Hasan ÖZTÜRK
Ünlü mü ünlü bir aktörle ünsüz mü ünsüz bir yazar, oturmuşlar senaryo üstüne konuşuyorlardı. Aktör, yaşamımın filmi olacak bu diyordu. Hem yönetmenliğini yapacak, hem de başrolünü oynayacaktı filmin. Yıllardır bu film için tuttuğu notları ortaya çıkardığında, odada ikisi için oturacak yer kalmamıştı. Ünlü Aktör, bir kişilik yer açıp yazarı oturttu. Kendisi ev sahibiydi. Ayrıca, konuşurken coşup, filmdeki rolünü oynadığı için de yerinde oturamıyordu. Laf olsun diye Aktör’e ünlü deniliyor sanılmasın. O aktör Berlin Film Festivali’nde en iyi erkek oyuncu ödülü almış, Peter Brook gibi bir tiyatro adamının sahnelediği Mahabarata destanında başrol oynamış ve o oyunla dokuz yıl dünyayı dolaşmış bir kişiydi. Yani uluslar arası bir sanatçıydı kendisi.
Senaryodaki sahneleri uzun uzun tartışmışlardı. En çok tartıştıkları da genelev sahnesi olmuştu. Yaşlarının geçkin olmasından olacak, bir türlü betimleyip görselleştiremiyorlardı sahneyi. Bir süre düşünüp çıkar yol aradılar. Genç birini gönderip inceleme yaptırmayı düşündüler. Bunun olamayacağı yargısına vardılar. Genç adamın bu konudaki değerlendirmelerine güvenemeyecekleri konusunda birleştiler. Daha başka bir gözle bakmak gerekirdi oradaki olaylara. Genç adam, başka şeyler arardı genelevdeki kadınlarda. Yaşı geçmiş bir adam düşündüler. O da kendileri gibi çekinirdi o yaşta geneleve gitmeye. Bir tanıyan görürse neler demezdi ki? Yaşlı ve utanmaz bir kişi düşündüler. "Mastor Bar'ın sahibi bu işe uygun" dedi yazar. Aktör, eskiden beri tanıdığı bu adama güvenemedi. "İnceleme yapacağım diye, bizden vizite parasını alır, genelev dönüşü de buraya uğramadan, yaptıklarını anlatmak için Bar'a koşar," dedi.
Senaryonun diğer sahnelerinde anlaşmışlardı. Sorun, yalnızca genelev sahnesiydi. Onu da bitirirlerse iş tamam sayılırdı. Galata kulesine çıkıp oradan dürbünle, genelevde bir şeyler görmeyi denediler, olmadı... Birkaç kez Yüksek Kaldırım'da gidip geldiler, yine olmadı. İçeriye, Zürafa Sokak'a girmeden doğru dürüst inceleme yapmanın olanağı yoktu...
Altmış beş yaşındaki Aktör'le altmış yaşındaki yazar, tam umutlarını yitirmek üzereyken, Aktör, tuvaletten bağırarak çıktı. "Buldum," diyordu. "Sonunda buldum." Yazar, merakla bulduğu şeyin ne olduğunu söylemesini bekliyordu. Aktör: "Buldum," diyor başka şey söylemiyordu... İnik pantolonuna baktığında durumunun gülünç olduğunu anladı ve yarıda kalan işini bitirmek için yeniden helâya girdi. Zaman darlığından iki işi birden yapıyordu. Bir yandan yarım kalan işini tamamlarken(Bir yandan da genelev sahnesi için ne yapacaklarını anlatıyordu... Yazarla birlikte gideceklerdi. Yazar: "Öldürseler gitmem," diye karşı koyunca: "Dinle," dedi Aktör. Dinle de nasıl olağanüstü bir plan olduğunu gör," Turist kılığında gideceklerini, bu durumda herkesin kendilerini turist sanacaklarını, kendisi yabancı ülkelerde çok bulunduğundan oralarda bu gibi şeylerin ayıp sayılmayacağını; her turistin bunu doğal karşılayacağını anlattı... Yazar yabancı dil bilmediğini söylediğinde, Aktör, kendisi İngilizce konuşurken, yazarın, yes, okey deyip durumu idare edebileceğini anlattı...
Ünsüz yazar, zorluk çıkartmak için söylemiyordu bunları. O, geçkin yaşta da olsa bir ün yakalamak istiyordu. Aktör'ün kendisini ünlü yapacağını umarak, onun istediği senaryoyu, bıkmadan, usanmadan, on altı kez yazmıştı. Bir o kadar daha yazabilirdi. Aktör'ü, kırmamaya çalışarak, geneleve üslerindeki giysilerle mi gideceklerini sordu. Aktör, yazara yanıt verirken sifonu çekti. "Hayır, bir şeyler uyduracağız, benim tiyatronun kostümlerinden," dedi.
Aktör'ün Galata’daki evinden çıktıklarında, sırtlarında çanta, Aktör'ün başında oyalı siyah bir yemeni, Yazar'ın başında komik bir şapka, ayaklarında sandaletler ve üzerlerindeki giysilerle Türkiyeliye benzemedikleri kesindi. Ancak, neye benzedikleri de hiç belli değildi. Aktör: "Bizi böyle görünce Turist sanacaklar," dedi Yazar'a. Yazar ise pek huzurlu görünmüyordu. Turiste benzediklerinden kuşku duyuyor, yabancı dil bilmemesini de buna ekleyince, falso vereceğinden korkuyordu. En önemlisi de iki yetişkin oğlu vardı Yazar'ın. Genelevde onlardan biriyle karşılaşacağı aklına geldikçe ürperiyordu...
Yüksek Kaldırım'dan inip sola döndüler. Zürafa Sokak'ına adım attıklarında herkesin ilgisi onların üzerinde yoğunlaştı. Bazıları "Velkam sör," derken bazıları da: "Yollarını şaşırmış bunlar," diyordu. Aktör, elini kolunu sallayarak, yüksek sesle İngilizce konuşmaya başladığında, çevreden ilgi daha da artmıştı. Yazar durmadan: "Yes, Okey," diyordu... Bir yandan da çocukluğunda arkadaşlarına yaptığı şakayı düşünüyordu. Oyunu bilmeyen arkadaşlarına, denize dalıp, suyun altında bir süre kalmalarını, suyun yüzüne çıktıklarında: " Sen, " diye bağırmalarına söyler, onlar suya dalınca: " Seni öpen kim? " diye sorar, çıkan da kendisine sorulandan habersiz: "Sen," diye bağırdı. Onları tuzağa düşürdüğü için çok sevinirdi Yazar. "Şimdi, Aktör de İngilizce öyle şeyler mi söylüyordu acaba kendisine? Yazar bir ara "No," desem mi acaba diye düşündü. Sonra da Aktörden çekinerek caydı. Sen, “Yes,” Okey,” dersin ben ona göre konuşacağım demişti. Aktör’ü dinlemeliydi, kolay kolay ünlü olunmaz diye geçirdi içinden...
Kendilerine ilgi o denli büyüktü ki, önünde iki göbek taşıyan, kolları beyaza boyanmış soba borusuna benzeyen kadın, yanlarına dek gelmiş: "Bak ne vericem lan sör, içeri gel de kendin gör," diyerek Yazar'ı kolundan sürüklemeye başlamıştı. Yazar, bildiği on kadar İngilizce sözcükten birini bağırıp kendini kurtarmaya çalışıyordu kadının elinden. "No,"diyordu Yazar. No diyordu da, başka da bir şey demiyordu. Bildiği sözcüklerden durumuna uyan yalnızca 'no' vardı... Sağ kolunu sıkan, kadının on parmağı değil de, iki güçlü mengeneydi sanki? Aktör Yazar'ın çaresizliğini gördü ve sol kolundan yakaladı arkadaşını. Göğsünün ortasından yarılıp ikiye bölüneceğini sandığı anda, kadın bırakmıştı Yazarı. Aktör'le birlikte İkisi birden yere düştüler. Bir süre Aktör alta Yazar üstte debelendikten sonra, birkaç gencin de yardımıyla ayağa kalktılar. Nereden geldikleri belli olmayan bir kaç gazeteci yanlarında bitiverdi. İngilizce neler olduğunu soruyorlardı Yazar'a. Aktör yardıma yetişip gazetecilere İngilizce bir şeyler söyledi...
Konuşulanlara kulak kabartıp, gazetecilerin kadınlara sorduklarından bir kaç saat önce sokakta büyük bir kavga olduğunu, gazetecilerin de o yüzden burada bulunduklarını anladılar.
Aktör: "Bizi turist sandılar," diye fısıldadı Yazar'ın kulağına. Evlerden kadınlar durmadan laf atıyorlardı onlara. Yazar, kadınların dolar üzerinden fiyatlarını söylediklerini anlayabiliyordu ama, kaç dolar istediklerini anlayamıyordu. Elinde çayaskısıyla yanlarından geçen garson: " Taze 'ti' sör. İki bardak fayf dolar, " dedi. Aktör başını olumsuz sallayarak garsonu gönderdi yanlarından.
