Ali BULAÇ
Şerif Mardin dolayısıyla Türkiye toplumu, sosyoloji ve İslam konusunda “hatıra-yazıları”nın bu bölümünde, onun branşına hakim bir akademisyen olarak dile getirdiği toplumsal gerilimden söz edeceğim.
1990’ların başında bu gerilimin “resmi Türkiye ile sivil Türkiye arasında” sürdüğünü yazmıştım, üstelik sadece Türkiye’de değil Müslüman toplumların neredeyse hepsinde farklı mahiyette sürüyordu, bizde ise bu gerilim yüz elli senedir sosyo psikolojik yapımızı hırpalayıp bitkin düşürüyor. Kuşkusuz ben sivil ve öteki Türkiye’nin tarafındaydım ama siyasette ve entelektüel düzeyde İslamcı olanların ezici çoğunluğunun yöneldikleri hedefin Resmi Türkiye’ye “dini muhafazakar cübbe” giydirmek olduğunu seziyor, bu da beni kaygılandırıyordu, bu konuyu 90’ların başında yazdığım “Nuh’un gemisine binmek” kitabımda ele almıştım (Bkz. 4. Bsm, Çıra y. İstanbul-2012, Birinci Bölüm.)
Gerilimin belirgin vasfı her iki sosyolojiden birinin diğerini sadece “öteki” görmesi değil, “ötekileştirmesi”dir. İki sosyolojinin hangi motivasyon ve gerekçelerden hareket ederek niçin birbirlerini ötekileştirdiklerini –veya şeytanlaştırdıklarını da diyebiliriz- doğru anlayabilirsek, bugünün sosyo politik realitesi hakkında bir fikrimiz olabilir.
Bu sefer sosyoloğumuzla ilgili referansımızı teşkil edecek olan metin, kendisiyle yapılan bir söyleşi olacaktır.
“İki Türkiye” arasında gerilimin giderek derinleşerek neredeyse kırılmaya yüz tutmuş fay hattına dönüştüğü günlerde Ayşe Arman Şerif Mardin’le dikkate değer bir söyleşi yaptı. (Hürriyet, 16 Eylül 2007 ).
(Haşiye, 15: 27 Şubat 2006 günü Arman daha önce benimle iki gün yayınlanan bir röportaj yapmıştı. Arman usta bir gazeteciydi, onu Hürriyet’e Ertuğrul Özkök kazandırmıştı. Biraz da kadınca fettanlığını kullanıp çapraz sorular soruyor, eğer ona karşı söyleşi boyunca tayakkuz halinde değilseniz, size sahip olmadığınız görüşler yönünde şeyler söyletebiliyor. Söyleşi sırasında zannedersem Düzce’de olan bir depreme yakalanmıştık, Allah için bizi mekanlarında misafir edenler epey korkup sağa sola kaçtıysa da o da ben de yerlerimizden ayrılmadık.
Söyleşi de ana tema iki Türkiye arasındaki gerilimi benim “referans ile performans arasındaki çatışma” şeklinde ifade etmemdi. İktidar seçkinleri konumlarını Kemalizm’e, resmi ideolojiye referans vererek elde edip koruma mücadelesi veriyorken, merkez kaç güçler/çevre performansla merkeze doğru akma mücadelesini veriyorlar. Aslında Şerif Mardin’in son dönem sosyoloji çalışmalarının ana konusu da buydu.
O söyleşinin bence en ilginç noktası, bana sigara ve cennet konusunda sorduğu bir sual üzerine, iki gün sonra beni gece yarısını Dubai’den arayıp
-Ali Bey, şimdi ahirete inandım, demesiydi.
Aramızda şöyle bir muhavere geçmişti:
-Ahirete inanyor musun?
-Elbette, İslam imanının üç temel umdesinden biri ölümden sonra dirilişe ve ahirete inanmaktır. (Nübuvvete iman, zorunlu olarak meleklere ve indirilen kitaplara inanmayı gerektirir).
-Peki, cennete gidecek olsan, ilk ne isteyeceksin?
-Sigara, dedim.
Aralık-2004’te bypass ameliyatı olmam dolayısıyla 35 sene içtiğim sigarayı bırakmak zorunda kalmıştım. Dört damarım değişmişti, sigara aklımdan çıkmıyordu. “Cennette ilk isteyeceğim şey, sigara” cümlesini ilk defa kendisinden Hanefi fıkhının önemli kitabı el İhtiyar’ı ders olarak okuduğumuz Mardin Latifiye Camii imamı Abdullah hocadan duymuştum. Mansuriye’den Molla Hadi’nin yetiştirdiği öğrencilerinden biriydi, nüktedan, hazır cevap, sevimli, saygın bir alimdi. Kaçak tütün sarar, içerdi. Allah rahmet eylesin.
