Alper GÖRMÜŞ
Toplumlar için “iyi” nedir? Toplumların hiç değilse geniş bir bölümünün, hiç değilse lafzen mutabık kaldığı ortak kabullere, ortak etike, ortak ilkelere uygun olan mı daha “iyi”dir? Yoksa bunlarla çelişse de toplumun kendisi için “faydalı” saydığı mı?
Felsefede faydacılık ya da yararcılık diye anılan akıma bakarsanız, doğru cevap “b” şıkkı...
Faydacılığın radikal yorumlarına göre, fayda ile o âna kadar biriktirilmiş ahlaki ya da ilkesel tutumlar çeliştiğinde, “faydalı” olan tercih edilmelidir.
Buradan da kolayca anlaşılabileceği gibi, faydacılık; toplumsal faydanın maksimizasyonu uğruna toplumda genel kabul görmüş hukuk ve ahlak normlarını feda etme potansiyelini her zaman bünyesinde taşır.
Siyasetçiler, “faydacılığı” handiyse fıtrat olarak benimsemiş insanlardır... Bu yazıda, onların bu yanına hitap edeceğim için “faydacılık” üzerine kısa bir giriş yazmak mecburiyetinde hissettim kendimi. Şimdi sadede gelebiliriz...
Neden ‘faydacı’ yanlarına sesleniyorum?
Gülen Cemaati’ne yönelik FETÖ soruşturmalarında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “At izi it izine karışıyor” cümlesiyle formüle ettiği garip şeyler oluyor. Bu meseleyi, cumhurbaşkanı o açıklamasını yapmadan bir gün önce ben de Serbestiyet’teki “Teşkilatı mı yargılayacaksınız zihniyeti mi” başlıklı yazıda ele almıştım.
O yazıda, tabloyu, “toplumların hiç değilse geniş bir bölümünün hiç değilse lafzen mutabık kaldığı ortak kabuller, ortak etik ve ortak ilkeler” ölçüsüne göre ele alıyor, bazı uygulamaların bu ölçüye göre yanlışlığına dikkat çekiyordum.
O günden bugüne, üstelik cumhurbaşkanının ve başbakanın uyarılarına rağmen öyle gelişmeler, öyle uygulamalar oldu ki, bunlar bende, uluslararası demokratik standartları ve normları temel alan bir eleştirinin yetersiz ve faydasız kaldığı duygusunu uyandırdı. O nedenle meseleyi bugün de olan bitenin iktidara “faydası” açısından ele almak istiyorum.
Bu ölçünün problemli, hatta “faydacı” olduğunun farkındayım, fakat yine de denemek istiyorum. Çünkü anladığım kadarıyla, benim “iktidarın ayağına kurşun sıkan” uygulamalar olarak gördüğüm örnekler, “at izi it izi” uyarısının dışında kalıyor. Çünkü bu uygulamalara muhatap olanlar -yine bana öyle geliyor ki- zamanında iktidarın canını çok acıttıkları için şimdi “atış serbest” kategorisinde değerlendiriliyor.
Yeni şahika adayı: ‘Subliminal’
Ben bu yazıyı yazarken Ahmet ve Mehmet Altan hâlâ gözaltındaydılar. Yazıyı bitirmem gereken saate kadar serbest bırakılsalar da “hatadan dönüldü” gerekçesiyle bu yazıdan vazgeçmeyeceğim ya da onda hiçbir değişiklik yapmayacağım, çünkü gözaltının kendisinin hata ya da daha fazlası olduğunu düşünüyorum.
Doğan Haber Ajansı, savcılığın gözaltı yazısını haberleştirdi. Buna göre, 15 Temmuz darbe girişiminden bir gün önce Can Erzincan TV'de Nazlı Ilıcak’ın konukları olan Ahmet ve Mehmet Altan, programda "darbe çağrışımıyla subliminal mesaj içeren söylemlerde” bulunmuşlar. Savcılığın yazısında ayrıca Altan kardeşlerin "darbenin gerçekleşeceğini beyan ettikleri" iddia edilmiş. "Darbe girişimini, terör örgütüyle fikir ve eylem birlikteliği içinde olmadan bir gün öncesinden bilmelerinin mümkün olmayacağı" ileri sürülen yazıda, "bu nedenle Altan kardeşlerin, darbe girişiminde bulunan bir kısım terör örgütü mensubu askerlerle iştirak halinde atılı suçu işledikleri" iddialarına yer verilmiş.
O programın videosu sosyal medyada uzun bir süredir döndürülüyordu. Ben de izledim. Gözaltından sonra bir daha izledim. Evet, ikisi de iktidarın yapıp ettiklerinin, daha önce darbelere yol açan uygulamaların aynısı olduğunu söylüyorlar ve bu gidişin bir darbeyle sonuçlanabileceği imâsında bulunuyorlar.
İyi de, bundan, Altan’ların bir gün sonraki darbe girişiminden haberleri olduğu ve hatta darbeye, darbeci askerlerle birlikte iştirak ettikleri sonucu nasıl çıkar?
Altan’lar, bu sözlerin benzerlerini daha önce defalarca yazılarında da yazdılar. Savcının mantığı geçerliyse, o yazılardan bir gün sonra da darbe olması gerekmez miydi?
Hadi diyelim ki savcının mantığı geçerli; o sözler, Altan’ların bir gün sonraki darbeden haberleri olduğunun kanıtı olsun gerçekten de. Peki, o durumda bu bilgiyi kendilerine saklamaları gerekmez miydi?
“Subliminal”i mi kalmış, açık açık “yarın darbe olacak” diyorlar (savcının mantığının geçerli olduğunu varsaymaya devam ediyoruz).
Hadi bu iki insanın hayatları boyunca darbelere karşı oldukları gerçeğini unutalım... Hadi bu defa Erdoğan’a duydukları öfkenin onları “Erdoğan gitsin de nasıl giderse gitsin” noktasına getirdiğini düşünelim... Tamam da, şu soruya mantıklı, makul bir cevap verecek biri var mı: Ertesi günkü darbeden haberdar olsalar da, bunu televizyondan neden ilan etsinler? Ertesi gün darbe olduğunda bu videoyu yayınlayıp, “biz biliyorduk zaten” demek için mi?
‘Subliminal’e rakip yeni gelişme
“Subliminal”e yeni şahika adayı dedim ama, aynı gün Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun yaptığı bir açıklamayla gündeme gelen başka bir gelişme, onunla yarışacak kadar iyi görünüyor. Feyzioğlu, Sinop’ta gezerken kendisiyle fotoğraf çektirdiği için hakkında inceleme başlatılan öğretim üyesiyle ilgili olarak Sinop Üniversitesi Rektörlüğü hakkında suç duyurusunda bulunacağını açıkladı.
Haberin devamı da şöyle:
“Üniversitenin savunmasını istediği Yrd. Doç. Dr. Suha Oğuz Baytimur'a yönelik işlem yapanların, FETÖ'nün Türkiye'ye verdiği zararın devamını arzulayanlar olduğunu savunan Feyzioğlu, ‘Ben buradan ihbar ediyorum. Öğleden sonra nöbetçi savcılığa suç duyurusunda bulunacağız. Bu akademisyen hakkında benimle el sıkışıp konuştuğu için KHK kapsamında inceleme başlatan Sinop Üniversitesi yetkilileri, her kimse ibretialem için hesap verecek. İddia ediyorum. Bu kişiler, ya FETÖ'cüdür ya da FETÖ adlı hain terör örgütüne bu soruşturmaları sulandırarak, gayriciddi hale getirerek yardım etmek isteyen işbirlikçilerdir veya aynı sonuca gelmek üzere ne yaptığını bilmeyen aymazlardır’ değerlendirmesinde bulundu.”
Bari ‘fayda-zarar’ analizi yapın!
Bu türden örnekler temelinde üretilecek yığınla soru önümüzdeki günlerde yurt içinde olmasa da yurtdışında sık sık sorulacak, hem de müstehzi gülümsemeler eşliğinde...
Bir şeyin müstehzi gülümsemeler eşliğinde “kabul edilemez” olduğunun ilanı, sadece “kabul edilemez” olduğunun ilanından daha fenadır.
O nedenle bu son örnekler, iktidarın imajı açısından mesela ülke yasalarını ihlal ettikleri gerekçesiyle haklarında hiçbir takibat yapılmamış yayın organlarında yazan profesyonel gazetecilerin tutuklanmasından daha fenadır.
İster müstehzi gülümsemeler eşliğinde ifade edilsin, ister salt kaygı ve ciddiyetle: Bütün bu uygulamalar, toplumların hiç değilse geniş bir bölümünün, hiç değilse lafzen mutabık kaldığı ortak kabullere, ortak etike, ortak ilkelere aykırı şeyler... Fakat başta da dediğim gibi ben bugün bu ölçülerle değil, iktidarın “faydası” ölçüsünden hareket ediyorum. Dolayısıyla sorum iktidara ve şöyle:
Hangisi sizin için daha “zararlı”? Bu insanların içerde olması mı, dışarda olması mı?
Yalnız, soruya cevap vermeden önce, bu türden uygulamaların, ölümüne mücadele ettiğiniz gücü nasıl keyiflendirdiğini şöyle bir düşünün.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025