Münir AKTOLGA
“Taraf” gazetesini-ve “ittihatçı liberalizmi” eleştiren bu makale 2008 yılında kaleme alınmıştı[1]! Makalenin tamamını okursanız, hem olayın boyutlarını daha iyi kavrarsınız, hem de işin renginin daha o zamandan belli olduğunu görürsünüz! Aslında bu yazıyı ben çoktan arşivime koymuştum, bir hatıra olarak dursun orda diye düşünüyordum! Ama, son günlerde yaşanılan ikinci “Taraf” operasyonuyla birlikte konu gene aktüel hale geldi. Onlar aynı yemeği ısıtarak önümüze getirmeye cesaret ederler de ben durur muyum, bazı küçük redaksiyonlarla ben de aynı şeyi yapıyorum, belki bazı şeyler unutulmuştur diye!..
Şunu hiç unutmayalım, ne ittihatçılık, ne de onun türevleri öyle kolay kolay sona ermez bu ülkede! Çünkü, maddi temelleri bir yana, işin bir de artık “gelenek” haline gelen tarihsel-kültürel boyutu vardır. Pozitivizm-toplum mühendisliği yaparak yukardan aşağıya doğru toplumu değiştirme anlayışı- sadece Batı’dan ithal edilen felsefi bir akım değildir bizde! Bu anlayış bizim antika tarihten gelen “Tarihsel Devrim” geleneğimizin üzerine oturur. Bu ülkenin, kendilerine “solcu”-“ilerici” diyen jöntürk kökenli aydınları boşuna “asker sivil aydınların” öncülüğünde “devrim teorileri” yaratmamışlardır! Bu açıdan bakınca, “burjuva devrimcisi” rolü oynayarak yapılan “devrimci” faaliyetlerle “işçi sınıfı devrimcisi” rolü oynayarak yapılan “devrimci” faaliyetler arasında hiçbir fark yoktur! Bunların hepsi aynı ittihatçı pozitivist geleneğin türevleri olarak bir ve aynı kapıya çıkarlar! Ki o da ne kadar gizlerseniz gizleyin ucu son tahlilde Devlet’e, bir şekilde onu kurtarma içgüdüsüne dayanır!
Biliyorum, hemen denecek ki, ne alakası var Devletle, Devleti kurtarmayla; adamlar “Marksizm” diyor, “II.Cumhuriyet” diyor, “AB” diyor, hatta, “Cami-Kışla teorileri” yaparak hem Kemalist, hem de İslami diktaya karşı olduklarını söylüyorlar, bütün bunların Devletle ne alakası var?
Peki, ben size şunu sorayım o zaman, bir zamanlar başka birileri de diyorlardı ki, Osmanlı Devleti’ni yıktık, parçaladık, onun yerine halk idaresi olarak Cumhuriyet’i kurduk, artık modernleştik! Gerçekten böyle miydi peki olay? Daha açık bir soru daha sorayım ben size: Söyler misiniz bana kimdir son Osmanlı Padişahı? Sakın bana Vahdettin falan demeyin, ayıp olur sonra A.Necdet Sezer’e!
Bakın, senelerce hepimiz kuzu kuzu inandık bu palavralara demiyorum; çünkü, bizim hepimiz -o kendine aydın diyerek halktan kopan çokbilmiş jöntürkleri, Kemalist ittihatçıları kastediyorum- yeni tipten devşirmeleriz! Yani bir tür biyolojik robotlarız biz hepimiz[2]!. Nasıl ki bir robota başka bir program koyunca o başka bir kimliğe sahip oluyor, bizi de o hale getirmişler(di)!. Köklerimizden kopararak beyinlerimizi yeniden inşa etmişler(di) bizim!. Derya içre olupta deryaya yabancılaşan, onun farkında olmayan balıklar haline getirmişler(di) bizleri!
Allah kahretsin, hep o II.Mahmut’tan sonra başlamış bu süreç! Eski tipten devşirmeciliğe son vererek yeniçerileri yok eden o “ilerici” padişah” başlatmış bütün bu modern devşirmecilik sistemini. Eskiden ailelerinden koparılıp alınan gayrımüslim çocukların beyinleri yıkanarak oluşturulurmuş devşirmecilik. Sonra, aynı işlem, özünde birşey değişmeden Müslüman çocuklarına uygulanmaya başlanmış. İşin özü, geleneksel kültürün-bilgi temelinin yerine başka bir kültürü-bilgi temelini inşa etmek hep. Bütün o “batılılaşmak”, “yeni, çağdaş insan tipleri yaratarak” toplumu yeniden inşa etmek çabalarının altında yatan hep bu! Siz sanıyorsunuz ki bunların ağzı farklı laflar yapınca içleri de farklı oluyor. Ama öyle değil işte! Karşınızdakinin bir tür biyolojik robot olduğunu anlayamadığınız sürece bu işin sırrını çözemezsiniz!
Otuz yıldır devam eden bir savaş hali var toplumda. Binlerce insan ölmüş bu arada. Ve öyle bir an geliyor ki, savaşan taraflar “yeter artık”, “artık silahlar sussun fikirler-siyaset konuşsun” diyorlar. Ve sen buna sevinemiyorsun! Ikınıyorsun, sıkınıyorsun, direkt olarak karşı da çıkamayınca, binbir dereden su getirerek bahaneler yaratmaya çalışıyorsun! O da mı olmadı, hemen “solcu” damarların kabarıyor, “nasıl olur” diyorsun, “ne aldın ki karşılığında silahları bırakıyorsun”!.Aynı teşkilatın “sağ” kanat unsurları, “ne verdiniz karşılığında”, “ey millet, bunlar ülkeyi bölüyorlar” diye çığlık atarlarken, sen de güya tam tersinden, “ne aldınız ki karşılığında silahları bırakıyorsunuz, bunun adı ihanettire” getiriyorsun işi! “Artık silahlar sussun, fikirler-siyaset konuşsun” birşey ifade etmiyor sizin için! Niye mi? Çünkü belirli bir kitle temeliniz olmadığı için fikirlerin, siyasetin konuşulduğu bir ortamda ekmek yok size! Öyle seçim yoluyla falan iktidar yüzü göremeyeceğinizi biliyorsunuz ya! Kaos, kavga ortamından medet ummanın nedeni budur!. Ve de bunun adı “devrimcilik” oluyor!
İttihatçılığın her türlüsünün-bu arada “liberal” çeşidinin de iki temel güç kaynağı vardır. Birincisi açık, Devletçi sistemdir, Osmanlı’dan bu yana gelen “tarihsel devrim geleneğidir”. İkincisi ise, hiç şüpheniz olmasın, Batı’dır! Çünkü bütün o jöntürk geleneği ve devşirme sistemi, beyinlerine Batı kültürü şırınga edilerek kendi bilgi temellerinden koparılmış insanlardan oluşmaktadır. Bunlar hık deseler bunun hemen Batı’da rezonans bulmasının nedeni budur! Arada öyle bir işbirliği vardır ki, Türkiye hakkındaki bütün haberleri de bunlardan alır Batı! Oryantalizmin içerdeki yüzüdür bizde ittihatçılık. Adamlar “beyaz ırk üstündür” dediler diye kendilerinin de beyaz olduğunu ispat için kafataslarını bile ölçme ihtiyacı hissetmişler bunlar!. “Üstün olan”-“çağdaş”, “modern” olan, “evrensel hukuku” temsil eden hep o Batı’dır bunların gözünde. Bize ait olupta kötü olan ne varsa bunları da İslam temsil eder!. Anlayış budur! Topluma belirli bir kök salmışlıkları olmadığı için her kılığa girebilir bunlar. “Sağcı” da olurlar “solcu” da, hatta burjuva, ya da işçi bile olurlar! Bu nedenle, bu ülkede kimin ne dediğine değil nerede durduğuna bakacaksınız. Bunlar kolayca, dün başka, bugün başka kılığa girebilirler, ama hiçbir şekilde durdukları yeri-mahalleyi değiştiremezler!..Çünkü, o “mahalle baskısı” denilen çekim gücü, mahalleye mensup insanların beyinlerinin içine kadar uzanır, ucu onların kimlik oluşturma sürecinin temelini teşkil eden kültüre-bilgi temeline varır!
Aydın olmak nasıl birşeydir, kime aydın denir, aydın yabancılaşması nedir?
Bir toplumda “aydın” diye kime denir? O toplumun kendi kendini üretmesi sürecinde ortaya çıkan bilgileri-toplumsal bilinci-temsil eden, toplum adına bunları ifade eden kişilere denmez mi aydın diye? Yani aydın, içinde yaşadığı toplumun kendi iç dinamikleriyle kendi kendini üretmesi sürecinin ürünü olan kişidir. Daha çok, ya da en çok bilgiye sahip olan değildir aydın[3]! Çünkü bilgiyi sadece senin içinde yaşadığın toplum üretmiyor ki!. Başka toplumlar da yapıyorlar bu işi! Bu nedenle, toplumsal gelişme sürecinde senden-senin toplumundan-daha ileri basamaklarda bulunanlar elbette ki sana göre daha fazla-ya da daha farklı- bilgilere sahip olacaklardır. Onlar, aynı-ya da benzer- yollardan daha önce geçtikleri için, senin daha sonra sahip olacağın bilgilere onların daha önceden sahip oluyor olmaları doğaldır. Ne olacak o zaman? Sen elbette ki bunları alacaksın, kendi bilgilerini olgunlaştırmada, geliştirmede elbette ki bütün bunlardan yararlanacaksın; ama sen tutupta bunları-bu bilgileri- “nasıl olsa biz de ilerde onlarla aynı duruma geleceğiz” diyerekten, “süreci hızlandırmak için” yukardan aşağıya doğru-zorla-kendi toplumuna kabul ettirmeye çalışırsan, o zaman işler değişir! O zaman sen “en doğru”-“en ileri” fikirleri-bilgileri-düşünceleri dile getiriyor-ifade ediyor-olsan bile (bu fikirler “aslında” o toplumda yaşayan insanlar için gerçekten yaşamsal öneme sahip fikirler olsalar bile) gene de, bunlar o toplumun o an sahip olduğu gelişme düzeyine-bilgi seviyesine uygun olmadıkları için, insanlar seni anlamazlar-anlayamazlar- ve seni, “dış-yabancı- kaynaklı” belirli fikirleri kendilerine zorla kabul ettirmeye çalışan, kendilerinden olmayan birisi gibi görürler, sana karşı reaksiyon göstererek cephe alırlar. Çünkü insanlar, ya o an senin önerdiğin “değişime” henüz daha hazır değildir, ya da senin önerilerin onların yaşam bilgileriyle-kültürel temelleriyle-uyuşmamaktadır. Sen, dışardan yarım yamalak öğrendiğin bilgileri, bunların kendi toplumundaki karşılıklarının neler olabileceğine dikkat etmeden içinde yaşadığın topluma uygulamaya kalktığın için (bunları yukardan aşağıya doğru dikte ederek insanlara öğretmeye kalktığın için), bu durumda onları bir kuvvet-güç kullanarak belirli bir değişime zorlamış oluyorsun ki, bu da sonuç olarak, o toplumun içindeki insanları buna -bu değişime- karşı çıkmaya, sahip oldukları konumu-yeri muhafaza etmeye zorlar. İnsanlar, aslında o an sahip oldukları kişiliklerini-kimliklerini tehdit altında gördükleri için (senin önerdiğin değişime hazır olmadıkları, bunu anlayamadıkları için) sana karşı çıkmaktadır. Arada bir kopukluk vardır yani –ve de aradaki mesafe gittikçe açılmaya başlar! Sen, olandan değil de olmasını istediğinden yola çıkarak hareket ettiğin için, sanki başka bir gezegenden paraşütle inmiş biri gibisindir insanların gözünde! Ve öyle olur ki, bir süre sonra artık sen kendini “aydın”-“ilerici” olarak nitelendirerek iyice insanlardan ayırmaya başlarsın, içinde yaşadığın toplum, bu toplumun insanları da “gerici” olmuş olurlar tabi sana göre!
Tanzimat, ya da jöntürk aydın’lığı!..
İşte bizde Tanzimat’tan buyana yaşanılan yabancılaşmanın vardığı nokta budur. Devleti “çağdaşlaştırarak” kurtarmak telaşıyla içinde yaşadıkları toplumdan kopan “aydınların” topluma yabancılaşmalarının temeli budur. Jöntürklerden İttihatçılara“, “Cumhuriyet Devrimcilerinden” “solculara” ve de günümüzdeki “liberallere” kadar bütün o “tepeden inmeci” “Türkiye aydınlarının”[4] dramının-çelişkisinin kaynağı budur.
Alın bizim kuşağı (68 Kuşağını), yanlış şeyler miydi bizim söylediklerimiz? “Demokrasi” diyorduk, “insanın insanı sömürmesine karşıyız” diyorduk, kısacası, akla gelebilecek her türlü “iyi”-“güzel” şeyleri söylüyor-öneriyorduk. Ama ne oldu sonunda? Sonunda, antika Devletçi düzenle Anadolu kapitalizmi arasındaki mücadelede (Devlet Sınıfıyla Anadolu burjuvazisi arasındaki mücadelede) objektif olarak Anadolu burjuvazisine karşı Devletin-Devlet Sınıfının tarafında yer almış olduk! Devlete[5] karşı mücadele ediyoruz derken kendimizi bir anda onun kucağında bulduk! Niye? Nedeni açık! “Mücadeleyi”, toplumun o an içinde bulunduğu gelişme-ilerleme sürecinin diyalektiğiyle bağdaştıramadıkta ondan! Sandık ki, toplumsal değişme denilen şey, herşeyi en iyi-en doğru olarak bilen bir avuç “ilerici” insanın (“halkın devrimci öncülerinin”) toplumu bu yönde iradi olarak itmesiyle-zorlamasıyla oluyor![6] Toplum-üretici güçler- kendi iç dinamikleriyle Osmanlı artığı kabuğu kırarak gelişmek, ilerlemek isterken, biz tuttuk, bu mücadelede ona destek olmak yerine köstek olduk! Kemalizmle karışık bir tür “solculuk” yaparak, Devletle birlikte kapitalizmin gelişmesine karşı çıktık yani! Ve üstelikte bütün bunları “büyük bir iyi niyetle” “halkımız için” yaptığımıza inanarak yaptık! Dahası var mıydı bunun, bu yolda ölümlere bile gittik!
Sadece “bizim kuşak” mı, aynı gelenek bugün bile halâ aktif, halâ insanları yönlendirmeye devam ediyor! Alın 22 Temmuz 2007 zaferini! Ya da 12 Eylül 2010 Referandum’unu! Kime karşı kazanıldı bunlar? İçinde “solcuların” da bulunduğu bütün o “aydınlara”-“ulusalcı cepheye” karşı değil mi? Neydi o “Cumhuriyet mitingleri”, neydi o “hayır” kampanyaları, kim organize ediyordu bunları? Sadece Ergenekoncular mıydı bunları organize edenler! Sonunda, bütün o komplolara-kalkışmalara ve darbe girişimlerine-tehditlere karşı kazanıldı zafer! Kimin zaferi oldu peki bu o zaman? Anadolu burjuvazisinin önderliğinde demokratik cumhuriyet yolunda ilerleyen bütün bir halkın değil mi!..Yani, içinde o “solcu-ilerici aydınların” da bulunduğu “cepheye” karşı kazanılan bir zafer değil miydi bu?.
Sonra ne oldu peki? İçinde o “aydınların”da bulunduğu kaybeden taraf, yani “ulusalcılar”, yani Devlet, tıpkı “yaralı bir ayı” gibi bütün güçlerini cepheye sürerek her alanda yeniden büyük bir taarruza geçmediler mi!. “Muhtıralar” biribirini izlemedi mi bu arada!. Bunlar da yetmeyince, bu kadarı da olmaz dedirtircesine AK Parti’nin kapatılması için düğmeye basılarak bir “yargı darbesi” süreci başlatılmadı mı!.Ne çabuk unutuldu bütün bunlar!
Evet, sonunda AK Partiyi kapatamadılar (çünkü, kendileri de bunun altında kalacaklarını düşünerek bundan korktular), ama mahkemeden öyle bir karar çıkarttılar ki felç ettiler sistemi. Türbanla ilgili olarak daha sonra çıkarılan Anayasa mahkemesi kararı da bütün bunların üzerine tüy dikti! 22 Temmuzdan sonra, ne güzel, yeni bir anayasa hazırlanması için çalışmalar başlamıştı. Avrupa Birliğine katılım sürecine hız verileceği söyleniyordu. Zaten anayasa değişikliklerinin -yeni anayasanın- büyük bir kısmı da bu süreçle bağlantılıydı. Bütün bunların önünü kestiler. “Yapamazsın kardeşim, yeni anayasayı ancak kurucu irade yapar”[7]lafları bu döneme aittir.
Sonra? Sonra bütün bunlar da fayda etmeyince devreye aynı teşkilatın “sol” kanadı girdi! Hani arabayı deviremeyince bu seferde yokuş aşağıya giderken gaz vermeye zorlayarak onu devirmeye, yoldan çıkarmaya uğraştılar! O ana kadar yaşanılanlar sanki hep birlikte yaşanılan şeyler değilmiş gibi, sen tut, işi gücü bırak, “yeni anayasa çalışmalarını rafa kaldırdın, Avrupa Birliğiyle ilgili çalışmaları yavaşlattın” diyerek AK Parti’ye yüklenmeye başla! Bu değil miydi o dönem birden bire “U” dönüşü yapan “liberallerin” yaptığı! Bir yandan birisi bas bas bağırıyordu, “yapamazsın kardeşim, bu meclis yeni anayasa falan yapamaz-yaptırtmayız, yeni anayasayı ancak kurucu irade yapar” diye! Öte yandan sen de, bütün bu olup bitenleri görmezlikten gelerek, bunlarla uğraşmak varken tutuyorsun, “yeni anayasa yapma çalışmalarını niye rafa kaldırdın, AB ile ilgili süreci neden yavaşlattın” diyerek AK Parti’ye yükleniyorsun! Biri diyor ki “yapamazsın”, yaparsan yok olursun! Adeta silahı dayamış beynine seni tehdit ediyor! Öteki de, “niye korkuyorsun, ne duruyorsun, atlasana silahın üstüne, devam etsene yoluna, Devletle anlaştın değil mi” diyor! Sanki ortada tam bir işbirliği vardı! Biri kışkırtıyor, itiyordu öne doğru, diğeri de bekliyordu rakibinin boynuna ipi geçirmek için!.
Ne oldu şimdi, Aha işte bakın, o beğenmediğiniz AK Parti Kürt sorununu da çözüyor, yeni sivil anayasayı da yapıyor! Ama dilin kemiği yok ki, bu sefer de “silahları bırakmanın, yeni anayasa yapmanın bedeli demokrasiden vazgeçmek olmamalıdır” diyerek gene karşı çıkıyorsunuz sürece! Bakın görün yarın anayasa referanduma gidince buna da aynı gerekçelerle karşı çıkacaksınız. Öcalan’ı da, utanmadan “hain” yapıp çıktınız zaten işin içinden!
Sınıf mücadelesini yönetmek lafla olmaz, sorumluluk gerektirir, ayaklarını yere basıyor olmayı gerektirir. Arkanda temsil ettiğin kitlelerin desteğini gerektirir. Ve de tabi, güçlü olmayı gerektirir. Güçlü olmak ise, “ben güçlüyüm” diye kahramanlık taslamakla, “ben ileriyi temsil ediyorum” diye hamaset yapmakla, ya da “Don Kişot”lukla olmaz! Üretici güçlerin gelişme seviyesidir güçler dengesini belirleyen. Toplumun iç dinamikleriyle bağdaşmayan-onunla koordine olarak yürütülmeyen bir “öncü savaşıyla” hiçbir yere varılamaz! Bu “öncülere” dün Jöntürkler-İttihatçılar, sonra da “Cumhuriyet Devrimcileri” deniyordu, daha sonra bunların yerini “solcular” aldı, şimdilerde de “liberaller” soyunuyor bu role! Yazıktır, toplumsal birikimin boşa gitmesidir bu. Kendini canavarın kucağına atmaktır! Yeter artık! Biz yandık zamanında, doksan yıldır yananlar yandı, ne zaman çıkacak o karanlıklar aydınlığa!..Bırakın artık şu ideolojik körlüğü[8]..
Aslında o kadar istiyorlar ki bazıları CHP nin tekrar o eski “ilerici” “sol” konumuna geri dönmesini, herşey bir yana, o zaman AK Parti’nin “demokrat maskesi” de düşmüş olacak ve rahatlayacaklar! “Solcuların”-“solculuğun” namusu da kurtulmuş olacak böylece! Ama boşuna bu bekleyiş, bütün o maskeler düştü-deşifre oldu artık!. Yenileri de dikiş tutmuyor! Korkunç korkunç!..Demokrasi mücadelesiymiş falan bunlar hep bahane, slogan; önemli olan bu “silahların” AK Partinin -burjuva devrimi güçlerinin- elinden alınması! Alışmışlar tabii hep “devrimci” olmaya, ne de olsa eski Devletçi bir gelenek ya!. Tahammül edemiyorlar şimdi eskinin Reayalarının da devrim yapabileceğine!..