Ayşe Arman, bunu pek önemsemedi, “Hayret, huri varken, sigara!” diye bir şeyler mırıldandı. Birkaç gün sonra beni arayıp da niçin ahirete inandığını şöyle anlatıyordu:
-Diyorsun ki, 35 sene içtiğim sigarayı unutamıyorum, ahirette ilk isteyeceğim şey sigara olacak. Bu demektir ki insanın dünyada çokça arzulayıp ulaşamadığı veya az ulaşabildiği arzularının illa da gerçekleşebileceği bir yer olmalı, o da cennettir.
-Evet, doğru, dedim. Bu argüman esasında Kant’ın dolaylı ahiret kanıtıdır. Kant’a göre haksızlıkların, zulüm ve ihlallerin sürdüğü dünyada mutlak adalet bir türlü gerçekleşemiyor ama mutlak olarak gerçekleşeceği yer var, o da öbür dünyadır. Kant’ın bir türlü çözemediği Tanrı, özgürlük ve ruhun ölümsüzlüğü bununla ilgiliydi.
Ayşe Arman, sigara paragrafını söyleşide küçük bir kutu içine alarak yayınladı.
Söyleşi bitince sıra fotoğraf çekimine gelince illa da yanak yanağa fotoğraf çekelim diye tutturdu, bu istek karşısında suratım kıpkırmızı oldu, olmaz dedim. O ısrar etti, hatta beni kucaklamak üzere bir iki hamle yaptı, ben kaçtım, Harbiye’de akşama doğru kalabalık caddede bu oluyor, gelip geçenler bize tuhaf tuhaf bakıyordu, Sonunda eşimin bana neler yapabileceğini öne sürüp kurtuldum, hamdolsun Arman’la yanak yanağa fotoğraf çekme günahından sağ selim kurtuldum.)
-Ayşe Arman’ın Şerif Mardin’e ilk sorusu “Buraya nasıl geldik?” sualiydi. Arman’ın bilinç altında AK Parti’nin iktidara gelmesi olabilecek en kötü şey olarak yerleşmişti. “Sonunda bu da –“AK Parti musibeti”- başımıza geldi, diyordu.
Mardin, meselenin ta İttihatçılara kadar dayandığını, Yusuf Akçura’nın “Halka Doğru” bir dergide ağırlıklı olarak yazdığını, bunun da Rus aydınlarının halka gidelim düşüncelerinden kaynaklandığını söylüyor. Memleketin kurtuluşu halka gitmekti ama gel gör ki, halka gidildiğinde aydınlar hayal kırıklığına uğruyor zira içine girdikleri halk ile kafalarında kurguladıkları halk aynı değildi.
Mardin’in bu durum tespiti özünde akademik dünya ile sosyolojinin gerçekleri arasındaki büyük makas farkına işaret ediyordu, benim de ilk günden fikrim, üniversitelerde okutulan sosyoloji ve sosyal bilimlerin modern sürece girmiş bulunan Müslüman ve geleneksel bir toplumu açıklamaya yeterli olmayacağını anlatmaya çalışmaktı. Bu temel gerçeği zannımca sadece Nilüfer Gölü görmüştü ama önemli bulmuyordu.
Mardin’e göre zamanla eğitim ve gelir seviyesinin yükselmesi halkın işine yaradı fakat Cumhuriyet (devlet)in halka uzanan kolları olmalıydı, bu kollar olmayınca halk kendi başına kaldı, işte AK Parti buydu. Bunun dışında siyasetçiler kendi çıkarlarını düşündüklerinden halka, hatta en alt katmanına taviz verirler. Cumhuriyeti kuranlar uzaktan/Ankara’dan halka problemleri çözeceklerini söylüyor ama bunlar halkın içine giriyor, halka dokunuyor. Bunun avantajı mahalli olana, halka, dezavantaj milli/ulusal çıkarın aleyhine olmasıdır.
Şerif Mardin halkın çıkarı ile milli çakran çatıştığını, bunun da demokrasiden kaynaklandığını ima ediyordu. Esasında dindar muhafazakar kesim de aynı kanaatteydi, sürekli tekrarladıkları “devlet-millet barışması” aslında bürokratik ve ekonomik-beşeri kaynakları merkezdeki çekirdekle paylaşma sloganıydı, tabii ki bundan özgürlük, adaletli paylaşım çıkmazdı, patron yine devlet olacak ama bu sefer Kemalist imtiyazlı zümre yerine dindar muhafazakar kesimle işi yürütecekti.
Mardin’in bu analizi ilginçti, demokratik mücadelede halktan oy isteyen partilerin seçmenin talepleri doğrultusunda politika geliştirmesi ve iktidar olduğunda bu talepleri karşılaması her ne kadar halkın yararına idiyse de, milli çıkara aykırıydı. Peki bu durumda demokrasi ne işe yaramış oluyordu?
Fakat Ak Parti’nin başarısı bundan ibaret değildi tabii, 19. Yüzyılda muazzam bir dini teşkilatlanma söz konusuydu, bunun da önde olanı Nakşibendiler. Bunlar devletle çatışma halindeler, Kemalistler bunu göremediler, göremedikleri ekstrem şeyler doğdu, mesela Şeyh Sait isyanı gibi. Ama devlet CHP dışında mahalli ve muhafzakar çıkar uğruna milli menfaatleri feda etmeyi içine sindiremez, darbeler bundan kaynaklanır. Mardin şöyle diyordu:
“Devletin yüksek menfaatlerini korumak amacıyla, siyasi partilerin altını temizlemek. Ne var ki, dünya şartlarındaki gelişmeler, eskiden kendi kovuklarında oturan insanların, birden bire ortaya çıkmasına sebep oldu. Telefon, internet, gazete, yani teknolojik gelişme ve iletişim araçları mahalli olanın, kendini milli olarak görmesine yol açtı. Ve sonunda, mahalli milli oldu..”
Mardin, geleneksel iktidar seçkinlerinin/beyaz zümrenin anlamakta güçlük çekeceği başka bir faktöre işaret ediyordu ki bu da demokrasi yanında iletişim teknolojisinde meydana gelen değişmeler, halka yarıyor; halk modern imkan ve avantajları kullanma becerisini kazandıkça beyaz zümrenin imtiyazları azalıyordu. Ama cumhuriyeti kuranlar bunu öngörmedikleri gibi, arzu de etmemişlerdi.
AK Parti’nin diğerlerinden farkı, mahalli menfaatleri öne çıkarmasıydı. Ayşe Arman, büyük bir endişe ile
“-İyi güzel de, bizim menfaatlerimiz ne olacak?” diye soruyor.
“Halk plajlara koşuyor, vatandaş yüzmekten mahrum kalıyordu.”
(Haşiye: 16, 28 Temmuz 2024 günü NOW TV, son yılların en ırkçı nefret dilini kullanarak yaptığı haberde denize giren Suriyeli mültecilerin büyük bir sorun olduğunu söylemiş, kendi ülkemizde denize giremediğimizi görüntüler eşliğinde yakınarak anlatmış, bir beyaz Türk de aynen şöyle yakınmıştı: “Suriyeliler plajı istila ettiğinden biz denize giremiyoruz.”1930’larda taşralılardan olan şikayeti 2005’te Mine Kırıkkanat tekrarlayacak, belediyelerin sağladığı imkanlarla plajlara akın eden varoşlarda yaşayan halktan şikayetçi olacaktı. 1994’te RP İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerini kazanınca R. Tayyip Erdoğan’ın yaptığı ilk icraatlardan biri sosyal tesisleri halka yani varouşlardan gelen halka açmaktı. Şerif Mardin taşralılara “kovuklarından fırlayıp kente gelenler” diyecekti, biraz sonra bunun üzerinde duracağım.)
Ayşe Arman’ın “bizim menfaatimiz ne olacak” suali basitçe sorulmuş değildi. Sonraları laik azize ilan edilecek Türkan Saylan, 26 Mart 2009’da olup biten karşısında şöyle haykırıyordu “-Biz asılız, bu ülkede bizim istemediğimiz bir şey olamaz.” Ama oluyordu!
Mardin açıkça “Laikler azınlıkta, onlar çoğunlukta, Türkiye’nin gerçeği bu, rakamlar bunu gösteriyor. Ama azınlığı çoğunluğu rakamlar açısından düşünmemek lazım, moral açısından bakmalı.” Mardin’e göre, Cumhuriyeti kuranlar ve bugün o çizgi üzerinden giden CHP azınlık ama ahlaki üstünü temsil ediyorlar, çünkü olması gerektiğini yapmışlar ve yapmaktadırlar.
Tabii burada Mardin ciddi bir çelişkiye düşüyordu, çünkü bir yandan Cumhuriyet’in ahlaki boşluk yaratıp yerine bir ahlak koyamadığını söylerken, diğer yandan milli menfaatin yanında yer alan Kurucu Kadro ile CHP’nin ahlaki üstünlüğü ellerinde tuttuklarını söylüyordu.
