Osman CAN
Avrupa’da post-faşist ve post-komünist anayasacılık geleneğine biz de post-Kemalizm-ittihatçılık üzerinden eklemleniyoruz. Onlarca yıl geriden. Paradigması değişmeyen devlet daha insancıllaşıyor, sempatikleşiyor.
AK PARTİ basın özgürlüğü konusunda bir madde önerisi getirdi. Gazete manşetlerine göre bu basın özgürlüğüne bir darbe oluyor veya sansür geri geliyor. Yani halihazır anayasal düzende basın özgürlüğü var idi, sansür denilen şey de tarihe karışmış idi, şimdi bu öneriyle geri geliyor ve özgürlüğe darbe vuruluyor.
Yeni anayasa sürecindeki basın özgürlüğü tartışmasının üç temel sorun boyutu vardır. Bunlardan birincisi, getirilen önerinin içeriğiyle ilgili.
Öneriye göre “Basın hürriyeti milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel ahlakın, başkalarının haklarının, özel veya aile hayatının korunması, suçların önlenmesi, yargının bağımsızlık ve tarafsızlığının sağlanması, savaş kışkırtıcılığının, her türlü ayrımcılık, düşmanlık veya kin ve nefret savunuculuğunun engellenmesiamaçlarıyla sınırlanabilir.”
Mevcut Anayasanın 26’ncı maddesinin 2. Fıkrasına göre ise düşünce ve tabii ki basın özgürlüğünün kullanılması “millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.”
Anayasanın 28. maddesine bakılırsa, “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, millî güvenliğin, kamu düzeninin, genel ahlâkın korunması ve suçların önlenmesi bakımından gecikmesinde sakınca bulunan hallerde”anayasa gereği basın özgürlüğüne yetkili mercii eliyle doğrudan müdahalede bulunulabiliyor.
Bu karşılaştırma, ortada esaslı farkların bulunduğunu ve önerinin AİHS, 1946 sonrası Avrupa Anayasaları ile 1989 sonrası doğu Avrupa Anayasalarında ortaya çıkan standartların dışında olmadığını gösteriyor. Yani mevcuda göre geriye gidiş yok. Ama sorun bu değil ki!
Özgürlüğün öznesi: Devlet
İkinci boyuta geçelim:
Gerek AİHM, gerekse 1946 ve sonrası Kıta Avrupasında ortaya çıkan Anayasalar faşizm ve komünizm tehlikesine karşıdevleti koruma refleksiyle maluller. Gelenek daha çok devlet merkezli. Anayasalarda kavram ve ideoloji bazında çok değişiklikler olsa da, Anayasaların üzerine inşa edildiği siyasal paradigma esas itibariyle değişmedi. Eski araçlar muhafaza edildi, ama yeni düşmana doğrultuldu.
İdeolojik tercihleri ise, bir yandan post-faşist, diğer yandan -1989 sonrası- post-komünist bir anlayışın sorunlarını bünyeye taşıdı. Bu anayasal düzenlerin en önemli özelliği, daima ötekine ihtiyaç duyması ve çok küçük bir azınlık da olsa, kendi içinde bir öteki yaratarak onunla olan gerginlik ilişkisinde kendini var etmeye ihtiyaç duyması.
Bu gelenekte devlet vatandaşına özgürlük verir, onun özgürlük alanını genişletir, bazen daraltır. Onun özgürlüklerini sıralar, tanımlar. Yani devlet özgürlük tartışmasının öznesi, bireyler ise son kertede nesnesidir. 1945 ve 89 öncesinde ve tabii ki yüzyıllık Türkiye Anayasa geleneğinde devlet özgürlük alanını çok dar tutup, bazen bütünüyle kaldırabilirken, 1945 ve 89 sonrası Anayasacılığı özgürlük alanlarını daha da genişletti. İşte bizim Anayasa uzlaşma komisyonumuz ve bu geleneğin taşıyıcısı hukukçularımız yeni Anayasa yapımında tam da bu 19. ve 20. Yüzyıl Avrupa geleneğine paralellik çabası içine girmekte. İktidar ve muhalefeti ile birlikte, yurttaşlara yaşam hakkı, düşünce özgürlüğü vs. bahşeden ve onların özgürlük alanını genişleten devlet inşası için fedakârane mücadele etmekte. Kimi nefret söyleminin yasaklanması, kimi de Handyside kararının kabul edilmesi peşinde...
