Ergun BABAHAN
Twitter'da dün uzun süre “Trend Topic” olarak üst sıralarda yer alan hashtag idi bu. Öğleden sonra yerini ‘Ülkücüler tehcir edilmelidir'e bıraktı. Türkiye'nin gelmiş olduğu tehlikeli noktanın sosyal medyaya yansımasıydı. Giderek derinleşen bu gerilimin ülkeyi nereye götüreceği ise meçhul. Çünkü her temel sıkıntılı konu gibi, bunu da yok sayıyor ve halı altına süpürüyoruz.
Siyasetin çözmesi gereken bir meseleyi silahlara bırakmanın ve ayakta kalmaya direnen siyasi kurumları imha etmenin sonuçlarına yakın zamanda daha da ağır bedeller ödeyerek tanıklık edeceğimiz anlaşılıyor.
Bir kişinin başkanlık sevdası uğruna toplum uzlaşmaz bir şekilde kırılmaya gidiyor. Erdoğan'ın başkanlık hayali, Kürtler'den kaybettiği oyu milliyetçi tabanda aramaya itiyor onu. Bu amaçla dili daha sertleşiyor, PKK'yı hedef alayım derken tüm Kürtleri ötekileştirmekle kalmıyor, ilk defa halklar arasında gerilim yaratıyor.
HDP'nin siyaset alanı dışına atılması, Kürt halkı ile devlet ve Türk toplumu arasındaki mevcut iletişim kanallarını tamamen ortadan kaldırma riski taşıyor. Örgütün büyük kentlerde bombalı eylemlerini artıracağını açıklaması, Batı'da giderek artan bir şekilde kaşınan bu yaranın kangrene dönmesi ihtimalini artırıyor.
Milliyetçi duygular, her şeyi mubah hale getirme eğilimindedir. 100 yıl önce bu topraklarda yaşanan benzer bir gerilimin sonucu, Ermeni halkının toptan imhasıyla sonuçlanmıştı. İki tarafın da hem kendine güvenin, hem de endişelerinin arttığı bu dönem benzer olaylar yaşanması riskini artırıyor.
Bugün Amerikan kuvvetleri tarafından eğitilip donatılan ve IŞİD'e karşı savaşta desteklenen bir Kürt gerçeği var. Amerika'nın bu savaşta en güvenilir müttefiki olmak elbette Kürt cephesinde güveni tavan yaptırmış durumda. Ama bunun dışında bir gerçek daha var, gerek Amerika'nın bölgedeki üsleri, gerekse Rusya'nın varlığı nedeniyle Kürtleri koruyan güvenli bir bölge oluşmuş durumda. Irak Kürdistan'ı yaz sonu referandumla bağımsızlığını ilana hazırlanıyor.
Böyle bir ortamda Ankara ‘Kürt gerçeği'ni kabul etmemekte ve kendi paradigmasını Kürlere kabul ettirmekte ısrar ediyor. Bunu yaparken de halkların arasını giderek açıyor. Kabul edilmesi gereken gerçek, artık o noktanın bir daha geri gelmemek üzere aşılmış olduğudur.
Türkiye dünyanın bugünkü dengelerinde bunu yapma imkanına sahip değil. Bugün Nusaybin'de, Sur'da yaşananları İzmir'e, İstanbul'a taşıma riski hiç olmadığı kadar büyüktür ve ülkenin geleceğini ciddi biçimde tehdit etmektedir.
Başkanlık hırsı bu tatsız gelişmelerin konuşulmasını engelliyor. Medya gözünü kapamış sadece Saray'a Nasıl yaranırım derdini düşünüyor. Burnumuzun dibinde giderek büyüyen tehlikeden kimse bahsetmiyor, bahsedemiyor.
Almanya da benzer bir süreçten geçmişti. Unutmayın. Yahudilere yönelik soykırımı Naziler tek başına gerçekleştirmemişti. Bütün Almanlar olup bitenin farkındaydı ve ülkenin içinde bulunduğu durumdan sorumlu tuttuğu Yahudilere yapılanları onaylıyordu.
Bugünü siyaset dili Kürt halkını benzer bir konuma koyuyor ve hem Kürtleri, hem de onların hakkına sahip çıkan herkesi terörist olarak damgalıyor.
Gerçeğin sesinin kısılması, nefret dilinin hâkim kılınmasının sonuçlarını görmek için yanı başımızdaki Suriye'ye bakmak yeterli.
Siyasilerden bürokratlara, güvenlik yetkililerinden yargı sistemine yayılan bu tekçi ve Türkçü anlayışın ülkeye felaketten başka bir şey getirmeyeceğini görmek için sosyal medyaya bakmak yeterli.
Bu nefret ve gerilimin, klavyelerden sokaklara taşması yüksek bir ihtimal. Çok geç olmadan görmek lazım.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.03.2022
7.03.2022
1.03.2022
21.02.2022
28.01.2022
11.01.2022
6.01.2022
3.01.2022
25.11.2021
18.11.2021