Ayşe Arman çok endişeli. Adeta yalvarıyor:
“-Yani bir gün Malezya olur muyuz, olmaz mıyız? ‘Olmayız’ deyip içimizi rahatlatır mısınız lütfen..” Mardin, onu rahatlatamayacağın söylüyor, dünyada öyle dinamikler var ki, her şeyi bir anda altüst eder.
Arman, “O zaman önümüzde parlak bir manzara yok” diyor, Mardin de “bu konuda bir şey söyleyemem”, diyor ve ekliyor: “Meselenin esası din konusunda araştırma yok. İkincil bir konu olarak ele alınıyor ama dinin teşkilatlanma ve teşkilatlandırma yanı var, biz dini üçüncü seviyede düşünüyoruz, bilmediğimiz için de korkuyoruz.”
Bu iş hemen çözülemez, batıda bu mesele 300 sene sürdü, uzun uğraşılardan, ağır bedellerden sonra din ve devlet birbirinden ayrıldı, biz daha işin başındayız, her şeyi 70 seneye sığdırmaya çalışıyoruz. Cumhuriyetçiler iyi niyetle Türkiye’yi modernleştirmek istiyorlar “O zamanlar devletin kolları uzanmadığı için, taşra, kendi kovuğunda yaşıyordu. Ama 1960’tan sonra insanlar, yavaş yavaş o kovuklardan çıkmaya başladı. Bu gerçekle yüzleşmek mecburiyetindeyiz. Kovuklarından çıkan insanların memleketinde ne yapılır? Onlarla nasıl baş edilir?” (İtalikler bana ait AB.)
Bu umutsuz, ürkütücü, endişeli analizler karşısında Ayşe Arman şöyle der:
“-E o zaman, bu memleketin kime ait olduğu da tartışma konusu olur…” Mardin, bu hüküm cümlesini onaylayarak “E işte nur topu gibi bir problem” der.
Ne yapmalı sorusuna Mardin, aktif olarak siyasete katılmadığı için kendini suçlu gördüğünü söylüyor. Türban serbest kalmalı ama kadınların Türkiye’de geleceği tehlikede. Kadınlar “Aman canım abartacak bir şey yok!” demesinler. Çünkü kadınlarla ilgili abartılacak bir durum var. Geleceğin tehlikede olduğunu düşünen kadınlar haklı.”
Bu durumda başörtüsü serbest kalsın ama sisteme herhangi bir zarar da gelmesin, kadınlar sistemin esasını koruyacaklarsa başlarını örtsünler.
“-Bekleyip göreceğiz ama dışarıdan takip etmeyeceğiz, her şeyin içinde olacağız. Bizzat dahil olacağız. Tıpkı bir siyasetçi gibi. Kafa yoracağız. Gözlemleyeceğiz. Dikkat edeceğiz.” Ayşe Arman etek derdine düşmüş:
“-Ya biz farkında bile olmadan gittikçe etek boyları uzarsa… Eğer benim hayat tarzım değişmek zorunda kalacaksa, Boğaz’da istediğim gibi içki içip balık yiyemeyeceksem, istediğim gibi giyinemeyeceksem ben ne yapacağım? O zaman da askerin varlığı emniyet süpabı gibi geliyor insanlara… Bakın şimdi ben şu durumdayım: Hem Cumhurbaşkanı’nın (Abdullah Gül) eşinin türbanlı olmasından hoşlanmıyorum hem de Cumhurbaşkanı’nın eşine türbanından dolayı yapılanların ayıp ve tahammül edilmez olduğunu düşünüyorum. Böyle bir çelişki yaşamaya hakkım yok mu?”
Şerif Mardin, Arman’a hak veriyor ama başka çarenin olmadığını da söylüyordu.
Mardin’den daha iyi gözlemci olan Nilüfer Göle’nin endişesi yoktu, öngörüsü kesindi: Başörtüsü, din, muhafazakar talepler, verili modern hayata katılmak, modernliğin imkan ve avantajlarından istifade etmek içindir, bırakın bunları, göreceksiniz kısa zamanda sizin hayat tarzınızla öyle bir uyum gösterecekler ki, belki de sizden çok daha güçlü bir dille sisteme sahip çıkacaklar, diye endişeli modernleri teskin etmeye çalışıyordu, gel gör ki teskin olacak gibi değillerdi.
Yazarlar
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBüyük Türkiye hayali böyle bir hayal miydi? 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
22.08.2025
16.08.2025
7.08.2025
3.08.2025
25.07.2025
19.07.2025
23.06.2025
11.05.2025
21.04.2025
15.03.2025