Şahin ALPAY
Askerin yaptığı 1982 Anayasası, muhakkak ki, birçok açıdan hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmıyordu.
AB’ye katılım süreci bağlamında Anayasa’da yapılan değişikliklerle ve çıkarılan yasalarla rejim, “yeterince” hukuk devleti ilkelerine uygun hale getirildi. 2011’den bu yana yapılan düzenlemelerle ise hukuk devleti ağır yara aldığı gibi, parlamenter hükümet sistemi yerini fiilen tek adam yönetimine bıraktı. Anayasa’nın öngördüğü düzenin dışına çıkıldığını da belki en iyi söz konusu yönetimin başında olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ifade etti: “Hukuku zorlama noktasından sıyrılmak için de başkanlık sistemine ihtiyaç var…” dedi.
Gelinen noktada rejimin kazandığı niteliğin mükemmel tanımını ise saygın siyaset bilimci Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu yaptı: “Bu rejim, özellikle popüler olmasının yanı sıra siyasal yolsuzluklara cevaz vermesi, kuralsızlığı ve dolayısıyla keyfîliği esas alması açısından, ‘popüler kleptokratik’ bir rejim olarak tanımlanabilir. Ancak bu rejimin temel öğesinin tek bir politikacının karizması ve kimliği etrafında kurulmuş olması hasebiyle mutlakiyetçi bir görüntü de arz ettiğinden, bu rejime ‘popüler kleptokratik diktatörlük’ adını da verebiliriz.” (Turning Points dergisi, 2015 sayısı, New York Times – Zaman ortak yayını, s. 26.)
17 / 25 Aralık büyük rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının, yabancı güçlerin Hizmet Hareketi’ne mensup yargı ve emniyet mensuplarını kullanarak hükümete karşı bir darbe girişimi olduğu safsatası, hukuk devletinin tahribinde kullanılan başlıca bahane. Bu bahane kullanılarak soruşturma örtbas edildi, yargı yürütmeye bağlandı, bütün devlet aygıtını tek adam, tek parti yönetimine tabi kılınmasına girişildi, sivil toplum baskı altına alınmakta. Bunu göremeyenler, iktidarın Hizmet Hareketi’ne karşı kin ve nefretle yürüttüğü tümden haksız savaşa “yesinler birbirlerini” diyerek alkış tutanlar ne yazık ki hâlâ mevcut.
Bunlara en iyi cevabı, geçen gün Nazlı Ilıcak verdi: “Birileri körü körüne Cemaat düşmanlığı yaparsa, ben körü körüne Cemaat’i savunurum. Bir kere, Özel Yetkili Mahkeme hâkimlerini ya da savcılarını neye göre ‘Cemaatçi’ diye damgalıyorsunuz? Bunların hepsi, eski HSYK tarafından Özel Yetkili Mahkemeler’e atanmıştı. Bazı davaların adil yürütülmediğini ileri sürebilirsiniz. Usul hatalarından söz edebilirsiniz. Ama yanlışları hangi somut verilere dayanarak Cemaat’e fatura ediyorsunuz?.. Ergenekon ve Balyoz davaları ciddi bir temele istinat ediyordu. Sadece Cemaat’e yakın medya değil, başta Tayyip Erdoğan olmak üzere bütün AK Parti ve AK Parti’yi destekleyen gazeteler, o davaların ‘savcısı’ydı. Erdoğan, yolsuzluk iddiaları ortaya çıkınca tam bir U dönüşü yaptı; Ergenekoncularla kol kola girdi. Havuz medyası da onunla birlikte döndü. ‘Yanılmışız, kandırılmışız’ gibi cümleler kurarak, sözde günah çıkardılar.
Mutlaka Cemaat’e yakın hâkim ve savcılar vardır. Ama onların kendi vicdanlarıyla karar vermediklerine dair bir bulgu da ortada yok... Suret-i haktan görünmek için mağdurla arama mesafe koyamam. Her türlü yasa dışı işlemin Cemaat’e mal edilmesi, belli ki yolsuzlukları örtmeye çalışan iktidarın taktiği. Mesela sınav soruları çalındı; Cemaat çaldı. Başbakan’ın ofisine böcek kondu; Cemaat koydu. Usulsüz dinlemeler yapıldı; Cemaat yaptı. Hrant Dink öldürüldü; Cemaat öldürdü. Tahşiyecilere operasyon düzenlendi; Cemaat düzenledi. ‘Cemaat ile ilişkiyi nasıl kuruyorsunuz?’ diye sorduğunuzda, körü körüne Cemaatçi oluyorsunuz.
Keyfîliği, adaletsizliği, hukuksuzluğu, yolsuzluğu ayyuka çıkmış insanların yanında saf tutmaktansa, ‘körü körüne Cemaatçiliği’ tercih ederim. Bir cadı avına hiçbir zaman iştirak etmedim, bugün de etmem. (“Körü körüne Cemaatçiyim.” Bugün, 30.01.2015.)
Ilıcak, gerçek bir demokrasi mücahidi.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Fark, karizma olabilir mi?
14.06.2023 - Harikalar diyarında
21.12.2020 - Kaçık Radyo'ya uzun ömürler
6.02.2020 - Kemalizmin amaçlanmayan sonuçları
18.11.2020 - Darbecilikle boğuşurken popülizme yakalanmak
30.09.2020 - Assar Lindbeck ve liberal sosyal demokrasi
24.09.2020 - Yeni dünya görüşüm
20.07.2020 - Kadri bilinmemiş bir şah-eser
8.05.2020 - Trump'ın dünyaya verdiği dersler
29.04.2020 - Ne umduk, ne bulduk
21.04.2020
Yazarlar
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
necdet balaban
Sayın Solmaz, Görüyorum ki Özcan beyle ilgili bayağı canınız sıkkın. Lakin konu uçak olunca çok boş ve haksız davrandığınızı görüyorum. Konuyla ilgim ve bilgim ziyadesiyle fazla hatta sayın Özcan beyden bile fazladır. Uçağın proje aşamasından itibaren her aşamasında bizzat olan bir insan olarak söylediğiniz hiçbir şeyin doğru olmadığını net bir şekilde kamu oyuna açıklıyor ve bu hatanızı düzeltmeninizi öneriyorum. "Artificial reef" karadeniz için zor ama imkansız değil. Koordinatlar var.