Metin Gürcan
Türkiye’deki yeni terör dalgasının failleri ve nedenleri konusunda zaten karışık olan zihinlerimiz 2017 başında art arda gelen Ortaköy ve İzmir Saldırıları sonrası iyice karıştı. Milletçe ‘Neler oluyor? Kim yaptı? Nereye gidiyoruz?’ şeklindeki soruları koyu bir sis perdesi içinde bize sunulan bilgi kırıntılarını takip ederek cevaplamaya, el yordamı ile olayları-kişileri-yapıları-süreçleri-ilişkileri anlamlandırmaya çalışıyoruz. Bu yazımdaki muradım her şeyi ‘Üst Akla’ bağlayan ‘beyin yakıcı’ analizlerle yorulan zihinlere acil bir ‘kolektif ve kuşatıcı iç akla’ duyulan ihtiyacını vurgulamak. Çünkü biraz kendi hatalarımız biraz da küresel/bölgesel dengeler nedeniyle merkezine doğru hızla çekildiğimiz şu ‘kaotik fırtınayı’ anlamlandıracak ve 78 milyonun tamamını kuşatacak ‘kolektif iç aklı’ oluşturamazsak sanırım Türkiye için 2017, 2016’dan çok daha zor geçecek.
Ortaköy ve İzmir saldırıları sonrası mevcut entelektüel durumumuz
Birbirinin peşi sıra gelen Ortaköy ve İzmir saldırıları ve sonrasında oluşan toplumsal hava gösterdi ki içinde olduğumuz çatışma halini anlamlandırmada ‘stratejik şaşıyız.’ Türkiye’de çatışma denince bazılarımızın ‘23’ gördüğünü bazılarımız ‘75’ görüyor ve gördüğünü ona göre anlamlandırıyor. Bu oran toplumumuzda hemen hemen yüzde 55’e yüzde 45 gibi. Görebildiğim kadarı ile seçim odaklı iktidar partimiz bu oranı yüzde 70 - yüzde 30 bandına çekebilse, yeni kendisinin ‘23’ gördüğünü toplumun yüzde 70’i de ‘23’ görse tatmin olacak. Ama bakın ben bu şaşılığı ‘siyasi değil’ ‘stratejik’ olarak nitelendiriyorum. Çünkü küreseli-bölgeseli-yereli-mikro yereli okumadaki şaşılığımız güzel ülkemizin bekası, belki de önündeki on yılları etkileyecek tercihleri, gideceği yol ve gelecek nesillerle ilgili. Kritik bir yol kavşağındayız. Devletimizi yönetenlerin Türkiye’deki çatışmayı yönetmedeki stratejik tercihleri ve bu tercihlerin toplumsal meşruiyetlerinin yüzdeleri hayati önemde.
Yazım tam da bu ikiye bölünmüşlük halini yansıtan, aslında en önemli toplumsal hassasiyetimizi oluşturan laiklik-muhafazakarlık gözlüğü hakkında. Toplumumuzun taktığı bu gözlüğün iki camı var. Bunlardan biri hayatı dinin özgürleşmesinisavunan ‘muhafazakar’ cam, diğeri ise bireyi, toplumu ve devleti bir dereceye kadar dinden özgürleştirmeyi savunan ‘laik’ cam. Toplumumuz bu gözlüğü takınca her camdan baktığında gördüğü resim ideal denge halini yansıtıyor. Ama ne yazık ki Ortaköy ve İzmir saldırılarından sonra oluşan sosyal hava bu denge halinin çatışma ile ‘terörize’ edilebileceğini gösteriyor.
Aslında 30 Temmuz 2016’da yazdığım bir yazıda[1] 15 Temmuz sonrasındaki süreçte toplumun ‘Darbeyi millet önledi’ tezi ile ‘Darbeyi ordu önledi’ tezi arasında bir muhafzakâr-laik ayrışmasına gittiğini ve kendini ‘Okçular Tepesinde’ hissedenlerle ‘Mustafa Kemal’in son askeri’ hissedenler arasında bir kalp-beyin senkronizasyonun acilen kurulması gerektiğini vurgulamıştım. Sonraki süreçte bu çabam hep devam etti ancak ne yazık ki 15 Temmuz sonrasında ‘Okçular Tepesindekilerle’ ‘Mustafa Kemal’in son askerleri’ arasındaki yarılma her geçen gün artıyor gibi.
Şimdi bu uzun girişten sonra tam da yazımda dikkat çekmek istediğim konuya geldik.
