Pelin CENGİZ

Dünyanın en büyük şantiyesi
15.10.2012
2250

 İstiklal Caddesi’ne 11 yıllık iktidarları boyunca düzgün taş döşemekten aciz bir iş yapma anlayışının başta İstanbul olmak üzere ülke genelinde yapacağı “kentsel dönüşüm” projesi, bütün ürkütücülüğü ile üzerimize yıkılmak üzere. Kentler, kent sakinlerinin ihtiyaç ve isteklerine göre değil, iktidarın istek ve beğenisine göre dizayn ediliyor. Geçen yıl Van’da meydana gelen deprem sonrası gündeme gelen, altı ay gibi epey kısa bir sürede hazırlanarak, Meclis’ten geçirilen “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı” ile kentsel dönüşüm 35 kentte geçen cuma başlatıldı. Başbakan Erdoğan’ın “iktidarımıza mal olsa bile yapacağız” diye ısrar ve inatta geri kalmadığı kentsel dönüşümü, tahminimce epey uzun bir zaman boyunca konuşuyor olacağız. Kentsel dönüşüm, aslında tek bir muktedirin ve çevresindekilerin heyecanına kurban edilmeden toplumsal, sosyal, bilimsel ve mimari açılardan ele alınıp planlanabilseydi, iklim değişikliği, sel, heyelan gibi afetler, trafik gibi pek çok kentsel konuda yenilenme fırsatları getirebilirdi. İktidarın böyle bir niyetinin olmadığı açık. Aksinebugün bu yapılanın kentsel dönüşüm adı altında mahalle algısına son vermek, yoksulu sürgüne göndermek, şehir dokularını tahrip etmek, müteahhide rant yaratmak, iktidar mensuplarına yeni söylem kapısı açmak olduğu da gayet açık.

Ülke genelinde 20 yılda 14 milyon konutun elden geçirilmesinin planlandığı dönüşüm esnasında oluşacak hafriyat, yıkıntı ve toz dâhil inşaat atıklarının çevreyle uyumlu olarak değerlendirilmesi için atık borsası ve depolama alanları oluşturulması gerekiyor. Henüz, herhangi bir yetkiliden buna ilişkin bir planlama duymuş değiliz. Türkiye’de genelde dönüşüm sorunları fiziksel mekânın dönüşümüne indirgenmiş, dönüşümün toplumsal, ekonomik ve çevresel boyutları tamamen gözardı edilmiş durumda. Kentsel dönüşüm için yoksulluk, yoğunluk, nüfus gibi farklı yönlerden ele alınacak ulusal strateji planlarından bahseden görmedim. Kentsel dönüşüm mekânsal bir dönüşüm olduğu kadar aynı zamanda ekonomik ve toplumsal boyutlarıyla da ele alınması gereken bir konu. Kamu, özel sektör, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve dönüşüm alanlarında yaşayanlarla uzlaşma gibi bir olgudan da epey uzaktayız. 

Özellikle gelişmekte olan ülkelerde kentler gelişimlerini alt gelir grupları, yoksullar ve ötekileştirilmiş kesimler üzerinden sağlıyor. Bu grupların yaşadığı semtler şehrin büyümesiyle merkezî konuma gelip ranta uygun hâle gelince, yenileme ya da kentsel dönüşüm adı altında sermaye yatırımlarına açılarak, burada yaşayanlar zorla yerlerinden göç ettiriliyor. Bir zamanlar kentin çeperindeyken, genişleyen kentin merkezi ya da merkeze yakın bölgesi hâline gelen ve kentsel rantı artan gecekondu bölgeleri, tapu tahsisli alanlar, merkezî yerlerdeki tarihî dokuya sahip yıpranmış konut alanları dönüşüm için biçilmiş kaftan hâline geliyor. Dolayısıyla deprem riski, yasadışı yerleşim, düşük nitelikli konut, çöküntü alanı, bozulan tarihî doku filan gibi gerekçeler rantsal dönüşümü meşrulaştırılma aracı olarak kullanılırken, yine aynı araçlarla gerçek amaç rahatlıkla gizli özne oluyor. Konutları kentsel dönüşüm kapsamında yıkılmak zorunda bırakılanların hukuki olarak da elleri kolları bağlanıyor. Ev sahipleri yıkıma itiraz edip davayı kazansa bile, evleri çoktan yıkılmış olacak. Yapının afet riskine karşı dayanıksız olmadığı bilirkişi kurullarınca tesbit edilse de, mahkemeler yürütmeyi durdurma kararı veremeyecek.

Sulukule’nin hukuki anlamda geçirdiği süreç, bundan sonrası için önemli bir emsal teşkil edebilir. İstanbul’da 2010’da Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri düzenlenirken, Sulukule’de kültür, kentsel doku ve tarih katliamı yapılıyor, TOKİ çirkinliği yükseliyordu. İstanbul Mimarlar Odası, Şehir Plancıları Odası ile Roman Kültürünü Geliştirme ve Dayanışma Derneği, Sulukule projesinin SİT alanı üzerine Koruma Bölge Kurulu kararlarına aykırı olarak inşa edildiği ve Romanlar’ın mülkiyet hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle iptal davası açmıştı. Bu dava proje aleyhine sonuçlanırken, şu anda AİHM’de Sulukule ile ilgili devam eden üç dava var. Yarın öbür gün mülkiyet haklarını yitirmiş kişiler, tek tek dava açtıklarında AİHM’in keseceği tazminat cezalarının haddi hesabı olmayacak. Bu tür davalarda AİHM’in bireyin konut ve barınma hakkından yana karar aldığını da hatırlatalım.


Bir “Musibet”, bin nasihatten yeğdir

Kentsel sorunlar ister istemez, tasarımcıları da etkiliyor. Geçen hafta İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı ve İstanbul Tasarım Bienali Direktörü Özlem Yalım Özkaraoğlu ile bir öğlen yemeğinde biraraya geldik. Eczacıbaşı, üç yıldır hazırlandıkları ve 13 ekimde başlayacak olan İstanbul Tasarım Bienali ile ilgili son bilgileri bize aktardı. Bienalin teması, Londra Tasarım Müzesi Direktörü Deyan Sudjic tarafından “Imperfection” yani Kusurlulukolarak belirlenmiş. Kentsel dönüşüme start vermiş İstanbul’da insanları sormaya, daha çok düşünmeye ve sarsmaya yönelik projeler içerdiğinden bienalin zamanlaması mükemmel. Küratörlüğünü Emre Arolat’ın üstlendiği “Musibet”, İstanbul Modern’de 165 tasarımcı ve mimarla ilgili kentsel dönüşüme ilişkin ilginç projeleri biraraya getirecek. Bürokrasinin karşıtı “Adhokrasi” ana temalı bir diğer serginin küratörü ise Joseph Grima. 120’ye yakın tasarımcı ve mimarın projesinin yer alacağı serginin mekânı ise Karaköy’deki Galata Özel Rum İlköğretim Okulu.Eczacıbaşı, bienali gezecek olanlara şöyle bir mesaj veriyor: “Burada güzel masalar, sandalyeler olmayacak. Tasarım konusunda düşündürmek, ufukları zorlayan çalışmaları getirmek ve ticari kaygıları geri planda tutarak sorular sordurmak istiyoruz.”

Bienalin Direktörü Özkaraoğlu da, Çin’in Şanghay Belediye Başkanı’nın dört yıl önce “‘Made in China’yı ‘Design in Chine’ yapacağım” sözünü hatırlatınca, Eczacıbaşı, “‘Türkiye’de tasarlanmıştır’ dediğimiz gün cari açık başta tüm sorunların yok olduğu noktaya ulaşırız. Bunu hedeflemeliyiz” diyor. Düşünmeye değer...

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar