Alper GÖRMÜŞ
Öyle gelişmeler olur ki, onları “ama”lı cümlelerle değerlendirmeye kalkanlar kendi kendilerini pek müşkül bir duruma sokarlar. Taze bir örnek olarak Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik linç girişimini gösterebiliriz... Doğru, bırakın “ama” diyerek saldırıyı önemsizleştirmeyi, saldırıyı haklı bulanlar bile oldu. Fakat biliyoruz ki, onların dahil olduğu toplum kesiminin henüz delirmemiş kahir ekseriyeti de saldırıyı gerçekten de “ama”sız bir dille kınadı.
Toplumda genel kabul görmüş ahlaki standartalara aykırı sayıldığı için tartışılmaksızın karşı çıkılan böyle durumların yanı sıra, toplumsal kesimlerin ya da kişilerin farklı fikirlere sahip olduğu tartışmalı durumlar da vardır. Böyle durumlarda, özellikle konuyu birkaç açıdan değerlendirmek isteyen birinin, tam tersine, fikirlerini “ama”ya baş vurmaksızın açıklayabilmesi imkânsızdır. İşte böyle durumlarda “ama”nın cümlenin neresine konduğu büyük önem taşır.
“Ama” mevzuunu en iyi anlatan örnek...
Ne kadar çok şey ifade ettiğini ilk kez yıllar önce Gürbüz Özaltınlı’nın bir yazısında gördüğüm ve o gün bu gündür ara ara kullandığım “'ama'nın cümle içindeki yeri” ölçüsüne, Ahmet Davutoğlu’nun 15 sayfalık deklarasyonuna karşı getirilen eleştirilerin bir türünü ele alırken bir kez daha baş vuracağım.
Gürbüz Özaltınlı, yukarıda işaret ettiğim, “ama”nın cümle içinde şurada değil de burada kullanılmasının o cümlenin vurgusunu nasıl değiştireceğine dair yazısını, 2008'de Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AK Parti) karşı açılan kapatma davası karşısındaki “ama”lı tavra karşı kaleme almış, şöyle yazmıştı:
“Bir yazar, önce parti kapatmanın, darbeci entrikaların kabul edilemeyeceğini söyleyip ardından ‘ama’yı yerleştirerek diğer tarafın (AK Parti’nin –A.G.) kabul edilemeyecek özelliklerini sıralıyorsa, beni esas olarak ikinci noktaya dikkat göstermeye davet ediyordur. (...) Aynı temalı bir yazının ‘ama’sının öncesine AKP’nin anti-demokratik, fırsatçı politikalarının yerleştirildiğini ve ‘ama’ dendikten sonra darbe girişimlerine karşı çıkmak gereğini işaret eden bir söylem üzerine kurulduğunu düşünelim. Bu ikisi arasında yazarın önceliği bakımından ciddi fark olduğunu, vurgusunun yer değiştirdiğini algılarız.”
Muhalefetin “bunların hepsi bir”ci versiyonu
Davutoğlu’nun, adını anmasa da Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelttiği açık olan eleştirileri, muhalif ruh halinin “bunların hepsi bir”ci versiyonuna bağlı olanlar için haliyle hiçbir anlam ifade etmedi. Dolayısıyla onlar “ama”ya hiç ihtiyaç duymaksızın 15 sayfanın tamamını, muhtemelen de hiç okumadan çöp kutusuna atıverdiler.
Muhalif ruh halinin bu versiyonu, her zaman yaptığı şeyi böylece bu örnekte de yapmış oldu: Siyasi olguları nispî kıymetleriyle değerlendirmeyip (ki bu siyasi risk almak demektir), “kötü” ya da “iyi” biçiminde mutlaklaştırmak ve onun sağladığı entelektüel huzur içinde rahat etmek... Ahmet Davutoğlu’nun 15 sayfalık deklarasyonundan sadece siyasi bir öfke peydahlayanlar, siyaseti akıldan çok duyguyla yapılan bir faaliyet olarak görmeye devam ettiklerini bir kez daha gösterdiler.
Deklarasyonu çöpe atmasalar da “ama”yı yanlış yere koyanlar
Fakat bir de deklarasyonu tümden önemsiz bulmayan, dolayısıyla da onu eleştiriye tâbi tutan kesimler var. İşte bunların “ama”yı cümlenin neresine koydukları önemliydi.
Sözünü ettiğim kesimlerin, Davutoğlu’nun geçmişiyle şimdi dile getirdiği eleştirileri birlikte mütalaa ettikleri cümlelerde “ama”yı cümlenin neresine yerleştirdiklerine baktığımda, vurguyu Davutoğlu’nun dile getirdiği eleştirileri önemsizleştirecek biçimde onun geçmişi üzerine yaptıklarını görüyorum. Yani cümleyi, “Davutoğlu eleştirdiği geçmişin bir parçasıydı ama, bu, eleştirilerinin önemini ortadan kaldırmaz” şeklinde değil de, “Davutoğlu’nun eleştirileri önemli ama, kendisi de eleştirdiği bu geçmişin bir parçasıydı” şeklinde kuruyorlar.
Kolayca görülebileceği gibi cümlenin ikinci versiyonu tercih edildiğinde, vurgu Davutoğlu’nun “sorunlu geçmişi” üzerine yapılmakta, dikkatimiz oraya çekilmektedir. Buradaki “dolayısıyla ciddiye almıyoruz” imâsı açıktır. Oysa birinci versiyonda vurgu tam tersine “eleştirilerin önemi” üzerindedir ve dikkatimiz esasen oraya çekilmek istenmektedir.
Deklarasyonu tümden çöpe atmayan çevreler, cümlelerini ne yazık ki “eleştirilerin önemi”ni vurgulayacak tarzda kurmadılar.
Ben, “bunların hepsi bir”ci kanattan daha makul bir muhalifliği temsil etse de, muhalif ruh halinin bu versiyonunun da sorunlu olduğunu düşünüyorum.
Bugünün Türkiye’sinde muhalefetin temel hedefi, herkesin kabul ettiği gibi otoriter iktidarı teşhir etmek ve geriletmekse, bu hedef doğrultusunda şunlardan hangisi daha işlevseldir: Davutoğlu’nun gerçek bir teşhir niteliğindeki deklarasyonunu yayımlaması mı, yoksa yayımlamaması mı?
Muhalefete düşen, bu deklarasyonun iktidar tabanındaki etkisini artırma yönünde davranmak mıdır, yoksa “ama o da...” diyerek deklarasyonun etkisini azaltmak yönünde davranmak mı?
Erdoğan’la Davutoğlu bir mi?
Deklarasyondaki açık ve cesur ifadeler, Davutoğlu’nun demokrasi anlayışıyla Erdoğan’ınki arasında ciddi farklar olduğunu gösteriyor. Fakat şu da var: Deklarasyonu bir tarafa bırakıp, haklı olarak eleştirilen “geçmiş”e baktığımızda gördüğümüz şey de Erdoğan’la Davutoğlu’nun demokrasi anlayışlarının çok farklı olduğu ve zaten Başbakanlıktan da bu nedenle uzaklaştırıldığıdır.
Geçmişteki bu çatışma noktalarından dördünü burada hatırlatmak isterim...
Dolmabahçe mutabakatı: Ahmet Davutoğlu, Ağustos 2014'te Başbakanlığa getirildi. Yaklaşık altı ay sonra, 28 Şubat 2015’te Çözüm Süreci’nin nihai belgesi olan Dolmabahçe Mutabakatı’nı imzalayan hükümet üyelerinin âmiri olarak memnuniyetini kamuoyuna defalarca duyurdu.
Ne var ki birkaç ay sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan deklarasyonu çöpe attı. Bu inisiyatif ortaya çıkmasaydı Çözüm Süreci muhtemelen devam edecekti. (Etmeseydi de bunun müsebbibi, Davutoğlu ve onun hükümetinden çok Kürtlerin legal partisinin 7 Haziran 2015 seçimlerindeki büyük seçim başarısının hemen ardından “halk savaşı” ilan eden KCK ve PKK olurdu.)
