Pelin CENGİZ
“İnsanın doğayı boyunduruk altına alma çabalarının tarihi, insanın insanı boyunduruk altına almasının da tarihidir.”
Bu cümle, neredeyse bütün insanlık tarihinin geçirdiği evrimi özetleyen Max Horkheimer’ın Akıl Tutulması kitabından altı kalın kalemle çizilesi bir cümle…
Kitaptan bir bölümle devam edelim:
“Bugün doğa, her zamankinden çok insanın bir aleti olarak görülmektedir. Doğa, akıl tarafından konulmuş bir amacı ve dolayısıyla hiçbir sınırı olmayan mutlak sömürünün nesnesidir. İnsanın ölçüsüz emperyalizmi hiçbir sınır tanımamaktadır artık. Doğa tarihinde başka hayvan türlerinin en yüksek organik gelişme biçimini temsil ettikleri dönemlerde, insan türünün doğa üzerindeki egemenliğini andıran bir durum bulmak mümkün değildir. Hayvanların iştihaları kendi fiziksel varoluşlarının zorunluluklarıyla sınırlıydı.
Gerçekte, insanın gücünü iki sonsuz (mikrokozm ve evren) yönünde genişletmede gösterdiği açgözlülük, doğrudan doğruya kendi doğasının değil, toplumsal yapının sonucudur. Nasıl emperyalist ulusların dünyaya saldırıları sözde ulusal karakterlerle değil de kendi iç mücadeleleriyle açıklanmak zorundaysa, insan türünün kendi dışında saydığı her şeye karşı totaliter saldırısı da insanın doğuştan gelen özellikleriyle değil, insanlar arası ilişkilerle açıklanmalıdır.
İnsan türünün açgözlülüğü ve bunun sonucu olan pratik davranışlar kadar, doğayı sadece etkin bir sömürü açısından gören bilimsel zihniyetin kategorileri ve yöntemlerinin anahtarı da insanlar arasında hem savaşta hem de barışta sürüp giden bu çatışmadadır. Bu algılama biçimi, insanların ekonomik ve siyasal ilişkiler içinde birbirlerine bakış tarzını da belirlemiştir.
İnsanlığın doğaya bakış biçimleri, eninde sonunda, insanların zihnindeki insan imgesine de yansır ve onu belirler, böylece süreci başlatabilecek olan son nesnel amacı da ortadan kaldırır. Toplumun ego aracılığıyla gerçekleştirdiği arzuların bastırılması, sadece toplum açısından değil, birey için de daha akıldışı bir durum haline gelir. Rasyonellik büyük tantanalarla öne sürüldüğü ve savunulduğu ölçüde, insanların zihninde de uygarlığa ve onun bireyin içindeki temsilcisi olan egoya karşı bilinçli ya da bilinçsiz bir öfke de büyümeye başlar.”
İçinden geçmekte olduğumuz koronavirüs salgını, aslında insanların birbirlerine ve içinde yaşadığı bu gezegene ne kadar hassas bağlarla bağlı olduğunu bir kez daha gösterdi.
Bu salgın hastalık krizinin getirdiği kara bulutlar, elbet bir gün azalarak sönümlenecek, insanlar yine eskisi gibi caddeleri, sokakları dolduracak, hastalığı “şimdilik” atlatmış olmanın getirdiği iştahla yine doya doya alışveriş yapacak, tüketecek, hiç bitmeyen tatminsizliğini dindirebilmek için gezip tozacak, seyahat edecek.
Olan biteni unutmak isteyecek, eski alışkanlıklarının getirdiği umursamazlıklarına devam edecek.
Ani ekonomik duruşla kaybedilen zamanı telafi edebilmek için üreticiler daha fazla üretmeye, insanlar daha fazla tüketmeye, yarınlar yokmuşçasına topyekûn herkes daha fazla kirletmeye devam edecek.
Para muslukları açılacak, bu 7,5 milyar insanın ortak evini kimin ne kadar kirlettiğine bakılmadan şirketler kurtarılacak, parasal genişlemeyle dertlere deva aranacak.
Binlerce can kaybına neden olan, en gelişmişlerin bile sağlık sistemlerinin nasıl yetersiz kaldığını ortaya koyan bu hastalık krizinden çıkarabileceğimiz hiç mi bir ders olmayacak? Dünya, bu en zorlu sınavlarından birinden geçerken geleceği için hangi kararları alacak?
İnsanlığın karşı karşıya olduğu bu koronavirüs krizi, artık her şeyin eskisi gibi devam edemeyeceğini, bunun sisteme dair temel bir sorun olduğunu, en başta insanın kendi davranışlarından başlayarak tüm ekonomik, siyasal, toplumsal ve sosyal alanlarda yeni bir düzenin hikâyesinin yazılmaya başlanmasının gerektiğini gösterdi.
Üstelik krizler, toplumun her kesimini aynı oranda etkilemiyor. Yaşı, sağlık durumu, sosyoekonomik şartları kırılgan olan milyarlarca insan da aynı krizle mücadele etmek zorunda kalıyor.
Koronavirüs salgını, bağışıklık sistemi nispeten zayıf, başka hastalıkları da olan insanları hızla öldürüyor, ancak uzmanlar bu hastalığa sağlıklı ve genç insanların da yakalanabileceği yönünde uyarılarda bulunuyor.
Diğer yandan, günümüzde halihazırda yaşanan felaketlerin iklim kriziyle olan bağlantısı yeterince anlaşılabilmiş değil.
İnsanlara yıllardır tarımsal üretimde kullanılan tarımsal zehirlerin, kömürlü termik santrallerin, hava kirliliğinin, nükleer atıkların, doğal varlıkları yok ediyor olmanın, dünyanın en fazla karbon emisyonuna sahip hayvansal gıda endüstrisinin zararlarını anlatıyoruz.
Bunları söylediğinizde genellikle alayla, en hafifinden aldırmazlıkla veya tepki ve direnişle karşılaşırsınız. İnsanlara yavaş bir ölümün nasıl olduğunu söylediğinizde çoğunluğu genellikle sizi ciddiye almaz maalesef.
Usanmadan söylemeye devam edelim, bu salgında da deneyimlediğimiz üzere başta sağlıkta olmak üzere somut önlemlerin, herkese adil, eşit ve temiz bir dünya talebiyle tekrar tekrar gündeme getirilmesi önemli. İklim krizinin giderek artan etkisiyle ve şiddetiyle her an bir kriz dünya çapında insanlığın kapısını çalabilir, buna hazır olunmayan her gün ödenecek bedeli artırıyor, fatura kabarıyor.
Bu hastalık, dünyanın deneyimlediği sorunların en büyüğü olmayabilir ama iklim kriziyle mücadelenin çok daha ileri boyuta taşınması için çok sağlam bir uyarı.
İşlerin tamamen kontrolden çıkmaması için insan, doğayı bir sömürü aracı olmaktan çıkarıp, sadece kendi egosunu tatmin etmeyi bırakıp, diğer canlılara ve yaşadığı gezegene verdiği zararı artık sınırlandırmanın yollarını aramak zorunda.
Koronavirüs salgını bize, geleceğimiz ve iklim kriziyle mücadele hakkında tam olarak ne öğretti, şimdiden bir şey söylemek belki zor. Ama buna şimdiden verilebilecek ilk cevap, büyük ve yakın bir tehdit karşısında her ne olursa olsun, insan davranışlarının değiştirilmesini sağlamak gerektiği…
Toplumlar, daha yaşanabilir bir dünya için birbirlerini boyunduruk altına almak yerine egoları bir kenara bırakarak, işbirliğine ve ortaklaşmaya gitmek zorundadır.
Davranışlar ve alışkanlıklar değişmek zorundadır.
Bu salgını ancak doğayı ve birbirimizi savunarak alt edebiliriz. Hepimizin hayatı birbirine ve eninde sonun doğaya bağlı…
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları







































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.03.2025
29.12.2024
14.10.2024
27.09.2024
23.08.2024
26.07.2024
21.05.2024
13.02.2023
10.02.2023
15.11.2022