“Biz bir fikriin, demokrasi fikrinin tarafındayız”..
“Biz bir fikrin, demokrasi fikrinin tarafındayız, bunun dışında hiçbir tarafı tutmuyoruz” diyordu “Taraf” Gazetesi. Ne güzel bir laftı değil mi bu! İlk bakışta helal olsun diyordun! Hele o “paşasının başbakanı” ne cesur bir laftı öyle, eski Dev Genç’li günlerimi hatırlatmıştı bana bile, heyecanlandırmıştı beni de! Helal olsun sana Ahmet demiştim içimden!
Nedir “demokrasi” Allah aşkına! Demokrasi, toplumsal düzeyde bir “işletme sistemi” değil midir! Nasıl ki kompüterin bir işletme sistemi varsa, bir informasyon işleme sistemi olarak toplumun da bir işletme sistemi vardır. Ama arada şöyle bir fark var: Kompütere işletme sistemini (Linux ya da Windows) kullanıcı olarak dışardan biz monte ederken, toplumsal işletme sistemleri toplumsal gelişme sürecinin içinde oluşurlar. Yani aynen bir kompütere işletme sistemi monte eder gibi bir topluma da dışardan demokrasi ithal edemezsiniz! Bu nedenle, ayaklarınız toplumun iç dinamiklerinin üzerine basmadığı müddetçe “biz demokrasinin tarafındayız” sözü içi boş-liberal ama ittihatçı-bir sözdür!
Bugün Türkiye’de bir demokrasi mücadelesi veriliyor. Bir tarafta Devletçi düzen taraftarı “ulusalcılar” var, diğer tarafta da Anadolu kapitalistlerinin önderliğinde biraraya gelen, kendi varlık şartlarını ancak demokrasi içinde oluşturabilecek olan demokrasi güçleri. Bu mücadelede nasıl “tarafsız” olursunuz siz! Bu mudur sizin “taraf”ınız! “Biz düşünerek taraf olduk” mu diyorsunuz yoksa! Bütün mesele de her halde burada ya zaten! Kısa bir süre öncesine kadar sizler de bu mücadelede -demokrasi mücadelesinde- gerçekten bir “taraf” konumundaydınız. Ve de çok önemli görevlere imza attınız..Hep birlikte sizi alkışladıkta.. Ama bu taraflılığınızın toplumda maddi bir karşılığı olmadığı için olsa gerek (yani ayaklarınız toplumsal düzeyde tam olarak maddi bir zemine basmadığı için olsa gerek), bir süre sonra süreçten kopmaya başladınız. Neden mi! Çünkü siz daha yola çıkarken “düşünmek taraf olmaktır” diyerek yola çıkmıştınız! Yani sizi yönlendiren toplumsal diyalektiğin objektif süreçleri değildi, “bir fikirdi, demokrasi fikriydi”! Sizin için “düşünmek”, bir fikre sahip olmak maddi gerçekliğin önünde geliyordu!. Yani önce düşünüyordunun, sonra da bu düşüncenin ürünü olan demokrasi fikrinin tarafı olarak vardınız sizler! Bu durum aslında sizin içinde bulunduğunuz çelişkiyi de açıklıyordu! Hiç sordunuz mu kendi kendinize, bu toplumda biz kimiz, neyi temsil ediyoruz diye? Burjuvaziyi temsil etmiyorsunuz bu açık! İşçi sınıfını da temsil etmiyorsunuz herhalde! Ne kaldı geriye? “Liberaller”misiniz siz? Ne demek bu? “Liberaller” diye sınıflar üstü-dışı, ne olduğu belli olmayan bir kesim-tabaka- mı var bu toplumda? Yoksa, gene o sınıflar üstü gelenekle mi karşı karşıyayız!.. Belki “herkesin sizden korkmasının”, sizin hiç kimseden “ilan alamamanızın” nedeni de budur, öyle değil mi!. Gerçi siz bunu “tarafsızlığınızın” bir sonucu olarak görüyorsunuz ama, toplumsal değişim -ve de demokrasi mücadelesi- böyle yürümüyor işte! Öyle “taraf” falan değil, maddi süreçler içinde gerçek bir taraf olacaksın bu mücadelede! Devletçi düzene karşı-Devlet Sınıfına karşı Anadolu burjuvazisinin önderliğinde yürütülen sınıf mücadelesinde gerçek bir taraf olacaksın!
Ama sen bu kadarla kalmak istemiyor musun, bir adım daha ilerisini mi istiyorsun, o zaman aynı anda, kapitalizme karşı modern komünal toplumun, bilgi toplumunun tarafı da olacaksın, antika Devletçi düzene karşıbirlikte olduğun kapitalizmi, onun güçlerini de eleştireceksin. Ama öyle ki, bu iki süreç biribirini engellemeyecek. Yani, hem Devletçi düzene karşı demokrasi güçleriyle-burjuvaziyle birlikte bir tarafın içinde yer alacaksın, hem de, aynızamanda burjuvaziye karşı bir adım ilerisinin mücadelesini vererek -onun karşısındaki yerini belirleyeceksin.
Yazık, “en yeni Taraf” bu mücadelede hangi tarafta olacağını ilan ederek doğuyor!
Ben size birşey söyleyeyim mi, kim ne yaparsa yapsın, isterse ağzıyla kuş tutsun bu sürecin önüne geçemez artık! Çünkü eski çamlar bardak oldu! Görmüyor musunuz ayağa kalktı Reaya! Osmanlı’nın adam yerine koymadığı o Reaya Müslümanıyla, Kürdüyle, Türküyle, Çerkeziyle ayağa kalktı, Anadolu sivil toplum güçleri kendine özgü bir Anadolu kapitalizmi yaratarak hergün yeni mevziler elde ediyorlar. Hiç şüpheniz olmasın yeni anayasasını da yapacak bu toplum. Baksanıza, AK Parti BDP ittifakı kapıda!. İsterseniz çatlayın!. Sonra da referandum! 2010 Referandumunda hiç olmazsa “yetmez ama evet” demiştiniz sizlerde, çok merak ediyorum, bu sefer ne diyeceksiniz! Hani, “PKK’nın silah bırakmasının bedeli demokrasiden vazgeçmek olmamalıdır” falan diyerek şimdiden işin yolunu hazırlıyorlar ya bazıları..siz nasıl katılacaksınız bu kervana çok merak ediyorum!
[1]„Değişimin Diyalektiği, Sistem Mühendisliği Nedir, Toplum Mühendisliğinin-İttihatçılığın Tarihsel, Kültürel Temelleri Nelerdir. Liberallerin, yada İttihatçı Liberalizmin Eleştirisi“, Aralık 2008 www.aktolga.d[2]Bakın, ben kendimi de ayırt etmiyorum! Çünkü ben de aynı çarkın içinden geçerek geldim bugünlere! Ama şöyle bir fark var arada; biliyor musunuz ben kendimi hep o uçan balığa benzetirim! Her nasılsa akvaryumun dışına düşerek onun farkına varan o fukaraya! Zaten başıma ne geldiyse hep bu yüzden geldi ya!!..
[3]Aydın, mümkün olduğu kadar çok bilgiyi-informasyonu-kayıt altında tutan kişi değildir! Bu bilgiler-informasyonlar-daha da fazlasıyla-ansiklopedilerde (artık buna internette diyeceğiz) vardır zaten!.Bun-ları ezberlemeye ne lüzum var ki, gerektiği zaman bir tık’la onlara ulaşabildikten sonra!..
[4] „Türkiye aydınları“ diyorum çünkü „Türk aydınlarının“ hastalıkları aynen „Kürt aydınlarına“ da bulaş-mıştır. Onlar da aynı dertten muzdariptirler!..
[5]Buradaki „Devlet“, varolan, Osmanlı artığı Devlettir. Yoksa genel olarak devlete karşı bir mücadele değildi söz konusu olan! Yani, anarşist olduğunu söyleyen yoktu pek aramızda!..
[6]İşte, hiç farkında olmadan bizleri de kuşatan -yaratan- o tarihsel mirasın-ittihatçi geleneğin- mantığı, mekanizması...
[7]Baykal..
[8]Bakın daha 2008’de yalvarmışım adeta Taraf’cılara!(bak, www.aktolga.de )
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023