Osman CAN
28 Şubat, 27 Mayıs, 12 Eylül, 27 Nisan ve birçok antidemokratik hareket Anayasa’nın ruhunun gereği...
Bu süreçlere lanet okurken, onu doğuran yüz yıllık Anayasal düzeni ve onun ideolojik referansları gözardı edilemez.
Birkaç gün önce Atatürkçü Düşünce Derneği’nin bir toplantısında dernek başkanının görüşleri basına yansıyor. Devrim Yasaları’nın yürürlüğe girmesinin (hangisinin?) 88’inci yıldönümü panelinde yapılan konuşmalarda “Sizce bu bir darbe midir? Ya adamlar görevlerini yapmış. Demokratik şekilde hükümete bilgi vermiştir. Bu diktatörlük müdür? Böyle anlaşılamaz. O sıradaki görevlerin yazılı metninde irtica, bölücülük gibi unsurlar da vardır. Onlar da bunun gereği olarak yapmışlardır” ifadeleri kullanılırken, “Devrimin, karşı bir devrimle ikinci kez aynı tehlikeye düşmesi noktasında 28 Şubat kararlarının devreye girdiği” ifadeleri de dikkati çekiyor.
Bu zevat ile aynı noktada buluşacağımı pek düşünmemiştim. Bir süredir, 28 Şubat ile birlikte 27 Mayıs, 12 Eylül, 27 Nisan ve birçok antidemokratik hareketin Anayasa’ya aykırı olmadığı, hatta Anayasa’nın ruhunun bir gereği olduğunu yazıyorum. Her bir müdahalenin bizatihi yüz yıllık anayasal düzenin zorunlu bir sonucu olduğunu, anayasayı koruma yemini eden her bir kamu aktörünün bu sistem içine doğduğunu ve onun referanslarıyla hareket etmek zorunda olduğunu anlatıyorum.
Bu süreçlere lanet okurken, onu doğuran ve zorunlu kılan yüz yıllık Anayasal düzeni ve onun ideolojik referansları ile bunlarla hesaplaşmaya doğru giden bir toplumsal gelişim sürecini gözardı etmenin imkânı yok. Bu panelde konuşulanlar, bu gerçeği tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
Dönüşümün ipuçları
Türkiye’de tarihi bir dönüşüm yaşanıyor. Tarih yeniden sorgulanıyor. Geçmişte yaşanan ve dönemin egemen konjonktürü nedeniyle geçiştirilen ne kadar gayrimeşru eylem ve icraat varsa gün yüzüne çıkıyor. Bunu ister iktidarda, ister muhalefette olsun siyasilerin çeşitli gerekçelerle sümen altında tutabilme, gündemden düşürme güçleri ve yetileri kayboluyor. Eski sistemin referansları ve kurumlarıyla ne kadar uzlaşı yapılırsa yapılsın, siyasiler eski sistemin kimi tabularına ne kadar övgüler düzerse düzsün, gerçek bir yerde yeniden ortaya çıkıyor. Eski sistemin karanlık kavram ve referanslarını ne kadar farklı bir yoruma tabi tutarlarsa tutsunlar, bu kavram ve referansların anlam ve içerik kazandığı tarihi gerçekler gün yüzüne çıkıyor ve bu çabaların ne kadar beyhude olduğunu her defasında yeniden hatırlatıyor. Kabul edelim, Türkiye çok derin ve köklü bir değişim süreci içinde yol alıyor. Bu değişim süreci siyasal karar vericilerden bağımsızdır. Aksine siyasi karar vericileri de belirli bir istikamette davranmaya ve siyaset yapmaya zorluyor. İktidarı zorladığı gibi, muhalefeti de değişime zorluyor. Bugünün Türkiye’sinde siyasal algı ve anlayışlarda başlayan dönüşümün temelinde bu değişimin ipuçlarını yakalamak mümkündür. Evet, bu ülkede yüz yıllık düzen, onu inşa edenler tarafından dahi savunulamıyor artık. Savunanlar iyice marjinalleşiyor, anakronik simgeler ve figürler olarak kendi içi tutarlılıkları içinde zamanlarının tamamlanmasını bekliyor. Kimi zaman da hakikatin ortaya çıkmasına farkında olmadan katkı sunuyor. Siyaset yalpalayıp, konjonktürel olarak bu simge ve figürlere canlılık katsa da, tarihin seyrinin değişmesi mümkün görünmüyor. Peki, bunu sağlayan şey ne?
Ordunun sistemle ittifakı
1980’li yıllardan itibaren Türkiye ciddi bir dönüşüme girdi. 1980 darbecilerinin tasavvuruna bu değişimin uygun olduğunu söyleme imkânımız yok. Onlar küresel çapta ortaya çıkan ekonomik ve siyasal gelişmelere açık kapı bırakan bir sistem inşa ederken, asıl hedefleri olan bütün sistemi yüz yıllık anlayışa uygun bir şekilde militarize etmeyi ihmal etmediler. Ekonomik alanda dünyayla bütünleşme politikası, toplumun kapalı/arkaik yapısını parçaladı. Toplumun dünya, siyaset ve ekonomi algısında köklü değişimler başladı. Toplumdaki kadim farklılıklar görünürlük kazandı. Geleneksel ilişkiler ve davranış kalıpları arkaik niteliğini kaybedip ekonomik bir temelde yeniden inşa edilme sürecine girdi. Bu dışa açılma ekonomide olduğu gibi, siyasal dilde de değişime yol açtı. Tektipleştirmenin iflasını ilan eden bu gelişme, çoğulcu bir siyasal düzen talebini besledi. Buna bağlı olarak Türkiye’de siyasal düzenin değişimine yönelik arkaik eleştiriler nitelik değiştirdi. Ekonomik gelişim, toplumsal gelişime, o da siyasal taleplerde farklılaşmaya yol açtı. Sistem içi tartışma, sistem üzerinde tartışmalara yerini bıraktı.
28 Şubat süreci, sistemin bu değişim talebine, 27 Mayıs benzeri bir koalisyon hareketiyle cevap verme çabasıydı. Zira ekonomik gelişimin tetiklediği bu toplumsal gelişim Prof. Sina Akşin’in ifadesiyle “karşı devrim” hareketi olarak görülüyordu (bu saptamaya da bin yıl kalsa katılacağımı düşünemezdim!)
Emir-komuta zinciri içinde süreci kontrol etme imkanı kalmadığından, ordunun yeniden yargı, medya, üniversiteler ve meslek örgütleri ve sendikalar gibi anayasal düzene entegre edilmiş geleneksel sistem taşıyıcı araçlarla ittifak kurması kaçınılmazdı. Önce 1994 ile birlikte ekonominin liberalleşmesini engellemek için yargı devreye girdi. Anayasa Mahkemesi ve Danıştay önemli görevler üstlendiler. Ekonomi üzerinden hareket kabiliyetini kaybeden siyaset patinaj yapmaya ve kendini tüketmeye başladı. Zayıflamış siyaset kurumunun medya, üniversiteler ve sair örgütler üzerinden hareket alanının daraltılmasıyla arzulanan sonuçlar üst yapıda elde edilmiş oldu. Sistem yeniden yüklenmiş oldu.
28 Şubat bunun ifadesiydi...
28 Şubatçılar bile durduramadı
Ancak toplum, Ankara’dan kontrol edilemeyecek düzeyde farklılaşmıştı. Toplumsal dinamikler karşısında sistemi ayakta tutma imkânının olmadığını herhalde bugün itibariyle 28 Şubat aktörlerinin tamamı görmüş olsa gerek... Beklentimiz 28 Şubat ile hesaplaşmanın muhatabı olan siyasi aktörlerin de bunu görmüş olması ve yüz yıllık karanlık düzeni, bütün dili, referansları ve kurumsal yapısıyla bir kenara itip, toplumsal talepler üzerine kurulu katılımcı, çoğulcu ve etkin bir anayasal düzeni inşa etmeleridir. Toplumun yüz yıllık sistemi tasfiye iradesinin 28 Şubatçılar tarafından dahi durdurulamamasında, siyasi aktörlerinin alması gereken dersler olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.03.2021
9.01.2021
20.07.2020
12.07.2020
23.06.2020
20.06.2020
20.06.2020
24.04.2019
18.01.2017
1.02.2015