.
Tiyatroyu onlarla sevmiştim.
Piyes başlarken ışıkların usulca eriyerek sönmesi, perdenin yavaşça açılması, sahneye ilk giren artistin adımlarının altında sahnenin tahtalarının esneyerek çıtırdaması.
Bir iki kez kulise de gitmiş, şimdi çok komik göründüğünü tahmin ettiğim bir ciddiyetle onları kutlamıştım.
Geçmişte bir yere anılarınızdan bir nokta koyup, oradan bugüne bir çizgi çizdiğinizde hayat biraz anlamsız gözüküyor ama o anlamsızlıktan da çok bir hüzün hissediyorsunuz.
Martı’nın repliğinin hüznü, “yeryüzüne bir mahkûm daha gelmesinin” hüznü, “oğlumuz öldü” deyişin hüznü, Müşfik Bey’in gitmesinin hüznü.
Bir ışıktan süzülen beyaz bir tüy gibi Yıldız Hanım, kardeşinin cenazesindeki konuşması.
Ve, yeryüzünden bir mahkûm daha gitti.
Bizim mahkûmiyetimizi bir süre daha çekmeyi sürdüreceğimiz dünyanın ışığı, o ışıklarla büyümüş bir çocuk için biraz daha eksildi.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları







































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
26.05.2020
21.01.2020
6.02.2019
28.11.2019
23.11.2019
11.11.2019
21.03.2020
25.09.2018
19.09.2018
26.08.2018