Markar ESAYAN

Ama burası Türkiye...
11.06.2012
3093

 Geçen hafta gerçekleşen Erdoğan-Kılıçdaroğlu zirvesi gördüğüm kadarıyla çoğu kesimi memnun etti. Sonuçlarından bağımsız olarak, birbirlerine en ağır sözleri sarf eden iki büyük partinin liderinin zirve öncesi, zirve ve sonrasında kurdukları pozitif dil ancak tebrik edilmeyi hak ediyor. Kutuplaşma ve çatışma yorgunu halkın üzerinde de moral etkisi oldu bu görüşmenin. 80 öncesini hatırlarım. Bir çocuk olduğum hâlde ülkenin bir uçuruma doğru gittiğinin farkında olarak Demirel-Ecevit arasında bir türlü gerçekleşmeyen diyalog beni çok endişelendirirdi. Erken politize olmuşum demek. Tüccar ailem Demirel’e oy verir, Ecevit’i tutardı. Benim de geceleri rüyama ABD ambargosu altında köşeye sıkışmış Ecevit’in gazetelerdeki resimleri girerdi. Bedri Koraman’ın çizimlerini o kadar dikkatle incelerdim ki, işlerin yolunda gitmediğini, anne ve babamın pek sevdiği Karaoğlan’ın zor durumda olduğunu anlardım.

Bu küçük anekdottan zirveye dönersek: Bu önemli bir zirveydi, evet sonuçlarından bağımsız olarak...


Kemal Kılıçdaroğlu’nun parti siyasetine yaptığı ikinci ayar Kürt meselesinde oldu. İlki, “irtica tehlikesi ve laiklik tehdit altında” söylemini terk etmekti. Şimdi ise, Kürt konusunda çözümsüzlük koalisyonunda MHP’yi yalnız bırakmaya karar verilmiş görünüyor.

Tek başına bu bile ülkenin geleceği konusunda çok kritik bir gelişme. CHP bu zirveden sonra Kürt meselesinde çark etmekte çok zorlanacaktır. Çözüm konusunda AK Parti’yi ileriye doğru zorlayan, çözüm iradesinin Meclis’e taşınmasını kolaylaştıran bir işlev yüklenecektir. Kürt sorununun ana muhalefet partisinin desteği olmadan çözülmesi çok zor çünkü. İspanya ve İrlanda örnekleri bunu bize gösteriyor.

CHP’nin oylarını arttırmak için bu hamleyi yapması kaçınılmazdı. Yüzde yirmi beş oyla, hatta MHP’nin oylarını da üstüne eklediğinizde, iki partili bir koalisyonun bile AK Parti’yi geçme olasılığı kısa vadede gözükmemekte. CHP, çakılı durduğu ulusalcı- milliyetçi çizgide sabit de kalamayacağını, AK Parti karşısında etkisizleştikçe tabanının hırçınlaşarak daha radikal çizgideki MHP’ye kayacağını görmüş olmalı. Kaldı ki, Kılıçdaroğlu, CHP’nin geçmişin devletçi siyasi alışkanlıkları ile bu işin yürümeyeceğini, tarih dışı, hatta çoğunlukla komik duruma düştüklerinin de farkında.

Tabii, AK Parti’nin Silvan’dan sonra gelişen süreçte Uludere faciasının altında kalması, Kürt açılımında Erdoğan’ın da itiraf ettiği üzere başarısız olunması ve oluşan hayalkırıklığı siyasette ciddi bir boşluk yarattı. Kılıçdaroğlu bu boşluğa da aday olarak hamlesini yaptı. Siyaseten akıllıca.

Meclis’te bir mutabakat komisyonu kurulması önerisi ve iki partinin de MHP’nin altını kuvvetle çizmesi ortak bir ihtiyaca, stratejiye denk geliyor. Erdoğan her hâlükârda oylarını en az yüzde elli beşlerde tutması gerektiğini biliyor. Başkanlık, yarı başkanlık veya hâlihazırdaki sistemde yapılacak bir cumhurbaşkanlığı seçiminde yoklamalarda yüzde elli civarında çıkan oy büyük risk. Liberaller, demokratlar, Uludere ile dindar Kürt ve Türk Müslümanlarla ciddi bir kopuş yaşıyor. Bu kopuşu göründüğü kadarıyla milliyetçi oylarla tahkim etmeye kararlı. Bu parlak fikri kim verdiyse, sonra hesabını ondan sorar artık.

İşte burası bıçak sırtı noktası. Öyle bir yapacaksınız ki Kürt meselesinde adım atarken, milliyetçi oyları kaybetmeyeceksiniz. Benzer sıkıntı CHP’nin ulusalcı tabanı için de geçerli. Dolayısıyla, MHP’nin mutabakata çağrılarak köşeye sıkıştırılması, marjinalize edilmesi lazım. Halka, çözüm istemeyen ve dökülen kandan sorumlu tek parti olarak gösterilmesi gerekiyor. MHP’ye davetin amacı bu. Davete icabet edilmeyeceğini, Bahçeli’nin kurultay öncesi zaten kıpırdayamayacağını onlar da biliyorlar.


AK Parti ve CHP’nin oylarının toplamına BDP de katılırsa yüzde doksanlık bir halk iradesi sağlanmakta. Bu Kürt sorununu
 anadil hakkının verilmesi başta olmak üzere hızlı adımlarla çözmek için ultra lüks bir imkân. CHP’nin bu hamlesi hemen ürününü verdi. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay anadil konusunda çalışmaların masada olduğunu, bunu bizzat Başbakan’ın açıklayacağını, Barzani üzerinden de PKK ile silah bırakma konusunda ileri adımlar atıldığını açıkladı. AK Parti bir yandan bu yükü Meclis’e dağıtmak isterken, Kürt sorununu çözen ana aktör olma fırsatını CHP’ye kaptırmak istemeyecektir. Buradan da iki parti arasında olumlu anlamda bir rekabet- ortaklık doğabilir. Umulan budur. Ama burası Türkiye.

Tabii CHP’nin, oyuna talip olduğu halk nezdinde çok ciddi bir güvenilmezliği var. Hâlâ üzerine toz kondurulmayan, reddi miras yapılmayan faşist Tek Parti dönemi ve darbelerle yan yana giden son on yılı hakkında halka büyük bir özür borcu bulunuyor. Dersim konusunda özür, dindar Sünni bir partinin liderinden geldi. Bunlar not edilmiş vaziyette. Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi dizayn etmek isteyenlerin komplosuyla partinin başına geçtiği de hatırlanıyor. Ergenekon sanıklarını milletin iradesini istismar ederek Meclis’e taşıma gayreti, o adaylıkların nasıl mümkün olduğu da şüpheleri arttırıyor.

İşte tam da bu nedenle, Kürt konusunda samimi ve çarksız bir tavra çok ihtiyaçları var. Kürt sorununu yaratan bir siyasi parti olarak Kürt açılımında üstlenecekleri müspet rol, CHP’nin halka kendisini affettirmesi için anlamlı bir başlangıç olabilir.

Ama dedim ya, burası Türkiye...


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)
  • Hrac Madooglu

    Hrac Madooglu

    13.11.2014 06:12

    Binlerce filozoftan biri, hukuk hakkinda Mahcupyanin gorusune uygun birseyler soylemis. Hukuk bagimsiz bir kurum olamazmis. Hukukun bagimsiz oldugu ulkelerde bunu nasil beceriyorlar peki? Turkiyede bagimsiz olamiyorsa bile bu kadar kepazelik olmasi normal midir? Eninde sonunda bu yazida verilmek istenen mesaj nedir? Hukuk olmasa da olur deyip orman kanununun hukum surdugu bir ulkede sesimizi kesip kaderimize razi mi olalim?

Yazarlar