Münir AKTOLGA
BİLİŞSEL TOPLUM BİLİMİNİN ESASLARI
1-İlkel komünal toplumdan sınıflı toplumlara ve bilgi toplumu’na kadar bütün toplum biçimleri kendi içinde bir sistem gerçekliğidir. Neyin nasıl üretileceğini belirleyen sistemin dominant unsuru bir instanzın yanı sıra (bunu rasgele bir sembol olarak A ile gösterirsek), bir de, hazırlanan bu üretim modelini hayata geçiren motor sistemden oluşurlar (bunu da gene rasgele bir sembol olarak B şeklinde gösterelim). Bu durumda her toplum, kendi içinde, yapısal ve fonksiyonel anlamda bir A-B sistemi olarak ele alınabilir.
2-Her durumda, çevreyle etkileşim içinde (yani, üretim faaliyeti içinde) oluşan toplumsal varlığı (ki buna toplumsal nefs, self diyoruz) ve toplumu birarada tutan toplumsal üretim ilişkilerini belirleyen temel faktör o toplumun neyi nasıl ürettiğidir (yani, bilgi temelidir). Neyi-nasıl üretiyorsun sorusunun cevabı, üretim süreci içinde, sistemin elementleri olan insanların kendi aralarında nasıl -ne şekilde- görev bölüşümü yaptıklarını da açıklar. Bu arada toplumsal benlik-self-de üretim ilişkilerinde dominant olan unsur tarafından temsil edilen bir instanz olarak ortaya çıkmış olur.
3-Bir diğer nokta da, ne ürettiğini ve bunu nasıl ürettiğini BİLMEKTİR. Üretim bilişsel bir süreç olduğu için, insanların neyi nasıl üreteceklerini bilmeleri de gerekir. Bu yüzden, farkında olsunlar ya da olmasınlar [1], insanların üretim faaliyeti esnasında yaptıkları iş, neyin nasıl üretileceğine dair bilgiyi kendi aralarında oluşturdukları üretim ilişkisiyle (sistemin bilgi temeliyle) hayata geçirmeleridir. Üretim ilişkisi, toplumsal sistemin içinde işleyen canlı bir mekanizmadır; neyin nasıl üretileceğine dair bilginin kendini gerçekleştirmesi mekanizmasıdır; onun somutlaşmış şeklidir de diyebiliriz buna.
Yapılan işe gelince, işin özünü çevreyle etkileşme oluşturur. Çevreden (doğa’dan) alınan hammaddeyi sistemin içindeki bilgiyle işleyerek ürün oluşturulurken, bununla birlikte toplumsal varlık da (self) üretilmiş-gerçekleştirilmiş olur. Üretimin, dışardan gelen hammaddenin belirli bir bilgiyle işlenilerek yapılması ve üretim faaliyetinin çevrenin etkisine karşı toplumsal bir “cevap” olarak gerçekleşmesi, çevrenin karşısında temsili bir instanz olarak toplumsal varlığı gerçekleştirir. Sınıflı toplumlarda sistemin dominant unsurunun ürüne sahip çıkma bilinci de bilgiye sahip çıkma bilinciyle bütünleşir.
Bir yanda, “hammadde” kaynağı olan bir “çevre” var, öte yanda da, üretim faaliyetini gerçekleştiren instanz olarak toplum. Bu toplum, üretim süreci içinde kendi içindeki görev bölüşümü ne olursa olsun, çevrenin karşısında tek bir instanz (varlık) olarak gerçekleşir. Yani toplumsal varlık, belirli bir bilgiye sahip olan ve bu bilgiyi işlerken (ürünü gerçekleştirirken) oluşan bir instanz olarak ortaya çıkar. Bu durumda, çevreyi A olarak gösterirsek, toplumun da, bununla birlikte B olarak gerçekleştiği gene bir A-B sistemidir ortada olan..
Ancak, günlük yaşantımıza ve alıştığımız değerlere ters gelse de, gene de, bu varoluş halini mutlaklaştırmamak gerekiyor. Çünkü, toplumsal tarihsel gelişme sürecinde belirli bir üretim ilişkisi içinde ilerlenirken birçok mikro süreçler hep aynı makro sürecin içindeki basamaklar olarak ele alınacağından, bu akış -süreç- içinde sahip olunan bilgiler zamanla otomatikleşirler. Ve öyle olur ki, toplumsal varlıkla birlikte tek tek insanlar da, günlük hayatın akışı içinde, farkında olmadan yaşanılan bir sürece tabi olarak, toplumsal anlamda adeta kendi varlıklarında yok hale gelirler. Yani, belirli bir üretim ilişkisi içinde her gün, her an tekrarlanan faaliyetler, bir süre sonra “farkında olmadan” yapılan faaliyetler haline gelerek bilinç dışına itilirken, bu durumda, bu bilgileri kullanırken oluşan toplumsal benlik-kişilik de farkında olmadan oluşan kültürel bir benlik-kimlik haline gelir. Öyle olur ki, artık kimse bunu niye böyle yapıyorsun, bu neden böyledir diye sormaz olur. İşte bizim kültür-ve kültürel kimlik- dediğimiz bilinç dışı oluşumun esası budur.
Bu durumda, insanlar arasında gerçekleşen bilinç dışı kültürel ilişkileri (her ilişki belirli bir bilgiyi temsil eden bir informasyon alış verişiyle gerçekleşir) belirli bir kuantum seviyesinde bulunan bir elektronla bir proton arasındaki virtüel foton alışverişi olayına benzetebiliriz! Bu durumda foton alışverişi -ilişki- virtüeldir, çünkü gerçek anlamda bir alışveriş değildir burada söz konusu olan. Yani, belirli bir kuantum seviyesindeyken elektron ve proton tıpkı pingpong oynar gibi birbirlerine foton atıp tutmazlar! Ama sanki böyleymiş gibi bir durum ortaya çıkar ve bir denge kurulur. Burada bu işin ayrıntılarına girmek istemiyorum.[2]
Artık bilinç dışı hale gelen yaşam bilgilerinin -kültür diyoruz bunlara- durumu da böyledir. Babanızın yanında sigara içmenin iyi birşey olmadığını bir zamanlar bir şekilde “öğrenmişsinizdir”, ama artık bu sizin için içselleşmiş, bilinç dışı haline gelmiş -farkında olmadan sahip olunan- bir bilgi haline gelmiştir. Sofraya oturduğunuz zaman “afiyet olsun” demekten tutun da, “büyüklere saygı, küçüklere sevgi göstermek gerektiğine”, “el öpme” geleneğine kadar (hadi bu arada başörtüsü ya da türbanı da bunlara ekleyelim) bütün bu bilgilerin hepsi kişiliğimizi oluşturan bilinç dışı haline gelmiş yaşam bilgileridir.
Kapitalizm öncesi bir toplumu -örneğin, böyle bir toplumun alt sistemi olan bir kasabayı, ya da bir köyü- kültürel anlamda bir “mahalle” olarak düşünürsek, böyle bir mahallede herkes birbirini tanımaktadır. “Büyüklere saygı, küçüklere sevgi” esastır. Birinin o an birşeyi yoksa hemen gelir onu komşusundan alır, düzenli ev ziyaretleri yapılır. Herkesin uyduğu belirli kılık kıyafet normları vardır, belirli müzikler dinlenir, yenilen şeyler aşağı yukarı aynıdır. Örneğin, müslüman mahallesinde salyangoz yenilmez de satılmaz da! Kökleri ta ilkel komünal topluma uzanan belirli bir namus, şeref, haysiyet anlayışı vardır vs.. Bütün bunlar, insanların hiç farkında olmadan sahip oldukları yaşam bilgilerini -kültürü- oluştururlar. Hiç kimse, “yahu biz niye bu müziği dinliyoruz” diye düşünmez; ya da kimsenin aklına “neden böyle giyiniyoruz” diye bir soru gelmez!. Ne zaman ki birisi ortaya çıkar ve alışılagelen bu kurallara -yaşam bilgilerine- aykırı davranmaya başlarsa, bu tür sorular ancak o zaman sorulmaya başlanır. O ana kadar bilinç dışı kültürel yaşam bilgileri olarak hayatın içinde yer alan bu bilgiler -kurallar- o an bilince çıkarak sistemi birarada tutan -insanları bulundukları mahalleye veya sisteme bağlayan, ya da tabii onları mahalleden dışlayan- gerçek anlamda bağlayıcı -ya da dışlayıcı- bir kuvvet haline dönüşürler.
İlkel komünal toplumda tek tek insanların birey olarak toplumsal varlıktan ayrı bir varlıkları yoktur. Çünkü bu durumda insanlar henüz daha toplumsal varlığın üretilmesinde otonom birimler olarak bir işleve sahip değildirler. Sistem ancak, elementlerinin kaynaşmış bütünsel varlığıyla kendi kendini üretebildiği için, henüz daha bireye özgü bir “ben” oluşmaz. Özel mülkiyet -sahip olma bilinci- henüz daha gelişmemiştir. Böyle bir toplumda önemli olan, komünal ilişkiler -bağlar- içinde varolan insanların kollektif davranışları ve varlıklarıdır. Buradaki “mahalle bağları” insanları birarada tutan, onların davranışlarını belirleyen yazılı olmayan o komünal kan anayasasının belirlediği kurallardan oluşmaktadır.
İnsanları, kapitalizm öncesi üretim ilişkilerinden kaynaklanan bilinç dışı yaşam bilgilerinden-kültürden- arındırarak kapitalist kültüre sahip gerçek anlamda mülk sahibi bireyler haline getiren kapitalizm olmuştur. Yani, ancak kapitalizmle birliktedir ki, birey otonom bir “agent”[3] olarak ortaya çıkar. Bu, işveren için de, işçi için de böyledir. Yani, ancak kapitalizmle birliktedir ki, bunların her ikisi de artık kendisi için varolan-karar veren ve üreten bireyler haline gelirler. Buna bağlı olarak tabi, kapitalist ilişkilerin hakim olduğu bir toplumda “mahallenin” yapısı da değişir. “Mahalle”, kapitalizm öncesi toplumda insanların “komşuluk” ilişkileri içinde birarada yaşadıkları -oturdukları- bir mekan iken, kapitalist toplumda artık tamamen farklı bir sistem haline dönüşür. Bu değişimde göze batan en önemli unsur, insan ilişkilerini temsil eden “komşuluk” kavramının değişmesidir. Kapitalizm öncesi “mahallede” komşu olmak sadece oturulan evlerin yakın olması anlamına gelmiyordu. O, aynı zamanda, ilkel komünal toplumdan kalma “birlikte varoluş” zemininden kaynaklanan derin ilişkiler ağının kalıntılarını da içinde taşıyordu. En geniş anlamıyla ilkel komünal toplumda ifadesini bulan bu derin ilişkiler ağı ve birlikte varolmak olgusu, sınıflı topluma geçince, bireyin ortaya çıkmasıyla birlikte sürekli aşınır, ama kapitalizme gelene kadar henüz daha tam olarak yok olmaz. İnsanlar arasındaki “ilişkileri” kökten değiştiren kapitalizm olmuştur. Bırakınız komşuluk ilişkilerini bir yana, kapitalist bir toplumda çoğu zaman aynı binada oturan insanlar bile birbirlerini tanımazlar!. Niye? Çünkü, kendi bireysel varlıklarını (self) üretmek için bu insanların birbirlerine ihtiyaçları yoktur artık. Herkes otonom bir agenttir bu durumda. Herşey, bu arada insan ilişkileri de alınıp satılan bir meta haline gelmiştir. Karşılıksız ilişkiler -kültürel anlamda “mahalle bağları”- belirleyici olma özelliklerini kaybederler. İlişkinin alınıp satılan bir meta haline geldiği bir ortamda insanları biribirine bağlayan kapitalizm öncesi –duygusal- bağlar da yok olur. Komşun açmış, tokmuş, bunlar seni ilgilendirmez artık. Çünkü, sen işverensen eğer, o da, ya senin rakibin olan başka bir işverendir, ya da senin yanında çalışan bir işçidir. Aranızdaki ilişkinin kuralları ise bellidir. Aynı mantık, modern bir işçi mahallesi için de geçerlidir.
“MAHALLE BaskISIna” baŞKA ÖRNEKLER
“Mahalle baskısının”, “hangi türden olursa olsun bir örgütün dışardan gelen etkilere karşı mevcut durumunu korumaya yönelik atalet direnci olduğunu” söylemiştik. Bu konuda sayısız örnekler verebiliriz. Örneğin, “Fenerbahçeliliği” ele alalım! Nedir o “Fenerbahçe Camiası” denilen şey? Bu da sanal anlamda bir örgüt değil midir sonunda! Elementlerini “Fenerbahçe taraftarlarının” oluşturduğu toplumsal bir oluşum-“mahalle” değil midir burada da söz konusu olan! Bu örgütü birarada tutan ilişki zeminine-“bilgi temeline” gelince, bu da “Fenerbahçe sevgisi”-“Fenerbahçelilik ilişkisi” olarak açıklanır. Öyle ki, bu bilgi, yani Fenerbahçe sevgisi, bu işe kendini vermiş olan birçok kişi için artık bir kültür-yani farkında olmadan sahip olunan bir bilgi-haline gelmiştir. Ve her örgüt gibi bu örgütün -“camia”nın- belirli kuralları vardır. Ancak bu kurallara uyan camianın üyesi olarak kabul edilir. Örneğin, bir Fenerbahçeli tutupta sırtına Galatasaray formasını giyip dolaşamaz! Niye dolaşamaz? Çünkü o da bilir ki, eğer böyle birşey yaparsa o zaman Fenerbahçe camiası bunu hoş görmez! Yani, gözle görülmeyen, ama her Fenerbahçelinin bilinçdışı olarak sahip olacağı belirli “mahalle kuralları” söz konusudur. Bu kurallara aykırı hareket etmeye başladıkları zaman da bir “mahalle baskısına” maruz kalacaklarını bilir bütün üyeler..
Aynı şey kendisine “Atatürkçü”, “laik” diyen laikçi-ulusalcı cephe üyeleri için de geçerlidir. Bu cepheye dahil olmanın da bir kültürü -bir bilgi temeli- ve “mahalle bağlarına” dayanan bir “mahalle baskısı” vardır gene. Bunlar bilinen şeyler. Laikçi-Atatürkçü-ulusalcı bilgi temeline karşı çıktığın an bu “mahalle baskısının” da ne anlama geldiğini anlarsın! Örneğin, bu satırların yazarı 1973 Martında darbeye-darbecilere karşı çıktığı, darbecilere karşı parlamenter demokrasiyi savunduğu için bu “mahalle”nin aforoz ettiği bir kişidir. Bu nedenle, gelin de siz o “mahalle baskısının” ne anlama geldiğini bana sorun!! Hadi ben bir yana, benim yanımda durduğu için benim o anamı bile aforoz ettiler! Hatta en yakınları bile ilişkiyi kestiler kadınla “senin oğlun artık Demirelci olmuş” diye!. Çünkü bugün Erdoğan’ın elinde olan demokrasi bayrağı o zamanlar Demirel’in elindeydi ve ben de Sıkıyönetim Mahkemelerinde “12 Mart faşizmine, Gürler-Batur Cuntasına karşı parlamenter demokrasiyi-Demirel’i destekliyorum”diye bas bas bağırıyordum!
“Başörtüsü olayına” gelince! Başörtüsü, İslam kültürüyle yoğrulmuş Anadolu halkının kültürel mirasının bir parçasıdır. Hatta, sadece İslam kültürü de değil, Anadolu-Bizans kültürünün de bir parçasıdır o. Şimdi kimse işin bu tarafından bahsetmiyor ama, Türkler Anadolu’ya geldikleri zaman burada başka insanlar da vardı ve o “Rumlar” denilen Bizans vatandaşı kadınlar da başlarına örtü takıyorlardı . Ermeniler de öyle, çoğu Ermeni kadınlar da başlarını örterlerdi. Yani, kadınların başını örtmesi sadece İslam’a özgü bir şey değildir. Anadolu kültürünün derinliklerine kadar uzanır bu işin ucu. Ve bu kültür nesilden nesile aktarılarak toplumsal yaşam bilgisinin bir unsuru-sembolü olarak günümüze kadar gelir.