Yolsuzlukla suçlanan bakanlar meselesi: Ahmet Davutoğlu, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) kuruluşunda ilan edilen “yolsuzluğa karşı olma” prensibine hep sadık kaldı. Bunu da, 17-25 Aralık’ı izleyen aylarda yolsuzlukla suçlanan dört bakanla bizzat konuşup, onların kendi istekleriyle Yüce Divan’a başvurmalarını sağlamaya çalışarak ispat etti. Ne var ki bu girişim de tıpkı Çözüm Süreci’nde olduğu gibi Erdoğan’ın araya girip, iktidar basınının sözleriyle “Yüce Divan tuzağı”nı bozması nedeniyle sonuca ulaşamadı.
Şeffaflık paketinin serencamı: Başbakan Ahmet Davutoğlu, Yüce Divan ricatının ardından, 14 Ocak 2015’te bir basın toplantısı düzenleyerek çok önem verdiği “Kamuda Şeffaflık Paketi’ni” açıkladı. Paket, kimsenin tahmin edemeyeceği kadar radikal bir içerik taşıyordu.
Paket, bir yanıyla Yüce Divan meselesinin zihinlerde yol açtığı olumsuzluğu dengelemek amacını taşıyordu ve bu nedenle özel bir sunumla kamuoyunun gündemine getirildi; sanki Başbakan, “kardeşimiz olsa kolunu koparırız” çizgisini sürdürmek ister gibiydi.
Davutoğlu, paketi ilan etmekle kalmadı, 7 Haziran 2015 seçimlerinden önce mutlaka çıkarılacağını da ekledi, fakat ne yazık ki bu büyük hamle de Erdoğan kayasına çarptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Davutoğlu’nun vaadinden kısa bir süre sonra Saray’da ağırladığı AK Parti Grup Yönetim Kurulu üyelerine yaptığı konuşmada pakete karşı olduğunu söyledi. Ardından paket kadük oldu; Davutoğlu, açık vaadine rağmen konuya bir daha dönmedi, dönemedi.
Davutoğlu’ndan “vize müjdesi”, Erdoğan’dan “vize resti”: Başbakan Davutoğlu, Nisan 2016’da Avrupa Birliği liderleri ile doğrudan yürüttüğü bir dizi görüşmenin ardından, Türk vatandaşlarının Avrupa Birliği ülkelerine vizesiz seyahat uygulamasının başlayacağını duyurdu. Bu, vize konusunda Avrupa Birliği’nin öne sürdüğü temel koşulun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nce kabul edildiği anlamına geliyordu. Yani Haziran 2016’dan önce, Terörle Mücadele Kanunu’da gerekli değişiklikler yapılacak ve şiddet içermediği takdirde hiçbir ifade açıklama biçimi “terörist faaliyet” sayılamayacaktı.
Bunun bardağı taşıran damla olduğu, Davutoğlu’nun 5 Mayıs’ta Başbakanlığı ve AK Parti Genel Başkanlığı’nı bırakacağını açıklamasından bir gün sonra Erdoğan’ın Avrupa Birliği’ne çektiği “vize resti”yle belli oldu:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, AB’nin muafiyet için en önemli şartı olan Terörle Mücadele Yasası’ndaki terör tanımının değişmesi şartına kırmızı ışık yaktı. Erdoğan, AB’nin şart koştuğu Türk yasalarındaki terör tanımının değişmesi konusunda AB’ye ‘biz yolumuza, sen yoluna’ restini çekti. Erdoğan, AB ile vize muafiyeti anlaşmasının ‘mimarı’ olan, AB ile bu konuda üç ayrı liderler zirvesine katılan Davutoğlu’nu da, isim vermeden eleştirdi. Davutoğlu sonrasında Başbakanlığa gelecek ismin, vize muafiyeti konusunda Davutoğlu kadar ılımlı olmayacağının işaretini de veren Erdoğan, AB’ye, ‘gidip kiminle anlaşabiliyorsan anlaş’ resti çekti.” (Zeynep Gürcanlı, Sözcü, 6 Mayıs 2016).
Bütün bu örnekler, çok önemli başlıklarda Erdoğan’la Davutoğlu’nun bakışları arasında dağlar kadar fark olduğunu ve ikilinin bu nedenle çatıştıklarını açık bir biçimde gösteriyor. Bu örneklere bakıp da “ha Erdoğan ha Davutoğlu, yok birbirlerinden farkları” demek mümkün mü? Bu bakışla siyaset yapmak mümkün mü?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025