Pelin CENGİZ
PROF. DR. ESER KARAKAŞ Bahçeşehir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde öğretim üyesi olan Karakaş, 1993-1999 yılları arasında İstanbul Üniversitesi’nde bölüm başkan yardımcılığı ve anabilim dalı başkanlığı yaptı. 1999-2003 yılları arasında ise Bahçeşehir Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanlığı görevini üstlenen Karakaş, Fransa’da L’Université Robert Schuman’da da dersler verdi. Karakaş, halen Star gazetesinde köşe yazıları kaleme alıyor.
Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarının ve önemli zaaflarının başında büyüme ve cari açık ikilemi geliyor. Pek çok uluslararası kuruluşun da dikkat çektiği kilit nokta bu ikilinin iyi yönetilmesiyle ilgili. Ekonominin bu temel meselesini, bu hafta Prof. Dr. Eser Karakaş ile ele aldık. Büyümeyi her zaman iktisadi analizin temeline koyduğunu dile getiren Karakaş’a göre, Türkiye gelecek 20-25 yılda cari açık vermeden yüksek büyüyemeyecek. Karakaş, Türkiye’nin ana denklemini de, yüksek büyüme, yüksek cari açık ve yüksek cari açığın nitelikli finansmanı olarak açıklıyor. Tabii, bunun yanında doğrudan yabancı sermaye girişi cari açığın finansmanı için hayati önemde. Türkiye’nin büyümesinin ve daha fazla dış kaynak çekebilmesinin “hukuk devleti” olmaktan geçtiğine dikkat çeken Karakaş, bunu en önemli “iktisadi girdi” olarak tanımlıyor. Doğru ve dünyada kabul görmüş hukukî pratikle Türkiye’nin ciddi miktarda yabancı sermaye çekebileceğini söyleyen Karakaş, Türkiye’nin kaynak çekemediği ölçüde küçüleceğini ve ancak finanse edebileceği cari açık kadar büyüyeceğini ifade ediyor...
Türkiye’de Kemal Derviş dönemiyle birlikte ekonomide normalleşme sürecine girildi, bu başarıyla devam ettirildi. Ancak, siyasal iktidarların yapabilecekken yeterli yol alamadığı alanlar oldu, başarılı olduğu alanları insani kalkınmaya yansıtamadı. Bunun ana sebepleri sizce nelerdir?
Türkiye gelir dağılımını düzeltmek, kentleşmek, kişi başına geliri yükseltmek, insanlara iş yaratmak gibi yüksek büyümeye mahkûm bir ekonomi. Fransa, Almanya gibi ekonomilerin yüzde 6-7 büyümesi şart değil ama Türkiye’nin en az yüzde 5’in üzerinde büyümesi şart. Takıntılı bir iktisatçı olarak büyümeyi her zaman iktisadi analizin merkezine koyarım. Bir iktisat politikası başarılı mı başarısız mı derken önce büyümeye bakarım. Büyüme gerekli koşuldur, büyüme yoksa fazla konuşacak bir şey yoktur. Siyasi iktidarlar ülkeyi büyümeye götürürken, yüksek büyüme yüksek cari açık üretiyor. Yüzde 5-6 büyüme, 60-70 milyar dolar cari açık demek. Büyümeyi çok düşürdüğünüzde de cari açık sıfırlanıyor. Cari açıkla enerji ithalatı adeta at başı gidiyor. Sanayinin kullandığı girdi de ithalata endeksli. Türkiye’de büyüme dış kaynak sorunu yaratıyor. Cari açık demek, Türkiye’de üretilen tasarrufun tüketim ve yatırımı karşılamaması demek. Cari açığı çözemeyince, krize dönüşüyor. Bu temel yapıda hâlâ bir değişiklik yok. Hatta daha da vurgulu hale geldi. 2009’da küresel krize endeksli büyük küçülme dışında AKP döneminin sağladığı yüksek büyümenin 10 yıllık kalıcılık yakalamış olması, yüksek büyümenin üretmeye devam ettiği cari açığın daha sağlıklı finansmanı nedeniyle sürdürülebilir hale geldi. Yabancı sermayeyi teşvik kanunu 1954’te çıktı. 1954-2004 arası Türkiye 18 milyar dolar yabancı sermaye çekerken, 2006’da 22.5 milyar dolar çekti. Bunlar büyümeyi sürdürülebilir kılıyor, bu iyi bir şey. Cari açığa bazı iktisatçıların kafayı takmış olmasını anlamam mümkün değil. Türkiye’de petrol, doğalgaz yok, 45-50 milyar dolarlık enerji ithal ediyoruz. Sanayinin yapısını da bugünden yarına hemen değiştirmek mümkün değil. İthal ikameci modele de herhalde kimse dönmeyi düşünmüyordur. Dolayısıyla bu yapısal bir sorun.
