Ergun BABAHAN

Leyla Güven’in başardığı, CHP’nin denemediği: Direniş
26.01.2019
1273

 AKP-MHP iktidarının azgın baskı politikaları toplumun geniş kesimlerini yıldırmış, sindirmiş ve umutsuzluğa düşürmüş durumda. Özellikle de CHP tabanını… Kamuoyu araştırmaları sandığa gitmeyecek seçmenin çoğunluğunu CHP seçmeninin oluşturduğunu gösteriyor.

Seçmen haklı çünkü CHP sinik ve silik bir politika izliyor. Hukuksuzluk almış başını gitmişken, ekonomi iflas noktasına dayanmışken normal demokratik bir ülkede yaşanıyormuşcasına siyaset sürdürüyor.

Oysa medyası susturulmuş, gazetecisi esir alınmış, baskıcı-yasakçı ve teksesli bir ülke Türkiye. AKP-MHP iktidarının İslamcı-Türkçü bir toplum yaratma uğruna pervasız adımlar attığı bu dönemde, CHP sessiz tavrıyla bu politikalara destek veriyor, tek adam rejiminin yolsuzluk ve hukuksuzluklarla donatılmış rejimine meşruiyet kazandırıyor.

Ne Erdoğan’ın 500 milyon dolarlık özel uçağından ne de Katar’a peşkeş çekilen tank fabrikasından rahatsız CHP. Bunlar yokmuş gibi davranıyor.

Sonuç itibariyle CHP de Türkçü ve İslamcı bir parti. AKP bu politikayı başında takke ve ayranla, CHP ise takım elbise ve rakı ile gerçekleştirmeye çalışıyor, tüm fark da bu.

Ahval’de dün yer alan haber bu açıdan ibretlikti:

“Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nin, HDP üyelerinin bağlı olduğu Birleşik Sol Grup girişimiyle hazırlanan ‘Türkiye’de Siyasi Muhalefet Üyelerinin Ağırlaşan Durumu’ başlıklı karar tasarısı genel kurulda 20’ye karşı 72 oyla kabul edildi. Karara karşı sadece AKPM Türk heyetinin AKP, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve İYİ Parti’li üyeleri ile Azeri üyeleri oy kullandı.”

Bu CHP’den umudu kesenler imkanı varsa akın akın yurtdışına gidiyor, yoksa sandığa küsüyor. Aslında Cengiz Aktar’ın da yazdığı gibi, bilinçli bir boykot, Venezuela örneğindeki gibi iktidarın meşruiyetini elinden alan güçlü bir silah haline gelebilir ama Türkiye’nin o noktaya gelmesi en azından şu an için mümkün değil. Çünkü tüm partiler, toplumu değil, devleti esas alan bir siyaset yürütüyor. Ancak toplumu göz ardı eden bir siyasetin aslında korumaya çalıştıkları devletin varlığını bizatihi tehdit eden bir olgu olduğunu görmezden geliyor.

Komşuları yeniden yapılanmaya ve kaosa girmiş bir ülke olan Türkiye’de devlet aklının parçalanma korkusuyla sakatlandığını görmek mümkün. Devlet aklının göremediği ise, Suriye ve Irak’ın demokratik yapıları değil, bugün Türkiye’de de uygulamaya geçen faşizan yapı ve siyaset sonucu bu noktaya geldiği gerçeği.

Başta Balkan Savaşları olmak üzere, Osmanlı’nın son dönemi açıkça gösteriyor ki, baskı politikaları parçalanma sürecini erteleyen ama bu sırada da ayrılıkçı talepleri güçlendiren bir araçtır. Toplumun birbirine düşman kamplara bölündüğü bir dönemde, devletin sağlam temeller üzerinde durduğunu iddia etmek absürd bir iddiadır.

Bu dönemde yapılması gereken topluma sahip çıkmak; barışı, demokrasiyi ve hukuku savunmaktır. CHP’nin Kürt korkusuyla yapamadığı budur. Devlete sahip çıkmak adına AKP-MHP ile örtük bir işbirliği yapmak ve toplumu yok saymak. Elbette bir de rant düzeninden pay almak. AKP politikalarına etkisiz muhalefet nedeniyle hiçbir kırılma yaşamayan partide belediye başkanlık adaylığı üzerinden istifalar yaşanması ibret ve utanç vericidir.

Ne yapmalı?

Leyla Güven, şiddete başvurmadan, kendi canı ve bedenini ortaya atarak ne yapılabileceğini gösterdi: Direnmek.

Saray, Leyla Güven’in canına önem ve değer verdiği için tahliye etmedi onu. Muhaliflerin canına ne kadar değer verdiğini Gezi’de, Cizre’de, Sur’da gördük. Güven’in ölümünün hem toplumda, hem de Batı dünyasında yaratacağı büyük infialden korktuğu için yaptı bunu.

İktidar, bütün afra tafrasına, kendi halkına uyguladığı zulme rağmen en zayıf dönemini yaşıyor. Hazine iflas etmiş durumda, yönetimin itibarı yok.

İktidarın tek avantajı, Avrupa’ya göçü engelleyen etkili bir sınır bekçiliği yapıyor olması. Bir yandan Trump’a, bir yandan Putin’e koşarak bir denge dansı yapmaya çalışıyorlar ama nafile.

Güven’in tahliye kararı, korkusunun göstergesi. Nobel ödülü almış 50 bilim ve kanaat önderinin Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin kalkması için kaleme aldığı mektup Ankara’nın uluslararası kamuoyu nezdinde nasıl yalnızlaştığının bir başka göstergesi.

Leyla Güven sadece kendi hayatını riske ederek, konuşarak ve dik durarak iktidara geri adım attırdı ve topluma bir umut verdi: Barışçı direniş yollarıyla bu baskıcı rejime karşı durmak ve geri adım attırmak mümkündür. Demokratik direniş bir haktır ve kullanılmalıdır. Türkiye’nin girdiği bu karanlık tünelden tek çıkış yolu da odur.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar