İlker DEMİR

HDP KONFERANSI'NDA SIRRI'NIN KASTI!
10.02.2023
714

4/5 şubat 023'te Bakırköy'de HDP'nin Demokratik Cumhuriyet Konferansı yapıldı.

Salon koltuk aralarına, merdivenlere kadar doldu, salon çoğu TC mağruru bedelli davetlilere yetmedi.

Toplantı amacından çok dönemin günceline gündem oldu, kulislerde demokratik cumhuriyetten çok seçim ve adaylar konuşuldu.

Toplantının bir molasında  Tip Genel Başkanı Erkan Baş'a ayaküstü bir soru soruldu:

Sırrı'nın bu istibdat eleştirisi Ahmet Şık'a mı göndermeydi?

Baş, "o sözü ben de dedim" demedi, "herkese olabilir, çok kişi o ifadeyi kullandı" dedi.

Tabi konu bu değildi, Sırrı'nın açıklamasındaki tema, bu iktidara istibdat denmez, siyasal literatürü doğru kullanındı.

İlk oturumda, belki kendisinin de açıkladığı gibi antremansızlıktan olabilir, eleştiri biraz ağır kaldı.

Sırrı Süreyya Önder'i hemen herkes tanıyor ve seviyor; HDP eski vekili, sinema yönetmeni, şöhretli ve bunlardan da ziyade hüsranla biten Barış Süreci girişiminin İmralı görüşmelerinin "baş"lığı biraz tartışmalı olsa da baş aktörü.

Başkası söylese mütevazi bir eleştiri, o/ünlü söyleyince kıymetlendi, manşetlendi ve malzeme "üncü,  liyakat kriteri tık  medya" elindeydi.

Ama eleştiri sol siyasal arenada (henüz) beklenti kadar polemik/yankı üretmedi.

Önder dedi ki:

"İnanın acı çekiyorum. Birisi istibdat dediğinde acı çekiyorum. Bizim arkadaşlarımız var içinde. Kahrolsun istibdat ya da bu istibdat rejimi… Elimizde tarihle sınanmış bilimle, test edilmiş faşizm, otokrasi, teokrasi gibi şeyler varken siz kavram olarak istibdata müracaat ediyorsanız İttihat Terakki ve Türklük ilişkisi üzerinden bir tanım yapıyorsunuz demektir. "

Sanki kimse Millet İttifakı'nın sınıfsal dayanağını bilmiyor, biçimsel bir ifadeyi biçimiyle hükümledi, ilan etti.

Önder, özetle "siyasal literatüre uygun konuşun" dedi.

Bu anlamda bir şey yoktu.

"Mesela topraktan elde edilen artıya rant, fabrikadan/iş gücünden elde edilene artı değer denildiği gibi kapitalizmin bir üretimi olan siyasal rejime verilen isimle feodal sistemin rejimine verilen isim aynı olmaz", "uygun olanla hitap edin" dedi.

Eyvallah, normal ve nominal olarak da doğru, ama hayat, yazılan kuru, donuk harfli, kurgu cümlelerle bir varoluş değil ve öyle yaşanmıyordu.

Biçim kadar öz de değerliydi.

Her cümlenin bir ruhu var; kastı, öfkesi, sevinci duyguları; mahkemeler bile kastı atlamazken Sırrı can atladı.

Hükümledikleri kendi ifadesiyle "içinde bizim arkadaşlar"dı.

Onları ayırmadı, moda yasa gibi, bir torbaya koydu, salladı salladı HDP'nin "entel"leri önüne koydu.

Bir de acı çekiyorum diyerek sol yürekleri burdu, ajitasyonun dibine vurdu.

Bu eleştiri İttihatçı ardılları için bile böyle denmemeliydi.

Hani hemen karşıya alan, niyet reddi içinde olan bir eleştiri, ne objektif, ne de kabul edilebilir olabilirdi.

İstibdat derken Cumhur İttifakı'nın geçmişi, denetimsiz padişah yetkilerini, baskıyı da kapsatmayı düşünerek, modern ve doğru tanımı bilmesine/bilmemesine, arızasına rağmen kullanmış olamazlar mıydı?

Bilse de bilmese de kastını sormadan mıhlamak ayrı da yani usüllü ve etik de değildi..

Böyle cepheden karşı cephe çoğaltmak yerine, sadece kavramları doğru kullanmamanın sakıncalarına, doğrusunu belirterek ikaz etse daha iyiydi.

Mesela "İYİPLİ, CHPLİ, DEVALIYA ne bedel var, biz ödüyoruz biz ödeyeceğiz" derken sözün onlara oy veren halkı da kapsadığının, ifadesinin kastını aştığının farkında değildi ama kimse o ifadeyi hotzotla karşılamadı, ona fatura etmedi; doğrusu da buydu.

Anlamak iyiydi iletişim de zaten bir anlama fiiliydi.

LBGT özeleştirisi de biçimseldi, yetersizdi, iki boyutlu popülerdi, kararın analizi gerekliydi; yapılamadı.

Ve 100 yıldır bir türlü kendi olamamış kuyrukçu sola ve bunu kendi yolunda bağımsız ve kişilikli giden özgürlük hareketine de yansıtmaya, etkilemeye çalışmasına, kapısı kuyrukçuluğa açık olduğunu her cümle ve tepki mimiğinde belli den HDP üst yönetimine ikazı, eksik, formel, ama değerliydi:

“Yaşamsal ve tarihsel olan bir hat örmüşüz. Bir de başkan adayı çıkaracağız. Bazı arkadaşlarımız, dostlarımız o kadar fazla telaş ediyorlar ki ‘aman ha bunu fazla ciddiye almayın, usulüne uygun bir şeyler yaptınız mı biz hemen bunu geri çekeceğiz.’ Şu iddianın sahibi olmak gerekir ve bu iddia, biz bu yolu madem bu kadar yaşamsal bedellerle oluşturduk ve kendi çeperinin dışında bu kadar alana taşıdık, o zaman çözüm biziz, siz bunu düşünün demekten geçiyor. Bu telaş hali çok incitici ve inanın karşıya bir şey vermiyor. Kötü tüccar böyle yapmayacakken iyi bir devrimcinin buna tevessül etmesini anlamak mümkün değil.”

Ama eksiğin net ifadesi şu cümle, açıklamayı tam bir blöf gerekçesine düşürdü:

"Altılı Masa’nın İyi Parti’nin blokajını aşamaması, HDP’nin Cumhurbaşkanlığı konusunda 'Açık müzakere, şeffaf diyalog' ilkesine yeşil ışık yakılmaması Emek ve Özgürlük İttifakı’nın kendi adayını çıkarma eğilimini güçlendiriyor."

Ne oluyor, ne?

Hayır hayır, aday çıkarma bir hak, bağımsız siyasetin olmazsa olmazı, mücadelenin bir vechesi, diğer siyasetin tutumuna göre belirlenen bir karar değildi.

Olsun kaynak zengin, damar engin, daha ana ikazlar var ve iyi ki vardı.

Ana ikazlardan Kürd halkının vicdani sözcüsü Ahmet Türk daha önce bir açıklama yaptı, "Altılı Masa adayı altılı masanın önerisiyle gelmedikçe bir anlam ifade etmez." demişti.

Dedi, dendi de tutumun haritası hala çizilmedi, gözler hala kuyrukta.

Herkes isim konuştu, aday, aday seçimi kriterleri üzerine bir şeyler hala denmedi.

Mesela aday insan hakları ihlaline bulaşmamış olmalıydı vb.

Ama bu sorunun cevabı esasında konferansın mealen şu doğru tespitinde gizliydi:

"Mücadele ettiğinize dönüşmemeye önlem şart!"

Önlem neydi?

Belki sonraki her bireyin doğrudan söz ve karar sahibi olduğu toplantıda ve sonrasında Sırrı'nın dediği "o çekilecek halaylar"daydı.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar