Namık ÇINAR

Namık ÇINAR
Namık ÇINAR
Haberdar Tüm Yazıları
— Adı ne — Mülâyim
2.11.2012
5270

 Cengâverliğini kanıtlamak için olmalı, Erdoğangiller Grubu’nun (saygı duyduklarımın alınmamasını diliyorum) konuya bodoslamadan giren yeni yetme üyesi Serdar Kaya, benim üzerimden kaleme aldığı geçen haftaki saygısız yazısıyla, bizim gazetenin yazarları arasındaki malum polemiği acaba kavga düzeyinde bir safhaya mı taşımak istiyor?

Kimbilir, belki de “aldığı ilk iş” olması itibariyle itiş kakışa yeni bir veçhe kazandırarak bu rolüyle birilerinin gözüne girecektir.

Nitekim bu işlere ilk kalkışanlar, AKP’nin genel merkezinde çalışma odası kaparak, şimdi Allah’ı var, hizmetlerinin karşılığını görmektedirler.

Başka türlü, ne diye kişiselleştirsin; eleştirmek bile değil çünkü, düpedüz aşağılasın?

Okuyucu dururken, sana mı kaldı benim neyi bilip bilmediğim? Hemen yanı başımda aklın sıra bana çakmaya çalışmak, edepsizliğin dik âlâsı değil de, ne?

Hani kalkıp, o öyle değil şöyledir filan desen anlayacağım. Tutum bu değil ki!

Ortalığı kasıp kavuran Erdoğan’a gösterdiği özeni, “kaba saba davrandığı” bana müstahak bile görmüyor. Yöneldiği “sert ve saldırgan muhalefet”in, içinde kendisinin de yer aldığı Taraf’a “ne gibi bir katkı sunacağını”, Erdoğan’ı düşündüğü kadar düşünmüyor.


“Gözüne gözlük, başına tarak”
 deyiminin hangi çağrışımlar adına neyin kafiyesine bakarak uydurulduğunu benim neslim çok iyi bilir. Şimdi siyaseti miyaseti koyun bir kenara da, lâfının nerelere gittiğini dahi hâlâ kavrayamamış olanların, belki küçücük bir özürle giderebilecekleri hâlde üstelik inatla uzattıkları “köşe yazarlığı baba mesleğimiz değil... kimsenin hatırı için de kalkıp şunu bunu demeyiz” gibi efelenmeler, kadirşinaslıktan hiç mi nasip almadınız da, “gayet olgun, mutedil ve makul” görünecek kadar sizi izansızlığa sevk ediyor?

Düşünce müşünce falan değil, her şeyden önce meselenin ilkin bir terbiye meselesi olduğunu göremiyor musunuz?

Senin göremediğin belli bi kere. Yeni yetme bir erkete olarak cephede gedik açmak üzere, beni dişine göre bulmuş olmalısın ki, kavgada söylenmeyecek lâflar ediyorsun.

Sovyetler blokunun soğuk savaş dönemindeki harp prensiplerinden biri de, dirsek teması ile birbirlerine eklemlenen hasım kuvvetlerin ara hatlarına taarruz ederek, ittifak bağlarını kopartıp yalnızlaşmalarını sağlayacak şekilde muharebeleri şahsileştirmekti. Aynı taktiği, dikkat ederseniz, Afrika düzlüklerinin çakalları da yaparlar.

Hükümet değilim ki, yanlış yapmaya hakkım olmasın. Senin gibi kendisini allâme sanan ukalâ bir görgüsüz de değilim ayrıca. Doğru da yazdığım olmuştur, yanlış da muhakkak. Ama varsa bir müeyyidesi, dersimi verecek olan okurumdur benim, sen değil.

Üç sene kadar önce yeni başladığımdaki bir yazımda, “çok sayıdaki yollardan sadece bir tanesinin doğru çıkış kapısına açıldığı, çocuk dergilerindeki labirentlere benzetmiştim, AKP’nin Türkiye siyasasındaki durduğu yeri”.


“Rakiplerine nispetle doğru çıkışa uzanan parkurun başında duran Erdoğan, tıpkı bir tavşan belki de kaplumbağa olarak, bakalım kat edecek miydi o mesafeleri, hakkını vererek?”

Dünya görüşlerimizdeki temel farklılığa karşın, “demokrasi”yi ortak payda alarak onları desteklemiş; hâttâ son seçimlere birkaç gün kala, “onca soruna ve eksiğe rağmen oyum AKP’yedir”demiştim, açık açık.

Yeniden seçildiklerinin ertesi gününde ise, herkes kutlama peşindeyken, ben kalkıp, “halka ve tarihe duymuş olduğum sorumluluk yüzünden, süreci baltalamayayım diyerek destekledim sizi, sıkarak dişlerimi. Güçlü olmanıza pişmanlık duyarsam, yarından itibaren o oyu geri almasını da bilirim, burnunuzdan getire getire. Ama asıl anayasa çalışmalarında göreceğiz sizi, bakalım AK mısınız kara mı?” diye yazmış, bir bir saymıştım ayaklarının geriye doğru sürttüğü konuları.

Bu on sene zarfında, ne o yoldan yürüdüler doğru dürüst, ne hâl yoluna soktular, saymaktan gına gelmiş yığınla problemi.

Kaldı ki şimdi soruyorum:

Sana ne benim yaklaşımımdan! Yazdıklarım gazeteyi bağlamadığı gibi, hem ne demek oluyor ayrıca bu?

Sen ve senin gibiler olabilirler ama Taraf AKP’nin yayın organı mı da, cüret edebiliyorsun istemeye böyle bir şeyi?

Hükümete itiraz etmeyip yol gösterecekmişiz. AKP üzerinden mi bakacağız siyasal sisteme, olması gereken demokratiklikler üzerinden mi?

Sorun sertlik ya da yumuşaklık da değil; angaje misin, değil misin? Altta yatan niyet bu!

Aman ha! Sakın iktidara şu yahut bu gelmesin diyerek, vereceğimiz “yerindelik kararları”yla, mahkûm muyuz artık Erdoğan’a?

Nereye akacaksa, yeni yatağını bulur su; o benim işim değil.

Benim işim, Cumhuriyet Bayramı’nda yaptıklarını, ölüm oruçları karşısındaki duyarsızlığını korkusuzca haykırmaktır Erdoğan’ın.

Ama diyorum ya, gene de mevzu bu değil bence. Mevzu, bana karşı takınılan ve edepsizce yürütülen tavırdır.

Askerî vesayetin bitmesi ve demokratik reformların gerçekleşmesi uğruna, içinden çıktığı kurumun yıldırımlarını üzerine çekme pahasına aforoz edilmeyi göze alacak, bir ikincisini zor bulacağın benim gibi bir adama sövmeyi seçmişsen, muhakkak bir hesabın var demektir senin.

Yahut da, “değişim denince herkes aynı şeyi anlamıyor”dur.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar