Ergun BABAHAN

Çare,demokrasi,hukuk ve empatide arkadaşlar!
21.12.2014
1629

 19 Aralık çok şeyin karanlık tarihi yıldönümüydü bu ülkede. Devlet eliyle Alevilere yönelik Kahramanmaraş katliamının da, devletin bizzat kendi gerçekleştirdiği cezaevi katliamının da…


19 Aralık 1978 ve onu izleyen günlerde Maraş’ta insanlığı utandıran dehşet çığlıkları yükseldi. Alevilere ait ev ve işyerleri kundaklandı, insanlar diri diri yakılıp kurşuna dizildi. Güvenlik güçleri, katliama seyirci kaldı.

Yaklaşık 500 insanın yaşamını yitirdiği, binlercesinin yaralandığı olaylara sahne olan kentin emniyet müdürü, 3 milyon Kürdü yerinden yurdundan eden bugünün İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu’ydu. Katliama giden olaylar serisi, 19 Aralık 1978 günü ‘Güneş Ne Zaman Doğacak’ filminin gösterildiği Çiçek Sineması’nın, bir grup Ülkücü tarafından bombalanmasıyla start aldı.

Bundan 14 yıl önce bir başka 19 Aralık günü ise, devlet eliyle cezaevindeki solcu tutuklu ve hükümlülere yönelik bir katliam yaşandı. Adalet Bakanı, şair ruhlu Ecevit’in DSP’sinden Hikmet Sami Türk’tü. İnsanlar gazlarla yakılıp öldürüldü, sakat bırakıldı.

SAMİMİYET SINAVI

Muhafazakar kesim, o gün bu vahşete sessiz kalmıştı, bugün de sessiz kalıyor. Devletin söylediğinin ve yaptığının doğruluğuna inanmış bu kesimin, Cemaat diye adlandırdığımız bölümü ise bizzat devlet eliyle uygulanan bir cadı avının mağduru durumunda.

Yaşanan olaylar, devletin bekasının asıl olduğunu, gücü elinde tutanların kendilerine tehdit gördüğü kesimlere her türlü hukuk ve etik dışı muameleyi layık gördüklerini kavramanın esas olduğunu gösterdi. Devletin gücünü eline gecirmek değil, onu anayasa, yasalar ve toplumsal denetimle sınırlamanın önemini görmek önemli.

Devlet, bugüne kadar Kürtleri, Alevileri, solcuları, muhafazakarları tehdit gördü, bastırmaya çalıştı. Muhafazakarlar, devletin baskın gücüne pasif bir direniş gösterip alanını korumaya çalışırken diğer kesimler mücadele yolunu seçti. Ve bunun bedelini kanlı ve ağır bir biçimde ödedi.

Yaşadığımız bugünler, tanık olduğumuz hukuksuzluklar Cemaat ve medyası için de bir samimiyet sınavı. Sadece kendi uğradıkları haksızlık ve hukuksuzlukları görür, Öteki’lerin çektiği azaplara duyarsız kalırlarsa, ortak bir demokratik platform yaratma çabasını sekteye uğratırlar.

CEMAATİN TAVRI ÖNEMLİ

Sadece Ahmet Şık ve Nedim Şener’den özür dilemek yetmez. Diyarbakır’da polis kurşunuyla öldürülen Abdülkadir Çakmak’ın da, cezaevinde ölümle mücadele eden hasta Kürt tutukluların da hakkını savunmaları gerekir.

Ortak payda, herkesin düşüncesini, şiddete başvurmadan dile getirme, savunma hakkına saygı olmalıdır. Başta Cemaat, Türkiye’nin bütün kesiminin rahatsızlık duyduğu Kürtler’in ayrılık talebi de bunların arasındadır.

Yaşadıklarımız bir dönüm noktası.

Buradan güçlü bir demokratik tavır ve gelenek çıkarıp çıkaramayacağımız, muhafazakar kesimin eğitimli kanadını oluşturan Cemaat ve medyasının tavrına da bağlı biraz.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar