Alper GÖRMÜŞ
Jeolog ve akademisyen Prof. Okan Tüysüz, geçtiğimiz hafta bir televizyon kanalında kendisine yöneltilen bir soruyu cevaplandırırken, Türkiye’nin depreme hazırlık ve ön tedbirler konusunda dünyanın en başarısız; deprem sonrasında organize olma, yardımlar ve ulusal fedakârlık hususunda ise dünyanın en başarılı ülkeleri arasında yer aldığını söyledi.
Yani: Felaketin içine girmemek, ondan uzak durmak için yapılması gerekenleri ıskalamak, hatta âdeta felakete davetiye çıkartacak işler yapmak hususunda hayli mâhir olmak... Fakat felaket bir kez başa geldikten sonra “devletiyle, milletiyle” topyekûn bir direnç ve fedakârlık göstermek...
Bana öyle geliyor ki, Okan Tüysüz’ün bu tespiti sadece deprem için geçerli değil, Türkiye’nin birçok işi böyle... Yani Türkiye celâdeti bol fakat şehâmeti kıt bir ülke (Celâdet: Bahâdırlık, kahramanlık, yiğitlik... Şehâmet: Zekâ ve akıllılıkla berâber olan cesâret, yiğitlik –Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat.)
Türkiye’nin kendi dışındaki güçlerle ilişkileri ve mücadeleleri de bazı istisnai dönemler dışında bu şablona uygun bir biçimde yürümüyor mu? Bu güçlerle çatışmalı bir atmosfer doğduğunda “şehadet şerbeti” içecek insan sıkıntısı pek çekilmiyor ama, işler oraya gitmeden yapılması gerekenleri yapma hususunda devlet de millet de pek fazla oralı olmuyor, hatta tam tersine çatışmaya davetiye çıkartacak politikalar ve uygulamalar birbirini izliyor.
Türkiye, Irak Kürtleri, Suriye Kürtleri...
Türkiye’nin Irak ve Suriye’deki Kürtlerle ilişkilerini, istisnai dönemler dışında şehâmetle değil celâdetle yürüttüğü ve gelinen noktada salt celâdet sahibi olmanın hiçbir yarar sağlamayacağı, şu son üç beş aydaki gelişmelerle iyice ortaya çıkmış durumda... Geçtiğimiz hafta Etyen Mahçupyan Karar’da, Berat Özipek ve Halil Berktay Serbestiyet’te bu çerçevede kaleme aldıkları yazılarda, gelinen noktanın nasıl bir tıkanıklığa işaret ettiğini gösterdiler.
Ben bu yazıda, bu üç yazarın işaret ettiği noktaları birlikte mütalaa ederek, celâdet yolunun neden tamamen tıkandığını bir kez daha göstermek istiyorum...
Kürtlerin referandumu ve Rakka
Etyen Mahçupyan 13 Haziran’daki Kürtlerin referandumu başlıklı makalesinde celâdete dayalı dış politikanın Irak Kürtleri karşısındaki, 17 Haziran’daki ‘Rakka düştüğünde...’ başlıklı makalesinde ise Suriye Kürtleri karşısındaki halini ele alıyordu.
Mahçupyan’a göre, “Türkiye partnerlerine anlamak üzere bakmıyor, daha güçlü pozisyonda olmasına güvenerek kendi isteklerini tebliğ ediyor, karşı tarafın istekleri arasında hoşuna gitmeyenlere ambargo koyuyor ve bu yaklaşımın istikrarlı ve güvenilir bir ilişki yaratacağını sanıyor. Ne var ki Türkiye birçok aktörden sadece biri ve en güçlü ya da en yaratıcı olanı da değil.”
Etyen Mahçupyan, Irak’ta Kürtlerin 25 Eylül’de yapacakları referandumun, “gülünç bir paranoya olan ‘Türkiye’yi parçalama projesi’” ile ilgisinin olmadığını söyledikten sonra ekliyor:
“Kürtler iki yüz yıllık bekleyişten sonra tarihin önlerinde bir imkan açtığını düşünüyorlar ve bu noktada aralarında hiçbir farklılık bulunmuyor. Eğer Türkiye bu gelişmeyi kendi beka meselesi olarak algılar ve hele yaptırım uygulamaya kalkarsa sadece gerçekçilikten uzaklaşmış olmaz, Orta Doğu’da tümüyle yalnız kalır. Çünkü açıktır ki Türkiye’nin Irak’ta bırakacağı boşluk anında başkaları tarafından doldurulacaktır…”
Mahçupyan’ın Türkiye ile Suriye Kürtleri arasındaki ilişkiler konusundaki görüşleri de benzer:
“(Rakka düştüğünde) ne denli gerçekçi olduğu bir tarafa, Türkiye muhtemelen şu anki tavrını sürdürecek ve kendi sınırında ‘göreceli’ bile olsa özerk bir PKK/PYD oluşumuna razı olmadığını söyleyecektir. Ama bu tutum sadece ABD ile yeni bir gerilim yaşamak anlamına gelmez. Türkiye’nin Suriye’deki barışa engel olan ülke gibi algılanmasına neden olabilir ve kimsenin kuşkusu olmasın ki çok sayıda ülke bu söylemi tekrarlamaktan çok mutlu olur…
“Dolayısıyla eğer akılcı bir yol izlenmek isteniyorsa, gerçeklere gözümüzü kapamanın pek bir yararı yok… Türkiye’nin bir an önce arka plan siyasetine girişmesi ve muhtemel pazarlıklar öncesinde, varılacak anlaşmaların kendisinin de uygun bulacağı şekilde olgunlaşmasına katkıda bulunması gerekiyor.”
Bir zamanların kırmızı çizgisi
Berat Özipek de tartışmaya Kırmızı bir çizginin kerametini sorgulamak (17 Haziran) ve Geçmişin hayaletlerinden kurtulmanın zamanı (18 Haziran) başlıklı yazılarıyla katıldı.
Bağımsız bir Kürt devletine karşı çıkmanın “sorgulanmaksızın geçerli kabul edilen, kerameti kendinden menkul, eski bir politika” olduğunu söyleyen Özipek, bu amaca yönelik referandum öncesinde Türkiye’nin pazularını değil aklını göstermesi gerektiği kanaatinde... Özipek’e göre Türkiye korkularına yenik düşmeyip aklını kullandığında, ancak o zaman kendi toprak bütünlüğünün nerede olduğunu görebilir:
“Türkiye’nin öteden beridir sınırlarının öteki tarafında bir Kürt devletine karşı çıkma politikası, gerçekten onun toprak bütünlüğüne hizmet ediyor mu? Her zaman aynı amaca hizmet eden böyle sabit bir politika var mıdır? Bu politika özellikle de bugün bu amaca hizmet ediyor mu?”
“Herkese kızarak, herşeye olmazlanarak...”
Halil Berktay ise 17 Haziran’da Serbestiyet’te yayımlanan Suriye’den Barzani’ye, dış siyasette ortaklık ve empati sorunu başlıklı yazısında Türkiye’nin “ortak veya potansiyel ortaklarını hiç düşünmeyen, kazan-kazan anlayışından uzak bir soğukluk içinde” hareket ettiğini, “Herkese kızarak, herşeye olmazlanarak tehlikeli bir yalnızlığa sürüklen(diğini)” her kritik adımı tek tek değerlendirerek gösteriyor.
Berktay’ın bir kuyumcu titizliğiyle çalışıp bize tek tek hatırlattığı “Türkiye’nin atacağını ilan ettiği adımlar ve yapabildikleri” kıyaslaması net bir biçimde gösteriyor ki, durmaksızın tek yanlı hedefler belirleyip bu hedeflere güç kullanarak ulaşacağını ilan etmek sürdürülebilir ve doğru bir dış politika tercihi değildir.
Burada yazıların özetlediğim üç yazarın, Türkiye’nin Irak ve Suriye Kürtlerine dair politikalarına yönelik ortak eleştirilerini şöyle toparlamanın yanlış olmayacağı kanaatindeyim: Üç yazar da, Türkiye’nin Irak ve Suriye Kürtlerinin özlemlerini ve tercihlerini anlamaya çalışmak yerine salt kendi çıkarlarını öne sürerek her iki konuda da olmazlanması, zannettiği gibi kendi çıkarlarıyla uyumlu bir dış politika tercihi değildir.
Tamamen katıldığım bu tespitle ilgili bir ilave yaparak bitireyim:
Bu politika sonucunda ortaya çıkacak tablo, Türkiye’nin celâdete her zamankinden fazla ihtiyaç duyacağı bir tablo olacaktır. Yukarıda da dediğim gibi Türkiye celâdet yoksunu bir ülke değil, o koşullarda “şehadet şerbeti”ni içmeye hazır binlerce insan bulunabilir... Fakat bir ihtimal daha var: Türkiye, var olan celâdet potansiyeline akıl ve zekâ zerk ederek işlerin oraya varmasına engel olabilir. Mevcut demeçlere baktığımızda bu konuda iyimser olmak güç görünüyor, fakat neden olmasın?
Yazarlar
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025