"Hey mistır," dedi kadının biri. "Tadına doyamazsınız, isterseniz kaymak da koyarım üstüne," dedi. Aldırmazlıktan gelip, yollarına devam eden turistlere bakıp yanındaki kadına: "Bunların içi geçmiş be, baklavayı ağızlarına koysan yutamazlar bu herifler," dedi.
Belki otuz yıl olmuştu Geneleve gelmeyeli. Yazar, suç işlermişçesine kaçamak bakıyordu olup bitenlere. Kadınların çoğunun yaşı geçkindi. Kiloları da doğalın çok üstündeydi. Genç olanlar da vardı kuşkusuz. Onlar, müşterileriyle uğraşmaktan kapı önlerine çıkamıyorlardı. Eski deneyimlerinden biliyordu bu işin böyle olduğunu.
Yanlarına yaklaşan bıyıklı esmer bir genç, kendilerine çevirmenlik yapmayı öneriyordu. Bildiği sözcük herhalde Yazar'ınkinin iki katıydı ancak. Yedi sekiz sözcüklü bir tümcede ancak İngilizce bir sözcük kullanabiliyordu. Ara sıra da sigara içer gibi devinimler yapıp bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Bu devinimleri de gizlemek ister gibi bir durumu vardı. Sırtına kendisine büyük gelen lacivert bir ceket giymişti. Ayakkabılarının topukları basıktı. İki sivil memur oğlanı kollarından yakalayıp götürürlerken Aktör İngilizce ne olduğunu sordu memurlara. Memurlardan biri bir eliyle sigara içer gibi bir tanımlama yapıp: "Bu çakal fino satıyor sör," dedi. Durumu çok iyi açıkladığına inanarak, Aktör'ün yerine kendisi: "Yes?" deyip gitti...
Çevrelerinde kimse olmadığı bir sırada Yazar, Aktör'e: "Fino, İngilizcede esrar falan mı?" diye sorunca Aktör güldü. "Fino, Türkçe argoda esrar," demek dedi... Bir evin önünden geçerlerken, kendilerinin turist olduklarına iyice inandıklarını gören Aktör, yaklaşıp içeriye bir göz atmak istedi. Yazar da onu izleyip kapıya yaklaştı. Evin tüm kadınları maden bulmuşçasına çevrelerini sarıp onları içeriye almak istediler. Aktör içlerinden birine: "Vat is zor neym?" diye sordu. Kadınlar bildikleri İngilizce sözcüklere bol bol devinim katıp Aktör'e sorular sormaya çalışarak onun ne sorduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Aradan bir kaç dakika geçmeden, genelevin tamamında ne kadar erkek varsa onların bulundukları evin önüne gelip çevirmenlik işine başladılar. Görünüşünden yüksek öğrenim gördüğü anlaşılan bir genç, kalabalığı yarıp yanlarına geldi. "Nedir anlaşamadığınız," dedi kadınlara. Kadınlardan biri: "Bir şey sordu ama, anlayamadık, vizite ücretini soruyor galiba," dedi. Genç, Aktör'e dönüp İngilizce bir şeyler sordu. Aktör'ün verdiği yanıtı kadınlara çevirdi: "Adınız ne diye sormuş, vizite fiyatınızı sormamış." Kadınlardan en yaşlısı: "Valla ben anlamıştım ama, belki yanlış anlamışımdır diye söylemek istemedim," dedi...
Kalabalık birbirinin üstünden atlayıp kapının önünde ne olduğunu öğrenmek için uğraşıyordu. Birbirlerine, orada ne olduğunu soranlara, öndekiler yanıt yetiştirmeye çalışıyorlardı. Bir genç: "İki kişi, Amerika'dan kaçıp, Türkiye'de geneleve düşen kızlarını arıyorlar." dedi. Bir başkası da: "İhtiyarlar yılan oynatan kavaldan var mı diye soruyor kadınlara," diye bağırdı. Kalabalığın çok beğendiği bu söze bol bol gülüştüler. "Benimki kavalsız oynuyor," dedi gençlerden biri. Biraz sonra da polis gelip birikenleri dağıttı. Çevirmen gence kadınlar, turistlere sorması için bir sürü şey söylüyorlardı. Kendisine adı sorulan kadın: "Benim adım Leman, sor bakalım onun adı neymiş?" dedi. Genç, Aktöre sorulanı çevirdi. Aktör: "May neymis Bili," diye yanıtladı onu. Genç bunu da çevirdi kadınlara. Kadınlardan biri: “Gel bili bili bili diye bir süre tavuklara yem verir gibi seslenip arkadaşların güldürdü. Yazar gülmemek için kendisini zor tutuyordu.
Kadınlardan Sumo güreşçisine benzeyeni: "Yanındaki suratsız herife de sor bakalım, onun adı neymiş?" dedi gence. Yazar'ın ayakları titremeye başladı. Kurtuluş yoktu, kendine İngilizce bir ad düşünmeye başladı. Bir yandan da, adı söylerken, konuşmasından turist olmadığını anlayacaklar diye korkuyordu. Oğlan: Vat is zor neym Sör?" dedi. Yazar, tam yanıt verecekti ki, boğazına bir şey tıkandı. Sanki ayva koçanı vardı boğazında, bir türlü yanıtlayamıyordu sorulanı. Genç, Almanca ve Fransızca da sordu adınız ne diye... Aktör, bu basit soruyu anlamıştır, bir yanıt verir diye bir süre bekledikten sonra, baktı ki olmayacak, kendisi araya girip, gecikmeli de olsa durumu kurtardı. Sumo güreşçisine benzeyen kadın: "Ne diyor," deyince, genç: "Sağır dilsizmiş yanındaki. Adı, Coni'ymiş" dedi. Yine kadınlardan en yaşlısı: "Ben anlamıştım valla dilsiz olduğunu ama, belki yanlış anlamışımdır diye, söylemedim," dedi...
Gencin çevirmenliğiyle birçok soru yönetti Aktör. Kadınlar bir yandan yanıt verirlerken bir yandan da birbirlerine soruyorlardı. Bu kadar çok sorudan sonra çıkıp gidecekler miydi bu turistler, yoksa yatacaklar mıydı onlarla. Ev sahibi kadın, ülkenin turizmine bu kadarcık katkıları olması gerektiğini söyleyip susturdu onları. Sorular bittiğinde Aktör, karşıda okuduğu vizite ücreti kadar parayı ev sahibine uzattı: "Tenkyu," dedi. Ev sahibi, Aktör'ün uzattığı parayı alıp koynuna sokarken: "Asıl biz tenkyu Mösyö. Gene kamhir, gene buyurun," deyip başıyla selamladı turistleri. Aktör ince davranışlarla hepsinin elini sıkıp, en son: "Gut bay Leydi," dediği, evin en güzel kızını yanağından öpünce, kadınlardan biri: "Ağzının tadını biliyor pezevenk," diye bağırdı. Yaşlı olan kadın: "Ben biliyordum Sibel'i öpeceğini," dedi...
Evden çıktıklarında, Zürafa Sokak'ta herkes onlarla ilgilenip, neşelenmeye çalışıyordu. Kimisi: "Hoş geldiniz," deyip ellerini sıkıyor; kimisi karşıdan laf atıp bir şeyler söylüyordu. Bıçkın bir delikanlı Yazar'a yaklaşıp, eliyle de imleyerek: "Balıktan ne haber sör baba, oynuyor mu bari," deyip, yanıt almak için yüzüne bakmaya başladı. Yanına yaklaşan bir adam: "O sağır dilsiz, ne dediğini anlamaz," deyince, Bıçkın genç: "Affederisin sör baba, bilmiyordum, kusura bakma," deyip uzaklaştı...
Yazar bir yandan çevreyi inceliyor, bir yandan da neler yazacağını düşünüyordu. Buraya geldiğimiz iyi oldu. Görmeseydim kesinlikle doğru dürüst bir şey yazamazdım diye geçirdi içinden. Zürafa Sokak'ının yokuşunu tırmanarak çıkışa doğru ilerliyorlardı. Sağ yanlarındaki evlerden, bilinen sözlerle kendilerini çağıran kadınlara el sallıyordu Aktör. "Gel, aslanım, gel Conim," diyordu bir kadın. Asırlık bir çınar gibi gövdesini devindirmeye uğraşıp, değirmen taşı büyüklüğündeki kalçalarını kıvırmaya çalışıyor: "Oryantal sör oryantal," diye bağırıyordu...
Düşünemeyeceği kadar veri bulmuştu Yazar. Bir an önce eve gidip genelev sahnesini yazmak istiyordu. Aktör, Yazar'ın kulağına eğilip çevreye çaktırmadan: " Yeterli mi?" diye sordu. Yazar yeterli anlamında başını salladı ve "yes," diye karşılık verdi. Aktör: "Sus konuşma. Sen sağır dilsizsin," dedi...
Genelevin son evine doğru gelirlerken, kadınlardan birinin ayaklarının dibindeki küçük bir fino köpeğini sevdiğini, ona çeşitli oyunlar oynatarak eğlendiğini gördüler. Yazar, yazacağı sahne için yeni bir şey bulduğunu düşünerek kadınla köpeğin oyunlarına bakmaya başladı. Kendisine bakan turist kılıklı adamı gören kadın, kalktı, Yazar'a cilveler yapıp laf atmaya başladı: "Gel, çıktığın yeri göstereyim gel, Coni misin nesin, gel. Hadi gel. Nazlanma. Kamir lan buraya eşşeoğlu eşşek.. Gelsene lan, ne bakıyorsun öyle hıyar gibi. Ulan sör, nazlanma da gel kadın gör..." Sağır dilsizi oynamaya çalışan Yazar, kadına, ne konuştuğunu anlayamadığını anlatmak için, gülünç hareketler yapıyordu.
Kadın, Yazar'ın kendisiyle dalga geçtiğini sanarak: "Ne dalga geçiyorsun lan ipne. Orospuysak insan değil miyiz yani?" diye bağırdı. Sövgüyü duyan Yazar iyice şaşırıp kadının gönlünü almak için daha başka şeyler yapmaya başladı. Kadının bağırmasına ve Yazar'ın palyaçolar gibi, elini kolunu oynatıp gülünç devinimlerle, çeşitli sesler çıkartarak kapının önünde dönmesi, çevredekilerin oraya toplanmasına neden oldu. Yazarın durumunu gören bir gazeteci, ona yardımcı olmak amacıyla durmadan küfür eden kadına, adamın turist ve aynı zamanda sağır dilsiz olduğunu, o nedenle de kendisini anlayamayacağını söyledi. Aktör, duruma el koyup Yazarı oradan götürmek istiyordu ama, durumun görselliği karşısında büyülenmiş gibi bakıyor, çevireceği filmin yönetmeni olarak, böyle bir sahnenin oyuna renk katacağını düşünüyordu. İş nereye varacak bakalım diye beklemeye başladı. Belki de kadın, Yazar'ın üstüne atılıp onu tokatlayacaktı. Belki de evin fedaisi kolundan tutup genelevden dışarıya atacaktı Yazar'ı. Filmde de böyle bir şeyi kullanabilirim diye düşünüyordu Aktör. Bir yandan da iyi ki gelmişiz buraya diye geçiriyordu usundan...
Birkaç saat önceki olayın haberini geç almış bir gazeteci gelip yakınında durdu Yazar'ın. Yanındakine bir şeyler sorup olayı öğrenmeye çalıştı. Sonra da Fotoğraf makinesini eline alıp Yazar'ın karşısına geçti. Beş altı poz fotoğrafını çekti onun. Bu durumu gören Yazar iyice şaşırmıştı. Fotoğrafı yarın gazetede çıkarsa ne yapardı? Kadın, gazeteciye de sövüp, kendi fotoğrafını çekmesini önlemişti. Yeniden Yazar'a dönüp: "Bana bak soytarı, bir saattir sana söylüyorum, siktirol git şurdan. Başımı belaya sokacaksın benim." Yine birkaç kişi, adamın hem turist, hem de sağır ve dilsiz olduğunu, onun kendisini anlayamadığını açıklamaya çalıştılar kadına. Yazar da çevresine biriken yığından iyice tedirgin olmuştu. Kadına son bir selam verip oradan ayrılmak istedi. Nasıl olsa ne dediğini, kendisinin iyi niyetini anlatamıyordu. Bu işi bir an önce bitirmek için kadına doğru yürüyüp, yerlere dek eğilerek selamladı kadını. Bu devinim bardağı taşıran son damla olmuştu işte. Kadın bağırmaya başlayalıdan beri, Yazar'a havlayıp üzerine yürümek isteyen, ancak sahibince tutulan Fino, bu son selama çok bozulmuştu.
Öyle bir fırladı ki Yazar'ın üstüne, kadının elinden kurtulup sahibinin kızdığı adamın paçalarına dalıverdi. Neye uğradığını şaşırmıştı Yazar. Fino, sahibini kızdıran adamın paçalarını yırtmakla öfkesini alamamış, ayak bileğine de dişlerini geçirmişti. Can acısından gözlerinden yaş gelen Yazar, ayağını sallayıp kurtulmaya çalışıyordu köpekten. Kadınının gözlerinin içine bakıp yardımcı olmasını istiyordu kendisine. Kadın ise, sorumluluktan kurtulmak için, yavaş sesle: "Gel buraya Bap," diyordu ama, gürültüden duyulduğu yoktu söylediğinin. Yazar'ın çevresindeki halka iyice büyümüş, itiş kakış nedeniyle Aktör'ü de uzaklaştırmışlardı Yazarın yanından. Aktör kalabalığı omuzlayıp arkadaşının yardımına koşmaya çalışıyordu. Yazar da, onu yanında göremediği için iyice heyecanlanmıştı. Canı da çok acıyordu. Eliyle ensesinden tutup uzaklaştırmaya çalışmıştı Fino’yu; ancak bunun da bir yararı olmadığı gibi elini de ısırmıştı köpek... Yeniden bacağını kaptığında köpeğin kuduz olabileceğini düşündü. Görüp çok etkilendiği "Kuduz" filminin sahneleri gözünün önüne gelmişti. Canını da öylesine yakıyordu ki kuduz olarak düşündüğü köpeğin dişleri. O anda karmakarışık olmuştu bilinci. Boşta kalan ayağıyla köpeğe tekmeyi patlatırken: "Bırak ulan bacağımı it oğlu it," diye bağırıvermişti...
Tekmeyi patlattığı köpekten kurtulan Yazar, bu kez de insanların eline düşmüştü... Onu sağır dilsiz, aynı zamanda turist sanan kişiler, aldatıldıklarını anlamışlar, uğradıkları düş kırıklığı, giderek öfkeye dönüşmeye başlamıştı. Edilmedik sövgü kalmamıştı Yazar'a... Genelevdekilerce tartaklanmaya başlandığında, orada görevli olan polis zor kurtarmıştı Yazar'ı. Zürafa Sokak'tan dışarıya çıktığında kalabalıkça dışarıya itilen Aktör'ü gördü. Yazar'ı gördüğüne sevinen Aktör, haydi geçmiş olsun, bu işi de başardık dercesine: "Havar yu," deyince, Yazar: Başlarım senin havaryundan mavaryundan der gibi başını salladı ve yanıt vermeden Galata kulesine doğru yürüdü...
Aktör'ün evine geldiklerinde ağzını bıçak açmıyordu Yazarın. Ünlü olabilme sevdası uğruna başına gelen bu olay, çok üzmüştü onu... O gece evine gitmeyip Aktör'ün evinde kaldı. Yatmış fakat sabaha dek uyku girmemişti gözüne. Erkenden kalkıp, ocağa çay suyunu koydu. Sigara almak için dışarıya çıktı. Gece, durmadan içtiğinden bitmişti sigarası. Sigara aldığı yerden bir kaç da gazete alıp eve döndü. Çayı demledikten sonra bir sigara yaktı. Gazeteleri okumaya başlayınca, bir haber dikkatini çekti. Haberi okumaya başladığında, bundan sonra kendisinin de ünlü bir adam olacağını anladı. Haberin başlığı şöyleydi: "KART ZAMPARANIN MASKESİ DÜŞTÜ." Köpekle yaptığı savaşın fotoğraf altı da şöyleydi: "Köpek insanı ısırınca haber olmaz derler ama, bu kez haber oldu"... Haberin içeriğinde söylemedik söz bırakmamışlardı Yazar'a. Gazeteci, genel evde kadınlarla ve erkeklerle on altı röportaj yapmıştı konuyla ilgili olarak. Neler neler söylemişlerdi. Ne cinsi sapıklığı kalmıştı söylenmedik, ne de ırz düşmanlığı ne de iktidarsızlığı...
Haberi bitirip gazeteyi kapattığında telefon çaldı. Yazar telefonu açtı. Karşısında büyük oğlu vardı. Oğlu: "Söyleseydin ben götürürdüm oraya seni, böyle dümenler yapmaya ne gerek vardı," dedi. Yazar: "Sana gerçeği anlatırım oğlum. Uyanık ol da annen görmesin gazeteyi," deyince Oğlu: "Annem gösterdi yazıyı bana. Sen uyanık ol da görünme annemin gözüne," dedi...
Yazarlar
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
















































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.02.2015
20.12.2014
7.12.2014
16.11.2014
26.10.2014
11.10.2014
27.09.2014
14.09.2014
3.09.2014
16.08.2014