Mümtazer TÜRKÖNE
Bugün itibarıyla Sonbahara girdik. Yaz rehaveti ortadan kalkacak, Eylül sıcakları da tükendikten sonra havalar giderek soğuyacak, insanlar evlerine kapanacak ve sıcak odalarında yeni başlayacak televizyon dizilerinden izleyeceklerini seçecekler. İster istemez gerçek hayattan uzaklaşıp, her santimetrekaresi kurgu olan bir dünyaya teslim olacaklar. Muhtemelen bir senaryo ekibinin zehir koyusu kahveler ve sigara dumanları eşliğinde uzun mesailerle ve tartışmalarla olgunlaştırıp son halini verdikleri hikâyelerin teknik ekip ve oyuncular marifetiyle sahnelenmiş halini hayatlarının bir parçası gibi takip edecekler. Gerçeklerin en küçük değerinin olmadığı, her şeyin başından sonuna kadar oyundan ibaret olduğu bir dünyada üzülecekler, şaşıracaklar veya mutlu olacaklar. Yapımcı ve yönetmen izleyiciyi bu kurgu dünyaya ikna edebildiği, onları oyunun bir parçası haline getirebildiği ölçüde reytingler artacak ve dizi başarılı olacak.
Bu girişin siyasî senaryolara uzanacağını sanırım anladınız.
Senaryo nasıl yazılır?
Yarısı hayal gücü geri kalanı teknik. Tekniğe hâkim olmadan iyi bir senaryo çıkmaz.
Önce fotoğraf karesi gibi bir ana fikir. Boş beşiğin başında ağlayan bir anne, geride düşmüş yüzü ile çaresiz bir baba. Sonra bir olay örgüsü, bu örgüyü taşıyacak karakterler ve gerçeklik duygusundan kopmaya aldırmayan tesadüflerle ilerleyen bir hikâye. Bu hikâyeyi, dizinin bir bölümüne yayılacak şekilde genişleten sahnelerden ibaret tretman. Sonra bu tretmanı diyaloglarla ve sahne ayrıntıları ile son haline getiren senaryo. Oyuncu, ışıkçı, kostüm sorumlusu ve yönetmen engebeli bir arazide ilerleyen yolcu gibi bu senaryoya bakıp atacağı adımı kavramış olacak.
Sonuna kadar hiç vazgeçmeyeceğiniz temel hareket prensibiniz son derece basit: “Her şey bir oyundan ibaret, gerçeklerin hiçbir değeri yok.”
Kostümcü kıyafetleri hazırlayacak, sahne ayarlanacak, oyuncular repliklerini ezberleyecek, ışıkçı, sesçi ve kameraman hazır, senaryo sahnelenecek. Sonra yapımcı montajda, müzikleri ekleyip elindeki malzemeden en iyi nihaî sonucu elde edecek. Bütün mesele bu hayal ürünü oyundaki duyguyu size geçirmekten ibaret.
Wag the Dog:
İngilizce bir deyim: “Köpek kuyruğunu sallıyor” diye tercüme edebilirsiniz, ancak bütün deyimler gibi aykırı bir kalıpla durumu özetliyor. Önemsiz bir ayrıntının asıl büyük gerçeğin önüne geçmesini ve her şeye hâkim olmasını anlatıyor bu deyim. Köpeğin kuyruğu gerçekte basit bir detay, ama herkes ona odaklanınca işin rengi değişiyor, asıl gerçek gözden kaçıyor. Bizdeki “cambaza bak” deyimi gibi.
Siyasal İletişimcilerin ezbere bildiği, 1997 tarihli Barry Levinson’un yönettiği, Robert De Niro ile Dustin Hoffman’ın başrolünü oynadığı Wag the Dog filmi, Türkiye’de Başkanın Adamları ismiyle gösterildi. Türünün çok başarılı karamizah örneklerinden biri olan bu filmi, bugünün Türkiye’sini anlamak için yeniden dikkatle izlemenizi öneririm.
Film, bir seks skandalı yüzünden koltuğu sallanan ve yeni seçime hazırlanan ABD başkanını kurtaracak bir kriz senaryosunu konu alıyor. “Hollywood bir ülkeyi nasıl kandırır?” sorusunun cevabını eksiksiz veren bir yapım. Cevap: Sahte bir savaş ve medya manipülasyonu. Sinema platolarında hiç olmaya bir savaş, duygu yüklemeleri ile sahne alıyor ve ABD bu savaşa dahil oluyor, halk yekvücut oluyor ve sonunda Başkanı yere seren skandal unutuluyor; yani maksat hasıl oluyor.
Sarayın adamları:
Bizde sinema dünyası oldukça başarılı. Orijinal senaryo üretebiliyorlar, iyi yönetmenler ve oyuncular var. Ancak her şey talebe göre işliyor. İki tür talep aşağı yukarı dijital kanallarla Tv kanallarında kendilerine yer buluyor. Daha gelişmiş ve incelmiş zevklere ve yenilik arayışına hitap eden diziler dijitalde, klişelere alışmış, bilmediği diyarlarda dolaşmayı sevmeyen konfor düşkünü izleyicilere hitap edenler Tv kanallarında kendine yer buluyor.
Siyasî senaryolara gelince.
Sahnelenen siyasî senaryoların ise alışılmış klişelerin dışına çıkma ihtimali pek yok. Yazarlar çok yeteneksiz, senaryo mutfağının üretim kapasitesi çok sınırlı. Sahnedeki oyuncular replikleri tekrarlamaktan aciz, akış aksıyor ve duyguyu kamuoyuna geçiremiyorlar. Tek avantajları entrika üretme kapasiteleri. Ellerinde koskoca yargı sopası var.
Siyasî entrika geleneksel kapalı rejimlerin tarzıdır. Zaten siyasette entrika, “Bizans entrikası” diye geçer. İktidarın tek kişinin elinde bulunduğu, her şeyi kendi keyfince değiştirme yetkisinin bulunduğu saraylarda, güç kullanımı entrikalar üzerinden yürütülür. Komplo hazırlamak, kumpas kurmak, birbirinin ayağını kaydırmak, lidere yani güce yakın olabilmek için her türlü tezgâhı kurmak, yalanlarla-iftiralarla rakipleri yıpratmak sınırsız entrika geliştirmek demektir.
Nitekim bütün senaryolar entrikaya muhtaçtır. Şeytan’ın Cennetteki entrikası olmasaydı, insanlığın şu saçma-sapan hikâyesi başlar mıydı? Başımız sıkıştıkça şeytanı aramıyor muyuz?
Entrika siyaseti:
Siyasî gündemlerimiz, Başkanın Adamları filminde anlatılan küçük bir detayın gerçeğin bütününü gölgelemesi hikâyesinin başarısız versiyonuna benziyor. Senaristler sürekli entrika üretiyor, sonra bu oyun sahneleniyor fakat amaçlanan duygu bir türlü karşıdaki oyunculara ve kamuoyuna geçmiyor. Ana fikrin bulunup, montajın tamamlandığı aşamaların hepsinde aksamalar var. En başta senaryo çürük. Medya manipülasyonları hiçbir işe yaramıyor.
Saray, MHP’nin Çözüm Sürecinde üstlendiği sürükleyici rolden, bu rol gereği peşine düştüğü Hukuk Devleti arayışından ve belediye soruşturmalarına itirazından rahatsızdı. Saray Cumhur İttifakı çatısı altında, MHP’yi muti bir ortağa çevirmek için senaryo üzerine senaryo yazdı ve uyguladı.
Hepsi tam bir fiyasko ile sonuçlandı.
