Alper GÖRMÜŞ
Perşembe günü piyasaya çıkacak olan Aktüel dergisi için bir Mehmet Ali Birand portresi yazdım. Bu amaçla, onunla yapılmış çok sayıda söyleşi okudum. Onlardan birinde Birand, kendisini mesleğe kazandıran, hayatta en çok sevdiği ve saydığı insanlardan biri olan Abdi İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca ile ilk söyleşisini anlatıyordu...
“O söyleşide ne hissettiniz” sorusuna cevabı şöyleydi Birand’ın:
“Boğazına sarılabilirdim. Ama doğrusunu söyleyeyim, hiçbir şey hissetmedim. İş olarak gördüm. Ona hislerimle değil, ‘Abdi İpekçi’yi niye vurdu?’, onu öğrenmek için soru sordum. Yani gazetecilik merakım daha ağır bastı...”
Birand’ın sözleri, gazeteciliğin, öfkeyle birlikte yürütülebilecek bir meslek olmadığını çok güzel anlatıyor.
Geçtiğimiz hafta Diyarbakır’ın Silvan ilçesindeki çatışmada hayatını kaybeden 13 askerle ilgili olarak gazeteler, birkaç istisna dışında siyasetçilerin ve kamuoyunun öfkesini yansıtmakla yetindiler... Hiç kuşkusuz bu da bir görev... Fakat gazetecilerin aynı öfkeyi aynı biçimiyle paylaşmaları durumunda, asıl görevleri olan “ne oldu” ve “niçin oldu” sorularının cevabını vermede yetersiz kalacakları da muhakkak. Çünkü öfke sakin düşünmenin, nüanslı düşünmenin can düşmanıdır.
Çatışma, savaş gibi olayları aktarmakla görevli gazeteciler için kullanılan “Gazeteci, savaşların savaşmayan tarafıdır” sözü boşuna söylenmemiştir.
Gazeteci, siyasetçi gibi öfkelenirse...
2008’in sonbaharında, İmralı’da yatmakta olan Abdullah Öcalan’a şiddet uygulandığı ve saçlarının kazıtıldığı iddialarıyla birlikte yalnız Güneydoğu’da değil, Türkiye’nin her yerinde büyük şiddet olayları patlak verdi. O günlerde gazeteler sadece bu şiddet olaylarını yansıtıyorlar, bu da öfkeyi büyüterek çatışmayı daha da körüklüyordu.
O günlerde, Barış gazeteciliğinin önde gelen isimleri Annabel McGoldrick ve Jake Lynch’in, çatışmayı sürdürmeyi değil, barışı isteyen ve ona odaklanan gazeteciler için yazdıkları 17 maddelik kılavuzdaki bazı maddeleri hatırlatmıştım.
O maddelerden birinde şöyle deniyordu:
“Bir çatışmayı sadece iki tarafın çatışması gibi göstermekten kaçının. Çünkü, iki tarafın çatışması gibi gösterildiğinde bunun mantıksal sonucu birinin kazanması ve diğerinin kaybetmesidir. Barış yanlısı bir gazetecinin yapması gereken, iki tarafı farklı amaçlar peşinde koşan pek çok küçük gruba ayırarak, yaratıcı çözümlere kapı aralamaktır.”
Başbakan Erdoğan’ın, “Bir dedikleri bir dediklerini tutmuyor, o nedenle artık ne dediklerine bakmayacağız” mealindeki topyekûncu sert sözleri, siyasetçi pozisyonundan bir nebze anlaşılabilir. Çünkü kamuoyunun bu ölçüde hassas olduğu koşullarda, ondan, bu eylemin PKK içinde, Öcalan’ın aldığı barış inisiyatifini torpillemek isteyen birilerinin işi olma ihtimalinden söz etmesini bekleyemeyiz. Zaten Annabel McGoldrick ve Jake Lynch de yukarıda alıntıladığım ilkeyi siyasetçiler için yazmış değil.
Fakat yaşadığımız acı olayda, gazetecilerin mutlaka uyması gereken bir ilkeyle karşı karşıya olduğumuz muhakkak... Bu olayda gazetecilik açısından yapılabilecek en yanlış şey, bu eylemin “PKK” delen, içinde herhangi bir çelişki barındırmayan bir örgüt tarafından gerçekleştirildiğini söylemek ve orada durmaktır. (Maalesef esasen yapılan da bu.)
Oysa yaşadığımız olayda topyekûncu bir bakışla hakikate yaklaşamayacağımız ortada... Çünkü bu örgütün lideri daha bir hafta önce “Devletle görüşmelerim çok ileri bir noktada... Bir barış konseyi kurulacak... 15 Temmuz’un da artık bir önemi kalmadı” demiş, PKK’ya “ateşkese devam” talimatı vermişti. Bu durumda, yapılan eylemin, Öcalan’ı ve onun barış çağrılarını devre dışı bırakmak amacıyla planlanmış bir provokasyon olma ihtimali gerçekten de çok yüksek görünüyor. On üç askerin ölümüne nasıl gelindiğine baktığımızda, eylemin provokatif yönü çok daha net bir biçimde çıkıyor ortaya...
Son bir haftada olanları üst üste koyarsak...
