Levent Gültekin
“Gelecek Partisi’nin bir geleceği var mı?” derken tam olarak neyi kast ediyoruz?
Mesela ‘iktidar olabilecek mı?‘ Veyahut ‘ülkedeki siyasi tıkanıklığı açacak etkili bir aktör olabilecek mi?‘ Ya da ‘siyasete yeni bir ses, yeni bir anlayış kazandırabilecek mi?‘
Bu sorulara yönelik yorumlara geçmeden önce partinin kuruluş toplantısında Ahmet Davutoğlu’nun açıkladığı ilkelere ve vurguladığı değerlere yönelik birkaç cümle etmek istiyorum.
Ahmet Davutoğlu bu konuşmada esas aldıkları ilkelere, yaklaşımlara, benimsedikleri siyaset anlayışına yönelik dikkat çekici sözler söyledi.
Toplantıya Atatürk’e bir dakikalık saygı duruşu ile başlanması dikkat çekiciydi.
Mesela ‘özgürlükçü laiklik‘ dedi. ‘Demokrasi’ dedi. ‘Özgürlük, eşitlik, adalet, bağımsız yargı‘ dedi. ‘Liyakat, siyaset ahlakı, medya özgürlüğü’ gibi konulara sıklıkla vurgu yaptı.
Kuvvetler ayrılığına dayalı yeni bir sistem vaadinde bulundu.
Kimlik, inanç, mezhep ayrımcılığına karşı olduğunun altını özellikle çizdi.
Kısacası muhalifken bütün siyasi aktörlerin vurguladığı genel geçer değerlerin neredeyse tamamına özenle vurgu yaptı.
Ahmet Davutoğlu’nu dinlerken dudaklarımdan “güzel konuşma” kelimeleri dökülürken içimden yükselen “peki bütün bunları iktidardayken, yetki elinizdeyken niçin yapmadınız?” sorusunu bastırmaya gücüm yetmedi.
Çünkü konuşmasında bu sesi yok etmeye yönelik tek bir cümle söylemedi.
Mesela AK Parti’de yetkili pozisyonlardayken yaptıkları ile bugün söyledikleri arasındaki o devasa farkın nereden kaynaklandığını izah etmedi.
‘Siyaset felsefesi açısından bir değişim oldu mu, olduysa hangi konularda ve hangi bağlamda oldu?’ konusuna hiç girmedi.
Sanırım Ahmet Davutoğlu’nun önündeki en büyük engellerden biri insanların içinden yükselen o ses olacak.
Dahası Davutoğlu’nun da vurguladığı demokrasi, özgürlük, eşitlik, adalet, liyakat gibi değerlere yönelik bütün sözlerin, kelimelerin yıprandığını, topluma tesir edecek bir etkilerinin kalmadığını göz önüne alırsak işi daha da zorlaşıyor.
Hele muhalifken demokrat, özgürlükçü, eşitlikçi, liyakatten yana olanların iktidara geldiklerinde bu değerleri nasıl da kolayca göz ardı ettiğini defalarca tecrübe etmiş bir toplum için ‘söz‘ bütünü ile anlamını yitirdi.
Çünkü toplum artık siyasetçilerin ne söylediğinden daha çok ne yaptığına bakıyor.
Diğer bir sorun ise, bütün dünyada partili demokrasinin derin bir krize girdiği tartışmaları yapılırken, eski siyaset anlayışının bütün dünyada miadını doldurduğu konuşulurken Davutoğlu’nun parti kurup, geleneksel bir anlayış çerçevesinde bunu ilan etmesi ‘yeni bir şey yok‘ duygusunun oluşmasına de neden oluyor.
Daha doğrusu toplumda giderek yükselen yeni, farklı bir siyaset anlayışı ve yöntemi beklentisini karşılayacak en küçük bir emare de yoktu.
Peki bütün bunlara rağmen Gelecek Partisi’nin siyasette bir geleceği var mı?
Bu soruya yukarıdaki soru başlıkları çerçevesinde kendimce bazı yorumlar getireceğim.
Gelecek Partisi iktidar olabilir mi?
Cumhurbaşkanlığı sisteminin bir partinin tek başına iktidar olmasına imkan vermediğini hepimiz biliyoruz.
Yani iktidar olmak için yüzde 50+1 oya ihtiyaç var.
Bu nedenle bu sistemle gidilecek bir seçimde partilerden çok toplumsal cephelerin yarışacağı açık.
Seküler, muhalif kesimlerde Ahmet Davutoğlu’na yönelik geçmiş politikalarından dolayı oluşan belirgin bir mesafe var.
Diğer taraftan Ahmet Davutoğlu’nun başkanlığındaki Gelecek Partisi’nin hitap ettiği seçmen kitlesinde güçlü bir aktör olarak Erdoğan’ın varlığı ortadayken bu partinin tek başına iktidar olmasının imkansız olduğunu görmek için siyaset bilimci olmaya gerek yok sanırım.
Ülkedeki siyasi tıkanıklığı aşmaya yönelik etkili bir aktör olabilir mi?
Ahmet Davutoğlu yapacağı “içeriden” muhalefetle muhafazakar tabandaki seçmenin kafasını biraz daha karıştıracağı, dahası Erdoğan’ın yaşadığı yıpranmayı biraz daha hızlandıracağı muhakkak.
Fakat bunun siyasette bir değişim rüzgarı estirecek kadar güçlü olacağı pek olanaklı değil.
Bu olanaksızlığın birçok nedeni var.
Bir nedeni ülkedeki siyasi kutuplaşmaysa bir diğer nedeni de Ahmet Davutoğlu’nun tam olarak ne söylediğini, neye itiraz ettiğini, ne vaat ettiğini topluma ulaştıracak ve toplumda bir güven duygusu yaratmasına olanak sağlayacak bir medyanın olmaması.
Bir diğer ve bana göre en önemli nedense seküler-muhalif kesimdeki Davutoğlu’na olan mesafe ve muhafazakar tabanı etkisi altında tutan Erdoğan gibi güçlü bir aktörün varlığı.
Bu nedenle sözlerinin etkisi de sonucu da sınırlı kalacaktır.
Muhalefet partileri ile gireceği muhtemel bir ittifak durumunda da Erdoğan’ın karşısına çıkacak adayın kimliği Davutoğlu gibi muhafazakar tabana hitap eden bütün siyasetçilerin işlevini belirleyecek.
Cephe siyaseti, Davutoğlu’nun etkilediği, ikna ettiği seçmen kitlesini Erdoğan’ın karşısındaki adaya yöneltmeye imkansız hale getiriyor.
Bu durumu Saadet Partisi’nin hem CB seçimlerindeki hem de belediye başkanlığı seçimlerindeki politikasında net olarak görebiliyoruz.
Saadet Partisi kendi tabanını CHP’li bir adaya yönlendirmekte zorlanacağını bildiği için her iki seçimde de ya kendi adaylarını çıkardılar ya da tarafsız kalmayı tercih ettiler.
Dolayısı ile Ahmet Davutoğlu’nun etkili bir aktör olup olmayacağını yukarıda da dediğim gibi daha çok Erdoğan’ın karşısına çıkacak adayın kim olacağı belirleyecek.
Siyasete yeni bir ses, yeni bir anlayış getirebilir mi?
Ahmet Davutoğlu’nun, geçmişte İslamcı siyaset felsefesine dayalı bir dış politika benimsemesi, özellikle Suriye politikası, başbakanken içerideki antidemokratik uygulamalara itiraz etmemesi gibi nedenlerle oluşan ciddi bir bagajı var.
Bu bagaj Davutoğlu’nun siyasette yeni bir anlayış oluşturacak, bu anlamda kitleleri etkileyecek bir aktör olmasının önünde ciddi bir engel.
Dahası parti kuruluş toplantısında yaptığı konuşmadaki Neo Osmanlıcılık çağrışımı yapan ‘medeniyet vurgusu’, ‘kutlu dava aşkı’ gibi eskinin devamı algısı oluşturacak cümleler ve ‘geleneğe bağlı özgürlük‘ gibi tuhaf yaklaşımlar siyasette yeni bir anlayış geliştirme çabası içinde olmadığının da göstergesi.
Kişisel kanaatim: Ahmet Davutoğlu, Gelecek Partisi ile daha çok Erdoğan sonrası dönemde muhafazakar kesimin gidebileceği kapılardan biri olma amacı güdüyor.
Fakat bütün bunlara rağmen muhafazakar kesime yönelik konuşan, onlarla diyalog kurabilen siyasetçilerin demokrasi, özgürlükçü laiklik, eşitlik, adalet, liyakat gibi değerlerin önemine vurgu yapan, bu değerler üzerinden yürütülecek bir siyaseti yücelten her yapının, partinin, siyasetin ülkedeki demokrasi lehine oluşacak toplumsal dönüşüme olumlu katkı vereceğini düşünüyorum.
Dahası evrensel değerler esas alınarak kurulan her partinin toplumsal barışı sağlama adına ülkenin yararına olacağını düşünüyorum.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.09.2023
19.08.2023
19.08.2023
14.08.2023
6.08.2023
8.07.2023
3.07.2023
27.06.2023
23.06.2023
19.06.2023