Atilla Aytemur
16 Nisan 2017’de yapılan Anayasa Değişikliği Referandumu’nun sonuçlarını, özellikle ana muhalefet partisi CHP ve diğer bazı muhalif kesimler tartışmalı olarak değerlendirseler bile, sistemin çarkları o değişiklik yönünde işlemeye, kurumlar ve kurallar bu duruma uyarlanmaya başladı.
Gerçekleştirilmesi için altı aylık süre tanınan uyum yasalarından önce, TBMM içtüzüğünün değişmesi konusu 7 Temmuz 2017 itibariyle gündeme alındı. AK Parti - MHP ikilisi tarafından hazırlanan 18 maddelik teklif geçtiğimiz günlerde Anayasa Komisyonunda görüşülüp kabul edildikten sonra genel kurul aşamasına geldi. Birkaç gün sonra nihai görüşme ve oylama yapılacak.
Meclisi Başkanı İsmail Kahraman’ın tüzük teklifini hazırlamak üzere parlamentoda bulunan dört partinin ortak komisyonda bir araya gelmesi çağrısı ise, “Yeni sistemde parlamentonun tamamen etkisiz hale getirildiğini, bu nedenle böyle bir işleyişe alet olmayacaklarını” ifade eden CHP ve HDP tarafından anında reddedilmişti.
İçtüzük değişikliğinde uzlaşma ihtimal dışı
Kendi hazırladıkları tüzük değişikliğini Anayasa Komisyonuna getiren AK Parti ve MHP ile diğer muhalefet partileri arasındaki iç tüzük tartışmaları, doğal olarak referandum döneminde gördüğümüz rejim tartışmalarının devamı şeklinde ve aşağı yukarı aynı sertlikte cereyan etti.
Parti temsilcilerinin yaptıkları açıklamalar bu kapsamda suçlama ve ithamlarla sürdü.
Görülen o ki, anayasa değişikliği döneminde sağlanamayan mutabakatın, kurum ve kuralları yeni sisteme uyarlama çalışmaları döneminde gerçekleşmesi, siyasal realite gereği boş bir beklenti olacak.
TBMM içtüzüğü yılların sorunu olsa ve siyasal partiler farklı yaklaşımlara sahip olsalar bile, değişmesi noktasında buluşuyorlardı. Hattâ önceki dönemlerde partilerin üzerinde anlaştığı hazırlıklar bile olmuştu.
Ancak, rejimi köklü değişimlere uğratan 16 Nisan 2017 anayasa referandumu sonrasında, bu değişikliğe kökten karşı olan CHP ve HDP’nin bakışının esastan değişmesi de anlaşılır bir durumdur.
Sorunlar üst üste yığılmaya başladı
Bunlardan dolayı, TBMM içtüzüğünü ve yasaları yeni siyasal rejimle -- yani cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle -- uyumlulaştırma çalışmalarına tanık olacağımız önümüzdeki yasama döneminde, toplumsal kutuplaşmanın daha da artmasını ve siyasal iklimin daha fazla sertleşmesini beklemek karamsarlık sayılmaz.
Büyükada’da toplantı yapan insan hakları örgütlerinin (ikisi yabancı) temsilci ve bazı aktivistlerinin tutuklanması sonucu, özellikle Almanya ile başlayıp derinleşme eğilimi gösteren kriz, Türkiye açısından zaten bıçak sırtı giden uluslararası ilişkileri de iyice zora sokmuş görünüyor.
Üstelik, dünyanın en büyük ekonomilerinden olup AB ile yaptığımız ticaretin neredeyse yarısını tek başına oluşturan Almanya’yla başlayan bu anlaşmazlık hiç de ötekilerine benzemiyor ve Türkiye’yi ciddi surette sarsma potansiyeli taşıyor.
Zaten son dönemde ilişkilerimizin normal seyrettiği ülkelerin sayısının hayli az olduğu, dış politikada sorun olarak önümüze gelen güçlüklerin giderek arttığı da görülüyor.
