Ayşe HÜR
Bu konudaki kafa karışıklığının Batılı tarihçiler, gazeteciler, uzmanlar, siyaset adamlarında da olduğunu biliyoruz. Örneğin 24 Mayıs 1915'te Osmanlı Devleti'ne bir nota veren Fransa, Rusya ve Britanya hükümetleri "insanlık ve medeniyet aleyhine işlenen suçlar" terimini kullanmışlardı.
Ermeniler 1894-1896’da başta Doğu Vilayetleri olmak üzere pek çok yerde ya da 1909’da Adana’da başlarına gelenleri tanımlamak için ‘chart’ (katliam), ‘vojir’ (suç), ‘aksor’ (mülksüzleştirme), ‘voghperkutiun’ (trajedi),‘nakhjir’, ‘potorig’ (fırtına) gibi terimler kullanmışlardı. ‘1915’ için ise daha çok ‘yeghern’ ve ‘aghed’ terimlerini kullanmışlardı. Bu iki terimin izini Ermeni sözlüklerinde sürersek: 1769 tarihli Haygazyan Sözlüğü’nde ‘yeghern’in Türkçesi olarak “fesad, bela” deniyor, aghed ise yine bela ve fesad olarak tanımlanıyordu. Konunun uzmanları birincisinin daha çok insanlar eliyle gelen belalar için, diğerinin ise doğadan gelen belalar için kullanıldığını belirtiyor. İz sürmeye devam edersek, benzer tanımlamalar, 1836 tarihli Yeni Haygazyan Sözlüğü’nde, 1843 tarihli Somalyan Sözlüğü’nde, 1844 tarihli Peştamalciyan Sözlüğü’nde, 1846 tarihli Camcıyan Sözlüğü’nde de yapılıyor. Ancak, 1908 tarihli Minasyan Sözlüğü’nde ‘aghed’de bir yenilik yok ama ‘yeghern’ kelimesinin karşısında eskiden olmayan bir açıklama okuyoruz: “Kabahat, cinayet, cürüm”… 1974 tarihli Bohçalyan Sözlüğü’nde ise ‘yeghern’in artık tek anlamı var: ‘Cinayet’
Bu terimlerden ‘aghed’ yukarıda da söylediğim gibi esas olarak doğal afetleri, felaketleri anlatan bir terim olduğu halde, Setrag Shahen’in 1917 tarihli The Suffering Ones adlı kitabı ile Teotig’in Hushartzan Abril Dasnemegui (11 Nisan Anıtı) adlı kitaplarında 1915’te yaşananları tanımlamak için kullanılmış. Aghed, başına Medz (Büyük) sıfatını alarak daha sonra da defalarca kullanılmış. (Bazen Metz, bazen Meds olarak da yazılıyor.)
İlk kez 5. Yüzyılda kaleme alınmış Ermeni İncilinde geçen ‘Medz Yeghern’i 1915 için ilk kullanan muhtemelen Avetis Aharonian. Kısa ömürlü Ermenistan Cumhuriyeti’nin temsilcisi olarak 15 Haziran 1918’de İstanbul’a gitmek üzere Batum’dan yola çıktığında Ahoronian: “Konstantinopolis’e gidiyorum. Bu bir mucize. Dünyanın ve Ermenilerin unuttuğu, Medz Yeghern’in anavatanına gidiyorum” diye yazmıştı günlüğüne.
9 Aralık 1945’te (ki Nuremberg yargılamalarından önceki bir tarih) Ermenice Haratch gazetesi Yahudi Soykırımı (Holacaust) ile 1915’i ilintilendirerek, “jüri ve yargıçlar ne zaman geriye bakacaklar? Henüz Tseghasbanutiun (‘ırk cinayeti’) terimini keşfedemediler mi yoksa kana susamış canavar, cezalandırılamayacak kadar güçlü ve ulaşılamaz mı?” diye soruyordu. Dolayısıyla, 1915 için yeni bir terim icat etmiş oluyordu. Bundan iki yıl sonra, 30 Ocak 1947 tarihli Hairenik Weekly’de “Ermenilerin tarihi geçmişleri çalındı, 1,5 milyon insan kurban edildi, bir milyon yurtsuz bırakıldı. Bu devasa yanlışı düzeltmek için Birleşmiş Milletler ‘Soykırım’ (Genocide, Jenosit) terimini önerdi. Bu terimin Ermeni yaralarına derman olması çok zor” diye yazacaktı. Yazarın kastettiği, hikayesini yanda anlattığım Raphael Lemkin’in icadı olan terimdi.
Nitekim 1915’te yaşananları adlandırmak için doğru terimi bulmanın Ermeniler için kolay olmadığını Kersam Aharonian’ın 1915’in 50. Yıldönümünde (1965) Beyrut’ta yayımlanan Zartonk’taki makalesinde görülüyordu. Aharonian yazısında sekiz ayrı terim kullanmıştı: Yeghern, Medz Yeghern, Abrillian Yeghern (Nisan Yeghern’i), Kemalist Yeghern, Aghed, Medz Aghed, Tseghasbanutiun, Hayasbanutiun (Ermeni kırımı)…
Ermeni cephesindeki son (?) durum şöyle: 2011 Aralığında Ermenistan Devlet Başkanı Serge Sarkisian Marsilya’da “Medz Yeghern’den sonra hayatta kalacak kadar güçlüydük, şimdi de adalet isteyecek kadar güçlüyüz” dedi ve bu konuşma ABD’de yaşayan radikal kanattan Harut Sassounian tarafından Amerikalı okuyuculara, kullanılan Ermenice terime atıfta bulunulmadan “Sarkisian konuşmasında altı kez ‘Soykırım’ (Genocide) dedi” şeklinde aktarıldı.
BATILILARIN MANEVRALARI
Aynı kafa karışıklığının Batılı tarihçiler, gazeteciler, uzmanlar, siyaset adamlarında da olduğunu biliyoruz. Örneğin 24 Nisan 1915 gününden itibaren, İstanbul’da yaşayan Ermeni aydınlarının, siyaset adamlarının, kanaat önderlerinin kafileler halinde Çankırı ve Ayaş’a doğru ölüm yolculuğuna çıkarılması üzerine, 24 Mayıs 1915’te Osmanlı Devleti’ne bir nota veren Fransa, Rusya ve Britanya hükümetleri “insanlık ve medeniyet aleyhine işlenen suçlar” terimini kullanmışlardı. 1918’de ABD Başkanı Theodore Roosevelt, “Ermeni katliamı savaş yıllarında işlenmiş en büyük suçtur” dedi. Britanya’nın ünlü siyaset adamı Winston Churchill 1929 yılında 1915’i “Administrative holocaust” (idari holocaust) olarak tanımladı. Yer sorunu yüzünden son yıllara hızlıca gelirsek, ABD Başkanı Ronald Reagan, 22 Nisan 1981’de yayımladığı bildirgede ‘Armenian Genocide’ (Ermeni Soykırımı) terimini kullandı. Temsilciler Meclisi, 1975 ve 1984’te ‘Genocide’ dediler. 2000 yılında Papa John Paul II, Bütün Ermenilerin Katolikos’u unvanlı II. Karekin’in kendisini ziyareti sırasında ‘Ermeni Soykırımı’ terimini kullandığında Türkiye’deki gazeteler haberi “Papa’nın bunamaya başladığını” vurgulayarak vermişlerdi. Belki de Türkiye’nin tepkisi üzerine 26 Eylül 2001’de Papa, Erivan’ı ziyaretinde yaptğı kısa konuşmada ‘Metz Yeghern’ dedi. Böylece epeydir gözden düşmün olan bu terimi yeniden meşhur etti.
Başkan George W. Bush, 24 Nisan 2003 konuşmasında Medz Yeghern’i değil ‘Great Calamity’ (Büyük Bela/Afet) terimini kullanarak Ermenileri bir kez daha hayal kırıklığına uğratırken, Türkleri ise sevindirdi. Aslında Harout Sassounian’ın tespit ettiği gibi ‘Baba’ Bush o yıl boyunca, ‘horrible tragedy,’ (korkunç trajedi) ‘mass killings,’ (kitlesel öldürmeler) ‘forced exile,’ (zorunlu göç, tehcir) ‘appalling events,’ (dehşete düşürücü olaylar) ‘the suffering that befell Armenians in 1915,’ (Ermenilerin 1915’te yaşadıkları büyük ızdırap) ‘a tragedy for all humanity,’ (tüm insanlık için büyük trajedi) ve ‘horrendous loss of life’ (korkunç can kayıpları) arasında denemeler yapmış, sonunda 24 Nisan konuşması için ‘Great Calamity’de karar kılmıştı. Bunlar olurken Ermenilerin ve Türkiye Dışişleri’nin ne heyecanlar yaşadığını tahmin edebilirsiniz.