Kaygı duyarak görüyorum ki 2017’ye Ortaköy ve İzmir saldırıları sonrasında oluşan toplumsal hava her iki cama da kalın bir çizik attı. Ve artık her iki camdan hayata bakarken bu çizikleri göreceğiz.
Twitter’da 90 küsur bin takipçili bir gazeteci İzmir saldırısından sonra şu paylaşımı yapıyor:
‘İzmir saldırısı büyük ihtimalle PKK ya da DHKP-C yani radikal laikliği benimsemiş sol terör örgütleri tarafından yapılmış. Yaşam tarzı??????’
‘Radikal laiklik’ gibi tehlikeli bir dinamiti zihinlere atan bu gazeteci çok iyi bir ‘üst akıl’ avcısı. Ama üst akılı avlayayım derken sanırım toplumu bu ‘şeytani’ kavramla alttan alta dinamitlediğinin de farkında değil.
Yine Twitter’da 450 küsur bin takipçili muhafazakar bir aydın ‘CIA-FETÖ-Kırgız Fetö-DAEŞ-’in’ birlikte organize ettiği Reina saldırısı sonrası yükselen ‘Laik öfkeden’ korunmak için Din İşleri Bakanlığı ve Din Polisi kurumlarının kurulması gerektiğini vurguluyor ve Laikliğin küfür mü yoksa ihtiyaç mı olduğu konusunda derin şüpheleri olduğunu söylüyor.
Kısaca Ortaköy ve İzmir saldırıları sonrası 'terörize İslam' ile 'terörize Laiklik' i birbirine tokuşturma çabasındaki AHMAKlara dikkat etmeliyiz.
Lütfen laikliği ve İslam’ı terör tartışmalarına meze etmeyelim
27 Ağustos 2015’deki bir yazımda[2] Türkiye’nin PKK tarafından üretilen ‘Kürt etno-milliyetçi’ terör ile IŞID tarafından üretilen ‘Selefi motivasyonlu’ ‘terörün ikisi ile AYNI ANDA mücadelede ‘gücü’ esas alan geleneksel paradigmadan ‘empatiyi’ esas alan ‘eko-sistem’ paradigmasına geçilmesi gerektiğini vurgulamış ve yazımı şu mesajla bitirmiştim: ‘Terör bir eko-sistemdir ve de hepimiz onun bir parçasıyız.’ Çünkü bu yeni terör dalgasının eski dalgalara nazaran çok daha farklı bir ŞEY olduğunu hissedebiliyordum.
Bu yazım işte PKK’nın ürettiği etnik motivasyonlu şiddetle IŞİD’ın ürettiği dini motivasyonlu şiddetin AYNI ANDALIĞI, birbiri ile ZEHİRLİ ETKİLEŞİMİ ve bu etkileşimin toplum üzerindeki TOKSİK ETKİSİ ile ilgili.
90’ların sonundan beri terör sektörünün içindeyim, ben de yaptıklarımla ve yapamadıklarımla terör eko-sisteminin bir parçasıyım. 2010’a kadar işin arazi (saha) boyutunda, 2010-2014 arası karargah boyutunda ve 2014 sonrası da Türkiye’deki terörün doğasını, karakteristiklerini ve evrimini akademik olarak anlamaya çalışıyorum. Bu yazımda size Türkiye’de terörün evriminde benim ilk kez şahit olduğum bir gerçeği dikkatinize sunmak isterim.
Türkiye’nin 2016’daki terörle mücadelesinin bir bilançosu
2016 Türkiye için terörle mücadelede zor geçti. AA’nın güvenlik birimlerinden derlediği bilgilere[3] göre 2016’da Türkiye genelinde 31 bine yakını Jandarma (genelde kırsal), 6 bini polis bölgesinde (genelde şehir) olmak üzere 37 bin terör operasyonu yapılırken, bu operasyonlarda toplamda yaklaşık 22 bin terörist etkisiz hale getirildi/yakalandı. bunlardan 17 bini (yüzde 77) PKK’lı, 3 bini (yüzde 14) IŞID militanı ve kalan bine yakını ise (yüzde 9) ise radikal silahlı sol örgütlerin üyesi idi.
Yine 2016’da Türkiye’de meydana gelen 25 büyük terör eyleminin 17’sini (yüzde 68) PKK gerçekleştirirken, 8’ini (yüzde 32) ise IŞİD gerçekleştirdi. .
