Ümit Akçay
Yapısal kriz konjonktürünün dört atlısı dörtnala koşuyor. AKP açısından “mahşerin dört atlısı” da denebilir: “1. Yapısal kriz, AKP-MHP ittifakının seçmen desteğini azaltıyor. 2. Destek azalınca, ittifakın iktidar bloğu içindeki gücü geriliyor. 3. Bu durumda, kemer sıkma programının uygulanması baskısı artıyor. 4. Kemer sıkma, ittifakın oylarını geriletiyor. (1 numaraya geri dön!)” İktidar bloğu bileşenlerine ve AKP’nin açmazlarına, Nicos Poulantzas esinli yakın plan.
Gilbert Garcin, “La Précarité / Güvencesizlik”
23 Haziran 2019’da yenilenen İstanbul seçimleri sonucunda, şehri 25 yıldır yöneten siyasi kadro değişti.[1] Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ittifakının 31 Mart’taki yenilgisi, 23 Haziran’da bir hezimete dönüştü. Mart sonunda muhalefetin adayı Ekrem İmamoğlu lehine olan 13 binlik fark, üç aydan daha az bir süre içinde 800 bine çıktı. Dahası, ilk kez kültürel barikatlar kısmen de olsa aşılarak iktidar seçmeninden muhalefete oy kayması gerçekleşti.
AKP-MHP ittifakının İstanbul hezimetinin olası sonuçlarını tartışmayı Marksist siyaset kuramcısı Nicos Poulantzas’ın kavramsal çerçevesini kullanarak sürdürmenin, yaşanan gerçekliği anlayabilmemize yardımcı olabileceğini düşünüyorum.[2] Bu yazıda Poulantzas’ın analizinde kritik bir yer tutan yapısal kriz ve iktidar bloğu kavramlarından hareketle ileri sürdüğüm temel argüman şu: AKP-MHP ittifakının İstanbul hezimeti, AKP devrinin sonunu getirecek bir mekanizmanın çoktan işlemeye başladığını gösteriyor olabilir.
Yapısal kriz ve iktidar bloğu
Öncelikle yapısal kriz ile başlayalım. Poulantzas’a göre, yapısal krizin özgün yanı, ekonomik krizle siyasi krizin ve devlet krizinin birleşmesidir.[3] Bu tanımdan hareketle –daha önceki yazılarda sıklıkla vurguladığım gibi– Türkiye’nin 2013 sonrasında bir yapısal kriz konjonktürüne girdiğine işaret edebiliriz. Bu konjonktürde, ekonomik kriz, devlet krizi ve siyasi krizle iç içe geçmiştir. Hatta, uluslararası ilişkiler profesörü İlhan Uzgel’in işaret ettiği gibi, yapısal kriz dış politika alanını da kapsamıştır.
Yapısal krizin özgün yanı, ekonomik krizle siyasi krizin ve devlet krizinin birleşmesidir. 2013 sonrasında ekonomik kriz, devlet krizi ve siyasi krizle iç içe geçmiştir. Yapısal kriz dış politika alanını da kapsamıştır.
O zaman, yapısal kriz derken, “iki dönem üst üste ekonomik daralma” olarak tanımlanan dar anlamdaki teknik resesyonu kastetmiyoruz. Resesyon, yapısal krizin önemli bir öğesidir, ancak daha önemli olan, sistemin kendisini yeniden üretme mekanizmalarının tıkanmasıdır. Tam da bu nedenle, yapısal kriz konjonktürleri, aynı zamanda kriz yönetiminin de krizidir.[4]
İktidar bloğu ve bileşenleri
İktidar bloğu tabiri, son zamanlarda Türkiye’de siyasi tartışmalarda sıklıkla kullanılmaya başlandı. Ancak bu tabirin yaygın kullanım şekli, farklı siyasi partilerin birbirleriyle yaptıkları resmi ya da örtük ittifaklarla sınırlı. Bu tanımın yaygınlaşmasında geçtiğimiz yıl gerçekleşen siyasi rejim değişikliğinin etkisi büyük.
Koalisyonlara son vermek ve yönetimde istikrarı sağlamak gibi gerekçelerle savunulan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (CHS), yüzde 50 artı bir çoğunluğa dayandığı için esasında siyasi partileri ittifak kurmaya teşvik eden bir mekanizma ortaya çıkardı. CHS’ye geçiş sonrasında kurulan Cumhur (AKP-MHP) ve Millet (CHP-İyi Parti) ittifakları halen varlıklarını sürdürüyor.[5]
Oysa, Poulantzas’tan hareketle kullandığım iktidar bloğu kavramı, siyasi partileri ve siyasi partiler arasındaki ittifakları içermekte, ancak bunları iktidar bloğunun siyasi bileşeni olarak değerlendirmeye katmaktadır. İktidar bloğu içinde, siyasi partilere ek olarak burjuvazi ve farklı sermaye fraksiyonları ile devletin kurumsal yapısı ve bürokrasi yer almaktadır. İktidar bloğunun farklı bileşenlerden oluşması, aynı zamanda kapitalist toplumlardaki çoklu iktidar yapısının bir yansımasıdır.
İktidar bloğu içindeki bu çoklu yapı, belirli bir sermaye fraksiyonun hâkimiyeti altında var olur. Ancak hâkim fraksiyon ile diğer bileşenler arasında basit bir emir-komuta ilişkisi yoktur. Bu nedenle, göreli özerklik kavramı, iktidar bloğu içi ilişkileri açıklamak için de kullanışlıdır.
Gilbert Garcin, “L'irreparable / Onarılamaz”
Burjuvazi
Burjuvazi, iktidar bloğu içinde hâkim konuma sahiptir. Bu, sermayenin kapitalizmdeki ayrıcalıklı konumundan ileri gelir. Kapitalist ekonomilerde, gerek ekonomik büyüme, gerekse istihdam, büyük oranda özel yatırımlara dayanır. Yatırımların sürmesi ise kârlılığa bağlıdır. Dolayısıyla, kapitalist ekonomilerde iktisat politikaları, firma kârlılığını sağlamak zorundadır. Bu aynı zamanda sermayenin yapısal gücünü oluşturur.
Ancak burjuvazi homojen değildir. Sermaye birikim sürecinde yerine getirdikleri işlevlere göre para, ticari ve üretken sermaye fraksiyonları olabileceği gibi, ölçeğe göre büyük sermaye ya da küçük sermaye tasnifi yapılabilir. Ya da ideolojik yönelimin bir iş yapma kolaylığı ve pazar bağlantısı sağladığı farklı sermaye fraksiyonları (muhafazakâr burjuvazi, yeşil sermaye vs.) tanımlanabilir. Ancak farklı sermaye fraksiyonları, hegemonik sermayenin altında sıralanır. Somutlaştırırsak, Türkiye’de geleneksel olarak hâkim sermaye fraksiyonu Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) tarafından temsil edilmektedir.
Göreli özerklik kavramı, iktidar bloğu içinde hâkim sermaye fraksiyonu ile diğer bileşenler arasındaki ilişkiyi tanımlamaktadır. Örneğin, uygulanan ekonomi politikalarının, hegemonik fraksiyonun kısa vadeli çıkarlarına zaman zaman aykırı olması, iktidar bloğunun niteliğinin değiştiği anlamına gelmez. İktidar bloğundaki hegemonik fraksiyon dışındakilerin hareket alanının sınırını, yine hegemonik fraksiyonun uzun vadeli çıkarları çizer.
İktidar bloğu kavramı, partileri ve partiler arasındaki ittifakları içermekte, ancak bunları iktidar bloğunun siyasi bileşeni olarak değerlendirmeye katmaktadır. İktidar bloğu içinde, partilere ek olarak burjuvazi ve farklı sermaye fraksiyonları ile devletin kurumsal yapısı ve bürokrasi yer almaktadır.
Yapısal kriz konjonktürleri bu açından da kritiktir. İş çevrimlerinden kaynaklanan ya da geçici etkiler nedeniyle ortaya çıkan krizlerden farklı olarak yapısal krizler, ekonomi politikalarının doğrultusunun yeniden tanımlanmasını gerektirir. Bu doğrultu ise hâkim fraksiyonun uzun vadeli çıkarları ile uyumlu olmak zorundadır. Aksi halde, iktidar bloğunun siyasi bileşenlerinin değişmesinin yolu açılmış olur.
Geçen ayki yazıda belirttiğim, büyük sermaye ile siyasi iktidar arasında artan gerilimin kaynağı buradadır. 23 Haziran sonrasında gündeme gelen kabine değişikliği, bu tip bir değişikliğin önünün alınması amaçlı bir girişim olarak okunabilir. Yine benzer şekilde, Ali Babacanliderliğinde ortaya çıkacağı anlaşılan yeni merkez sağ siyasi aktör, iktidar bloğunun siyasi kanadındaki değişime talip olmaktadır.
Siyasi partiler
Siyasi kanadın iktidar bloğu içinde hegemonik fraksiyona karşı göreli özerkliği, onun geniş toplum kesimlerinin rızasını almasına dayanmaktadır. Gerçekten de siyasi bileşen, uygulanan sermaye birikim modelini geniş kitleler nezdinde meşrulaştırması ve rıza üretmesi sayesinde, iktidar bloğu içinde benzersiz bir konuma sahiptir. Göreli özerkliğin temelinde bu yatar.
Gilbert Garcin, “La Mecanique Des Couples / Çiftler Mekaniği”
Ancak rıza üretme, tek başına ideolojik düzlemde ya da kültürel kamplaşma ve kutuplaştırma stratejileriyle, yani sadece siyasi alanın kendi dinamikleriyle sağlanamaz. İdeolojik, siyasi ve kültürel rıza, ancak maddi kaynaklarla desteklendiğinde kuvvetli bir meşruiyet üretebilir. Daha önce bunu, yani iktidar bloğu içerisinde siyasetin göreli özerkliği ile oluşan modeli neoliberal popülizm olarak adlandırmıştım. Kriz nedeniyle rıza üretmenin maddi kaynakları azaldığında, geri çevrilmesi çok zor bir mekanizma harekete geçmektedir. Yapısal kriz konjonktürü neoliberal popülizmi gerilettikçe, siyasi unsurun iktidar bloğu içindeki özerkliği aşınmaktadır.
Yine somutlaştırırsak, 17 yılı aşan AKP hükümetleri ve 2015 yılından bu yana MHP, iktidar bloğunun siyasi bileşenleri olarak görülebilir.
Bürokrasi
Yeni siyasi rejimin parti-devlet bütünleşmesi ve güçler ayrılığının ortadan kalkması gibi özellikleri, iktidar bloğu içindeki iki önemli bileşenin –siyasi partiler ile bürokrasi– bütünleşmesine neden olmuştur. İlk bakışta bu bütünleşme, siyasi unsurun elini güçlendiren bir faktör olarak görünse de, gerçekte çok kırılgan bir denge yaratmıştır.
Somut olarak, CHS’ye geçişte kritik rol oynayan milliyetçi ittifak, aynı zamanda Erdoğan’ın iktidarı için önemli bir kırılganlık oluşturmaktadır. Erdoğan’ın siyasi açmazı, milliyetçi ittifakın sadece MHP ile ve sandık odaklı değil, iktidar bloğunun bürokratik bileşenlerini de içerecek şekilde hayata geçmesidir. Bu ittifak her ne kadar AKP’nin ilk siyasi yenilgisini yaşadığı 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında oluşsa da, özellikle 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi ile iktidar bloğunun siyasi ve bürokratik kanadı içindeki mücadelelerin açık çatışmaya dönmesi ile Cemaatçi kadroların tasfiyesi sonrasında pekişmiştir.
31 Mart ve 23 Haziran seçimleri ile tartışmasız sandık üstünlüğünün ortadan kalktığı, bu anlamda “büyünün bozulduğu” bir ortamda Erdoğan, yeni bir açmaz ile karşılaşmaktadır. Bir yandan her girdiği seçimi kazanan lider özelliğinin örselenmesi, iktidar bloğunun siyasi kanadının blok içi manevra alanını daraltmaktadır. Diğer yandan da, AKP-MHP ittifakının siyasi alanın yanında bürokratik alanı da kapsayan bir ittifak olması, Erdoğan’ın MHP’yi terk etmesini ve yeni bir siyasi ittifak arayışına girmesini zorlaştırmaktadır. 31 Mart yenilgisi sonrasında ortaya çıkan Türkiye İttifakı girişiminin MHP tarafından akamete uğratılması bu bağlamda okunabilir.
AKP’nin kaybetme mekaniği
Buraya kadar –teorinin zengin içeriğini ıskalamak pahasına– oldukça özet biçimde temel kavramsal çerçeveyi bazı somut örneklerle açıklamaya çalıştım. Aşağıda, bu çerçeveden hareketle, AKP iktidarının, 1990’lı yıllarda siyaset sınıfının karşı karşıya kaldığı “yapısal uyum açmazlarına” benzer bir kısırdöngü ile karşı karşıya kaldığını ileri süreceğim.
Güncel kısır döngüyü yaratan yapısal kriz konjonktürüdür. Bu süreçte hem ekonomik büyüme yavaşladı hem de finansal istikrarsızlık arttı. Daha önemlisi, ekonomik model tıkandı. Bu aşamada, iktidar bloğunun hâkim fraksiyonundan ve uluslararası sermaye kesimlerinden, dozu giderek artan şekilde krizden çıkış için “yapısal reformların” hayata geçirilmesi önerisi dile getirildi. Yapısal reformların, özellikle de bunların bir bileşeni olarak krizden çıkış için formüle edilecek bir istikrar programının temeli, kamu harcamalarının kısılması, gelirlerinin artırılması ve sıkı para politikasıdır. Kısaca, yapısal reform gündemi, kısa vadede kemer sıkma tedbirleri anlamına gelir.
Rıza üretme, tek başına kültürel kamplaşma ve kutuplaştırma stratejileriyle, yani sadece siyasi alanın kendi dinamikleriyle sağlanamaz. Yapısal kriz neoliberal popülizmi gerilettikçe, siyasi unsurun iktidar bloğu içindeki özerkliği aşınmaktadır.
AKP iktidarı 2013 sonrasındaki yapısal kriz konjonktüründe, krizi sürekli ileriye ertelemenin formülünü bulabilmişti. Ancak önümüzdeki dönemde ertelenen kemer sıkma tedbirlerinin uygulanması, giderek daha zorlaşacak. Bunun nedeni, özellikle İstanbul seçimleri sonrasında AKP-MHP ittifakının toplumsal meşruiyetinin sorgulanır hale gelmesidir. Her ne kadar seçim takvimine göre önümüzde dört yıllık seçimsiz bir süre olsa da, güncel konjonktürde Erdoğan’ın bu tip bir programı uygulamaya koyması kendi iktidarı açısından büyük bir risk oluşturmaktadır.
Geçtiğimiz ayki yazıda işaret ettiğim, büyük sermaye ile iktidar arasındaki gerilimin altında yatan neden, iktidar bloğunun hegemonik fraksiyonunun siyasi bileşene sınırlarını hatırlatması idi. Kemer sıkma tedbirlerinin uygulanması yönünde verilen bu ültimatomun yerine getirilmemesi durumunda, iktidar bloğunun siyasi kanadında oyuncu değişikliğine girilmesi gündeme gelebilir. 23 Haziran sonrasındaki bir haftada, mazot, şeker, çay ve elektriğe yapılan yüksek oranlı zamlar, doğalgaz fiyatında yapılması beklenen büyük artışla birleştiğinde, kemer sıkma paketinin bir işareti olarak görülebilir. Ancak bu şu mekanizma çoktan işlemeye başladı:
1- Yapısal kriz, AKP-MHP ittifakının seçmen desteğini azaltıyor.
2- Destek azalınca, ittifakın iktidar bloğu içindeki gücü geriliyor.
3- Bu durumda, kemer sıkma programının uygulanması baskısı artıyor.
4- Kemer sıkma, ittifakın oylarını geriletiyor. (1 numaraya geri dön!)
Kemer sıkma programının uygulanmaması, iktidar bloğu içerisinde büyük sermaye ile hükümet arasındaki ilişkilerin daha da gerilmesine neden olabilir. AKP-MHP ittifakının bu kısırdöngüden kaçınabilmek için kendi altını oyacağı gerekçesiyle “acı reçetenin” uygulanmasını ertelemesi durumunda ise, iktidar bloğunun hâkim fraksiyonu ve uluslararası yatırımcılar, kendi programlarını uygulayacak yeni siyasi adaylara yönelebilecektir.
Toparlamak gerekirse, yapısal kriz konjonktürü AKP’nin seçmen desteğinin azalmasına, bu ise onun iktidar koalisyonu içindeki göreli özerkliğinin aşınmasına neden olmaktadır. Eğer bu aşınma süreci devam ederse, yukarıda işaret ettiğim gibi, AKP’yi iktidardan düşürebilecek bir mekanizma, geri döndürülmesi oldukça zor bir şekilde işlemeye başlayacaktır.
Bu bölüm Rosa Luxemburg Vakfı tarafından desteklenmektedir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.03.2025
27.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
7.02.2025
31.01.2025
23.01.2025
16.01.2025
9.01.2025
2.01.2025