Eski bir PKK gerillası olan Abdulküdir Aygan’ın Cihan Haber Ajansı’na verdiği demeç, bu açıdan kayda değer... Haberde, Aygan’ın sözleri şöyle toparlanmış:
“Saldırının gerçekleştiği 14 Temmuz tarihinin tesadüfî bir tarih olmadığı, bir grup PKK kurucu ve önder kadrolarının Diyarbakır 5 no’lu Ceza ve Tutukevi’nde (14 Temmuz 1982) ölüm orucu sonucu öldükleri tarih olduğu bilgisini aktaran Aygan; Silvan eyleminden önce, Lice-Kulp arasında yol kesip iki asker ve bir sağlık teknisyeni kaçırmakla, Jandarma Komutanlığı’na roketatarlı ve silahlı saldırıda bulunmakla adeta askerî operasyonlara gerekçe hazırladıklarını savundu.
Sabit büyük askerî hedefleri vurmak onlar açısından çok riskli olabileceğinden, askerî birlikleri araziye çektiklerini söyleyen Aygan, ‘Askerin arazideki hareket tarzının hantal ve saldırıya açık olduğunu biliyorlardı. TSK’daki komuta kademesinin zaaflarını da yılların tecrübesiyle öğrenmişlerdi. Uzun süre 40-50 kiloluk sırt çantası, silah ve teçhizatıyla dağlık arazide dolaştırılan askerin durumunu bir düşünün. Ayrıca; bu askerlerin şahsi sorunları vardır. Memlekette yeni doğan bebeği, bekleyen nişanlısı vardır. Kiminin tezkeresine günler kalmıştır. Bu insanlardan dört dörtlük görev beklenebilir mi’ diye sordu.”
“İki tarafı farklı amaçlar peşinde koşan pek çok küçük gruba ayırmak...”
McGoldrick ve Jake Lynch’in tanımladığı bu teorik ilke, sanki 30 yıllık iç savaşımızın pratiğinden çıkarılmış gibi durmuyor mu? PKK’daki kargaşa ve liderlik sorunu bu kadar gün yüzüne çıkmışken, sanki ayrıntıdaki şeytanı gizlemek ister gibi işin bu yanına hiç girmemek neye hizmet eder? PKK içindeki “ne pahasına olursa olsun savaşı sürdürmek” isteyen kesimlerin bu eyleminin yalnız PKK içinde değil, Barış ve Demokrasi Partisi, hatta Kürtler içinde de itirazsız bir koalisyonla onaylandığını anlatan haberler, “Hepsi terörist, saldıralım, taş taş üstünde komayalım”cıların elini güçlendirmekten başka neye yarar? Öfkeyle gazete çatanların, doğmasına hizmet ettikleri bu sonuç kimleri kıs kıs güldürür?
“Biz bu filmi görmüştük” denseydi?
Türkiye’de “irtica geliyor” duygusunu canlı tutmak için kurgulanan cinayetler zincirinin son halkasında 18 Aralık 2002’de gerçekleştirilen Necip Hablemitoğlu cinayeti vardı.
Basın, Hablemitoğlu cinayetinde, bu türden cinayetler karşısında takındığı tavırdan çok farklı bir tavır aldı. Cinayetin ertesi günü, o günlerde “üç büyük gazete” olarak anılan Hürriyet, Sabah ve Milliyet “Biz bu filmi görmüştük”, “Derin suikast” diyen manşetlerle yayımlandı, yayın yönetmenleri, “irticacıların işi” hapının bu defa yutulmayacağını imâ eden yazılar yazdılar. Hürriyet’in genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök, cinayetten iki gün sonra bütün basını taradığını ve katil ya da katillerin bu defa “amaçlarına ulaşamadığını” gözlemlediğini belirtti. Özkök, Türk basınında bunun bir örneğine daha önce rastlanmadığını da yazmıştı yazısında...
Doğruydu yazdıkları, gerçekten de ilk defa oluyordu böyle bir şey...
O tarihten sonra, Türkiye’nin seküler kesimlerini “şeriatın gelmekte olduğuna” inandırmaya yönelik başkaca bir cinayet olmadı... Hiç kuşkusuz bunun sebebi, cinayetlerin bu amaç doğrultusunda kullanışlı bir araç olmaktan çıktığının idrak edilmesiydi; o kadar çok tecrübe birikmişti ki, “biz de biliyoruz bu cinayetleri kimlerin işlediğini, fakat biz yine ‘irtica’nın üzerine yıkalım”cıların dışında bu argümana inanan pek kalmamıştı. O günlerin gazeteleri, bu yeni kamuoyunu yansıtıyorlardı kuşkusuz... Fakat, bu yayınların o kamuoyunu daha da pekiştirdiğini de rahatlıkla öne sürebiliriz... Yani, 10 yıldır Türkiye’de böyle cinayetler olmuyorsa, o günkü manşetlerin de bunda büyük bir rolü var.
Asıl konumuza dönersek... Taa 1993’te pusuya düşürülüp öldürülen 33 askerden başlayarak, bu meselede de yeteri kadar tecrübe birikmedi mi? Tam meselenin çözümü doğrultusunda adımlar atılırken birilerinin gelişmeyi torpilleyecek karşı hamlelerini peş peşe dizsek karşımıza nasıl bir manzara çıkar? Yani, büyük gazetelerimize “Biz bu filmi görmüştük” manşetleri attıracak, o manşetleri besleyecek o kadar çok örnek vaka varken, sadece “gidelim, tepeleyelim” duygusunu büyütecek bir gazetecilik iyi bir gazetecilik sayılabilir mi?
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025