Osman CAN
Darbe Anayasası bile askerliği değil, yalnızca vatan hizmetini zorunlu kılıyorken Askerlik Kanunu’nda öngörülen “Her erkek, işbu kanun mucibince askerlik yapmaya mecburdur” ibaresi ne ‘yaman çelişki’dir.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’yle ilgili olarak önceki gün medyaya yansıyan açıklamalara bakılırsa, Türkiye’yi insan hakları konusunda esaslı bir problemin beklediği anlaşılıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin vicdani Retçi Osman Murat Ülke ile ilgili verdiği karar gereği ihlali sona erdirecek yasal düzenleme yapılması için Türkiye’ye aralık ayına kadar süre tanınmış durumda. Karar 2006 yılında verildiğine göre, bu konudaki ayak sürümenin 5 yılı geride bıraktığı anlaşılıyor.
Hatırlanırsa vicdani kanaati gereği askerlik yapmak istemeyen Osman Murat Ülke, zorla askerliğe alınıp, gereğini de yerine getirmediği için her defasında emre itaatsizlik nedeniyle ceza almakta, diğer yandan vicdanı ret kararını açıkladığından dolayı da halkı askerlikten soğutma suçu işlediği gerekçesiyle yargılanmaktaydı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuran Ülke haklı bulunmuş, Türkiye bir yandan tazminat ödemeye mahkûm olurken, diğer yandan vicdani retçilerin karşılaştığı sorunlar nedeniyle Türkiye’den yasal düzenleme yapılması talep edilmişti.
Kaçınılmaz olan hangisi?
AİHM’in gerekçesine bakıldığında şu hususlar göze çarpmaktadır:
Ülke askerlik hizmetini vicdani kanaatleri nedeniyle reddetmesinin ardından uzun süreli kovuşturmalara ve mahkûmiyetlere rağmen, askerlik hizmetinden muaf tutulmamaktadır;
Türk hukuk mevzuatında reddedenler bakımından özel bir hüküm bulunmaması nedeniyle vicdani retçiler sonu kesilmeyecek kovuşturma ve mahkûmiyetlerle yaşamları kararabilmekte, yalnızca askerlik yapmamaları nedeniyle yaşamlarının sonuna kadar bu tehdit altında yaşamak zorunda kalmaktadır. Bu sonuç güdülen amaçla orantılı değildir.
Mahkeme, uygulanan yaptırım sisteminin vicdani retçilerin entelektüel kişiliğini ezdiği, başvurucuyu aşağılayan ve onu alçaltan korku ve tedirginlik hislerinin doğmasına neden olduğu; vicdani direncini ve kararlılığını kırmayı amaçlayarak, onu neredeyse “sivil ölüm”e zorladığı gerçeğinden hareketle, yaptırımın demokratik bir toplumdaki cezalandırma rejimine aykırı düştüğü sonucuna ulaşmaktadır.
Türkiye AİHM’in bundan beş yıl önce verdiği kararda belirttiği sonuçları halen ortadan kaldırabilmiş değil. Tutumları nedeniyle yargılanan, ceza alan, soruşturma ve kovuşturma tehdidi altında bulunan birçok vicdani retçi bulunduğu gibi, bunların hakkını savunduğundan dolayı halkı askerlikten soğutma suçu işlediği gerekçesiyle yargılanan birçok yazar ve entelektüel de bulunmakta. Tüm bunların Türkiye’nin mahkûmiyetine neden olması ise kesin gibi.
Peki bundan kaçınmak imkansız mı?
Hâlihazırda kurtulmaya çalıştığımız darbe Anayasası profesyonel askerliğe veya vicdani ret hakkının tanınmasına engel değil. Aksine bunu önemli ölçüde talep de ediyor. Zira Anayasanın 24. Maddesi vicdan özgürlüğünü yasayla sınırlanması mümkün olmayan bir hak olarak tanımlarken, 72. Maddesi askerliği değil, yalnızca vatan hizmetini zorunlu kılıyor. Üstelik bu hizmetin illaki silah altında yerine getirilmesini şart koşmuyor. Madde vatan hizmetinin silahlı kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenleneceğini öngörüyor. Yani bir yandan dokunulamaz olarak görülen bir vicdani kanaat özgürlüğü, diğer yandan alternatifli olarak yerine getirilebilecek bir vatan hizmeti, üstelik bu vatan hizmetinin kimi zaman yalnızca “yerine getirilmiş sayılabileceği” de kabul ediliyor. Hal böyle ise vicdani kanaati ezip geçen bir zorunlu askerliğin Anayasal bir zorunluluk olduğu iddiası geçersizleşiyor.
Alternatifli vatan hizmetinin kabul gerekçesi bu sonucu destekliyor: 1961 Anayasasının aynı içerikli maddesinin gerekçesinde “Nüfusun hızlı artışı sonucu olarak askerlik yükümü altındaki vatandaşların muvazzaflık devresinde bulunanlarının sayısı da büyük bir artma göstermekte ve sayıları ihtiyacın üstünde olan bu kimselerin hepsinin muvazzaf olarak görevlendirilmesi Devlet için büyük mali külfetlere mal olmaktadır. Hâlbuki hızlı bir kalkınma ihtiyaç ve çabası içinde bulunan memleketimizde askerlik çağındaki genç vatandaşların enerjisinden faydalanılması da zorunludur. Devlet, böylece mevcut insan gücünden en verimli bir şekilde faydalanmış olacaktır.” ifadeleri yer alırken, yani darbe anayasaları dahi zorunlu askerliği dayatmazken, 21.06.1927 tarih ve 1111 sayılı Askerlik Kanununda öngörülen “Türkiye Cumhuriyeti tebaası olan her erkek, işbu kanun mucibince askerlik yapmağa mecburdur” ibaresinin günümüze kadar adeta tanrısal bir buyruk gibi taşınmış olmasını ve bunun için AİHM’de ve uluslararası toplumda kınanmayı göze almanın açıklaması ne olabilir?
Düne kadar buna militarist yapının toplumun tüm erkeklerini ideolojik ve psikolojik bir tornadan geçirme sevdasıyla açıklayabilirdik. Peki, bugünden sonra “sivil” ve “demokratik” temsilcilerin aynı tutumu devam ettirmelerinin haklı bir nedeni olabilir mi? Tabii ki hayır.
‘Şapka çıkartılacak’ yorumlar
YENİ anayasa yapmanın, devleti adeta yıkmakla eşdeğer olduğunu ifade eden kimi yaklaşımlar şapka çıkarılmayı hak ediyor; hiç olmazsa toplumsal korkuları tetiklemedeki ustalıkların bakımından...
Anayasa ile Anayasal düzen aynı olmadığı gibi, Anayasal düzen de devlet değildir. Anayasa yalnızca bir metindir; anayasal düzenin iktidar şemasını gösterdiği ölçüde sahicidir. Özgürlükler kısmının herhangi bir anlam ifade edip etmediğini, iktidar şemasının yapısından ve uygulamalarından okuyabiliriz.
Devlet, insan, ülke ve egemenlik unsurlarından oluşan bir uluslararası hukuk süjesidir. Anayasal düzen bu devletteki buyurma gücünün kullanım biçimini gösterir. Dolayısıyla bir ülkenin anayasal düzeninin değiştirilmesi, hele bunun bir toplumsal talepten beslenmesi, devleti yıkan değil, aksine güçlendiren ve onu geleceğe hazırlayan bir çabaya işaret eder.
Bu devlet, bundan 88 yıl önce bu topraklarda yaşayan tüm toplumsal kesitlerin fedakârlıklarıyla kurulduğu halde, onun anayasal düzeni hiçbir zaman topluma ait olmadı. Günümüzün yeni anayasa tartışması işte, devleti değil, onun anayasal düzeninin demokratikleştirilmesi ve yenilenmesiyle ilgilidir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.03.2021
9.01.2021
20.07.2020
12.07.2020
23.06.2020
20.06.2020
20.06.2020
24.04.2019
18.01.2017
1.02.2015