Avrupa’da post-faşist ve post-komünist anayasacılık geleneğine biz de galiba post-Kemalizm-ittihatçılık üzerinden eklemleniyoruz. Onlarca yıl geriden...
Paradigması değişmeyen devlet daha insancıllaşıyor, sempatikleşiyor.
Ama yurttaşlardan bağımsız bir irade olarak anayasada yazılı özgürlükleri tanımlama gücünü muhafaza ediyor ve tabii ki kriz anında hızla “post” veya “anti” olduğu şeye dönüşebilme yeteneğini koruyor.
Bunu bir türlü öğrenemiyoruz.
Türkiye Toplumu’nun beklentisi
Tartışmanın üçüncü boyutuna gelince;
Yüzbinin üzerinde toplanan vatandaş görüşleri, yapılan anketler ve çalışmalar Türkiye toplumunun kısa, katılımcı, bireyi ve özgürlüklerini değil, aksine devleti tanımlayan ve sınırlayan bir Anayasa beklediğini gösteriyor. Ayrıca toplum parlamentoya yeni anayasa yapma değil, kendi taleplerini anayasalaştırma görevi veriyor.
Kısaca Türkiye Toplumu bir paradigma değişimi bekliyor.
Olan şeye bakalım.
Talep toplama süreci biter bitmez, bu taleplerin tasnifi, ilkelere ve modele dönüştürülmesi gerçekleşmeksizin parti temsilcileri kendi mutfaklarında bürokrat ve akademisyenlerce hazırlanan önerileri ortaya sürüp anayasa maddeleri yazmaya başladılar.
Mutfakta çalışan bürokrat ve akademik uzmanların müktesebatı 1961 ve 1982 Anayasası, öykündükleri de Avrupa geleneği olunca, toplum ne derse desin, neyi talep ederse etsin, ortaya en iyi ihtimalle bu çıkıyor. Anayasa renk değiştiriyor, ama paradigma değiştirmiyor. Parti pazarlıklarıyla iş kotarılıyor, yurttaşlara ise figüranlık rolü biçiliyor. Medya, özgürlük maddelerindeki kavram salatası üzerinden kıyameti koparıp perdeleme yapıyor.
Sonuçta çoğulculaştırılmamış yasama, yürütme ve yargı aygıtıyla yola devam ediyoruz.
Esas sorun da burada. Bu yöntemle başka bir şey de çıkmaz. Özgürlük maddelerine hiçbir sınır koymasalar da bir şey çıkmaz.
Sadece biraz daha rahat nefes alabileceğiz, yeni bir kriz durumuna kadar.
Hukukçular özgürlük maddeleri üzerinde bir elli yıl daha akademik tatminlerini yaşarlar.
Entelektüeller de “eğitim şart” veya “zihniyet değişmeli” saçma sloganlarıyla düzene mahkumiyetin fetvasını sunarlar.
Fakat merak ediyorum. 2011 başlarında “Bu anayasayı anayasacılar yapmayacak. Toplumun geniş katmanları yapacak. Anayasacılardan son aşamada teknik yönden istifade edeceğiz...” diyen Başbakan Erdoğan şu an yürütülen Anayasa çalışmasından haberdar mı?
Yazarlar
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.03.2021
9.01.2021
20.07.2020
12.07.2020
23.06.2020
20.06.2020
20.06.2020
24.04.2019
18.01.2017
1.02.2015