Ümit KIVANÇ
Kendinden menkul İslâm bilirkişisi Hayrettin Karaman, nihayet, senelerdir bir sürü insanın ağzının içinde gevelediğini ortalık yere tükürüverdi. Karaman diyor ki: Müslüman ile aynı yerde yaşayacaksan, ona tâbi olacaksın; o söyleyecek, sen yapacaksın.
Gerçi bunu daha önce de çeşitli şekillerde dile getirmişti. "Çoğunluk Müslümansa, azınlık ona tâbi yaşamak zorunda" demişti. Fakat gazetesi Yeni Şafak'ta 25 Mayıs'ta yayımlanan manifestosuyla -"Demokrasi çoğulculuk laiklik ve İslam" başlıklı bu yazıya makale, köşeyazısı falan denemez-, hem net tanımlanmış bir uzlaşmazlık çizgisi çekti hem de "mücadele"de hedeflerin açıkça ilân edilebileceği aşamaya gelindiğini duyurmuş oldu.
Karaman, sekülerlik ve laiklik kavramlarını süpürüp atarak işe koyuluyor. Sebep basit: her ikisi de, "Allah'ın dininin müdahale etmediği" alanlar öngörüyorlarmış, oysa"İslâm'da dinin karışmadığı özel ve genel hiçbir alan yok"muş. "Vardır" diyenlere de kızıyor Karaman; "bilmiyorlar" diyor.
İlk büyük güzellik bu noktada karşımıza çıkıyor. "İslâm'daki müdahale/karışma anlayışı" diye tarif ediyor Karaman kendisine göre bir tür ideal durumu temin edecek zihniyeti. Bunu nasıl anlamamız gerekiyormuş? Şöyle: "ilâhî-dinî sınırlama, hüküm koyma, talimat verme, irşad etme şeklinde".
Bunları söyledikten sonra, Hayrettin Bey, İslâmcı siyasetçi ve yazarlarda pek sık rastladığımız çocuk kandırma moduna geçiyor:
...bu müdahale insanların iradelerini, kişiliklerini de ele alıp, ona hakim olup zorla yönlendirme manasında da değildir, ruhban sınıfının müdahalesine benzer bir müdahale de değildir.
Ne güzel!.. İnsan davranışlarını "ilâhî-dinî" düzeyden dayanaklar bularak, yani itiraz edilemez gerekçeler üreterek sınırlıyorsun, ama onu "zorla yönlendirmiş" olmuyorsun. "Hüküm koyuyorsun", herkes uyacak; uymayacaklarsa neden koydun? Ama insanlara "hakim olmuş" sayılmıyorsun. "Talimat veriyorsun" ama bu "ruhban sınıfınınki gibi" müdahale sayılmasın istiyorsun. Bu neyin sarhoşluğudur?
Belki zaferin. Belki bu kadar uzun süren iktidarın. Bilemiyoruz. Şöyle kestirip atıyor Karaman:
İslâm ile sekülerizm ve laisizmin uzlaşan, paralellik arzeden yönleri yoktur. Bunların yan yana gelmesi mümkün değildir.
Emin oluyoruz ki, Karaman'a göre artık bütün hedef ve yöntemleri adlı adınca söylemekte sakınca yok.
Ahlâk'ı çok ararsınız bu kafanın içinde
Şu "yöntem" meselesini aradan çıkaralım. Çünkü orada Karaman'a veya İslâmcılara özgü herhangi bir "ekstra" yok. Bildiğiniz oportünizm, makyavelizm:
İçinde bulunduğumuz şartlar, adım adım İslâm'a giderken bir aracın kullanılmasını zaruri kılarsa, o aracı kullanırız. Bu kavram olur, kurum olur, parti olur... Yalnız burada, mutlaka göz önünde bulundurmamız gereken husus şudur: Bu aracı kullandığımızda, daha mükemmele ulaştırıyor mu, yoksa onun yerine geçip yolunu ebediyyen kapatıyor mu? Şayet kullanılan araç, ikinci adıma yol açıyorsa, bence o aracın kime ait olduğu önemli değildir. Yani Grek, Roma, Amerika, Kara Avrupası, Aydınlanma öncesi ve sonrası, kilise, havra gibi herhangi bir yere ait olabilir. O araç kullanıldığı zaman, amaca ulaşma açısından karşılaşılan netice önemlidir. Eğer o araç, bizi amacımıza doğru götürüyorsa, kapıların arka arkaya açılmasını sağlıyorsa, mecburiyete binaen onu kullanabiliriz. Zaruret o aracı meşru kılar.