Barack Obama, 2008’de Başkanlık kampanyası sırasında “Başkan olduğumda Ermeni Soykırımı’nı tanıyacağım” demişti, ama iktidara geldikten sonra “reel politik’le tanıştı ve terimler arasında jonglörlüğe başladı ve 24 Nisan 2009 konuşmasında ‘Metz Yeghern’ dedi. Bu çarkedişin Ermeni toplumunun sinirlerini nasıl gerdiğini tahmin edebilirsiniz. Bu yıl ne diyeceğini hep birlikte göreceğiz.
TEHCİR, SÖZDE SOYKIRIM, SOYKIRIM
Türk tarafına gelince; Cumhuriyet tarihi boyunca 1915’i önce hiç anmayan, dış ve iç zorlamalarla görmezden gelemeyince ‘tehcir’ (zorunlu göç), ‘fazahat’ (kötülük), ‘kıt’al’ (katliam), ‘mukatele’ (karşılıklı katliam) gibi terimlerle işi geçiştirmeye çalışan; biraz daha zorlanınca ‘sözde soykırım’ terimini uyduran resmi, yarı-resmi çevrelerin ve buna karşılık 1915’i, ‘trajedi’, ‘kırım’, ‘katliam’, ‘insanlık suçu’ veya ‘soykırım’ diye niteleyen dürüst insanların hikayesini Taraf’ta ve Radikal’de pek çok kez anlattım, onları okumayanlar için ilerde tekrar anlatırım. Türkiyeli aktörlerin ‘Medz Yegern’ terimini dolaşıma sokmalarının tarihi ise oldukça yeni. İlk kez 2005’te İstanbul’daki Ermeni Patriği Mesrob Mutafian sırasıyla Ermenice, İngilizce ve Türkçe olarak ‘Medz Yeghern’ ‘The Great Disaster’ ve ‘Büyük Felaket’ demişti. Onu 2008’de 30 bin kişinin imzaladığı “Ermenilerden Özür Diliyorum” bildirisinin mimarları izledi. O günden bu yana da kabul görmüş görünüyor.
Aslında durum göründüğün de karışık. ‘Medz Yeghern’ denilince artık Ermeniler eski sözlüklerdeki karşılıklarını anlamıyor. Nasıl ki soykırımın Yahudilere yönelik olanını tanımlamak için ‘Holocaust’, Çingenelere yönelik olanını tanımlamak için ‘Porrajmos’, Ukraynalı kulaklara yönelik olanını tanımlamak için ‘Holodomor’, Süryanilere yönelik olanını tanımlamak için ‘Seyfo’ terimi kullanılıyorsa, Ermenilere yönelik olan soykırımı tanımlamak için de ‘Medz Yeghern’ deniliyor. Ancak, Medz Yeghern’in, Ermeni olmayan toplumlar için anlaşılmaz bir kelime olmasının veya telaffuzunun zor olmasının yanısıra, aynen diğer özel terimler gibi, hukuki alanda bir karşılığı, bir yaptırımı yok. Halbuki, 1915’te Ermenilere karşı işlenen korkunç, şeytani suçun hesabının sorulabilmesi için hukuki bir terimle nitelenmesi gerekiyor. Bu yüzden bazı Ermeniler ‘Genocide’ terimi yerine ‘Medz Yeghern’in geçmesini (ya da geçirilmesini) Türkiye’nin resmi politikalarına verilen gizli destek olarak görüyorlarlar. Ben, konuyla ilk ilgilenmeye başladığımda ‘1915 Tehciri’ demiştim. Konu hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğumda ‘1915 Ermeni Kırımı’ dedim, şimdi ‘1915-1916 Ermeni Soykırımı’ diyorum. Medz Yeghern terimini ise hiç kullanmadım, muhtemelen kullanmayacağım da…
Zaten, bu tarihçeden de görüleceği gibi, 1915’te Ermenilerin başına gelenin adının konması sadece bizim için değil Ermeniler ve Batılılar için de kolay olmamış. İsim koymak kolay değil belki ama, Ermenilerin yaşadığı acıları hissetmek; bu acıları Ermenilere yaşatanlarla aramıza duygusal ve ideolojik mesafe koymak ve nihayet bu acılara doğrudan ya da dolaylı olarak maruz kalanlara ‘onarıcı adalet’ kavramı çerçevesinde elimizi uzatmak pek ala mümkün…
Lemkin ve Genocide teriminin icadı
Yunanca ‘genos=soy’ ile Latince ‘caedere’ kökünden gelen ‘cide=öldürme’ sözcüklerinden oluşan ‘genocide=soykırım’ terimini ve onun uluslararası hukukun parçası olmasını Yahudi asıllı Polonyalı hukukçu Raphael Lemkin’in (1900- 1959) ısrarlı çabalarına borçluyuz.