Peki, Anadolu kültürünün bir parçası olan o başörtüsü neden bugün bir sorun haline geldi, kime ne zararı var ki kadınların başını örtmesinin? Önce şunu düzeltelim, dikkat ederseniz “başörtüsüne karşı değiliz” diyor laikçi seçkinler! Onların karşı olduğu şey “başörtüsü değil türban”mış! Ne fark mı var türbanla başörtüsünün arasında? Başörtüsü, farkında olmadan sahip olunan Çevre kültürüne ait bir unsur iken, türban, Yönetilenlerdeki belirli bir uyanışı-direnişi -kendine gelişi- modernleşmeyi temsil eden (buna bağlı olarak da siyasi sonuçları olan) bir semboldür! Yani, Yönetici Devlet Sınıfının karşısında yer alan Yönetilenlerin uyanan Çevre bilincini temsil ediyor türban. Ne midir “uyanan o Çevre bilinci”? Yönetilenler -Çevre- adı verilen geleneksel Anadolu halkının bağrında gelişen kapitalizmin insanlara aşıladığı yeni bir ruhtur o-kendine güven duygusudur. Yönetenlere, “ben artık farklıyım, eski Çevre-Sürü-Reaya-değilim” mesajıdır! İşte türbanın, Yönetenleri kırmızı görmüş boğa gibi çıldırtan özelliği buradan kaynaklanıyor. Çünkü, “sürünün” “Çobana” karşı direncini-başkaldırışını ifade ediyor o! Çevre-Yönetilenler, yani geleneksel Anadolu halkı, ana rahminde geliştirdiği Anadolu kapitalizmi bebeğini doğururken ilk kez eski efendileri olan seçkinlere karşı yeni bir bilinçle ortaya çıkmaya başlıyorlar. Türban da zaten tam bu noktada ortaya çıkıyor; yeni bir kimliğin-benliğin oluşması süreci onunla kendini ifade etmiş oluyor. Çünkü türban, geleneksel olanla, yani Çevreyle-Yönetilenlerle (yani anneyle) yeni doğanın (yani çocuğun-Anadolu kapitalizminin) birlikteliğini temsil ediyor. Çocuk doğmuş ama halâ annenin bakımına, yardımına ihtiyacı var, türban işte tam bu noktada bu anne-çocuk birlikteliğini temsil ediyor. Bu yüzden de “mahallenin” sembolü haline geliyor.
Deniyor ki, “madem ki türban “mahallenin” sembolüdür, o zaman bunlar güçlendikçe, söz konusu mahallenin sınırları da genişleyecek bütün Türkiye’yi kapsar hale gelecek; giderekten herkes türban takmak zorunda kalacak; ki bu da Türkiye’nin din devletine doğru gidişinden başka birşey değildir”!..
Kim söylüyor bunları? Yönetici seçkinler, aktüel adlarıyla da “ulusalcılar”; yani, Osmanlı artığı Devlet Sınıfının günümüzdeki temsilcileri. Bunların kafasındaki Türkiye’de iki “mahalle”-iki kültürel yapı, yani iki Türkiye var!. Bir yanda, “beyaz Türklerin” mahallesi-“Batı” yakası, diğer yanda ise, “öteki Türkiye”, yani, İslamcı Anadolu yakası! İki kültür ve bu iki kültüre göre oluşan iki tip insan, iki kimlik, iki Türkiye! Bu, aslında tarihsel gelişim sürecinin sonunda ortaya çıkan bir durum; yani gerçekten de iki Türkiye var Türkiye’de! Kolay değil, “batılılaşma” adı altında iki yüz yıldan beri süregelen bir kültür ihtilaline maruz kalmış bu ülke. Yukardan aşağıya doğru belirli bir toplum mühendisliği projesine bağlı olarak “yeni bir insan, yeni bir toplum” yatatılmaya çalışılmış.