İşte, tam "suyundan da koy" vaziyetleri. Karaman'ı belki de açıksözlülüğünden ötürü kutlamalıyız. Uyar-uymaz ölçüsü de yok. Neticeye bakın, diyor.
Ancak kendisinin aklî melekeleri, baştan inanıp kararını verdiği şeyleri üstümüze ilâhî hakikatler olarak boca etmeye yetiyor da, sahiden akıl-mantık ve izan gerektiren işlerde sanırım bir "araç" olarak "mükemmele götürmüyor". Zira, "araç kime ait olursa olsun" dedikten hemen sonra, "demokrasi, parti ve çoğulculuk" kavramlarının "kime ait" olduğunu sorgulamaya girişiyor ve bunların "bünyemize yabancı"lığına işaret ediyor:
Öncelikle demokrasiye, partiye ve çoğulculuğa menşeinden bakmalıyız. Bunlar nereden gelmiş? Hangi kültür ve medeniyet ortamının mahsulleri? Bunların beşeri ve beşer üstü vasıfları nelerdir, ilahi menşee mensubiyeti var mıdır? Yoksa beşer aklı ve nefsinin eseri midirler? Ve bu ne derece terbiye görmüş aklın ve nefsin eseridir? Selim akıldan mı yoksa kirlenmiş, şartlanmış akıldan mı sadır olmaktadır? Yani evvela menşeinin tespit edilmesi gerekmektedir. Buradan, bünyemize yabancı olup olmadığını anlayabiliriz.
Eh, bu soruların cevapları belli olduğuna göre, varmamız gereken sonuç, sözkonusu kavramların-kurumların "bünyemize yabancı" oldukları. Hani aracın bizi mükemmele, yani "adım adım İslâm'a" götürüp götürmemesi önemliydi, kime, nereye ait olduğu önemli değildi?
Esas önemli olmayan, buradaki mantıksal çelişki. Çünkü amaç bu kavramları reddetmek. Nasıl olduğu fark etmez. Karaman, oradan sallıyor, buradan vuruyor, yeter ki inananlar demokrasiden, çoğulculuktan soğusun. Ve az önce söylediğini unuttuğu için, kolayca, bu "bünyemize yabancılık" meselesini anlatmaya girişiyor.
Giriştiği bu işte, muhtemelen bütün Müslümanları şaibe altında bırakacak bir tahakküm toplumu teorisi yapıyor. Bu teorinin tamamen kendi uydurması, ucube bir varsayıma dayanıyor oluşu bu noktada önem taşımıyor.
Çoğulculuğun çürük temeli
"Çoğulculuğun temelinde," diyor Karaman, "hak ile batılın, doğru ile yanlışın, iyi ile kötünün göreceliği ve eşitliği vardır. Bu ise İslâm'ın özüne aykırıdır." Böyle bir çoğulculuk tarifi yapıp bunu İslâm'ın "özüne aykırı" bulduğunuzda şunu söylemiş oluyorsunuz: Bir tek doğru vardır, bir tek iyi vardır, İslâm kendinden başka iyi ve doğru kabul etmez.
