İbrahim Kiras
Geçtiğimiz haftalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hatay’da yaptığı seçim konuşmasında söyledikleri şöyle bir tartışılıp unutuldu. “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı” demişti Erdoğan.
Bu sözlerin manası “Bizim partinin adaylarına oy vermezseniz hükümetten hizmet alamazsınız” şeklinde anlaşıldı. Başka türlü anlaşılmasına da imkan yoktu zaten.
Aslına bakarsanız, mevcut uygulama da bu yönde maalesef. Gerçi kürsülerde “Biz 85 milyonun hükümetiyiz” diye konuşuluyor ama özellikle belediyeler konusunda uygulanan ayrımcılık herkesin bildiği bir gerçek.
Devlet imkanlarının -yani hepimizin hakkının- siyasi parti çıkarı için tepe tepe kullanılması da bizdeki siyasetin etik ilke bilmeyen ve kul hakkı tanımayan karakterinin tezahürlerinden biri. Özellikle seçim zamanlarında devlet kurumları açık açık iktidardaki siyasi parti adına kampanya yürütüyorlar. Yalnızca bugünden mi bahsediyoruz? Eskiden yok muydu bu çeşit siyasi suistimaller? Hep vardı ama son dönemde bu iş adeta “devlet-parti bütünleşmesi” şeklini aldı. Nitekim hükümete yönelik itirazlar bugün neredeyse devlet aleyhtarlığı olarak kabul ediliyor. Dolayısıyla iktidar partisine oy vermemek bile masum bir tutum gibi görülmüyor. Geçen yüzyıl boyunca örneklerini çokça gördüğümüz, bugün ise sayıları azalmış bulunan “parti devleti” modellerinden aşinayız bu bakış açısına.
Oysa vatandaşların oyunu alarak iktidar mevkiine gelmiş olan bir siyasi kadronun kendisine oy vermeyenleri düşmanları gibi görmesi modern olmayan bir tepki biçimi. Temsili demokrasinin söz konusu olmadığı zamanların iktidar kavgaları içinde anlaşılır sayılabilecek bir tepki.
Öyle anlaşılıyor ki toplumun bir kesiminin seçimde kendisini tercih etmemiş olmasını egemenliğinin meşruiyetini tanımamak olarak gören bir yaklaşım var burada. Egemenliğin millete ait olmadığı zamanların iktidar anlayışı bu.
Yani, “Oy vermeyene hizmet vermem” diyen siyasetçinin tutumu günümüzün değil geçmişin hem de çok uzak geçmişin devlet felsefesine dayanıyor.
***
Siyasi güç sahipleriyle ahali (yani yönetenle yönetilen) arasındaki ilişki karşılıklı alışveriş üzerine kuruludur.
Devlet adı verilen organizasyonun ortaya çıktığı en eski zamanlardan beri yönetilenin vazifesi yönetime vergi ve asker vermek, bunların karşılığı olarak yönetenin vazifesi de halkın güvenliğini sağlamaktır.
Siyaset felsefecileri ve siyaset bilimcileri bu ilişkiye sosyal mukavele (toplumsal sözleşme) adını veriyorlar.
Bu kavram önceleri (mesela Hobbes’da) halkın bir egemen ile yaptığı karşılıklı anlaşma olarak düşünülürken bilahare (mesela Rousseau’da) siyasi ve hukuki düzenin tesisi ve işleyişi konusunda eşit yurttaşlar arasındaki uzlaşma şeklinde anlaşılır oldu. Burada artık egemenlik milletindir.
Nitekim modern ulus devletlerde siyasi egemenliğin meşruiyeti eşit vatandaşların rızasına ve uzlaşmasına dayanır. Rıza ve uzlaşma ise “ortak çıkarlar” ve “kamu yararı” doğrultusunda oluşur. (Rousseau buna toplumun genel iradesi diyordu.)
On dokuzuncu asırdan itibaren modern ulus devletlerde temsilî demokrasi kökleşirken bir aileyi veya bir zümreyi devletin/ülkenin sahibi olarak görme anlayışı tarihe karışıp tamamen kayboldu. En azından Avrupa’daki burjuva dünya görüşünün baskın olduğu toplumlarda devletin/ülkenin ortak sahibi vatandaşlardır artık.
Türkiye’de millet egemenliği fikri Yeni Osmanlılar hareketine kadar uzanan bir geçmişe sahip. Namık Kemal, Ziya Paşa, Ali Suavi gibi aydınlar hem modern manada bir millet anlayışını hem de hürriyet, temsil gibi kavramları ilk defa bir yönetim modeli önerisi çerçevesinde gündeme getirmişlerdir. İlki başarısız, ikincisi başarılı olan Meşrutiyet denemeleri ve Cumhuriyet devrinin demokratikleşme girişimleri hep bu ilk adımın bıraktığı izler üzerinde şekillendi.
***
Gelgelelim son on yıldır millet hakimiyeti kavramı iki önemli aşınmaya ve hatta bu anlamda tehdide maruz kaldı.
İlki, milletin bir kısmının (“asıl millet”in) milletin diğer kısmından (“yozlaşmış ve yabancılaşmış unsurlar”dan) daha fazla egemenlik hakkına sahip olduğu şeklindeki popülist kabulün yaygınlaşması.
İkincisi, “Hakimiyet milletindir” anlayışına “Hakimiyet Allah’ındır” diyerek din adına itiraz eden nevzuhur ve soyut bir demokrasi karşıtlığının söz konusu popülist millet anlayışına zemin yapılmak istenmesi.
Bu anlayış siyasi iktidara da kendisine oy vermeyene hizmet vermeme hakkına sahip olduğu vehmi veriyor. Oysa burada anlaşılmayan veya anlaşılmak istenmeyen husus şu: Bugünkü demokratik düzende siyasi iktidar toplumsal rızayı milletin yüzde elli artı birinin oyuyla değil, milletin tamamının tarafı olduğu anayasal sözleşmenin gereği olarak kazanmaktadır. Bu sözleşmeye göre seçime birden fazla aday girebilecek, halktan belirli oranda oy alabilenler seçilmiş olacak ve bunlar halkın tamamına hizmet edeceklerdir.
Geçmişte egemenin siyasi meşruiyetini kabul etmeye yanaşmayanların kılıç yoluyla rızası alınırdı. Çünkü bir ülkede egemenliğin tesisinin gereği buydu.
Milletin egemen kabul edildiği düzende ise yönetenlere muhalif olmak, oy vermemek iktidarın meşruiyetini tanımamak değildir, oy vermeyenler savaşılması gereken düşmanlar değildir. İki ayrı devlet kurumu olan hükümet ile belediye de rakip güçler değildir.
Millet egemenliği, demokrasi, anayasal yönetim, hukuk ve temsil gibi kavramların bunca zaman sonra yeniden tartışma konusu olması kaygı verici.
Bir kere daha en başa dönmeyelim…
Yazarlar
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.11.2025
11.11.2025
25.10.2025
14.10.2025
7.10.2025
2.10.2025
30.09.2025
28.09.2025
18.09.2025
11.09.2025