Almanların 1939’da Polonya’yı işgal etmesi üzerine Lemkin orduya yazılmış, ancak Polonya’nın Nazilere teslim olması üzerine önce İsveç’e oradan da ABD’ye göçmüştü. ABD’de önce Duke Üniversite’sinde hocalık yapan Lemkin, Başkan Roosevelt döneminde Savaş Bakanlığı’nda görev aldı. Kafasındaki suçu tanımlamak için pek çok kelime üreten Lemkin ‘genocide’ terimini ilk kez, 1943’te, “Axis Rule in Occupied Europe: Laws of Occupation - Analysis of Government-Proposals for Redress” adlı ünlü makalesinde kullandı. (Makale 1944’te kitap olarak basıldı.) Terim, Lemkin’in yılmaz çabaları sonucu 9 Aralık 1948’de Soykırımı Önleme ve Ceza Sözleşmesi (kısaca 1948 Soykırım Sözleşmesi) ile uluslararası hukukun parçası oldu.
Bugün pek çok kişi, terimin Ermeni Tehciri’ne uygulanmasının saçma olduğunu, çünkü Ermeni Tehciri sırasında soykırım diye bir kavram olmadığını, Lemkin’in terimi özel olarak Holocaust için ürettiğini ileri sürer. Ancak, Lemkin’in New York Halk Kütüphanesi’nin Nadir Eserler Bölümü’nde saklanan hatıratına göre bu iddialar doğru değil.
TALAT PAŞA CİNAYETİ
Lemkin’i bu alana yönlendiren Polonyalı yazar Henryk Sienkiewicz’in Nobel ödülü kazanmış Quo Vadis? adlı romanıydı. Romanda, Roma imparatoru Neron tarafından Hıristiyanlığı kabul edenlere yönelik katliamlar anlatılmaktaydı. Daha ilk gençlik yıllarında kitlesel öldürmeler konusuyla ilgili her türlü kitabı okuduğunu belirten Lemkin’i etkileyen en önemli olay ise ailesini 1915’te kaybeden Soghomon Tehlirian adlı Ermeni gencin İttihat ve Terakki’nin liderlerinden Talat Paşa’yı 15Mart 1921’de Berlin’de öldürmesi olmuştu. Suikast Avrupa’da büyük yankı yaratmış fakat Tehlirian, jüri tarafından cezai ehliyeti olmadığı gerekçesiyle beraat ettirilmişti. Lemkin anılarında şöyle devam ediyordu: “Türkiye’de Hıristiyan olmaktan başka suçu olmayan 1.200.000 Ermeni ölüme gönderilmişti. Savaştan sonra 150 kadar Türk savaş suçlusu tutuklandı ve Britanya hükümeti tarafından Malta’ya gönderildi... Bir gün (Ermeni) delegeler gazetelerde Türk savaş suçlularının serbest bırakıldığını okudular (…) Bir millet toptan öldürmüştü ve suçlular serbest kalmıştı. Bu beni şok etti. Neden bir adam bir adamı öldürünce cezalandırılır? Niye bir milyon insanın öldürülmesi bir tek kişinin öldürülmesinden daha az suçtur? (…) Kendimi sayıları giderek artan kurbanların yerine koydum. Anladım ki, hafızanın görevi sadece geçmiş olayları kaydetmek değil aksine insan bilincini uyarmak (…) Hukukçu olmaya ve milletlerin işbirliğini sağlayarak soykırımın suç haline getirilmesi için çalışmaya karar verdim. (…) Kafamda cesur bir plan vardı (…) Türkiye’nin de imzalamasını içeren bir plan. Bu Ermeni soykırımı için bir çeşit kefaret olabilirdi. Fakat bu nasıl başarılabilirdi? Türkler Osmanlı İmparatorluğu’nun yerine koydukları ilerlemeci kavramlardan ve cumhuriyetçi hükümet biçiminden gayet gururluydular. Belki de Soykırım Sözleşmesi sosyal ve uluslararası gelişme çerçevesine yerleştirilmeli...”
Bu düşünceler içinde Lvov Üniversitesi’ndeki dil eğitimini bırakıp hukuk fakültesine geçen Lemkin’in 1933’den 1943’e kadarki dönemde, bugünkü BM’nin öncülü olan Cemiyet-i Akvam’da, diplomatları “bir zamanlar Doğu’da olan şeyin Avrupa’nın göbeğinde de olabileceği konusunda uyarmak için” delice uğraştığı bilinmektedir. Nitekim tarih Lemkin’i haklı çıkardı ve milyonlarca kişiyle birlikte Lemkin’in ailesinden 40 kişi, Nazilerin toplama kamplarında hayatını kaybetti.
