Münir AKTOLGA
GİRİŞ
-KÜLTÜR NEDİR
-BİR İNFORMASYON İŞLEME SİSTEMİ OLARAK İNSAN
VE “MEDENİYET-KÜLTÜR- BİLGİ DEĞİŞTİRME OLAYI..
-PEKİ, YA KAPİTALİZMİN GELİŞME SÜRECİ
-ŞİMDİ, YUKARDAN AŞAĞIYA VE AŞAĞIDAN YUKARIYA DOĞRU GELİŞEN BU SÜREÇLER İÇİNDE KÜRT SORUNUNUN YERİNİ GÖRMEYE ÇALIŞALIM..
-BENİM ÖNERİM ŞU: 3. KÖPRÜNÜN ADI SULTAN ABDÜLHAMİD HAN KÖPRÜSÜ OLSUN!
Evet, Türkiye’de yaşanılan kültür ihtilali süreci, kökleri Oryantalizme dayanan pozitivist bir toplum mühendisliği olayıdır; zorla-Devlet eliyle yukardan aşağıya doğru bir kültür-medeniyet değiştirme-değiştirtme olayıdır[1]; buna bağlıolarak da bir tür medeniyetler çatışmasıdır yaşanılan. Bunun üstüne kapitalizmin gelişmesi süreci ve sınıf mücadeleleri de eklenince süreçolağanüstü karmaşık hale geliyor!..
İşte benim Türkiye toplumunun tarihsel evrimine ilişkin olarak kırk yıldan beri süregelen çalışmalarımın özeti bu-yukardaki bu cümle! Ve ben diyorum ki, olayı-Türkiye’deki sınıf mücadeleleri olayınıbu tarihsel perspektifle ele almadan, bırakınız sorun çözmeyi, Türkiye’de ne olup bittiğini bile anlayamazsınız. Bu durumda mücadele, tamamen bilişsel platformun dışına kayar, duygusal-kültürel bir alt kimlikler arası mücadele zeminine indirgenir. Bugün karşılaştığımız birçok sorunun kaynağı budur!
Şu son “alkol” tartışmalarını ele alalım! Aslında son derece basit bir olay!. Alın bütün o gelişmiş ülkeleri, hemen hemen hepsinde benzeri uygulamalar var. Ama iş Türkiye siyaseti olunca olay hemen yörüngesinden kayıveriyor ve sorun bambaşka bir alan içinde ele alınarak sınıf mücadelesinin bir parçası haline geliyor! Ve öyle oluyor ki, sanki ülkenin bütün diğer sorunları, anayasa sorunu, Kürt sorunu, Suriye sorunu..bunların hepsi bitmiş, sınıf mücadelesine konu olacak başka şey kalmamış gibi bu konu birden öne çıkıveriyor! İnanın dünyanın başka hiçbir ülkesinde göremezsiniz böyle bir şeyi. Kimseye anlatamazsınız da olup bitenleri, anlamazlar çünkü! Nasıl anlasınlar ki, bir zamanlar “başörtüsü” nasıl sadece başörtüsü değil idiyse, aynı şekilde, şu an tartışılan “alkol” konusu da sadece alkol değildir! Belirli simgeler söz konusu olunca konu birden yörüngesinden çıkıyor ve sınıf mücadelesiyle karışık bir tür kültürler arası mücadele-Türkiye’ye özgü “mahalle” kavgası haline dönüşüveriyor!
“Mahalle kavgası” dediğimiz şeyin ne olduğunu hepimiz pratikten biliriz, bilinç dışı yaşam bilgileri (kültür)-buna bağlı olarak da yaşam biçimleri arasındaki kavgadır bu. Ve yeni birşey de değildir. İşin köklerine inersek ucu ta o II.Mahmut’lara falan kadar uzanır (daha ötesini bir yana bırakıyoruz). Aşağıda bu konuyu tartışacağız; ama yazının hemen girişinde çok önemli bir noktanın altını çizmek istiyorum. Yaşam bilgileri-yani kültür dediğimiz şey bilinç dışı olarak sahip olduğumuz bilgilerdir. Yani, kültürel alt kimliğimizi oluşturan bilgiler duygusaldır-bilinçdışıdır. Bunlar tartışılmaz. Tartışmaları bu temelde götürmenin de kimseye faydası yoktur. Alt kimlikler-kültürler arasındaki mücadele birlikte yaşam koşulları içinde zamanla bir üst kimlikte kendilerini yeniden üreterek çözülürler. Sınıf mücadelesi ve üst kimlik yaratma olayı ise bilişseldir. Öyle ki, tek tek bireyler ve toplum olarak kendi kendimizi üretirken sahip olduğumuz bilgiler yatar bunun temelinde. Bu nedenle tartışılacak olan budur. Tartışmaların gelişmesi gereken zemin bu bilişsel zemin olmalıdır.
Örneğin gene son alkol tartışmasını ele alalım. AK Parti’nin ve Erdoğan’ın bu konudaki hassasiyeti doğrudur bence. Bu konuda bir düzenleme yapılması da doğrudur. Gece saat 10’la sabah 6 arasında alkol satışı yapılmayacakmış, e..ne olmuş yani! Ama olay bu değil işte!. Bir kere AK Parti’nin tam şu sıra böyle bir olayı gündeme getirmesi doğru değildir. Nerede yaşıyoruz ki, sen bilmiyor musun “endişeli modernlerin” bu konudaki-yaşam biçimleri konusundaki- “hassasiyetlerini”, başka işin mi yok şu sıra? Daha anayasa sorununu çözemediniz, Kürt sorunu oldu da bitti çözüldü gözüyle bakıyorsanız yanılıyorsunuz!.Görmüyor musunuz, öküzün altında buzağı arıyor bazıları! E, bize ne, arayıp dursun onlar, biz ne yaparsak yapalım zaten onları tatmin edemeyiz deyip geçemezsiniz; çünkü ortada gerçekten halledilmesi gereken sorunlar var. Yeni, demokratik bir anayasa sorunu hallolmadan bu soruna çözüldü gözüyle bakamazsınız. Öte yandan, Suriye sorunu dayanmış zaten kapıya..Tamam burada da Türkiye haklı. Ama nasıl çözeceksiniz bütün bu devasa sorunları, tek başınıza mı? “Allah bize yardım eder bir yolunu buluruz” diye mi düşünüyorsunuz yoksa? Eğer böyle düşünüyorsanız yanılıyorsunuz! Evet, Allah yardım eder, ama, hele önce sen bir yap bakalım yapman gerekenleri! Sen ödevlerini tam olarak yapma, işi Allaha havale et, olmaz öyle şey!
Daha önce de yazdım bu konuyu, Anadolu burjuvaları olarak, başta eskinin o Devletçi burjuvaları olmak üzere, Devletçi cephenin içindeki bugün artık demokrasi yanlısı olabilecek unsurları, o “endişeli modernlerin” kendine “solcu-demokrat” diyen iyi niyetli kesimini yanınıza-demokrasi platformuna çekemeden bu işi başaramazsınız! Hem BDP ile-ve sizin dışınızdaki demokratik kamu oyu kesimiyle işbirliği yaparak anayasayı Meclisten geçirme ve referandum hesapları yapıyorsunuz (ki bu hesaplar doğrudur, başka yolu yoktur zaten), hem de, kazanabileceğiniz unsurları kendi ellerinizle alkol vs. tartışmalarıyla karşı tarafın kollarına itiyorsunuz!. Neymiş efendim, dini olarak doğru olan nasıl yanlış olurmuş! Olur, bal gibi olur. Bırakın dini falan bir yana, adam ben dinsizim diyor yahu, neden bahsediyorsunuz siz! Ve eğer bu insanların içinde gerçekten demokrasi mücadelesinde kazanabileceğin kimseler varsa sen mecbursun bunlarla işbirliği yapmaya. Bak, Öcalan’la bile işbirliği yaptınız. Ve bu doğrudur da. E, o halde, dini olarak doğrusu buymuş! Bırakın efendim bir süre daha içsinler! Durduk yerde arı kovanına neden çomak sokuyorsun ki! Evet, alkole karşı mücadele etmek bu alana yeni düzenlemeler getirmek doğrudur, bu açıdan yapılan iş yanlıştır demiyorum, ama bunu, bilişsel politikanın üstüne çıkararak, kültürel-duygusal bir zeminde ele almak yanlıştır. Bekleyin biraz, şu anayasa sorunun bir hallolsun, şu Kürt sorunu bir yoluna girsin, Suriye meselesi bir belli olsun, ondan sonra daha sakin, daha demokratik bir ortamda daha kolay çözülür bu türden problemler.
Ben eminim ki bugün alkol konusunda sizinle ters düşenlerin büyük bir kısmı aslında bu düzenlemeye karşı değildir. Onlar korkuyorlar sadece! Siz böyle din-dine uygun düzenleme falan diye başlayınca onlar da bu işin ucu nereye varacak diye endişe ediyorlar!. Çünkü iş bilişsel düzeyden kültürel düzeye-alt kimlikler alanına indiği an bu türden problemler ortaya çıkıyor. Anlayın ve gereksiz bir inatlaşmayı bırakın artık bu alanda! Bugün bir grafik gördüm. “Çocukları alkole karşı değil devlete karşı koruyalım” diyor. Altında da çoğunu tanıdığım hepsi de değerli arkadaşlar var. Ne yani bu şimdi, bu insanlar bununla çocukları alkolden korumayın mı demek istiyorlar, bunların çocukları yok mu! Elbetteki var ve elbetteki onların çocukları da en azından sizinkinler kadar kıymetlidir onlar için; ama bir anda bütün bunlar unutuluyor, ya da bir yana itiliyor ve “daha önemli” diye düşünüldüğü için olay başka bir kanala giriveriyor!. Kim sorumlu bundan şimdi? Bence her iki taraf da! Yani kimse suçu sadece karşı tarafa atarak çözemez bu türden sorunları! Oturun övünün kendi kendinize, bakın bunların hepsi ayyaş falan diye! Buralardan devam ederek önümüzdeki devasa sorunları çözemezsiniz bunu bilin!..Mücadeleyi kültürel düzeyde devam ettirerek ne siz bir yere varabilirsiniz, ne de Türkiye! Kimin işine yarar bu biliyor musunuz: Devlet Sınıfının! Ergenekoncuların! Oturmuş kıs kıs gülüyordur onlar şimdi, ne güzel, gene “liberallerle” AK Partinin arasını açtık diye kına yakıyorlardır bir yerlerine! Aferim, devam!
Tam ben bu satırları yazıyordum ki bir de “Yavuz Sultan Selim meselesi” çıktı ortaya! Dün açıklanmış, yeni yapılacak olan köprünün adı Y.S.Selim olacakmış! Pes yani! Geçenlerde okumuştum, 3. Boğaz köprüsü birçok özellikleri bakımından Avrupa’nın en büyüklerinden biri olacak diye. Herşeyden önce 8 otoyol şeriti, buna 2 de raylı sistem ekleniyor, müthiş birşey! Helal olsun, AK Partiye ve Erdoğan’a dedim içimden! Peki ne lüzum var şimdi bunu Yavuz Sultan Selim Köprüsü diye adlandırmanın, başka isim mi bulamadınız! Kürt sorunu bitiyor da şimdi illaki bir de Alevi sorununu mu lazım bu ülkeye? Yoksa “sorunsuz” yaşayamayacağımızı mı düşünüyor bazıları! Daha orada, Esed bir yandan, İran’ın mollaları diğer yandan fırsat kollarken, Irak’ın Maliki’si pusuda bekleyip dururken ne lüzum var bu türden provokasyonlara. Tamam, siz bunu bir provokasyon olarak görmüyorsunuz, ama bazı vatandaşlarınız böyle algılayacaklar bunu, niye üstüne gidiyorsunuz ki bu türden kültürel yaraların. Size göre mesele bambaşka bir platformda yürüyor. Siz, Devlete hakim olan batıcı zihniyete karşı, iki yüz yıldır canınıza okuyan o kültür ihtilaline karşı bir reaksiyon olarak aynı devletin İslamcı yanına sahipi çıkmak istiyorsunuz, bunu yaparken de hak-adalet yerini buluyor diye düşünüyorsunuz, ama bir de o Alevi vatandaşları düşünün, o Pir Sultan Abdal’ın torunlarını düşünün! Ben size birşey söyleyeyim mi, ateşle oynuyorsunuz farkında olmadan, kendinize gelin ve toparlanın!.
Benim bir teklifim var! Tamam, bana kalsa yeni köprüye, Yunus Emre ya da Şeyh Bedreddin falan gibi herkesin kabulü olan Anadolu erenlerinden birinin adını verirdim, ya da mesela “barış köprüsü” derdim; ama madem ki siz illa o “ecdadımıza” sahip çıkmak istiyorsunuz, o zaman benim teklifim köprünün adını Sultan Abdülhamid Han köprüsü koyalım! Ciddi söylüyorum, hiç olmazsa o zaman buna sadece İttihatçı geleneğin bugünkü takipçileri karşı çıkarlar!.. Ayrıca, bu şekilde, Abdülhamid’e karşı yapılan haksızlıklar açısından bir yerde hak da yerini bulmuş olur!. Evet, benim önerim bu!..
Bakın açık söylüyorum. AK Parti ve Erdoğan Türkiye’nin şansıdır bugün!. Yani, iyi ki onlar var. Hatta bazan, ya bunlar Erdoğana birşey yaparlarsa falan diye endişelendiğim bile oluyor! Ama bu ayrıdır, eleştiri ayrıdır. Dünyanın en büyük hava alanı için imza atabilen bir başbakan kendi duygularını-alt kimliğini kontrol altına alarak Türkiye’nin sorunlarına bilişsel düzeyde yaklaşmak zorundadır. Neredesiniz sayın Akdoğan, bu işler sizin göreviniz sanıyorum, başbakanın baş danışmanı olmak öyle kolay değil, gerektiğinde onu uyarmayı da başarmanız gerekir!
KÜLTÜR NEDİR
Doğduğunuz andan itibaren en yakın çevrenizden, annenizden, babanızdan hiç farkında olmadan öğrendiğiniz yaşam bilgilerini bir düşünün!..Yediğiniz içtiğiniz şeylerden, bunları nasıl yeyip içtiğinize kadar..
Günah diye domuz etini yemiyor musunuz, ya da inek sizin için kutsal olduğundan eti yenmez mi.. Çatal bıçak kullanarak mı yiyorsunuz yemekleri, yoksa elinizle mi..Bir sandal-yeye oturarak masada mı yiyorsunuz, yoksa bağdaş kurarak yerde mi.. Yemek yerken dışı kalaylanmış bakır kaplar mı kullanıyorsunuz, yoksa porselen tabaklarda mı yiyorsunuz. Buna benzer şeyleri şöyle bir düşünün.. Örneğin, oturduğunuz evin nasıl bir ev olduğunu, evde kullandığınız möbleyi, evinizi nasıl dayayıp döşediğinizi, odun sobasıyla mı ısındığınızı, yoksa ısınma işini kalöriferle mi yaptığınızı, dinlediğiniz müziği, üzerinize giydiğiniz elbiseleri düşünün...Bütün bunların hepsi, hiç farkında olmadan öğrenerek sahip olduğunuz yaşam bilgilerini oluştururlar..Daha sayısız örnekler verebiliriz bunlara..Örneğin, neden elbiseleriniz şu an üzerinizde olduğu gibidir de başka türlü değildir, yani neden Arap ülkelerinde olduğu gibi giyinmiyorsunuz da şu an giyindiğiniz gibi giyiniyorsunuz! Neden bazı kadınlar başörtüsü takıyorlar da bazıları takmıyorlar.. Ya da, neden belirli tür müzikleri dinliyorsunuz.. Neden bazı şeylerden hoşlanıyorsunuz da bazılarından hoşlanmıyorsunuz? Zevklerin ve renklerin tartışılmaz olduğu söylenir, neyin güzel, ya da çirkin olduğunu belirleyen nedir o zaman? Ya peki neden başka bir dil değil de şu an konuştuğunuz dil sizin ana dilinizdir; ana dilinizi nasıl öğrendiğinizi hiç düşündünüz mü?
Bütün bunlara, yani farkında olmadan-bilinç dışı olarak sahip olduğumuz bu “yaşam bilgilerine” kültür diyoruz. Bizi toplumsal bir varlık haline getiren bu bilgileri, doğduğumuz andan itibaren, en yakın çevremizden başlayarak öğreniriz. Çünkü, bunlar içinde yaşadığımız toplumun bilgi temelidir-toplumsal DNA’larıdır. Nasıl ki annemizden ve babamızdan gelen DNA’ların kaynaşmasıyla biyolojik varlığımıza ilişkin o ilk DNA bilgi temelimiz ortaya çıkıyorsa, içinde yaşadığımız toplumdan aldığımız bu kültürel miras da bireyler olarak bizim toplumsal varlığımızın-kimliğimizin oluşmasına neden olurlar. Bunun dışında, yaşam süreci içinde bizim yaptığımız, bize miras kalan bu bilgilere dayanarak hayatı yaşarken, kendi yaşam tecrübelerimizle üreteceğimiz yeni bilgileri de bunların üzerine ekleyerek bilgi dağarcığımızı genişletmek, ve ortaya çıkan sonuçları çocuklarımıza miras olarak bırakmak oluyor. İşte insanı kültürel kimliğiyle-yaşam bilgileriyle tarihsel-toplumsal bir ürün yapan süreç budur. Toplumsal evrim sürecinin mantığı da budur aslında. Bu anlamda her insan, kendi bireysel ve toplumsal tarihinin yaşanılan anın içindeki ürünü oluyor. Şu anın içinde varolan, bir yanıyla geçmişin içinden çıkıp gelen olurken, diğer yanıyla da, geleceği yaratmaya çalışan olarak ortaya çıkıyor.
Bugün Türkiye’de olup bitenleri anlayabilmemiz için herkesin dünden bugüne nasıl geldiğimizi çok iyi kavraması gerekiyor. Burada kavramadan kastım bilişsel düzeyde bir kavrama tabi, yoksa öyle duygusal-kültürel düzeyde bir algıyla işi idare etmekten bahsetmiyorum! Problemi duygusal-kültürel zeminin ötesinde ele almayı başaramazsak işler çığrından çıkıyor. Bakın neden?
Bu durumda, batıcı-batı kültürü, bilgi sistemiyle yoğrulmuş, Tanzimat’tan beri süre gelen “batılılaşma” sürecinin ürünü olan o “solcu”-“sağcı-“liberal” “aydınlar” süreci açıklayabilmek için, bilinç dışı olarak sahip oldukları “batılı” bilgi temeline başvuruyorlar. Toplumsal gelişme sürecini-bu sürece ilişkin informasyonları- sahip oldukları bu bilgilerle değerlendirerek toplumu açıklamaya çalışıyorlar. Batı’da, bir Almanya, bir Fransa, bir İngiltere ne ise, nasılsa, Türkiyeyi’de bu modellere göre bir kalıba oturtmaya, bu şekilde açıklamaya çalışıyorlar. Bu durumda varacakları sonuç ise, en fazla, “Türkiye modeli Fransa, İngiltere örneklerine değil de daha çok Almanya örneğine benziyor” şeklinde oluyor! “Almanya’da olduğu gibi yukardan aşağıya doğru bir kapitalistleşme sürecidir bu” deyip bitiriyorlar işi!.Daha da öteye gidilirse, bu tür tahlillerin ucu “ilerici-solcu” bir devlet anlayışına kadar varıyor,ki şimdiye kadar “aydınları”-“solu” Devlet Sınıfının peşine takan da budur zaten!
Bu durumda, bu kafa yapısıyla Türkiye’yi kavramanız imkânsız! Çünkü Türkiye toplumu, Batı toplumları gibi öyle kent-site temelli bir sivil toplum geleneğine bağlı olarak gelişmiş bir toplum değil. Tarihsel olarak geliştirdiği kendi geleneksel kimliğine-kültürüne sahip çıkarken, aynı zamanda, bunun diyalektik inkârı olarak da gelişen, ve yeni bir kapitalist kimliği-kültürü yaratarak bugünlere gelen bir toplum değil Türkiye toplumu. Varolan antika devletin-Osmanlı’nın- yaşamı devam ettirme mücadelesinde ayakta kalabilmek için icat ettiği bir toplum mühendisliği harikasıyla, yukardan aşağıya doğru bir medeniyet-kültür-bilgi temeli değişimi olayına maruz kalmış, kültürel bir kırılmaya uğrayarak tarihsel olarak ikiye bölünmüş, adeta, içiçe iki paralel toplum şeklinde gelişerek bu günlere gelmiş nev-i şahsına münhasır bir toplum bu..
Bu “batıcı” kabuğun ve onunla birlikte gelişen devşirme tabakanın altında, herşeye rağmen geleneksel kültüre-bilgi temeline bağlı kalarak yaşamı devam ettirmeye çalışan toplum kesimi ise henüz daha kendi bilincini temsil eden aydınlarını yeni yeni yetiştirmeye başlıyor. Kendini keşfetme sürecinin duygusal aşamasından bilişsel aşamasına yeni yeni ulaşmaya çalışıyor. Bu yüzden, Türkiye’de olup bitenlerin, bilişsel anlamda onlar da daha tam olarak farkında değiller!. Sadece-pragmatik bir kafayla- önlerine çıkan problemlerle boğuşarak yolu açmaya çalışıyorlar-hatalar da yaparak ilerliyorlar.
BİR İNFORMASYON İŞLEME SİSTEMİ OLARAK İNSAN
VE “MEDENİYET-KÜLTÜR- BİLGİ DEĞİŞTİRME OLAYI..
İnsan, içinde yaşadığı toplumun bir ürünü. O, daha doğduğu andan itibaren, en yakın çevresinden-anne babasından, kardeşlerinden vb-bizim kültür adını verdiğimiz tarihsel-toplumsal olarak oluşmuş belirli yaşam bilgilerini-belirli bir bilgi temelini- alıyor, bunları beynine kazıyarak kişiliğini-alt kimliğini (hem bireysel, hem de toplumsal anlamda) bunlara göre oluşturmaya başlıyor. Yeni bilgileri de bunları kullanarak üretiyor. Yeni bilgilerin kayıt altına alınacağı sinapslar daima eskiden beri varolan sinapsların üzerine inşa ediliyor[2].
Şimdi, geliyoruz Osmanlı’ya: Osmanlı’nın “batılılaşma” süreci bir medeniyet-kültür değiştirme-değiştirtme- olayıdır diyoruz. Ne demek bu? Devlet olarak insanlara diyorsunuz ki, “sizin geri kalmanızın nedeni sahip olduğunuz o gerici kültürünüzdür, bu nedenle, “şu ana kadar sahip olduğunuz yaşam bilgilerinizi-kültürünüzü, geleneklerinizi bir yana bırakarak, bundan böyle, bir batılı gibi düşünecek, yaşayacaksınız”!. Devlet gücünü kullanarak, yukardan aşağıya doğru insanların kimliklerini oluşturdukları bilgileri değiştirme olayıdır bu!. Sanki insan denilen şey basit bir bilgisayarmış gibi, onun beyninde evrim süreci içinde nöronal programlar şeklinde oluşan bilgileri-software’i-programı çıkarıp bunun yerine kendi istediğiniz başka bir software’i-programı koymaya çalışıyorsunuz!.. İşte, “medeniyet-kültür-bilgi temeli değiştirme-değiştirtme” olayı budur! Osmanlı’da II.Mahmut’tan itibaren başlayarak günümüze kadar gelen sürecin özü-mekanizması budur!. Jöntürkleri-İttihatçıları, daha sonra da Kemalizmi-Kemalistleri yaratan mekanizmanın özü budur.
Dikkat edin, bunun, direkt olarak, kapitalizmin gelişmesiyle falan alâkası yoktur!. Bu, antika devletin, varoluş-gelişme platformunu-kulvarını değiştirme olayıdır. Dikkat ederseniz, bu durumda zaten toplumsal üretim ilişkileri değişerek toplum ve devlet nitelik falan değiştirmiş olmuyor!. Daha önce geleneksel bir antika-İslam (İbn-i Haldun) devleti olan Devlet, üzerindeki bu eski elbiseyi çıkararak batılı bir devletmiş gibi davranmaya-varolmaya çalışıyor o kadar![3]
Gene bir yönetici Devlet Sınıfı var ortada ve de yönetilen bir reaya! Ancak, fetihçilik dönemi sona erdiği için, artık devşirilecek Hristiyan çocuğu bulamayan Devlet, bu kez Müslüman reayanın çocuklarını alıp “eğiterek” onlardan “batıcı” yeni tipten bir devşirme ordusu-kapıkulları sistemi oluşturuyor ve onlarla yönetiyor sistemi!..Aradaki fark bu!..
Bir fark daha var tabi! O da, Devletin, içine girdiği bu yeni kulvarda-varoluş-gelişme platformunda sanki kapitalist bir devletmiş gibi davranmak zorunda kalışı!. Çünkü, fetih yoluyla kendini üretemeyen Devlet, içine girilen bu yeni süreçte, ne yapıp yapıp artık gerçek anlamda üreterek varolmak zorundaydı!. Yani, mademki “batılılaşmaktan” geçiyordu bu işin-hayatta kalabilmenin- yolu, o halde oyunun kurallarına uyulmalı, Batı’da ne varsa bizde de o olmalıydı; bütün o batılı kurum ve kuralların bize de getirilmesi gerekiyordu yani!. İşte, bütün o İttihatçı-daha sonra da “Kemalist Devrimler’in” mantığı-gerekçesi budur! Dikkat ederseniz, burada çıkış noktası kapitalizmi geliştirmek falan değildir, yaşamı devam ettirebilme-Devleti kurtarma-mücadelesidir bu!..
DEVAM EDECEK...
...PEKİ, YA KAPİTALİZMİN GELİŞME SÜRECİ
İşte, Osmanlı’da ve Türkiye’de kapitalizmin gelişmesi süreci, içine girilen bu pozitivist kültür ihtilali sürecinin diyalektik anlamda inkârının sonucu olmuştur!...
[1]Bu çalışmanın ilk şekli www.aktolga.de de 2010’da yayınlanmıştır..
[2]Beynimizde informasyonların kayıt altında tutulduğu nöronal bağlantılara sinaps deniyor . Daha fazla bilgi için bak: „Öğrenmek Nedir, Neden Öğreniyoruz, Nasıl Öğreniyoruz“ www.aktolga.de 6. Çalışma..
[3]Onun bu işi nasıl başardığınıbütün ayrıntılarıyla daha önceki çalışmalarda inceledik. Burada tekrar işin ayrıntılarına girmiyorum..
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları






































































































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023