Bu sarmalın içinden de Türkiye kolay kolay çıkamayacak yani...
Buna sarmal olarak bakmıyorum. Türkiye’nin ana denklemi, yüksek büyüme, yüksek cari açık ve yüksek cari açığın nitelikli finansmanı. Buna sarmal diyebilirsiniz ama sarmal olumsuz bir şey çağrıştırıyor. Durum bana bu kadar olumsuz gelmiyor, bu sağlandığı ölçüde fakirlik, işsizlik, bölgeler arası eşitsizlik gibi sorunlar da uzun vadede çözülebilir. Büyüme olmazsa hiçbir şeyi çözemezsiniz, bu Allah’ın emri. Büyüme de cari açık üretecek o da Allah’ın emri. Cari açığı bir şekilde finanse edeceksiniz. Bunu gelecek 25 yıl için söylüyorum: Hem ekonomiyi sürdürülebilir şekilde her yıl yüzde 7 büyüteceğim, hem cari açık vermeyeceğim. Böyle bir şey söz konusu değil. Buna sarmal demememin temel sebeplerinden biri de, büyümeye mahkûm siyasal iktidarları demokratikleşmeye zorlaması. Dış kaynak girişi Türkiye’nin demokratikleşmesine bağlı. İktidarlar bir şekilde hukuk devletine sırtını döndükçe, dışarıdan kaynak girişinde sıkıntı olacak, bu sıkıntı olduğu sürece büyüme aşağı inecek. Türkiye, gelecek 20 yılda cari açık vermeden yüksek büyüyemeyecek. Bunu terlemeye benzetiyorum. Terlemek kendi başına iyi bir şey değil, ama spor yaparken terlemek sağlıklıdır. Durup dururken terliyorsan o hastalık işaretidir. Hızlı büyüyeceksin ve terleyeceksin. Duş da dış kaynak, sonra duşunu alacaksın. Cari açığı nitelikli şekilde finanse edeceksin.
Türkiye 2006, 2007 ve 2008’de 20 milyar dolar seviyesinde yabancı sermaye çekti ama son rakamlar çok iyimser değil. Demek ki yabancı sermayeyi çekmede hâlâ sorunlar var...
Türkiye’nin yılda 50 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye çekmesine son derece sıradan bir şey olarak bakıyorum. Körfez ülkelerinin elinde yatırmak için yer aradığı iddia edilen 2 trilyon dolar para var. Bunun 40’ta birini Türkiye çekebilir ama bunu çekmek için koşullar nedir? İktisatçı gözüyle baktığımda, giriş ve çıkış koşullarının eşit olacağına ikna edeceksiniz. Hangi koşullarla geliyorsa o koşullarla çıkma garantisi vereceksiniz ki, zaten bu hukuk devleti olmak demek. Başlarken koşulların ileride kötüleşmeyeceği garantisiyle gelirsiniz. Rating kuruluşlarının not artışı da çok önemli. Hile yapmazlar, Türkiye’nin hak etmediği bir not verirlerse, bundan kendileri zarar görür. Bu, bir kerelik bir oyun değil. Şöyle bir söylenti vardı: Türkiye’nin notunu arttırmıyorlar çünkü Yunanistan, İspanya gibi ülkelere para gitmesi lazım, öyle olursa para Türkiye’ye gider. Hiçbir rating kuruluşunun böyle bir yanlış yapacağını sanmıyorum.
AB’den gelen sinyaller ne olursa olsun, daima AB perspektifini diri tutmak lazım. AB perspektifiyle Fitch’in not arttırmasını aşağı yukarı eşdeğerli görüyorum. Bunun yanında içeride yapmamız gerekenler var. Yeni bir anayasa, yeni bir hukuksal çerçeve... Adının Suriye meselesinde olduğu gibi savaşla birlikte anılmayacağı bir çerçeve. Adı savaşla birlikte anılan bir ülkeye kimse yatırım yapmaz. Dünyada çok büyük fonlar oluşuyor. Batı’da oluşan çok büyük emeklilik fonları var. Türkiye’nin bunlardan doğru hukuk politikalarıyla yılda 50 milyar dolar yatırım çekmesi işten bile değil.
Çekemedik ama bugüne kadar?
Adı savaşla birlikte anılırsa çekemeyiz. Unutmayalım, Türkiye hâlâ darbe anayasasıyla yönetiliyor. Türkiye’de işler iktisadi olarak kötü gitmediği için yabancı sermaye çok gündeme gelmiyor. Ama dışarıdan objektif gözle baktığınızda darbe anayasası ile yönetilen, adı savaşla birlikte geçen, Kürt sorununu çözemeyen, anayasasını yapamayan bir devlet var. Görüntü olarak hoş değil, her şeyden önce kaynak girişini engelliyor. İktisat sohbeti yaptığımız için böyle söylüyorum, işin demokratik değerler meselesi ayrı bir konu. Böyle bir yere yatırım yapan insan iki kere düşünür. Bunların yanında avantajlar da var. Genç nüfusa, tüketime aç bir topluma sahip olması nedeniyle iç talep sorunu yok, iç piyasaya endeksli kalmak istemeyen Anadolu sermayesi de dış pazarlara hücum ediyor. Bunu olumlu anlamda söylüyorum, o kadar agresifler ki, dünya piyasalarında kriz varken ihracat azalmadı. Türkiye’nin özünde akut bir talep sorunu yok. Kamu maliyesinde görünürde çok büyük bir başarı var. Altta kamu maliyesi de şizofrenik bir yapıda.
Kamu maliyesinde şizofrenik yapıyı hangi anlamda kullanıyorsunuz?
Gelir gider dengesi sağlanmış ama dolaylı vergilerle sağlanıyor. Dolaylı vergilerin artışını sağlıksız görmüyorum, hatta mevcut yapıda adaletli görüyorum. Dolaysız vergilerin penetrasyon sorunu var. Türkiye’de dolaysız vergi ödeyenlerin sayısı o kadar düşük ki. Dolaysız vergi payını yükseltmeye kalktığınızda, büyük adaletsizlik yaratırsınız. Türkiye’de yüzde 40’a varan bir kayıtdışılık var ve bunu vergilendiremiyorsunuz. Küçük esnaf ve tarım sektörü zaten kanunlarla dolaysız vergi kapsamı dışında. Türkiye’de beyannameli vergi mükellefi sayısı 1 milyon, onlar da en üretken kesim. Böyle bir yapıda dolaysız vergileri arttıralım diye bir öneri getirmenin adaletle bağdaşır bir tarafı yok. 55 milyon seçmenin olduğu bir yerde, 1 milyon kişi beyannameyle vergi veriyor. Hiçbir siyasal iktidar dolaysız vergi tabanını genişletebilmeyi başaramadı. Türkiye’nin en büyük sorunu budur. Bu, bugüne kadar vergi vermeyen insanlardan vergi isteyeceksiniz demek. 2009’da Ali Babacan en büyük hedefimiz bu dedi ama istatistiklere bakıyorum kayıtdışında gerileme yok. Beyan mecburiyeti getiremiyorsunuz. Herkesi beyannameli mükellef haline getirin ama vergi almayın. Ne kadar gelir gideri olduğunu bildirsin, kayıt içinde kalsın ve gelirini deklare etsin. Devlet öyle bir düzenleme yapsın ki, belli bir matrahın altında kalanlardan vergi almasın. 50 milyon civarı beyannameli insan olması lazım. İşgücüne katılım hâlâ yüzde 50’nin altında. Şizofrenik yapı dediğim bu. Dengeler tutturulmuş ama aşağıda müthiş bir garabet yatıyor.
Türkiye’nin iş dünyasındaki yapısal sorunlar da işin diğer boyutu. Bu alana yönelik değerlendirmeleriniz neler?
İktisat denen şey gelecekte iki şey üzerinden gidecek. Makro alanda devlet kamu maliyesinin dengelerini gözetmekle kendisini sınırlayacak. Gelecek 20-25 yılda mutlaka buraya gelinecek. Devletin ekonomiye müdahalesi kamu maliyesiyle sınırlı kalacak. Mikro alanda da verimlilik meselesi var. Dünya verimsizlik meselesini hep makro önlemlerle aşmaya çalıştı. Bu da devalüasyonlarla, sübvansiyonlarla oldu. Yeni yeni Keynes’in kullandığı fiscal devaluation gündeme geldi. Bunlar bitiyor verimlilik mikro temelli bir kavram haline geliyor. Artık, devalüasyon yaparak bir firmanın ihracatını arttıramayacaksınız. Firma verimliliğini mühendislikle arttıracak. Türkiye, kamu maliyesi dengelerinde başarılı, borç stokunun milli gelire oranı yüzde 35’e doğru düşüyor. Ancak, firma bazında rekabetçilikte çok büyük sorunlar var. Türkiye’nin çok kötü bir eğitim sistemi var. Hiç eğitim verilmese sadece okuma yazma ve dört işlem öğretilse daha iyi.
Büyümeye epey vurgu yaptınız. Büyüme için olmazsa olmazlar saymak gerekse, üst sıralara neleri alırdınız?
Türkiye’nin büyümesi için hukuk devleti gerekiyor. En önemli iktisadi girdi, “hukuk devleti” olacak. Eskiden büyüme hukuk devletini üretiyor denirdi, hayır, şimdi hukuk devleti, büyümeyi üretecek. Dünyada sermaye hareketleri o kadar yaygınlaştı ki. Eskiden büyümenin ana motoru ulusal tasarruf oranlarıydı, artık küresel bir tasarruf havuzu var. Kim bu havuzdan daha hızlı kaynak çekerse, o daha hızlı büyüyecek. Küresel havuzdan size aktarılan kaynak birisinin ürettiği tasarrufu bize emanet etmesi demek. Bunu emanet etmesi için de, bizim emanet edilebilir hukuk sistemine sahip olmamız lazım. Mülkiyet haklarına mutlak saygı.
1994’te Tansu Çiller, geçmiş dönemin bilanço kârları üzerine vergi saldı. Berbat Anayasa Mahkemesi de, o dönemde bunu anayasal buldu. Krize karşı önlem olarak düşünülen bu uygulama uzun süre kaynak girişini durdurdu. Bu Türkiye’ye yapılmış en büyük ihanettir. Bunun çok acısını çektik, bu imaj yeni yeni düzeliyor, onu bozmamak lazım. Türkiye’nin adının savaşla anılmaması için elimizden geleni yapmamız lazım. İç savaşın durması, Kürt meselesinin çözülmesi, bunlar Türkiye’ye kaynak girişini arttıracak şeyler. Türkiye, kaynağı çekemediği ölçüde otomatik olarak küçülüyor. 2001’deki gibi döviz ikiye katlanmayacak, krizler böyle olmayacak. Finanse edebileceğimiz cari açık kadar büyüyeceğiz, o kadar. Kriz de bu demek. 25 milyar dolar cari açık finanse edebiliyorsak ona tekabül eden büyüme yüzde 1.5-2’dir. Fiscal devaluation ile paranızın değerini arttıramazsınız, bunlar geçmişin yöntemleri...
İktidar bu anlattıklarınızın ne kadarının farkında?
Ali Babacan’ın tüm bunların bildiğini biliyorum. Babacan, kamu maliyesi dengesinin ne kadar önemli olduğunu herkesten iyi gördü, mali kuralı çıkarttı, tasarı haline getirdi, son anda ne olduysa çıkmadı. Türkiye için çok büyük bir olumsuzluk. Kamu maliyesi dengeleri bozulmadı ama böyle bir şeyin varlığı küresel piyasalara bir teminattır. Pratikte bir işlev yerine getirmese bile, mali kuralın yasalaşmış olması uluslararası piyasalara çok olumlu bir sinyal olacaktı.
Biz tam tersini yapıyoruz mesela bir hafta idamın geri getirilip getirilmeyeceği tartışmalarıyla geçti...
Türkiye’ye idam cezasının gelmesi demek, Türkiye’nin AB ilişkilerinin bitmesi, hatta Avrupa Konseyi’nden çıkarılması demek. İdamı devreye sokacak bir ülkeyi Avrupa’da barındırmazlar. AB ile ilişkileri kesilmiş bir ülkeye de kaynak girişi olmaz. Londralı bir yatırımcı şunu düşünür: İdamı kaldırdılar, tekrar geri getirdiler. Ben geldikten sonra bana da hiç beklenmeyen vergiler getirebilirler. Sécurité juridique diye bir kavram var, yani hukuk güvenliği. Hukuk normlarının bugünden yarına değişmeyeceği anlamına gelir. Giriş ve çıkış koşullarının aynı olması bu demek. Hukuk güvenliği olmadan yabancı sermaye çeken ülkeler var, Çin mesela. Ama ücretler 50 dolar. Türkiye tekrar 50 dolarlık ücretleri göze alabilirse, bize de belki gelebilir. Ama 50 dolar demek korkunç bir ülke demek.
Sayıştay’ın askeri harcamaları denetlemesi konusunda bir saydamlık problemi var. Bu konuya kafa yoran bir iktisatçı olarak son yasa değişikliği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türkiye 2004’te Anayasa’nın 160. maddesini değiştirdi. TSK harcamalarının denetimi gizlilik esasına göre yapılır diye bir ibare vardı onu kaldırdı. Bu ibarenin çıkartılması “istersen gizlilik esasına uy istersen uyma” olmaktan çıkıyor diye düşünülebilir. Bence bu kötü düşünme biçimi. Eskiden zorunluluk vardı gizlilik şartı kalkınca siyasi iktidar gizlilik esasını ister geri getirir, ister getirmez. Oysa kamu harcamalarının denetiminde saydamlık esası vardır. İstisna kalktığına göre bir daha bu gizlilik esasını getiremezsin. İşin özü o ibarenin kaldırılmasıdır, bu iktidara isterse tekrar gizlilik esasını uygulayacağı hakkını vermez. İstisna kalkınca harcamalar genel ilkeye uyar, o da saydamlık ilkesidir. Yönetmelik gizlilik getirmiyor ama kanun bu alanın özelliklerine göre yönetmelikle düzenlenir diyor. İyi bir Anayasa Mahkemesi olsa, bu yönetmeliği iptal eder. Türkiye’de yorumlar çok ilkel.
[email protected]
Yazarlar
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.03.2025
29.12.2024
14.10.2024
27.09.2024
23.08.2024
26.07.2024
21.05.2024
13.02.2023
10.02.2023
15.11.2022