Hakan AKSAY
Türkiye ile Rusya arasındaki kriz gelecek hafta yedinci ayını doldurmuş olacak.
Bu süre içinde taraflar arasında herhangi bir yakınlaşma sağlanamadı.
Ancak son haftalarda konu, birçok farklı yoruma kapı aralayabilecek bazı gelişmelerle daha sık gündeme gelmeye başladı.
Ne oldu son haftalarda?
24 Mayıs’ta Türkiye’de yeni hükümet kuruldu. Ankara’nın, Rus uçağının düşürülmesindeki sorumluluğu, eski başbakan Ahmet Davutoğlu’nun üzerine atarak Moskova’yla ilişkileri düzeltme yolunda girişimlerde bulunabileceği beklentisi doğdu.
27-28 Mayıs’taki Yunanistan ziyareti sırasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in – her ne kadar Türkiye ve uçak krizi ile ilgili daha önce söylediklerini bir kez daha tekrarlasa da – eskisine göre daha sakin ve yapıcı bir vurgu kullanması dikkat çekti.
Daha sonraki günlerde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da dâhil bazı üst düzey yöneticilerden Rusya ile ilişkilerin iyileştirilmesi isteğini vurgulayan çeşitli açıklamalar geldi.
Bu arada yaşanan bir dizi gelişmeyle Türkiye ile Avrupa Birliği’nin, özellikle de “geleneksel müttefik” Almanya’nın ilişkileri çıkmaza girdi.
Ve nihayet önceki gün, 12 Haziran Rusya Günü (Egemenlik Bayramı) nedeniyle Erdoğan’ın Putin’e, Başbakan Binali Yıldırım’ın ise mevkidaşı Dmitriy Medvedev’e kutlama mesajı gönderdikleri ortaya çıktı. Erdoğan’ın mesajında özellikle Rusya ile ilişkilerin“yeniden hak ettiği düzeye çıkması” temennisinin altı çizildi.
Özür dilemeden ‘diplomatik atak’
Erdoğan’a yakın gazeteler, söz konusu mesajları “Diplomatik atak”, “İlişkilerde yeni başlangıç”, “Rusya ile ilk temas” gibi başlıklarla abartarak sunmakta geç kalmadılar.
Rusya medyasının bir bölümünde ise “Erdoğan’ın aklındaki Batı, yazdığı mektubun adresi Moskova”, “Özür dilemeden olmaz”,“Zor durumda kalan Erdoğan tavrını değiştirdi” türü yorumlar göze çarpıyordu.
Pusulaları ters yönleri gösterse de, bence bu iki grubun ortak bir özelliği var: Sonuna kadar liderlerinin (Erdoğan’ın ve Putin’in) arkasında olmak. Hal böyle olunca üzerinde konuşulduğu izlenimi oluşan Türkiye-Rusya ilişkileri doğal olarak geri planda kalıyor. Bir başka deyişle, tek bir tarafı yüzde yüz haklı göstererek krizden çıkış yolu gösterenlerin iki ülke arasındaki ilişkilerin düzelmesi yolunda ciddi bir kaygı taşıdıklarından pek emin değilim.
Şu ana kadar Moskova’dan gelen tek resmî tepki olan Putin’in sözcüsü Dmitriy Peskov’un açıklamasında da, Rusya’nın Türkiye’yle ilişkilerin düzeltilmesini istediği, ancak bunun yolunun özür ve tazminattan geçtiği, Erdoğan’ın 12 Haziran mesajının“maalesef protokol ötesi içerik taşımadığı” değerlendirmesi vardı.
Erdoğan ve Yıldırım’ın birdenbire Rusya Günü’yle ilgili olarak büyük bir coşku hissederek protokol mesajları yazmaya girişmedikleri ortada. Onlar, kendi düşüncelerine göre “çok etkili bir siyasi adım” atıyorlar. Ancak adımın ne kadar etkili olup olmadığını zaman gösterecek.
Bu noktada yazının başlığına yerleştirdiğim iki soruya kendi cevaplarımı vereyim:
Erdoğan’ın Putin’e mesajı, ikili ilişkiler açısından ileri bir adım mıdır? Yoksa bir kurnazlık hamlesi midir?
Ben her iki soruya da “evet” cevabını veriyorum. Erdoğan böylelikle Putin’e “Haydi gel barışalım” mesajını aracı kullanmadan, doğrudan yazdığı mektupla vererek “stratejik bir jest” yaptığı kanısında. Mesajın onun düşündüğü kadar önemli olduğunu düşünmesem de, hiç değer taşımadığını savunacak değilim.
Erdoğan’ın mesajı, 24 Kasım 2015’ten sonra, başta Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’la 3 Aralık'taki görüşmesinde dile getirdiği “ortak komisyon kurarak krizi çözmeye çalışma” önerisinden başlayarak Ankara’nın bugüne kadar attığı adımlar arasında en önemlisi olarak görünüyor. Bu açıdan Kremlin’in mesajı es geçeceğini sanmıyorum.
Ancak Ankara, Moskova’yı anlamamakta ısrar ediyor. Daha önce“uçak olayının büyütülmesi”, “iki pilot için Türkiye’nin feda edilmesi”, “bir pilot hatası yüzünden ilişkilerden vazgeçilmesi”gibi son derece isabetsiz yorumlarla Rusya’ya seslenen Erdoğan, şimdi de “Gel, geçmişin üzerine bir sünger çekerek eski güzel günlerimize dönelim” çağrısında bulunuyor. Ve bu çağrının başarılı olabileceğini sanıyor.