“Beyaz Türklerin-“batıcı” elitlerin içinden çıkan “Yönetici Devlet Sınıfından-seçkinlerden” bahsettiğimiz zaman, bunların, tarihsel süreklilik içinde mevcut durumu -dengeyi- kısacası Devleti muhafazayla görevli “Devletin asıl sahipleri” olduğunu unutmamamız gerekiyor. Türkiye’de “korunması gereken” “mevcut denge”den bahsedildiği zaman bunun ucunun da ta Osmanlı’ya kadar uzandığını unutmamak gerekiyor. Bugün de hala bu dengeyi muhafaza etmeye çalışıyorlar... Çalışıyorlar ama onların göremedikleri bir gerçek daha var bugün: Türkiye artık o eski dengeden ibaret değildir! Zorla da olsa -ırza geçme yoluyla da olsa-zamanla sistem hamile kalmış ve Anadolu kapitalizmi adı altında kendi diyalektik inkârı olarak nurtopu gibi bir çocuk doğurmuştur!
MAHALLE İÇİNDEKİ MAHALLECİKLER!.
Dışardan bakınca, ya da eski Türkiye’yi temsil eden grupların gözüyle bakınca, bugün Türkiye’de olup bitenler -mücadeleler- farklı kültürler -mahalleler- arasında cereyan eden kültürel bir “mahalle kavgasından” ibarettir!. “Atatürkçü-laikçi-ulusalcı” mahalle bir yanda “İslamcı” mahalle diğer yanda; bir de “Kürt mahallesi” var tabi! Bunlar birbirleriyle dalaşıp duruyorlar!
Gerçekte ise asıl kavga yeniyi temsil eden Anadolu kapitalizminin güçleriyle eski Türkiye’nin güçleri arasında cereyan ediyor. Ama “eski Türkiye” deyince bundan sadece onun Devlet Sınıfı ayağı anlaşılmasın! Eski Türkiye’nin beyaz Türklerinin batıcı mahallesi, kendi içinde de gene bir sürü mahallelerden oluşuyor!. “Solcuların” mahallesi, “sağcıların” mahallesi, Devletçi burjuvaların mahallesi..say sayabildiğin kadar! Bütün bunların ortak özelliği, bunların hepsinin o büyük Batı yakasının -mahallenin- içinde bulunan kültürel alt sistemler üzerinde oluşmalarıdır. Kapitalizm geliştikçe her iki mahalleye ait olan insanlar da farklılaşmakta, bunların içinde yeni alt sistemler ortaya çıkmaktadır. Eski, batı yakası Türkiye’sini ele alalım. Kapitalizmin gelişmesiyle birlikte aslında hepsi de belirli bir ortak kültürel zeminden kaynaklanan insanlar farklı çıkar grupları olarak ortaya çıkarlar. Öyle ki, bunlar, hep birlikte eskiyi muhafaza edebilmek için Yeni Türkiye’ye karşı savaşırlarken, aynı zamanda kendi aralarında da savaş halindedirler. Ama dikkat edin, bunlar kendi aralarında savaşırlarken bile aslında biribirlerine etki-tepki mekanizmasıyla kuvvet şırınga ederek yeni Türkiye’ye karşı savaşmaktadırlar!. Kültürel savaşlarla sınıf mücadelelerinin içiçe geçtiği bir ortamda işlerin içinden çıkılmaz hale gelmesinin nedeni budur!
Bütün bu anlatılanları şöyle özetleyebiliriz:
1-Kültürel bilgiler, daha önceki nesillerden bize miras olarak kalan, artık bilinçdışı haline gelmiş yaşam bilgileridir. Anadilimizin de bir parçası olduğu bu bilgileri anne babamızdan, en yakın çevremizden-toplumdan farkında olmadan öğreniriz. Bu anlamıyla bunlar-bu bilgiler içinde bulunduğumuz büyük bir kültürel mahallenin bilgi temelini oluştururlar. Sistemi birarada tutan, insanları biribirine bağlayan bağlar bu bilgilerden oluşurlar. Sistemin elementi olan tek tek insanlar, ancak bu türden bağlarla birbirlerine bağlı oldukları bir mahallenin içinde kendi varlıklarını-kimliklerini üretebilirler. İnsanın toplumsal bir varlık olduğu gerçeği, onun toplum adı verilen bir mahallenin içinde, ona bağlı olarak varolduğu anlamına gelir.
2-Kimliğimizin-benliğimizin oluşmasında çok önemli yeri olan, bizi toplum adını verdiğimiz içinde yaşadığımız bir mahalleye bağlayan bu yaşam bilgilerini zorla-baskıyla yok etmek-değiştirmek mümkün değildir. Eğer kimliğimizi bir binaya benzetirsek, bu şekilde-mahalle bağlarıyla- oluşan kültürel kimliğimiz de binanın temeline-zemin katına benzer, bu nedenle buna bizim “alt kimliğimiz” diyoruz.
3-Yaşam süresi boyunca sahip olacağımız diğer bilgileri farkında olmadan sahip olduğumuz bu bilinçdışı-kültürel bilgi hazinemizi kullanarak üretebiliriz. Yani, yeni bilgiler-sinapslar- ancak, daha önceden mevcut olan bilgiler -sinapslar- kullanılarak onların üzerine inşa edilirler.
4-Ancak, bilişsel anlamda kişiliğin-benliğin oluşmasında kültürel-bilinçdışı zemin çok önemli olmakla birlikte, hiçbir zaman herşey bundan ibaret de değildir (olmamalıdır!). Çünkü, yaşamı devam ettirme mücadelesi, son tahlilde, yaşanılan anı yeniden üretme mücadelesidir. Bu da ancak yaşanılan, ana yön veren aktüel bilgilere sahip olmakla mümkündür. Bu bilgilerin kaynağı ise üretim faaliyetidir. Üretim faaliyeti ve bu faaliyeti gerçekleştirirken içinde yer aldığımız üretim ilişkileri yeni aktüel bilgilerin üretilmesinin başlıca kaynağını oluşturur. İşte, “üst kimlik” adını verdiğimiz bilişsel kimliğimiz de bu sürecin içinde oluşmakta-ortaya çıkmaktadır.
Üst-bilişsel kimliğimiz, bilinç dışı olarak sahip olduğumuz kültürel kimliğimizin yaşanılan anla bağlantısını kurarak onu geliştirir. Bu nedenle, hangi kültürel zeminden -mahalleden- yola çıkmış olursa olsun, insanları yaşanılan anın içinde birleştiren daima, onların üst kimliklerini oluşturdukları bilişsel zemindir (üretim faaliyetinin oluştuğu zemindir).
5-Eski köye-mahalleye-yeni kurallar koymanın ve bu kuralları gönüllü olarak insanlara kabul ettirmenin yolu, onları (insanları) kapitalist üretim faaliyetinin içine sokmaktan geçer. İnsanlar ancak aktüel-kapitalist üretim ilişkilerinin içinde düşünmeye başladıkları zaman yeni bilgiler üreterek eski mahallelerinin sınırlarını genişletebilirler. “Mahalle baskısı” adını verdiğimiz kültürel kimliklerimizi oluşturan bilgi temelini aşarak üst düzeyde yeni bir bilgi temeline- zeminine ulaşabilmenin yolu üretim faaliyetidir. Çünkü yeni bilişsel bilgiler ancak bu şekilde-böyle bir zeminde üretilebilirler. Kapitalizm, bütün o kapitalizm öncesi mahallelere ait bağları çözerek, bütün o “mahalle baskılarını” yok ederek bilgi toplumuna giden yolu temizlemekte-açmaktadır..
„MAHALLE BASKISI“ NEDİR? 1
http://www.duzceyerelhaber.com/Munir-AKTOLGA/18140-MAHALLE-BASKISI-NEDiR-1
[1]„Farkında olmaktan“ kasıt şudur: İnsanların bilişsel faaliyet sonucu ürettikleri bilgiler bile, zamanla “alışılagelen” bilgiler haline gelirler. Bu bilgiler, daha sonra yeniden üretilirlerken, artık üzerinde ayrıca düşünülmeden, otomatik olarak işlenilirler (processing).
[2]“Doğada Sistem Gerçekliği ve İnformasyon İşleme Süreci” www.aktolga.de 3. Çalışma
[3] Bilişsel Bilim terminolojisinde „agent“, kendi içinde bağımsız -otonom- bir informasyon işleme-üretim birimidir.
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023