Bu, Karaman'ın söylediklerini aşırıya vardırmak falan değil, sakın ha. Kendisi de zaten bunu açıklamaya ve temellendirmeye çalışıyor. Diyor ki: Batı, "A ile B davranışını... din ve ahlâk açısından değerlendirmez. Birine iyi, diğerine ise kötü demez." Karaman "iki husus"u ayırt ediyor: biri "özgürlük vermek", ikincisi "değerlendirmek". Çoğulculuk,"farklılara" özgürlük verirmiş, hak verirmiş, ama "tercihleri din ve ahlâk bakımından değerlendirme dışı tutar"mış. Tabiî ki Karaman'ın ne istediğini tahmin etmek kolay: Her farklı görüş ve tavır sahibini yargılamak; onun deyişiyle "değerlendirmek".
Bakın, Karaman'ın "İslâm" diye tarif ettiği şeyin hükmü altında yaşıyorsak hayatımız nasıl cereyan edecekmiş:
İslâm... insanlara din ve vicdan özgürlüğü verir. Fakat bu özgürlük küfür, günah ve ayıp istikametinde kullanıldığında bunu olumsuz bir değerlendirmeye tâbi kılar. İman, dindarlık ve ahlâk istikametinde kullanılan irade ve hürriyetin eseri (iman, fazilet...) her zaman için üstün olur. Diğeri ise adi olur, bayağı olur; terk edilmesi gereken bir şey olur.
Bu kadar basit. İslâm adına hükmedenin iyi dediği iyidir, kötü dediği "terk edilmesi gereken bir şey"dir. Fakat niyeyse Karaman lafın burasında insafa geliyor. "İslâm"ın "adi" ve "bayağı" kimselere karşı zor kullanmayacağına bizi inandırmaya çabalıyor:
İslâm bunu zorla terk ettirmez; ama terk edilmesini ister, bu yönde teşvik eder. İnsanların akibetinin iyi olmasını istediği için iman istikametine yöneltmeye çalışır.
Benim akıbetimin nasıl olacağına dair bütün karar ve eylemlerin bana ait olduğu gibi bir "husus"u Hayrettin Karaman'a anlatmaya kalkışamam şüphesiz. Baksanıza onun bana hükmetmek istemesi tamamen benim iyiliğim için! Ancak böyle bir yazıya koyduğu şu son paragrafı kendisine yazdıran psikolojiyi çözmeye çalışabilirim:
Çoğulculukla din ve vicdan hürriyetini, (farklı inançtan insanların bir toplum teşkil etmelerini, temel haklardan yararlanarak bir arada yaşamalarını) birbirine karıştırmamak gerekir.
Nedense içimden şunları söylemek geliyor: Korkmayın, iktidarda olan sizsiniz. "Biz nasıl diyorsak öyle yaşayacaksanız" yazısı yazdınız diye kimse size bir şey yapamaz. Sübaba, sigortaya lüzum yok. Biz ne anlatmaya çalıştığınızı gayet iyi anlıyoruz. Her fırsatta üstünde "moloz aracı" yazan kamyonetleriyle caddeye fırlayıp insanları terörize ederek masa-sandalye toplayan Beyoğlu Belediyesi elemanları, zaten sizin sözlerinize ihtiyaç bırakmadan anlatıyorlar "gönlünüzden geçeni". Hükmü siz koyacaksınız, talimat vereceksiniz, sekülerlik zaten İslâm'la bağdaşmıyor, kimse bunu dile getiremeyecek vs. Bunları insanların gözüne gözüne sokarken, bir yandan da İslâm'da "din ve düşünce hürriyeti"nin bulunduğunu iddia etmeniz ise sadece bize sizin ahlâkınız hakkında fikir veriyor.
Nazikçe söyleyeyim: Umduğunuz gibi olmayacak. Biz, yani her türden "adi"ler ve "bayağı"lar, direneceğiz. Ve siz, tahakküm etmeden, kendinizi seçilmiş, ayrıcalıklı, hükmetme hakkına sahip sanmadan, başkalarıyla birlikte yaşamanın yollarını bulacaksınız.
http://riyatabirleri.blogspot.com.tr/2014/05/islam-bilirkisisinden-tahakkum.html#more
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024