Burada kuşkusuz Erdoğan’ın Putin’in kendisinden beklediği üç talebe (özür, suçluların cezalandırılması, tazminat) hiç değinmeden meseleyi parlak bir “bayram mesajı” ambalajında çözmeye çalışması, altı özellikle çizilmesi gereken bir “kurnazlık”girişimidir.
İyi güzel de, sen neden Rus askerî uçağını vurdun? Amacın neydi? Ve sonuçta eline ne geçti (siyasi ve ekonomik sıkıntılardan başka)? Artık uluslararası siyasette kimseyi etkilemeyen “angajman masalı”na başvurmadan bunu bir açıklayamaz mısın?
Erdoğan bu tür sıkıcı konulara girmek ve iç politikadaki “tanrısal imajı”na zarar vermek istemiyor. O hiç yanılmaz, hata yapmaz. Dolayısıyla Rusya’ya “ilişkileri düzeltelim” diyorsa karşı taraftan beklediği sadece ilişkilerin düzeltilmesidir, “Sultan’dan hesap sorulmaya kalkışılması” değil.
Rusya’nın ve Türkiye’nin sorumluluğu
Bu köşede 24 Kasım’dan itibaren Türk-Rus krizi üzerine birçok yazı yazdım. Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin Rus uçağının düşürülmesindeki büyük hatasını tekrar tekrar eleştirdim. Bununla birlikte krizin dallanıp budaklanmasında, ekonominin birçok alanına yayılmasında, kültür, eğitim, spor, insani ilişkiler gibi boyutlara kadar büyütülerek tablonun iyice karartılmasında Rusya’nın sorumluluğu olduğunu da defalarca vurguladım.
Son aylarda yaptığım Moskova ziyaretlerinde görüştüğüm önemli bazı Rus otoritelerden “Türkiye ile ilişkiler eski haline dönmese bile, en azından daha normal bir düzeye getirilmeli, siyasi-askerî gerginlik ortadan kaldırılmalı” analizini çok kez duydum. Ama bunlar genellikle – Putin’i kızdırmamak adına – yüksek sesle dillendirilmeyen görüşlerdi.
Ancak sanırım seyrek de olsa medyada bu tür yaklaşımların en azından bir bölümü görülmeye başlandı. Örneğin, son dönemde Rusya Dışişleri’nin en önemli danışmanlarından biri olan, politolog ve Global Politikada Rusya Dergisi’nin Genel Yayın YönetmeniFyodor Lukyanov, dün Erdoğan’ın mesajını yorumlarken, özür dilenmesi talebiyle ilgili olarak “özür dileyenin kendini küçük düşürülmüş hissetmeyeceği bir formülasyon” gerektiğinin altını özellikle çiziyordu.
Moskova’da kimileri açısından geçen yılın sonlarındaki beklentiler, Türkiye’ye yönelik yaptırımların Erdoğan’ı iktidardan düşüreceği hayalleriyle birbirine karışmıştı. Şimdi böyle bir mekanizmayla iktidar değişikliğinin olmayacağı görüldü, ancak bazıları için hâlâ“Erdoğan’ın diz çökerek özür dilemeye zorlanması” gibi bir hedef varlığını koruyor. Bu hedef doğrultusundaki diretme çabaları ise, ikili ilişkilerin iyileştirilmesinin önündeki engellerden biri durumunda.
Türkiye özür dilemeli. Ama bunun farkı yolları olabilir. Cumhurbaşkanı değil, Başbakan veya bakan ya da askerî yönetici düzeyinde bir inisiyatif olabilir. Sorumluların cezalandırılması ve tazminat konusunda adımlar atılabilir. En azından bir süreç başlatılabilir. Bu konularda Kazakistan, Azerbaycan, Belarus ve/veya başka devletlerin arabuluculuğu gündeme gelebilir; şimdiye kadar arabulucu kabul etmeyen Rusya’nın tavrını yumuşatması gerekir.
Ben artık ikili ilişkilerin kolay kolay 24 Kasım öncesine dönemeyeceğini düşünenlerdenim. En azından yakın yıllarda ve liderlerin değişmemesi halinde bu konuda iyimserlik için bir neden göremiyorum. Ancak en azından yedi aylık tehlikeli gerginliğin ortadan kalkmasının, sıradan insanların, ailelerin, iş dünyasının, aydınların, öğrencilerin, kültür ve bilim insanlarının bu işten gördüğü zararın kısa sürede ortadan kaldırılmaya başlanmasının mümkün olduğunu savunuyorum.
Bunun için öyle bir veya birkaç girişim falan değil, onlarca, belki yüzlerce adım gerekiyor. Ve bu adımlar karşılıklı olarak atılmalı.
Bu arada “kurnazlık” konusunda son bir ek yapayım. Eğer Ankara, Moskova ile ilişkilerin düzeltilmesini gerçekten istiyorsa bir dizi siyasetini acilen gözden geçirmek zorunda. Mesela, son dönemde Kafkasya, Orta Asya, Ukrayna-Kırım, Karadeniz gibi bölgelerde başlattığı “Rusya’yı rahatsız etme potansiyelinin sergilenmesi girişimlerini”. Ve hiç kuşkusuz, en başta ve her şeyden önemlisi, 5 yıldır herkese felâket getiren Suriye politikasını.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.05.2025
10.05.2025
13.04.2025
29.03.2025
20.03.2025
6.03.2025
20.02.2025
13.02.2025
16.01.2025
9.01.2025