Yukarıdaki 2016 bilançosunda bir önemli husus dikkat çekiyor. Yukarıdaki eylem rakamlarından 2016’da PKK’nın Türkiye’de ürettiği ‘etnik motivasyonlu’ şiddetten yüksek olduğu, yine yakalanan/etkisiz hale getirilen ‘terörist’ oranlarından Türk güvenlik güçlerinin 2016 yılında IŞID ile kıyaslandığında önceliği PKK ile mücadeleye verdiği görülüyor. Gerçekten de 2016’da Ankara’nın PKK’yı öncelikli tehdit olarak gördüğünü söylemek mümkün.
Yine 12 Mart 2016 tarihinde PKK himayesinde 10 radikal silahlı sol örgütün bir araya gelip bir şemsiye örgüt olarak kurduğu Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) ile PKK’nın 2016 ürettiği ‘etnik’ şiddetin Türkiye’deki ‘radikal solu’ temsil eden şiddet türüne eklemlendiğine şahit olduk. HBDH kuruluş bildiriminde de vurgulandığı gibi Mart 2016 sonrası PKK’nın ürettiği etnik şiddet ile radikal sol şiddet ortak mücadele için birbirine ‘benzeşti’ demek mümkün. HDBH’in yayınladığı ilk dergisindeki kuruluş bildirisinin temel mesajı: ‘Öncelikle gerici (Cihadçı) sonra da devletin içindeki faşist yapılanmalara ve Sünni mezhepçiliğe karşı bir direniş koalisyonu kurmak’ idi.
Suriye kuzeyindeki YPG-IŞİD çatışmasının Türkiye’deki ‘terör şiddetini’ zehirleyici etkisi
2016’daki terör analizimizin en önemli boyutların biri ise özellikle Kobane’den sonra birbirlerini iyice şeytanlaştıran Suriye’deki PKK bağlantılı YPG’nin ürettiği şiddet ile IŞID’ın ve diğer dini motivasyonlu grupların ürettiği şiddet arasındaki ilişkisi. Bu ilişki net olarak bir Laik/Radikal Sol- Cihadçı ilişkisi. Suriye kuzeyinde aslında birbiri ile çatışan günün sonunda YPG’nin temsil ettiği sert laik ideoloji ile IŞID ve diğer Selefi örgütlerin temsil ettiği Cihadçı ideoloji. Kısaca Suriye kuzeyindeki çatışmanın doğası: devlet otoritesi olmadığı için ‘Laik şiddet Cihadçı Şiddete karşı’ şeklinde yaşanıyor ve giderek askerleşen bu çatışma türü gerçekten de çok kanlı ve yıkıcı şekilde seyrediyor.
Her zaman diyorum, dilimde tüy bitti. Ama anlamayanlara inat gene demeye devam edeceğim ‘Çatışma ilişkisel bir kavramdır ve çatışan taraflar ötekinden hem ideolojik tabanı için enerji üretir hem de taktik/teknik öğrenir.’
Suriye’deki laik-cihatçı çatışmasının Türkiye’ye giderek taşan zehirleyici etkisi
Eylül 2016’da ORSAM’ın ‘Türkçe Konuşan DAEŞ Destekçileri Üzerine Twitter Sosyal Ağ Analizi’[4] isimli çok ilginç bir rapor yayımlandı. Türkçe içerik paylaşan 2567 kullanıcının içeriklerinin analizinin yapıldığı bu raporun en önemli bulgusu dehşet verici: IŞID militanı/sempatizanlarının öncelikli gündeminin PKK. Yani bu çalışmanın en önemli bulgusu: Türkiye’de Aşırıcı Selefi (veya Cihatçı) akımların taban bulması için en temel dinamiğin ‘PKK karşıtlığı’ olduğu. Kısaca Türkiye’de Aşırıcı Selefi (Cihatçı) yapılar ‘PKK karşıtlığı’ sayesinde sempatizan kitlesini büyütüyor.
Size sunabileceğim bir saha çalışmam yok ama saha gözlemlerim ve yaptığım derinlemesine mülakatlar bunun karşıt tersinin de doğru olduğunu gösteriyor. Yani özellikle Suriye kuzeyinin en önemli yan etkisi olarak Türkiye’de PKK sempatizanlığına iten en önemli dinamiğin Aşırıcı Selefi (veya Cihatçı) akımlar olduğu görülüyor. Kısaca PKK’nın etno-milliyetçiliği ile Aşırıcı Selefi akımların Cihatçılığı arasında simbiyotik (yani birbirini besleyen) bir ilişki var. İşte aslında marjinal kalması gereken bu ‘zehirli etkileşim’ birbirinin peşi sıra gelen Ortaköy-İzmir şokları sonrasındaki toplumsal havada hem hayat tarzına dair tartışmalarımızı hem de siyasi tartışmalarımızın merkezine oturdu. Acayip ve anlaşılmaz şekilde laiklik-muhafazakarlık tartışmalarımızı bu terör saldırıları üzerinden yapmaya ve hatta bir birimize bu terör saldırıları üzerinden parmak göstermeye başladık. Çok tehlikeli.
