Merve Şebnem Oruç
Bu akşam Erdek Deniz Üs ve Garnizon Komutanlığı'nda nöbet tutacak erlere, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı hakkında 'Adi Başbakan' dedirtilecek. Askeri tarihte böyle bir rezalet enderdir.
Askerlik yapanlar bilir. Havanın kararmasıyla birlikte gün doğumuna kadar garnizon ve kışlalarda, nöbetçilere o gün kullanılacak parola ve işaret verilir......Nöbetçi akşam karanlığında kendisine yaklaşan kişiye yüksek sesle parolayı söyleyip, karşı taraftan bunun işaretini bekler. Bu gece Balıkesir'de nöbetçi, yüksek sesle 'Adi' dedikten sonra, karşı taraf 'Başbakan' kelimesini kullanacak. Ortaya da 'Adi Başbakan' cümlesi çıkacak. Bu haberin bugün Taraf'ta yer alması üzerine muhtemelen parola ve işaret değiştirilip, yenileri belirlenecek.”
Taraf'ın 22 Şubat 2010 tarihli Mehmet Baransu imzalı “Parola: Adi Başbakan” sürmanşeti gibi ne çok haber okumuş ve okuduklarımıza inanamamıştık bir dönem. Orduda Erdoğan'a yönelik aşağılama, küfür, tehditlerin olduğu haberleri birbirinden korkunç suikast iddiaları takip etmiş, bunlar Ergenekon ve Balyoz haberleriyle yan yana kamuoyuna sunulmuştu. Türkiye'nin darbelerle ve derin yapılanmalarla geçmişi, kamuoyunun bu davaları gerçekten geçmişle hesaplaşma gibi görmesini ve yakından takip ederek destek vermesini sağlamıştı ancak yukarıdaki haber gibi onlarca, yüzlerce sansasyonel haber, orduya, askere yönelik tepkileri de körüklüyordu. “Genelkurmay'ın ışıkları yanıyor mu yanmıyor mu”nun bile ülkenin siyasi gündemine dair bir mesaj taşıdığı günlerde bunlar elbette yakından takip ediliyor, fazlasıyla önemseniyor ve herkesi tedirgin ediyordu. Ama devamında neredeyse “ordu lağvedilsin” demeye varacak saçmalıklara da kapı aralıyordu.
2011, Fethullahçıların kantarın topuzunu kaçırıp Türkiye'de “ama...” demek için ağzını açanı Ergenekoncu ilan ettiği yıl oldu. Oda TV, Şike ve Cübbeli Ahmet Hoca soruşturması gibi her yeni soruşturmanın bir öncekinden daha garip olduğu yetmiyormuş gibi, her yeni 'suç şebekesi'nin de Ergenekon'la ilgili olduğu haberleri yayılıyordu. Medyada bağır çağır Fenerbahçe'nin Ergenekon'un futbol ayağı olduğu söylenirken “Yoksa Cübbeli Ahmet Hoca bir Ergenekon tezgahı mıdır?” türünde soruşturmadan çok çok önce yazılıp çizilmeye başlanmış olan dedikodular üstüne katılarak yeniden servis ediliyordu. İtiraz eden, “bu işte bir anormallik var” diyen herkes 'Ergenekoncu', 'darbeci', 'kripto darbeci' suçlamasıyla tanışıyordu. Gerçekten de tarifi zor, nefes alamadığımız zamanlardı.
7 Şubat 2012 MİT'e darbe teşebbüsüyle Fethullahçıların foyası ayan beyan meydana çıkmıştı. Çıkmıştı ama önlem alma konusunda da geç kalınmıştı. Erdoğan'a, kulağına “Sizi öldürecekler, size kumpas kuracaklar, size darbe yapacaklar,” diye fısıldarken kumpas hazırlamış, darbe vurmak için tezgah kurmuşlardı. Hem 17-25 Aralık'a yeltenecek kadar güçlenmişlerdi hem de herkesi 'Ergenekoncu' diye yaftalayarak Türkiye'nin geçmişindeki karanlıkla yüzleşme fırsatını mahvetmişlerdi. O dokümanların arasında gerçekten darbe planı var mıydı, hangi kumpası kim kurmuştu, hangi cinayeti kim işlemişti, bu soruların cevabı onların hırs ve açgözlülükleri yüzünden bulunamaz hale gelmişti. Karanlık isimlerin yanına yüzlerce alakasız ismin doldurulduğu toplu davalardan bize sadece hüsran, hayal kırıklığı ve ihanet kalmıştı.
