Tayfun Atay
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin AKP’li üç kadın meclis üyesi, belediye meclisince oluşturulmuş Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu üyeliğinden istifa etmişler. Gerekçeleri, hem Komisyon’un adının “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu” olmak yerine “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu” olması; hem de bu Komisyon’un kendisine belirlediği logodaki renklerin LGBTQİ kültür ve hareketle ilintili olduğu iddiası.
Elbette topun ağzına CHP’li Belediye Başkanı Tunç Soyer’i yerleştiriyor, bol bol milli-manevi değer ve ahlâk anlayışından ve de bunların hiçe sayılmasından dem vuruyorlar. Logonun, “aile birliğini zedeleyici” grupların logosuyla aynı olduğunu ve “İzmirli hemşerileri”nin demokratik değerlerle birlikte ahlâki değerlere olan bağlılıklarının görmezden gelindiğini, çarpık eğilimli yaşam şekillerinin bizzat Başkan Soyer marifetiyle meşrulaştırılıp normalleştirilmeye çalışıldığını da dillendiriyorlar.
Bu şekilde LGBTQİ kültürü “anormal” diye yaftalamakla kalsalar iyi; daha ileri gidip bu kimliği taşıyan insanları “güruh” diye hakarete uğratarak tüy dikiyorlar.
Bilindiği üzere, Farsça bölük, grup, topluluk demek olsa da “güruh” Türkçede “değersiz, aşağı görülen, küçümsenen topluluk” anlamında kullanılan bir sözcük... İzmir’in AKP’li kadın belediye meclis üyelerinde LGBTQİ bireylere yönelik anlayış ve hissiyatın ne olduğu burada netleşiyor: “Sayın Soyer’in bu güruhun sözde onur yürüyüşlerine destek vermesi bizi doğruladı” demiş İzmir Belediye Meclisi üyesi AKP’li Dilek Yıldız Büyükdağ hanımefendi.
***
Yok hayır, böylesi homofobik-ataerkil siyasi tutum alışın erkeklerden değil de kadın meclis üyelerinden gelmiş olmasına şaşırdığımı, bunu yadırgadığımı falan söylemeyeceğim. Ataerkillik, “unisex”tir. Katarına kadınları da katarak yoluna devam eder.
Hele ki alâmetifarikası "ataerkil-dinbazlık" olan bir siyasal oluşum içinde kadın olarak yer alıyorsanız bu ancak kraldan çok kralcı, daha doğrusu erkekten daha erkek bir “hanımefendi” üslupla mümkün olabilir.
Hemen örnekleyelim. AKP’li erkek Cumhurbaşkanı bir konuşmasında ne demişti: “Bir, adam gibi ölmek var; bir şey söyleyecektim ama onu söylemeyeceğim, bir de madam gibi ölmek var. Ölelim ama adam gibi ölelim.”
Bunun üzerine o dönemin yine AKP’li ve “erkek-gibi-kadın” bakanlarından Fatma Betül Sayan Kaya Cumhurbaşkanı’nın ifadesine “Anadolu’da kullanılan bir deyim” notunu da düşüp nasıl “toparlamıştı” meseleyi:
“Türk kadını adam gibi ölmesini çok iyi bilir.”
Durum budur. Cinsiyet sorunsalından cinsellik sorunsalına gelindiğinde de AKP’nin "hanımefendi"lerinin sergileyeceği tutum bellidir. Onu da yine AKP’li Kadın ve Aileden Sorumlu eski bakan Aliye Kavaf üzerinden örnekleyelim. O da Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle verdiği bir söyleşide, eşcinselliği biyolojik bir bozukluk, “hastalık” olarak tanımlamış ve tedavi edilmesi gerektiği kanısında olduğunu belirtmişti.
Fazla söze ne hacet, işte size “dinbaz iktidarın dişi dili”: Kadın dediğin, “adam gibi” olmalıdır ve eşcinsellik hastalık, eşcinseller güruhtur.
***
Hâlbuki “İslam ve LGBTQİ” konusu/meselesi üzerine dünyada Müslümanlık içerisinden sergilenen anlayış ve pratik, AKP’li hanımefendilerin bu çok bilindik, yani beylik, demode ve “ta’assubkâr” örneklerinden ibaret değil hiç. Londra merkezli faaliyet gösteren ve Avrupa’nın en büyük ve etkili Müslüman LGBTQİ yardım kuruluşu olan Imaan var mesela…
Imaan, iki insanlık suçu ve nefreti ile mücadele etmekte. Bunların biri homofobi, diğer İslamofobi.
Homofobi ile bulanmış-bozulmuş eril ya da dişil dinbaz kafalar ne ölçüde anladı, bilemiyorum, o yüzden tekrar edeyim: Dünyada, elbette Türkiye de dâhil olmak üzere, imanlı ve amelli Müslüman eşcinseller var, biseksüeller var, trans-interseks bireyler var.
Bunların örgütlenmeleri de var ve işte Imaan bunlardan biri.
Temel meselesi de İslami kültür ve kimlik ile LGBTQİ kültür-kimlik arasındaki karşıtlık ve düşmanlığı çözmek. Bu yolda canla başla mücadele ediyorlar. Bir taraftan, Batı’da gayrı-Müslim LGBTQİ kesimlerde mevcut, bizdeki dinbaz-homofobik örneklerde de çok bariz kendini gösteren eşcinsel düşmanlığından kaynaklı “İslamofobi”nin üzerine gidiyorlar. Cinsel-duygusal yönelimlerini paylaştıkları bu insanlardaki İslamofobiyi alt etmeye çalışıyorlar.
Diğer taraftan, ruhsal ve tinsel yönelimlerini paylaştıkları Müslüman çevrelerdeki homofobiyi alt etmeye çalışıyorlar. İman etikleri “sevgi-dolu” Allah’ın, kendilerine cinsel tercihleri yönünden öyle söylenildiği gibi acımasız olmayacağını belirtiyor, ahrette ilk sorulacak sorunun da kiminle cinsel ilişkiye girildiği değil, İslam’ın beş şartının yerine getirilip getirilmediği olacağını vurguluyorlar.
***
Geçmişi 1997’de Pakistan asıllı Amerikalı Faisal Alam tarafından kurulmuş Al Fatiha’ya kadar uzansa da esasen 1999-2000 dönümünde şekil bulmuş Imaan, 20’nci yıl vesilesiyle 2020’de Londra’da bir Müslüman LGBTQİ onur festivali için çoktan kolları sıvamış durumda.
“Hem eşcinsel, biseksüel veya trans olunur, hem de Müslüman” diye haykırmak için…
Dinsel kimlikleri ile cinsel kimlikleri arasında, biri diğerini reddediyor iddiası doğrultusunda bir seçim yapmak zorunda olmadıklarını yeryüzüne ilan etmek için…
Onların seslerini elbette İzmir’de de duyanlar olacaktır.
Ama tabii ki yukarıda mevzubahis edilen belediye meclisi üyesi AKP’li hanımefendiler değil...
CHP’li Belediye Başkanı ve onunla aynı doğrultuda, inanç hakkına olduğu kadar yaşam ve yaşam tercihi hakkına da saygı gösteren, bunu insanlık görevi sayan İzmirliler.
***
İzmir belediye meclisi üyesi AKP’li hanımefendilerin “Toplumsal Cinsiyet” başlığına itirazları ve “Kadın Erkek Eşitliği” lafzı üzerinde ısrarları karşısında da acı acı üzülmekten başka bir şey gelmiyor elimizden!..
Akademik düzlemlerden popüler düzlemlere kadar, artık dünyanın her yerinde bunun adı “toplumsal-cinsiyet eşitliği”dir (gender equality).
Toplumsal-cinsiyet eşitsizliği (gender inequality) karşısında toplumsal-cinsiyet eşitliği…
Toplumsal-cinsiyet tabakalaşması (gender stratification) karşısında toplumsal-cinsiyet eşitliği…
Toplumsal-cinsiyet ayrımcılığı (gender segregation) karşısında toplumsal-cinsiyet eşitliği…
Geçmişte yaşanan, “başörtüsü yasağı” gibi ayrımcılıklar, mağduriyetler, haksızlıklarda takılıp kalarak, AKP’nin erkekleri kadar kadınlarının da hayatın, hayatı kavrama ve kavramlaştırmanın ne kadar gerisine düştüklerinin bir başka tipik örneği deyip geçelim bu "toplumsal-cinsiyet" itirazına...
***
Tabii bir de renk takıntısı var. Dedik ya, Komisyon logosundaki altı renk de dert olmuş AKP’li hanımefendilere…
Doğrudur, semboller dünyayı yönetirler, değiştirirler.
İnsanlığın toplumsal-kültürel çeşitliliğini aksettirdiği de düşünülebilecek olan gökkuşağı esinli renk simgeselinin LGBTQİ hareketlerce cinselliğin yekpare değil “yelpaze” olduğunu anlatmak için kullanımından ne ölçüde etki ya da etkileşim var Belediye’nin Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu” logosunda, bilmiyoruz.
Varsa da iyi yapmışlar!
Belediyenin AKP’li meclis üyesi hanımefendileri, “çarpık eğilimleri normalleştirmek” saydıkları bu renkli logoya “toplumsal sağlık ve huzura tehdit” oluşturduğu gerekçesiyle reddiyede bulunuyorlar.
Gelin bakalım LGBTQİ hareketlerin kendilerine bayrak yaptıkları gökkuşağı bileşimindeki bu renklerin anlamlarına!.. Logoda 6 renk karşımızda ama aslında toplam sekiz renktir bunlar ve şöyle anlamlanırlar:
Pembe, eşittir, cinsellik; kırmızı, eşittir, yaşam; turuncu, eşittir, sağlık; sarı, eşittir, güneş; yeşil, eşittir, doğa; türkuaz, eşittir, sanat; indigo, eşittir, uyum; ve menekşe, eşittir, ruh…
Böylesi bir “bileşim”e katır-kutur bir karşı çıkışın kadınlardan gelmesi içinizi yakıyor değil mi?!.. Yakmasın; dedik ya, ataerkillik yoluna “unisex” devam eder.
Ama elbette ne insandan ne de inançtan tümden umut kesmemek de gerek. İzmir’de belediyenin toplumsal-cinsiyet eşitliğine yönelik bu girişimindeki logo renklerinden rahatsız olan Müslüman-homofobik hanımefendiler kadar, dünyada İslamofobi ile mücadele eden Müslüman-LGBTQİ bireyler de var.
O yüzden İzmir Şehremini’ne tavsiyemiz, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu”nun faaliyetleri arasında dünyanın en etkili Müslüman LGBTQİ oluşumu Imaan’a da yer açsın. Onun temsilcileriyle temasa geçsin, onları İzmir’e davet etsin!..
Hep altını çizdiğimiz üzere, bu memlekette-bu devirde din, dinbazlara bırakılamayacak kadar mühim bir husustur.

Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.02.2020
27.01.2020
23.01.2020
9.01.2020
7.01.2020
5.01.2020
31.12.2019
26.12.2019
22.12.2019
12.12.2019