Sözün kısası, dış politika sorunlarının üstesinde gelmekte, dostlarını çoğaltmakta zorlanan bir Türkiye ile karşı karşıyayız.
Bu yaklaşımla normale dönüş kolay değil
Hal böyleyken, içeride siyasal gerilim bir türlü dinmiyor. Dinmesi için adımlar atmak bir yana; her gün neredeyse yangına körükle gidilen yeni politika ve uygulamalarla yüz yüze geliyoruz.
Hemen her yazıda standard şekilde ve bıktırırcasına söz ettiğimiz sorunlar biliniyor. OHAL, KHK uygulamaları, haksız ve delilsiz tutuklamalar, FETÖ’cü suçlamasıyla keyfi işten çıkarmalar, tutuklu milletvekilleri ve gazeteciler, oldukça gizemli iddialarla tutuklanan insan hakları savunucuları vb.
En geç iki sene içinde bu ülkede üç seçim yapılacak. Bu can sıkıcı gidişat bir an önce makul bir yumuşamaya evrilmediği müddetçe, ülke olarak herkes için tatsız zamanların geleceğini öngörmek kahin olmayı da gerektirmiyor.
Özellikle referandum sonuçları, ortada yüzde 51.4 evet olsa bile, AK Parti iktidarı için ciddi göstergeler içeriyordu. Nüfusun artık yüzde 70’ten fazlasını teşkil eden metropoller ve büyük şehirler alarm veriyordu. Muhafazakârlığın geleneksel merkezi olan il ve ilçelerde esen hava farklılaşmaya başlamıştı.
Bunların ima ettiği riskleri bertaraf etmek için hükümette değişikliğe gitmek, AK Parti’de yeni delegeler seçmek ve yeni yönetimler oluşturmak gibi adımların amacı az çok görülüyor. Hattâ kalan zamanın içine bazı reformları sıkıştırma, ekonomiyi biraz dopingle de olsa doğrultma gayretleri de şüphesiz önemli ve değerli olacaktır.
Lakin, bütün bunlar siyasal bakımdan hızla normale dönme ihtiyacını ortadan kaldırmaz ve toplumsal memnuniyeti artık pek sağlayamaz.
İktidar iç huzuru arıyor mu?
Çünkü iç huzur bozulmuş bulunuyor. Nereden bozulmuşsa oradan düzeltmek icap eder. Bunların da neler olduğu, yukarıda da ifade ettiğim gibi az çok bellidir.
Hal böyleyken, toplumun büyük bir bölümünün yeni rejimde artık etkisiz eleman derekesine düşürüldüğünü düşündüğü TBMM’nin, AK Parti - MHP ikilisinin getirdiği içtüzük değişikliğiyle, başkanın genel müdürlüğü haline sokulmak istendiğini söylemek bilmem abartı olur mu?
Hani Meclis bundan böyle yasama işleriyle derinden derine meşgul olacaktı? Şimdi oturmuş, iktidarı ve muhalefetiyle milletvekilleri, başkanlığın bir teknik dairesi gibi tıkır tıkır yasa hazırlasınlar diye konuşma zamanlarını kısıtlamanın yollarını, zaptürapt altına almanın hukuka uydurulmuş usullerini arıyoruz. Gerekçesi de hazır: Ne kadar hızlı, o kadar iyi!
Özellikle muhalif partiler ve milletvekilleri için söz almak ve makul süre kullanmak artık çok zor. Bu değişiklikler kabul edilirse Mecliste söz aslanın ağzında olacak.
Malum; 12 Eylül 1980 darbe rejiminden miras bir milletvekili yeminimiz var. Şimdi, bu saçma sapan yemine sırtımızı dayayıp yüz binlerin oyunu alan ve bu ülkenin vazgeçilmez renklerinden olan insanları kapının önüne koymanın tüzüğünü hazırlıyoruz. Ama nedense iktidar ikilisinin aklına o yemini değiştirip düzgün bir hale getirmek gelmiyor.