UZUN TARTIŞMALAR VE MUTLU SON
Soykırım suçunda ‘saik’ (gerekçe), kasıt ve plan önemli midir, hangi gruplara karşı işlenen suçlar soykırım sayılır konularındaki uzun ve ateşli tartışmalardan sonra 9 Aralık 1948’de, Hindistan’ın ilk kabul oyunu takiben, yoğun alkışlar arasında oybirliğiyle kabul edilen Soykırım Sözleşmesi’nin 2. maddesi, “Bu sözleşme bakımından ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden her hangi biri, soykırım suçunu oluşturur”, ifadesi ile başlıyor ve suç teşkil eden fiilleri şöyle sıralıyordu: “a) Grup üyelerini öldürmek, b) Grup üyelerine ciddi bedensel ve zihinsel zarar vermek, c) Grubu, fiziksel varlığını kısmen veya tamamen yok olmasına yol açacak hayat şartlarına tabi tutmak, d) Grup içinde doğumları önlemek amacıyla önlemler almak, e) Grubun çocuklarını bir başka gruba zorla nakletmektir.” Sözleşmenin 3. maddesine göre, soykırım suçuna teşebbüs etmek, bile cezalandırmayı gerektiriyor. (Sözleşme metni için: http://www.unhchr.ch/html/menu3/b/p_genoci.htm)
SÖZLEŞME, GEÇMİŞE UYGULANABİLİR Mİ?
Roma hukukundan miras ‘nullum crimen sine lege, nulla púna sine lege praevia=Yasa olmadan suç olmaz, daha önce kabul edilmiş yasa olmadan ceza verilemez’ ilkesi uyarınca, bir yasanın geriye doğru işlemeyeceği genel pozitif hukuk ilkesidir. Ancak uygulamada bu kuralın pek çok istisnası var. En bilinen ex post facto (=olay olduktan sonra) suç, 8 Ağustos 1945 tarihli Londra Anlaşması ile tanımlanan ‘barışa karşı suçlar’ (crimes against peace) tanımıdır ki, Nazi suçluları için özel olarak kurulan Nurnberg ve Tokyo mahkemelerindeki yargılama ve cezalandırmalar buna dayanarak yapılmıştır. Yani Naziler suç işledikleri tarihte tanımı olmayan bir suç ve bunun için suçtan sonra kabul edilmiş bir kanuna göre yargılanmış ve cezalandırılmışlardır. (Nazi kasapları Klaus Barbie veya Adolf Eichmann davaları gibi örnekler de var ama bunlar çok tartışmalı olduğu için üzerinde durmuyorum.) Yani bazı uzmanlar Soykırım Sözleşmesi’nin 1915’e uygulanabileceğini düşünüyorlar. Son bir not: Bazı devletler işi sağlama bağlamak için 1948 Soykırım Sözleşmesi’nin imzalanması sırasında sözleşmenin geriye dönük olarak uygulanmayacağına dair bir şerh koylarken. Sözleşme’yi 1950’de imzalayan Türkiye bu ülkelerin arasında değil!
ÖZET KAYNAKÇA
Raphael Lemkin’s Thoughts on Genocide: Not Guilty, Editörler: Steven L. Jacobs, Lewiston, N.Y.: Edwin Melen Pres, 1992; Samantha Power, A Problem from Hell, America and the Age of Genocide, HarperCollins, 2003; Khatchig Mouradian, “From Yeghern to Genocide: Armenian Newspapers, Raphael Lemkin, and the Road to the UN Genocide Convention,” Haigazian Armenological Review, Vol. 29, 2009; Vartan Matiossian, “The Birth of ‘Great Calamity’: How ‘Medz Yeghern’ Was Introduced onto the World Stage”, “The ‘Exact Translation’: How ‘Medz Yeghern’ Means Genocide”, “The Turkish-Made ‘Great Calamity’: How ‘Medz Yeghern’ Became ‘Büyük Felâket’”, üç makale de http://www.armenianweekly.com sitesinde okunabilir; William A. Schabas, Genocide in International Law: The Crime of Crimes, Cambridge University Press, 2000; Alfred Zayas, “The Genocide against the Armenians 1915-1923 and the relevance of the 1948 Genocide Convention”, www.alfreddezayas.com/Law_history/armlegopi.sh tml.
Yazarlar
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.09.2024
9.09.2024
17.11.2022
6.11.2022
7.06.2019
26.12.2017
21.03.2016
13.03.2016
6.02.2016
28.02.2016