Sabah Gazetesi üzerinden medya manipülasyonu tezgahlanan Selahattin Yılmaz senaryosunu en sonuncusu olarak takip edebilirsiniz. Devlet Bahçeli, senaristlerin varsayımının aksine, Selahattin Yılmaz’a sahip çıkarak oyunu deşifre etmiş oldu. Restleşme açık. Vahit Kayırıcı, MHP’de ve Ülkücü camiada çok önemli bir isimdir. Onun aynı şekilde Selahattin Yılmaz’la birlikte fotoğrafını yayınlayarak sahip çıkması, Saray’ın baltayı taşa vurduğunun resmi olarak okunmalı.
Köpeğin sallanan kuyruğuna değil de asıl hayatî gerçeğe dönelim.
Türkiye’nin Kürt vatandaşları ile bütün sorunlarını çözüp, güven ve işbirliği içinde parlak bir geleceğe hazırlandığı sürecin en kritik aşamasındayız. Suriye’de SDG ile Şam Hükümeti arasında tırmanan gerilim, Türkiye için de tehlikeyi haber veriyor. İşte bu kritik aşamaya rağmen Saray, ikbal hesaplarına ve muhalefeti tasfiye operasyonlarına engel olduğu için bu Süreci ağırdan alıyor, somut bir adım atmaya yanaşmıyor. AYM ve AİHM kararlarının uygulanmaması, kayyım meselesi, infaz yasası gibi. Bahçeli ile Erdoğan, yani Devlet ile Hükümet arasında, Çözüm Süreci masasında bilek güreşi devam ediyor.
Senaristler ise kuyruk sallayarak ortalığı karıştırmak ve dikkatleri başka bir yere çekmek istiyor.
Ne var ki senaryolar yürümüyor. Olay örgüsü aksıyor. Oyuncular beklenen rolü oynamıyor. Arkasındaki halk desteği azalan Sarayın her hamlesi boşluğa düşüyor ve güç kaybediyor.
Siyaset skandallarla ilerliyor. Hazırlıklı olun. Önümüzdeki günlerde entrikası bol benzer senaryolarla sık sık karşılaşacaksınız.
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTKelbaşa Şimşir Tarak… 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİran yeniden menzilde 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciPahalılık turisti de vurdu... 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTuhaf yasa maddeleri 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanGenel Yapay Zeka aslında bir büyük yalanın mı adı? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelTek adama alışmış bir ülkede CHP'de ‘çift lider’ stratejisi ne kadar çalışır? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRDünyanın temel düzeni sarsılıyor: Yeni bir ütopya, krizlerden çıkışın anahtarı olabilir 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞFAİLİ MEÇHULLER BİR “DEVLET POLİTİKASI” MIYDI? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKKM kalktı, müjde! 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAKürt Halkı: Barışın ve Demokratik Toplumun Evrensel Öncüsü... 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava Tümseği 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENDiyanet iğneyi çuvaldızı kendisine batırırsa… 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKIlımlılar, İslamcılar, Fundamentalistler: “Batı Türkiye’ye Nasıl Bakıyor?” meselesi 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün10 yıl sonra nasıl bir Türkiye? 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNENeler olacağını bilmek 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKalıcı toplumsal barış: Engeller, imkanlar 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluDemokratikleşme paketleri beklenirken hangi kanunlar gelecek? 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKeser döner sap döner… 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKGerçekten emperyalist güçler bölgede Kürdistan istiyor mu? Irak ve Suriye’de olanlar bu tezi yalanlı 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMete Tunçay mı yanılmıştı? 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcı, sosyalist ve milliyetçi bir düşünür 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBir hâkim Caprio'muz niye yok? 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRİddia: Ziraat’te ‘Gizem B. skandalı’! “Günooo kızlar… Paralar sizin için yükleniyor” 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNSuriye’de dahil olunacak bir ordu var mı? 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKardeşlik 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUAklını başına, vicdanı kalbine toplasan ya! 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir Devletin ve Toplumun İçten İçe Çözülüşü 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunBarışın gerekleri, Cumartesi Anneleri ve Ablam… 22.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
22.08.2025
19.08.2025
17.08.2025
16.08.2025
14.08.2025
10.08.2025
5.08.2025
3.08.2025
31.07.2025
21.07.2025