Mevcut haliyle bu yeminin Türkiye’nin birliği ve bütünlüğünü sağlamadığını; Osmanlı’dan miras kimlik, inanç, kültür, bölge, mezhep zenginliğini demokratik, adil, eşitlikçi bir ruh ve ifadeyle kucaklamadığını bilmeyen mi var?
Böyle bir yemin için mi, “insanlar ölmesin ve ülke paramparça olmadan barış ve eşitlik içinde çözüm bulunsun” diye didinen Leyla Zana gibi insanların milletvekilliğine son verilecek?
Başka hususlar da var. Meclise devamsızlık, bazı tartışmalı etkinliklere katılmak vb... Sorumlusu kim olursa olsun, Türkiye’nin henüz çözmeyi başaramadığı Kürt sorunu gibi, yıllar boyu ağır can ve mal kaybına yol açan büyük bir meselenin, hattâ devasa bir bölge sorunu haline gelmiş bu konunun, Meclisin bu yeni içtüzük maddeleri içinde çözüme kavuşacağını sanmak nasıl bir şey, anlayabilmiş değilim.
Halbuki AK Parti, şimdiye kadar hemen hiçbir partinin cesaret edemediği, siyasal tarihimizin gördüğü en ciddi ve önemli barış ve çözüm adımlarını atmış olan bir partiydi. Bugün bir tıkanma yaşanıyor olsa bile, konuyu getirip ıvır zıvır içtüzük maddelerinin içine gömmeye çalışmanın akıl ve izanla ilgisi olmadığının görülmesi gerekiyor.
Milletvekilinin tepesinde sallanan tehdit!
Değişiklik maddeleri arasında hele bir 15. madde var ki evlere şenlik.
“Türk milletinin tarihine ve ortak geçmişine yönelik hakaret ve ithamda bulunmak, Anayasanın ilk dört maddesinde çerçevesi çizilen Anayasal düzeni tahkir ve tezyif etmek, Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü esasında Anayasada düzenlenen idari yapısına aykırı tanımlar yapmak” bir suç olarak tanımlanıyor ve milletvekillerine cezai müeyyide uygulanmasını beraberinde getiriyor.
Madde şöyle gerekçelendiriliyor: ” Anayasa ve yasaların devletin ruhu, milletin birleştirici unsuru olduğu bilinciyle Anayasa ve yasalara aykırı isim ve sıfatların kullanılmaması parlamento ruhuna uygun olacaktır… Millet, tarihi süreç içinde teşekkül eden ortak değerler, kader ve gelecek duygusu etrafında toplanan, inanç, mezhep ve etnik farklarını aşkın bir topluluktur. Bu bağlamda, Türk milletinin ortak geçmişine, tarihine yönelik değerlendirmelerde eleştiri boyutlarını aşan hakaret ve ithamlar, tarihi gerçekliğin ortaya konulmasına yönelik dil ve üslubun dışına düştüğü gibi, tarihin bir devamı olan bugünkü toplumsal yapımız bakımından da kesimler için kırıcı, yaralayıcı olmakta, ortak kader ve gelecek duygusuna zarar vermektedir. Bunu önlemek amacıyla madde düzenlenmiştir.”
Cezaydı, şuydu buydu; onları bir yana bırakıyorum.
İçtüzüğe konulan bu yeni madde, aslında pimi çekilip Meclis çalışmalarının ortasına atılmış bir el bombası gibi. Çok değil, birkaç sene öncesini hatırlayanlar, bir zamanların ünlü faşizan 301. maddesinin dönüp dolaşıp içtüzük maddesi olarak önümüze çıktığını görecektir.
Yani, hem milletvekillerini tehdit eden, hem de iktidar ile muhalefet arasındaki zaten bozuk ilişkileri iyice berhava edecek bir iç tüzük maddesiyle karşı karşıyayız.
Böyle bir maddenin tepesinde sallandığı bir Mecliste, milletvekillerinin kürsü dokunulmazlığı olabilir mi? Böyle bir maddenin tehdidi altındaki milletvekilleri özgür iradeleriyle ülke meselelerini tartışabilir mi?
Bunca farklılığın olduğu bir ülkenin parlamentosunda tarihe, ortak geçmişe, Anayasa’nın ilk dört maddesine, onun belirlediği düzene, idari yapıya, ilgili tanımlara aynı pencereden bakarak bu konularda ortak bir dil aramak, ne siyaseten ne de hukuken mümkün.
Ermeni sorununun bazı ülkelerin parlamentolarında bir karara bağlanıp, aksini söylemenin suç olarak ilan edilmesine karşı, Türkiye’nin ileri sürdüğü tezleri iktidar mensupları arasında hatırlayan var mı acaba?
Eğer niyet hakareti ve kavgayı önlemek ise böyle bir maddeye ihtiyaç olmadığı görülmelidir.
Geç de olsa, zor da olsa normale dönüş yoluna girilmeli
Galiba milletvekillerinin düşünce ve ifade özgürlüklerinin bu tür prangalara vurulmasının Türkiye’yi nasıl bir kaosa sürükleyebileceğinin yeterince farkında değiliz.
Üstelik bu parlamentonun her komisyonunda ve genel kurulunda her gün milletvekillerinin önüne bu mevzu çıkacak.
Milletvekillerinin yaptıkları konuşmaların hangi anlama geldiği, neden bazı tanımları içerdiği, niçin bazı bölge ve yerlerin eski isimlerine atıfta bulunduğu ve bunların yasak kapsamına girip girmediği, saatler boyu süren anlaşmazlıklara, münakaşaya, tartışmaya, atışmaya ve itiş kakışa yol açacak.
Demokrasi, düşünce ve ifade özgürlüğü, kürsü dokunulmazlığı gibi değer ve ilkelerin hiçbir yerine sığmayan içtüzük maddeleriyle parlamentosu çatışma alanına çevrilmeye namzet bir ülkede huzur kalır mı?
Eğer “gerilim ve kutuplaşma seçmenlerin ve oyların konsolide edilmesine hizmet ediyor” diye düşünülüyor ve bu yolla riskli seçimlerin atlatılması kolaylaşır sanılıyor, çıkması muhtemel sorunlar umursanmıyorsa, biraz ona da bakmak lazım.
Evet, bir zamanlar kimlikler üzerinden sürdürülen sertleşme politikaları işe yarıyor ve seçimlerde oyların konsolide edilmesini bir ölçüde sağlıyordu. Doğrudur, bu yol birkaç kez denendi ve benzeri sonuçlar alındı.
Ancak, son dönemin dikkat çeken işaretleri, özellikle de 15 Temmuz darbe girişiminden beri biraz değişmiş görünüyor. Anayasa referandumunda ise bu değişim daha net görülmeye başladı. Bazı değerler ve talepler kimliklerin üzerine çıkmaya başladı ve bu eğilim artarak sürüyor. Bunun da anlamı, kimlikler etrafında pompalanan sertleşme ve kutuplaşma politikalarının önümüzdeki dönemde bekleneni vermeyebileceği, hattâ tersine sonuçlar üretebileceği yönündedir.
O bakımdan vakit geçirmeden makule dönmenin yolu bulunmalıdır.
Bu maddeler o TBMM içtüzük değişikliğinde kaldığı müddetçe bu ülke huzur yüzü göremez.
Meseleyi siyasal onur konusu haline getirmeden, o arızalı maddelerden vazgeçilmeli; süratle iç siyasal iklimi yumuşatacak, normale dönüşü kolaylaştıracak adımlar atılmalı ve ülkeye demokratik bir ferahlık kazandırılmalıdır.
Yazarlar
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları




















































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.11.2023
19.08.2023
6.05.2023
28.04.2023
17.04.2023
29.03.2023
22.03.2023
9.03.2023
15.11.2022
9.09.2022