Derin devletle ve darbecilerle hesaplaşmayı isteyen ve elinde bavuluyla 'köyden kente göç etmiş' saf bir genç, 'Seni yeneceğim İstanbul' duruşlu gözü pek gazeteci görünümlü delikanlının, yani Mehmet Baransu'nun, her yöne tehditler savuran, canının istediğine küfürler ve ağıza alınmayacak bel altı cümlelerle vuran bir canavara dönüşmesi şüphesiz o dönemin en dikkat çeken insan hikayelerinden biriydi. Bütün Türkiye'yi Erdoğan'ın canına nasıl kast edildiğine, kim bilir kaç kez suikastlardan kurtulduğuna, darbeyle burun buruna olduğuna inandıran Baransu, çok değil bir süre sonra, oklarını “Usta, gemin su almaya başladı” diyerek Erdoğan'a yöneltmeye başlamıştı. Zaten çok geçmeden egosunu dizginleyemeyerek Fethullahçıların kendisine biçtiği tetikçi rolünün de ötesine geçmiş ve gerçek bir kahraman olduğunu düşünmeye ve ima etmeye başlamıştı. Paçalarından “bu ülkeyi ben kurtardım” halleri akıyor, dilinden “ne söylediysem çıktı” sözleri düşmüyordu. O ve Emre Uslu, Önder Aytaç gibi çalışma arkadaşlarının sosyal medyada önüne geleni tehdit ettiği, kadın-erkek dinlemeden bel altı vurduğu, milletvekillerini, bakanları, hatta başbakanı tehdit ettiği günler yakındı.
İlginçtir, bir zamanlar başkalarını “Siz Baransu'nun tırnağı olamazsınız” diye aşağılayan medyadaki bazı isimler, Fethullah Gülen'e 'patron' diye hitap edenler, Uludere faciası yaşandığında bile koşa koşa Erdoğan'ı suçlama sırasına girenler, Fethullahçılarla yediği içtiği ayrı gitmeyenler, bugün Fethullahçılardan hiçbir zaman hoşlanmamış ama “Erdoğan'ın vardır bir bildiği” diyerek saygıyla susmuş, ses çıkarmamış olanları bile “kripto FETÖ'cü” olmakla, ihanetle, yeni paralel olmakla suçluyorlar. Tehditte, küfürde, bel altı vurmada sınır tanımayan bu kişiler, kendilerini eleştirenleri “Erdoğan'a vuramadıkları için bize vuruyorlar” diye garip bir tekerlemeyle savuşturmaya çalışırken aslında Erdoğan'ın adını ucuzluklarına siper olarak kullanmaya çalışıyor ve kirletiyorlar.
Mehmet Baransu sendromuna kapıldığı aşikar olan bu kişileri önemsediğim için yazmadım bu yazıyı. Ne Baransular geçti gitti, onlar da geçer gider. Lakin bir zamanlar en yakın arkadaşları olan FETÖ'cülerin yaptığı gibi, kendilerine muhalif olan herkesi kripto örgüt üyesi olmakla, hain olmakla, tezgah kurmakla, aslında onlara değil Erdoğan'a karşı olmakla suçlamaları, bana daha önce derin devlet ve darbecilerle mücadele sürecinde olduğu gibi, bu kez de paralel yapıyla mücadele sürecinin sulandırılmasına neden oluyormuş gibi geliyor. Paralel yapı Türkiye için hala ciddi bir tehdit. Ama kendileri yıllarca Fethullahçıların dizinin dibinden ayrılmamış, sözünden çıkmamışken, bir durup özeleştiri yapmaları gerekenlerin, hiç frene basmadan bugün bir de sözlerinin üzerine söz söyleyen herkesi, bir garip paranoyaklıkla “kripto paralel” ilan etmeye çalışmaları, kimse kusura bakmasın, FETÖ'den başka kimseye hizmet etmiyor.
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.02.2020
4.02.2020
5.01.2020
29.12.2019
8.02.2019
29.07.2018
22.07.2018
15.07.2018
12.07.2018
5.02.2018