Allahtan şu an Türkiye’de devlet otoritesi olduğu için her ikisinin de ‘ötekisi’ şimdilik devlet ve devletin bizim zihinlerimizdeki meşruiyeti. Ancak Türkiye’de devlet aklı bu simbiyotik ilişkiyi anlamaya yetmez veya zayıflarsa aynen Suriye’de olduğu gibi devletin aradan çekilmesi ile bu iki silahlı şiddet türü karşı karşıya gelebilir. İşte o zaman Allah Muhafaza Türkiye’de silahlı bir ‘radikal laik’ ‘radikal İslam’ çatışmasına sürüklenebiliriz.
Burada umarım aynen 90’lar sonlarında olduğu gibi (ki 2000’ler başında Batman’da Hizbullah’a karşı aktif operasyonlara katılmış bir asker eskisi olarak söylüyorum) bir PKK- Hizbullah çatışması üzerinden sert seküler ve sol Kürt etno-milliyetçiliğini ‘Aşırıcı Selefi Cihatçılığa’ dövdürürüz gibi tehlikeli bir yaklaşım kimsenin aklına gelmiyordur. Çünkü şu anki küresel ve bölgesel durum nedeniyle 90’larda başarılı şekilde mikro-yerel ve yerel düzeye hapsedebildiğimiz PKK-Hizbullah çatışması gibi bir çatışma dinamiği yok. Umarım bir kısım aklı evveller Türkiye’de ‘PKK’yı Aşırıcı Selefi akımlara neden dövdürmeyelim?’ hesabı yapmıyordur. Çünkü bu hayati hata yapılırsa Türkiye’de devletin aradan çekilmesi belirginleşecek olan bir PKK- Selefi Cihatçı çatışması bölgesel ve küresel dinamiklerin de etkisi ile çok hızlı bir şekilde kontrolden çıkabilir ve kontrol edemediğimiz bir orman yangınına dönüşebilir.
Tam da bu nedenle umarım Türkiye içindeki PKK’nın ürettiği ‘etnik motivasyonlu’ şiddetle Selefi ağların ürettiği ‘dini motivasyonlu’ şiddetin arasındaki zehirli etkileşimin evrimini ve bunun toplumsal dinamiklere etkisini günü gününe takip eden bir ‘devlet aklı’ vardır. Ve bu devlet aklı bu etkileşimin topluma yönelik toksik etkisini azaltmak için 78 milyonu kuşatıcı bir ‘kolektif iç akıl’ inşasına kafa yoruyordur. Çünkü ‘üst akıl’ diye diye şu güzelim ülkeyi yüzde 70- yüzde 30 bandına oturtmak için germe siyaseti toplumu giderek ‘stratejik şaşı’ yapıyor. Hal böyle olunca gözlüğün ‘muhafazakar’ camından görülen resimle ‘laik’ camından görülen resim çok da birbirinin benzeri olmuyor.
[1] Lütfen bakınız: http://t24.com.tr/yazarlar/metin-gurcan/15-temmuz-sonrasi-beliren-fay-hatti-ve-gulenin-gizli-sebekesi,15142 (erişim 06 Ocak 2017)
[2] Lütfen bakınız: http://www.radikal.com.tr/yenisoz/teror-bir-eko-sistemdir-ve-hepimiz-onun-bir-parcasiyiz-1422261/ (erişim 06 Ocak 2017)
[3] Lütfen bakınız: http://aa.com.tr/tr/turkiye/turkiyenin-terorle-mucadele-bilancosu/717561 (erişim 06 Ocak 2017)
[4] Raporun tamamı için bakınız: http://www.orsam.org.tr/index.php/Content/Report/229?c=orsam%7Cturkish (erişim 06 Ocak 2017)
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.09.2021
9.09.2021
11.08.2021
5.04.2021
2.01.2021
16.03.2020
23.11.2019
31.08.2017
12.08.2017